24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 9 Mayıs 2017 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ / TAMER KAYAŞ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Kanlı telefonu verdiler haber 11 Gazi’de polis kurşunuyla yaşamını yitiren Barış’ın annesi, oğlunun mermi girmiş telefonunu göstererek “Bir gece dalga geçer gibi aradılar ve telefonu vereceklerini söylediler” dedi Barış Kerem’in annesi Melike Altınışık. Gazi Mahallesi’nde polisin ateş açtığı araçta hayatını kaybeden Barış Kerem, Oğuzhan Erkul’un ve yaralı kurtulan çocukların aileleri, avukatları Makine Mühendisleri Odası’nda basın açıklaması yaptı. Barış Kerem’in annesi Melike Altınışık, oğlunun telefonunu göstererek, “Oğlumun telefonu bu, polisin biri beni gece arayarak dalga geçer gibi ‘başınız sağolsun, kendimize yeni gelebildik, oğlunuzun telefonunu gelip alabilirsiniz’ diyor. Oğlumun bedeninde 9 kurşun var, 10.’su burada telefonda. Delil olduğu için el konulması gerekiyor ama bana verildi” dedi. Basının duyarsızlığına, havuz medyasında çıkan “terörist” şeklindeki haberlere tepki gösteren anne Altınışık, şöyle devam etti: “Bizim çocuklarımızı öldürmeye kimsenin hakkı yok. Öldürdüğü çocukların isimlerini bile bilmiyorlar. Kendi evladınız olduğunu düşünün, polis görünce sinirleniyorum. Benim canım, Barış’la toprağın altına girdi.” Polisler tutuklanmadı Avukat Meral Hanbayat, yaralanan Ramazan Altürk’ün felç olma riskini taşıdığını hatırlattı. Hanbayat, polisler ve amirleri hakkında hemen gözaltı kararı verilerek soruşturma başlatılması yerine, olayın mağdurlarından 16 yaşındaki B.Y’nin saatlerce gözaltında tutulduğunu ve olay örgülerine uygun ifade vermesi için baskı altına alındığını söyledi. “Dur ihtarına uymayan 2 genç öldü” şeklindeki haberlerle kamuoyunun manipüle edilmeye çalışıldığını söyleyen Hanbayat, polislerin OHAL Kanunu gerekçe gösterilerek tutuklanmadığını, sadece 19 Nisan’da ifadelerinin alındığını söyledi. Hanbayat, dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle soruşturma hakkında bilgi alamadıklarını da ekledi. Oğuzhan Erkul’un ablası Figen Erkul okumak ve çalışmak için köyden Gazi Mahallesi’ne geldiklerini belirterek, “Tek amacımız sadece okumak sadece çalışmak, yararlı olmak başka hiçbir şey değil. Oğuzhan’ı son gördüğüm yer morg. 17 yaşında bir çocuk yatmış uzanmış, kimin vicdanına sığar bu” dedi. Kaçma kesinlikle yok Polislerin açtığı ateş sonucu yaralanan Ramazan Altürk’ün babası Sadık Altürk ise şunları söyledi: “Ramazan’a gelen kurşunlar camdan sağdan girip soldan çıkmış. Diğer kurşun sağdan omuriliğe girmiş, kaçan insanlar olsalardı arkadan girmesi gerekirdi kurşunların. Kaçma kesinlikle yok.” Açıklamaya B.Y’nin babası Hamza Yüksel, Oğuzhan Erkul’un babası İsmail Erkul, HDP milletveki Erdal Ataş, sanatçı Ferhat Tunç ve Oya Aslan da katıldı. l İSTANBUL/Cumhuriyet Kayyım tiyatroyu kapatınca! Tiyatrocuydu köfteci oldu İçişleri Bakanlığı’nca Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım, 1990 yılından bu yana faaliyet yürüten Şehir Tiyatrosu’nu kapatınca 31 tiyatrocu işten Tantekin çıkarıldı. Oyuncuların bir kısım özel kurulan “Amed Şehir Tiyatrosu”na geçti, bazıları ise işsiz kaldı. İşsiz kalan tiyatro oyuncularından biri de Vuran Tantekin oldu. Diyarbakır Büyükşehir Tiyatrosu’nda 27 yıl oyunculuk yapan ve Haldun Dormen’in yönettiği oyunlarda ve birçok sinema filminde oynayan Tantekin, tiyatronun kapanması ile Diyarbakır’da, “Goşto” (Etçi) adlı bir köfteci açtı. Tantekin, “Tabii yaşamımızı idame etmek isteyince sanat biraz geride kalıyor. Çocuklara bakmak, faturaları ve kiraları ödemek zorundasın. Köfteci açtım. Bu da bir sanat. Yani yemek de sanat” şeklinde konuştu. İşyerinde haftanın bir günü şiir dinletisi gibi etkinlikler düşündüğünü kaydeden Tantekin, “Umarım başarılı oluruz” diye konuştu. l DİYARBAKIR/DHA Twitter’dan duyurdu Bir müzisyene daha gözaltı Zazaca albümleri bulunan Diyarbakırlı müzisyen Kerem Sevinç, dün sabah saatlerinde Diyarbakır’daki evinde gözaltına alındı. TEM Şube ekipleri taKerem Sevinç rafından evi basılan Sevinç, Twitter hesabından yazdığı mesajında evinde arama yapıldığını ve hakkında gözaltı kararı bulunduğunu söyledi. Sevinç’in hangi nedenle gözaltına alındığı öğrenilemedi. Diyarbakırlı olan ve müzik çalışmalarını burada sürdüren Kerem Sevinç, aynı zamanda coğrafya öğretmeni. Kürdoloji yüksek lisansı yapan Sevinç’in Zazaca albümleri bulunuyor. Sevinç’in ilk albümü 2010 yılında “Lome” adıyla çıktı, Sevinç, 2016’da “Dej” adında bir albüm çıkardı. l DİYARBAKIR/ Cumhuriyet 184 sayfalık kitabı elle yazdı Kitap yasağını mektupla aştı Gazete Karınca’nın haberine göre Akdeniz Üniversitesi öğrencisi Dilara Çelik, öğrenci ve gazeteci arkadaşları Mehmet Devrim Zongur, Süleyman Ay, Yasin Karasulu, Furkan İnce ve manevi babası Mehmet Ali Uğurlu 3 Nisan günü gözaltına alındı ve 15 gün gözaltında tutulduktan sonra tutuklanarak Antalya L Tipi Cezaevi’ne konuldu. Dilara Çelik, tutuklu beş arkadaşına yönelik kitap yasağını, şair Birhan Keskin’in yaklaşık 184 sayfalık “Kim bağışlayacak beni?” isimli kitabını elle yazarak aştı. Çelik, kitabın fotokopisini yolladığını ancak cezaevinin “Bu da kitap” deyip geri gönderdiğini belirterek, “Bu sefer kitabı iki gecede elle yazıp üçe bölerek mektup halinde gönderdim. Şu anda Ahmet Arif ve Hasan Hüseyin Korkmazgil yazıyorum parça parça” dedi. CHP milletvekilleri 181 gündür direnen akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça’ya destek ziyaretinde bulundu. ‘Kazanmadan bırakmayız’ 61 gündür açlık grevinde olan akademisyen Gülmen ve öğretmen Özakça CHP heyetinin ‘bırakın’ çağrısına, ‘somut kazanım olmadan asla’ yanıtı verdi sezen Aksu’dan çağrı: Bir dinleyin, seslerine kulak verin Sanatçı Sezen Aksu, açlık grevinin 61. gününü geride bırakan Gülmen ve Özakça için “Bu ülkenin yönetimine talip olmuş ve görevlendirilmiş bütün yetki sahiplerinden rica ediyorum: Lütfen bir dinleyiniz, seslerine kulak veriniz” ifadelerini kullandı. sezenaksu.com.tr’de “Hayatlarından Vazgeçiyorlar” başlığıyla açıklama yapan Aksu, “Hayatlarından vazgeçiyorlar. Hiçbir fikrî ayrılığın ve fikirsel mücadelenin bedeli hayat olamaz. Gözümüzün önünde eriyip giderlerse, bu günahtan hangimiz azade kalabiliriz?” ifadelerine yer verdi. ŞEYMA PAŞAYİĞİT CHP’li milletvekilleri, ihraç edilmelerinin ardından Yüksel Caddesi’nde başlattıkları direnişi açlık grevine dönüştüren akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’yı ziyarete gitti. Açlık grevinin 61. gününde destek için gelen CHP’li vekiller, direnişçilerden greve son vermelerini istedi. Direnişçi Gülmen ve Özakça, somut kazanım olmadan grevi bırakmayacaklarını söyledi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, CHP Ankara Milletvekilleri Ali Haydar Hakverdi, Şenal Sarıhan, Murat Emir ve Necati Yılmaz, 181 gündür direnen akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça’ya destek ziyaretinde bulundu. Veli Ağbaba, haksız yere ihraç olan insanlara umut olan direnişi takip ettiklerini belirterek açlık grevinin son bulmasını istedi. “Eyleminizi destekliyoruz ama kendinize zarar vermenizi istemiyoruz” diyen Necati Yılmaz’dan sonra Şenal Sarıhan da TBMM’de iktidara çağrı yaptıklarını söyleyerek grev kararının gözden geçirilmesini istedi. Semih Özakça, “Somut bir adım atılmadan açlık grevini bitirmeyeceğiz” derken, Nuriye Gülmen, “Bizim isteğimiz çok basit. İktidar, bir KHK ile bizi işimize döndürebilir. Biz de ölmek istemiyoruz. Bizi sevenlere de söylüyoruz; bize değil muhataplarımıza bir şeyler söyleyin” diye konuştu. 181 gündür Gülmen ile birlikte direnen ancak kalp pili olduğu için açlık grevi yapamayan öğretmen Acun Karadağ, ihraç edildiği için 35 kişinin intihar ettiğini belirterek “Tüm bunları iktidara iletmek gerekir” dedi. 841 hasta tahliye edilmeyi, 1086 hasta mahkum ise ölümü bekliyor Cezaevinde yaşam savaşı Adalet Bakanlığı, CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin talebi üzerine hasta mahkumlara ilişkin verileri açıkladı. Bakanlık verilerine göre, cezaevlerinde 841 hasta Adli Tıp Kurumu uygun gördüğü halde tahliye edilmeyi beklerken, 1086 hasta mahkum ise raporları kabul edilmediği gerekçesi ile ölümü bekliyor. Kadir Topbaş’ın FETÖ soruşturmasında tutuklu olan damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın sağlık durumu gerekçesiyle tahliye edilmesinin ardından hasta mahkumlara ilişkin başlayan tartışma devam ediyor. CHP’li Gamze Akkuş İlgezdi’nin talebi üzerine Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı veriler cezaevlerindeki hasta mahkumların durumunu gözler önüne serdi. Adalet Bakanlığı, son 2 yılda ağır hastalığı nedeniyle ceza ertelemesi için başvuruda bulunan mahpus sayısını 171 olarak, ceza ertemesi uygun görülen ancak henüz tahliye edilmeyen hasta mahpus sayısının 31 kadın olmak üzere 841 olduğunu açıkladı. Bakanlık, son beş yılda cezaevlerinden tahliye edilemeden 451 mahkumun yaşamını yitirdiğini, hapishanelerde ağır hastalığına rağmen, “toplum güvenliği” gerekçe gösterilerek tahliye edilmeyen 9 mahkum daha bulunduğunu aktardı. Kayıtlara göre, en fazla hasta mahpus ölümü 2016 yılında gerçekleşti. Ceza ertelemesi için bekleyen 172 tutuklu ve hükümlü geçen yıl hapishanede yaşamını yitirdi. 2017’nin yılının ilk iki ayında ise, haftada yaklaşık 3 mahpusun, hastalığı nedeniyle, tahliye edilmeyi beklerken yaşamını yitirdiği ortaya çıktı. 841 kişi tahliye bekliyor Hastalığı sebebiyle tahliye edilmeyi bekleyen 795’i hükümlü, 46’sı ise tutuklu kişi bulunuyor. Bakanlık verilerine göre, hastane raporlarına karşın 1086 kişinin ceza ertleme talebi Adli Tıp Kurumu tarafından uygun görülmedi. 2017 yılının ilk iki ayında, ceza tehiri Adli Tıp Kurumu’nca uygun görülmeyen hükümlü ve tutuklu sayısı 69 oldu. Son beş yılda ağır hastalığı nedeniyle tahliye edilen mahpus sayıs ise 832’de kaldı. ÖMER’İ VURAN polise müebbet istendi Esenyurt’ta hırsızlık şüphesiyle gözaltına aldığı lise öğrencisi Ömer Barış Topkara’yı elleri kelepçeliyken başından tabancayla vuran polis memuru H.D.S. için müebbet hapis istendi. Polis H.D.S. Topkara hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma iki buçuk ay sonra tamamlandı. İddianamede, polis için ‘çocuğu veya beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak kişiyi olası kastla öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası istendi. Polisin ‘kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma’dan da cezalandırılması talep edildi. Mahkemeye gönderilen iddianame kabul edilirse dava açılacak. İddianamede, polisin silahın güvenliksiz olduğunu bildiği halde eylemi gerçekleştirdiğinin kamera görüntüleriyle sabit olduğu belirtildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Fransa’da aşırı merkez zamanı Fransa’da korkulan olmadı. Korkulan, aşırı sağın lideri Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı seçilmesi değildi. Aşırı merkezin adayı Macron’la arasındaki oy farkının çok az olmasıydı. 7 Mayıs’ta Macron geçerli oyların yüzde 66’sını alarak Fransız 5. Cumhuriyeti’nin sekizinci cumhurbaşkanı seçilirken Le Pen’den iki misli fazla oy almayı başardı. Seçim gecesi, Milli Cephe partisinin sözcüleri, partilerinin bugüne kadar elde ettiği en yüksek oy seviyesini büyük bir başarı, liderlerinin yüzde 40 oy oranına ulaşamamasını başarısızlık olarak niteliyorlardı. Şurası ürkütücü bir gerçek: Fransa’da aşırı sağ parti, kayıtlı 48 milyon seçmenin beşte birinden biraz fazlasının oyunu alabiliyor. 1970’lerde aldığı oy yüzde 1’in altında olan bu parti, artık Fransa siyasal alanının belli başlı dört siyasal grubundan birini oluşturuyor. Şimdilik iktidar olma şansı yok. Ama tam da Macron türü siyasetçilerin önümüzdeki beş yıl içinde başarısız kalması durumunda, iktidara gelme ihtimali var. Marine Le Pen seçimi kaybettiği akşam yaptığı konuşmada, önümüzdeki günlerde partisinin kimlik değiştireceğini ilan etti. Büyük ihtimalle geleneksel sağdan gelecek desteklere daha açık, partinin kurucusu olan babası ve onun kuşağının sırtındaki antisemit, açık ırkçı ve Nazi sempatizanı kamburlarından kurtulmuş, daha “mazbut” bir sağ popülist parti olma adımlarını atacak. Fransa’nın yeni ve Napolyon Bonapart’tan beri en genç cumhurbaşkanı olan Emmanuel Macron’un siyasal manevra alanını bir ay sonra yapılacak milletvekilleri seçimleri belirleyecek. Kurduğu yeni siyasal hareketin dar bölgeli, iki turlu seçimde mecliste çoğunluğu kazanması zor. Dolayısıyla geleneksel sağ parti ve solun meclisteki göreli gücü, Macron’un oluşturacağı koalisyonun ağırlık merkezinin hangi yanda olduğunu belirleyecek. Bu cumhurbaşkanlığı seçiminde dikkat çeken bir gelişme, 2002’de baba Le Pen’in beklenmedik bir şekilde ikinci tura kalması sonrası oluşan, aşırı sağ karşıtı güçlü Cumhuriyetçi Cephe’nin, bu sefer çok daha cılız kalmış olmasıydı. Üç milyon boş ve bir milyon geçersiz oyun büyük bölümü, “Ne Le Pen ne Macron” diyen seçmenlere ait. Aynı nedenle ikinci turda yüzde 74.5 olan katılım, Fransa’da ilk kez cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turundan daha düşük (üç puan) oldu. Boş ve geçersiz oy ve olağan oranı aşan eksik katılım, kayıtlı seçmenlerin takriben yüzde 15’ine tekabül ediyor. Milletvekili seçimlerinin sonucunu bu seçmen grubunun davranışı da belirleyecek. Bir diğer belirleyici etmen, sağında Macron, solunda Melenchon lehine büyük bir seçmen kaybına uğrayan Sosyalist Parti’nin milletvekili seçimlerinde alacağı sonuç olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimi Fransa’da kuzeybatıgüneydoğu hattının böldüğü iki Fransa’yı iyice ortaya çıkardı. Bu hattın sağında aşırı sağ önde. Solunda ise ya geleneksel sağ ve merkez ya da sol. Bunun yanında, büyük kent merkezleri ve çevrelerinde aşırı sağ Fransa ortalamasının çok altında kalıyor. Buna karşılık taşra kasabalarında ve bir tür iktisadisosyal tecrit konumunda yaşayan kırsal bölgelerde aşırı sağ büyük ara önde geliyor. Avrupa’da aşırı veya popülist sağın siyasal alana iyice yerleşmesinin nedenleri konusunda yapılan araştırmalar da çoğalıyor. Bunlardan sonuncusunu, Oxford Economics adlı kuruluş 4 Mayıs’ta yayımladı. 25 ülkede yapılan araştırma, aşırı sağın yükselişi ve kalıcılaşmasında iktisadi sorunların yarattığı stresten çok, araştırmacıların “kültürel stres” olarak tanımladıkları olguların belirleyici olduğunu gösteriyor. İktisadi sorunların baskın olmadığı İskandinav ülkeleri veya Avusturya’da aşırı sağın güçlü varlığının yanında, büyük iktisadi sorunlarla boğuşan Portekiz ve İspanya’da aşırı sağın hemen hiç boy göstermemesi dikkat çekiyor. Araştırmada, göçmenlere karşı hissedilen kültürel tepki, AB’ye karşı düşmanlık ve terörizm karşısında duyulan korku gibi etmenlerin sağ popülist hareketlerin daha fazla beslendikleri sorunlar olduklarını gösteriyor. Bu etmenlere, küresel sistem içinde hareket etme, kendine yer edinme donanımına sahip kesimlerle, bu donanıma sahip olamayanlar arasında giderek artan uçurumu ilave etmek gerekiyor. Kaybedenler konumunda olan “donanımsızlar”ın diğerlerine duydukları hınç, genel bir elit nefretine dönüşerek, kendini büyük ölçüde sağ popülizmde, daha sınırlı biçimde sol popülizmde ifade ediyor. Buna karşılık, “donanımlılar”ın diğerlerine karşı sergilediği üsttenci tavır, kullandıkları aşağılayıcı sıfatlar da karşılıklı hınç ve korkuyu katlayarak arttırıyor. Fransa’da bu kutuplaşmanın en belirgin figürlerinden biri olan bir şahsiyetin, Emmanuel Macron’un yönetimin başına gelmesi, bu hınç ve korkuları daha fazla tetikleyecek mi yoksa yeni bir uzlaşıda yumuşatacak mı, göreceğiz. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear