24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Genç yeteneklerle 19 Mayıs konseri İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) ve Sedat Gürel Güzin Gürel Sanat ve Bilim Vakfı tarafından düzenlenen “Ulusal Genç Yetenekler Yarışması” ödülleri 19 Mayıs Cuma akşamı Fulya Sanat’ta “Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” konseri öncesinde Prof. Güzin Gürel tarafından verildi. Yarışmada birinciliği paylaşan Umut Sağlam (Çello), Doğa Altınok (Keman), ikinciliği paylaşan Bora De mir (Korno), Emre Akman (Viyola) ve küçük yaşına rağmen üçüncülük ödülünü kazanan Duru Aydın (Piyano) İDSO’nun Lukasz Borowicz yönetiminde verdiği konserin de solistleri oldular. Pazartesi 22 Mayıs 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK JeanLuc Godard içimizden biri kultur@cumhuriyet.com.tr ‘Le Redoutable’, yönetmenin bunalımlı yaşamında bir dönüm noktası olan 1968 olayları sırasında yaşadıklarına geniş yer verirken 1967 yılında çektiği “Genç Kız”da (La Chinoise) rol alan, kendisinden 20 yaş küçük oyuncusu, ünlü muhafazakâr Fransız yazar François Mauriac’ın torunu Anne Wiazemsky ile olan ilişkilerine odaklanıyor. ‘Le Redoutable’ adlı film, yer yer Godard’ın mizansenlerini anımsatan biçemi, kendini ciddiye almayan alaycı yaklaşımı ve özgün mizahıyla Godard’ı abidesinden indirip iç çelişkileri ve saplantılarıyla kanlı canlı, içimizden birisi yapıveriyor Duyarlı ve çarpıcı bir çalışma İlk günlerin beğenilen ikinci Fran na koşut olarak işliyor. O dönem sız filmi, Altın Aslan yarışı de, hem devletin hem de ilaç fir na ilk kez katılan Fransız yönet malarıyla özel sigorta şirketleri men ve senarist Robin Campillo nin ikiyüzlü yetersiz politikaları JeanLuc Godard’ı her sinemasever tanır. Adı çok farklı duygular uyandıran, karşıt tepkilere (1962) imzalı “Nabız 120” (120 battements par minute), gerçeğin sineması türüne yakın, son derece duyarlı, çarpıcı bir çalışma. na karşı radikal eylemlere girişen, çoğu AIDS hastalığına yakalanmış örgüt üyelerinin ruhsal dalgalanmalarını başarıyla canlandı yol açan İsviçreli Godard, Fransız Ye Konusu AIDS hastalığı. Senaryo, ran genç oyuncular, topluca ödül ni Dalga akımının öncülerindendir. “A Fransa’da 1989 yılında, AİDS’e ya alabilecek düzeyde bir perfor bout de souffle” (1960) “Le Mépris” kalananlara destek vermek ve mans sergiliyorlar. Robin Campil (1963) “Pierrot le fou” (1965) gibi haklarını savunmak için kurulan lo, senaryosu ve mizanseniyle de kült filmlerin yönetmenidir. 1968 ba “Act Up” adlı örgütün eylemle ödül alabilecek düzeyde sağlam harında, Fransa’daki büyük öğrenci rini, üyelerinin güncel yaşamları bir film gerçekleştirmiş. ayaklanmasına destek veren, Cannes Festivali’nin perdelerine tırmanarak et kinliğin o yıl durdurulmasını sağlayan Luc Godard (1930), gerçekte nasıl bir ile bu sorulara yanıt getiriyor. Yer yer yönetmenlerin başında gelen efsane insandır? Kimdir? İç sıkıntıları, çelişkili Godard’ın mizansenlerini anımsatan vi bir kimliği vardır. Koşulsuz hayran davranışları, dillere destan huysuzluk biçemi, kendini ciddiye almayan alaycı ları için katıksız bir deha, devrimci bir ları özel yaşamına nasıl yansımıştır? yaklaşımı ve özgün mizahıyla Godard’ı “auteur”dür. Kimilerine göreyse, ne de “The Artist” (2011) ile Cannes’da ve abidesinden indirip, iç çelişkileri ve diği pek anlaşılamayan can sıkıcı film Hollywood’da ödüllendirilen Michel saplantılarıyla kanlı canlı, içimizden lerin, ters mizaçlı kendini beğenmiş yö Hazanavicius (1967), Fransızların ilk birisi yapıveriyor. netmenidir. nükleer denizaltısının adından esin Film, yönetmenin bunalımlı yaşa Peki, sinemasıyla tanıdığımız Jean lenen “Le Redoutable” (Çok Korkunç) mında bir dönüm noktası olan 1968 ‘AŞK her yerde’ olayları sırasında yaşadıklarına geniş yer verirken, 1967 yılında çektiği “Genç Kız”da (La Chinoise) rol alan, kendisinden 20 yaş küçük oyuncusu, ünlü muhafazakâr Fransız yazar François Mauriac’ın torunu Anne Wiazemsky ile olan ilişkilerine odaklanıyor. Godard’ın, Anna Karenina ile yaşadığı zor birliktelikten sonra evlendiği Anne Wiazemsky’nin, ayrılmalarına dek süren yaklaşık on yıllık dönemin anılarını kaleme aldığı kitaptan yola çıkan senaryo, Bertolucci ile nasıl kavga ettiğine, tanımadığı insanlara bile nasıl sataştığına dek Godard’ın özel yaşamıyla ilgili birçok ayrıntı içermekte... Sonuçta, durmadan suçluluk duygusuyla kıvranan, ne içinden çıktığı ne de içinde yaşadığı sosyal çevreyi beğenen, devrimci olmak isterken eylemci öğrencilerle bile iletişim kuramayan, hastalıklı derecede kıskanç, içine dönük bir insan olan Godard, yavaş yavaş lanetli sanatçı kimliğinden sıyrılarak, izleyicinin empati kurabileceği normal bir adama dönüşüveriyor... 15 Borusan Filarmoni sezonu, ‘Fırtınadan Aydınlığa’ konseriyle kapattı. BİFO sezonu kapattı... Dünyanın sayılı orkestralarından Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), konser sezonunu şef Ludovic Morlot yönetiminde 18 Mayıs Perşembe akşamı Lütfi Kırdar’da verdiği “Fırtınadan Aydınlığa” konseriyle kapattı. Schumann “Manfred Uvertürü” ile başlayan konserde Schumann 4. Senfoni ve Mahler “Des Knaben Wunderhorn/Çocuğun Büyülü Av Borusu” eserleri yorumlandı. Mahler’in müzik dünyasını ve bunalımın eşiğindeki insanlığı masumiyetin çağrısına kulak vermeye davet ettiği bu başyapıtı iki ünlü solist; lied yorumcusu ve opera solisti olarak günümüzün en başarılı sanatçılarından soprano Dorothea Röschmann ve lied yorumcularıyla tanınan Ian Bostridge seslendirdiler. Yönetmen Claire Denis, başrolünü kadim arkadaşı Juliette Binoche’a verdiği romantik komedi “Un Beau Soleil Interieur/Let the Sunshine In” filmiyle şaşırttı. Binoche, “Etrafımıza bakalım. Aşk her yerde, her anda, kaynakları sonsuz. Sadece ilişkilerle aşkı bulabileceğimiz fikri öğretilmiş, bizi son derece kısıtlayan, algılarımızı kapatan bir anlayış” diyor. Cannes’da sürprizler eksik olmaz. Nitekim Fransız sinemasının şahsına münhasır şahane yönetmeni Claire Denis, başrolünü kadim arkadaşı Juliette Binoche’a verdiği romantik komedi “Un Beau Soleil Interieur/Let the Sunshine In” filmiyle şaşırttı. Romantizm fikriyle ve cinsellikle ‘şiddetle’ oynayan yönetmenin mizah duygusu her daim bilinse de bu kez boşanma sonrası hayatının aşkını arayan 50 yaşlarındaki bir kadının hikâyesi, gayet konuşkan ve eğlenceli. Söyleşimizde Altın Lale jüri başkanı olarak da geldiği Istanbul Film Festivali’ne selam gönderen Claire Denis, “Aslında bu aşk arayışı ve dünyayla olan ilişkimiz üzerine acılı bir film yapmak niyetiyle başlamıştım, bu durumda yaşananlar ağır şeylerdir ama senaryo yazarken komedi dozunu artırmaya karar verdik. Zaten hayatla ilgili bir şeyleri anlatmaya başladığınızda mizah kaçınılmaz ama seyircinin bu kadar gülmesi yi ne de beni şaşırttı” dedi. Film hala bildik romantik komedilerden hayli uzak olsa da başroldeki Juliette Binoche’un sohbeti her zamankinden daha rahat ve neşeliydi, gülerek “Oynadığınız roller insanın ruh halini etkiliyor elbette” dedi. Aşkı her yaşta aramamız gerektiğini söyleyen ünlü Fransız oyuncuya göre toplumsal kodlamalar özellikle kadınlara yaş konusunda acımasız davranabiliyor ve bu engeli aşmak da yine bize düşüyor: “Naif ve klişe gibi gelmesin, aşka inanç bence çok önemli ve kutsal bir duygu. Ruhunuzu açmak, kırılma riskine rağmen hâlâ bir insana güvenmek bence tek seçenek.” Yılların arkadaşı olan yönetmen Denis ve Binoche arasındaki güven ilişkisi ise daha da çoğalmış ve Binoche onun önünde soyunarak “Bir bak, sen göstermek istersen ben tamamen soyunmaya hazırım” demiş. Oscar ödüllü oyuncu kalbini açık tutmayı sevse de aşkın sadece ilişkilerinde bulunabileceği fikrine şiddetle itiraz ediyor: “Son derece anlamsız! Etrafımıza bakalım. Aşk her yerde, her anda, kaynakları sonsuz. Sadece ilişkilerle aşkı bulabileceğimiz fikri öğretilmiş, bizi son derece kısıtlayan, algılarımızı kapatan bir anlayış. Önemli olan hislerimizi açık tutmak. Tabii ki zor ve bazen koşullarımız bizi son derece zorluyor. Buna rağmen öğretilenin dışına çıkarak ilişkiler olmadan da aşkı bulabileceğimiz konusunda ikna olmalıyız.” Yönetmen Claire Denis (solda) ile Oscar ödüllü oyuncu Juliette Binoche, Cannes Film Festivali’nde birlikte. Yönetmen Ali Özgentürk’ün 50. sanat yılı kutlandı Türkan Şoray ve Ali Özgentürk törende bir arada. Adanalı yönetmen Ali Özgentürk’ün 50’nci sanat yılı, memleketinde bir törenle kutlandı. Seyhan Belediyesi 2. Sanat Günleri kapsamında düzenlenen ‘Hayatı Sanata Adanan Bir Adanalı’ sloganıyla gerçekleştirilen törene, Özgentürk filmlerinin ünlü oyuncuları ve Adanalı sinema sanatçılarını buluşturdu. Türkan Şoray, Halil Ergün, Suna Selen Sümer, Gülsen Tuncer, Ayşe Kök çü, Gökhan Mete, Elif İnci, Cengiz Sezici, Rıza Akın, yönetmen Engin Ayça, yazar Burçak Evren, yazar Orhan Kemal’in çocukları Işık ve Nazım Öğütçü, Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin ile çok sayıda sanatçı ve sanatsever Ali Özgentürk’ü yalnız bırakmadı. Seyhan Belediye Başkanı CHP’li Zeydan Karalar’ın ev sahipliğinde gerçekleşen etkinliğe, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı MHP’li Hüseyin Sözlü ve CHP Adana Mil letvekili Zülfikar İnönü Tümer de katıldı. Etkinlik, Ali Özgentürk’ün daha önce arşivini bağışladığı Kadir Has Üniversitesi’nin hazırladığı ve küratörlüğünü Didem Güntay Önal’ın yaptığı ‘En İyi Filmim Hayatım’ adlı sergiyle başladı. Oyuncu Gülsen Tuncer’in sunduğu programda, törene katılan ünlü isimler tek tek sahneye çıkarak Ali Özgentürk’e ilişkin anılarını paylaştı. l DHA Fazıl Say, çocuklarla sahnedeydi Piyanist ve bestekâr Fazıl Say, Eskişehir’de Tepebaşı Belediyesi Şef Ramazan Albayrak yönetimindeki İki Elin Sesi Var Çocuk Senfoni Orkestrası ile birlikte sahneye çıktı. Konseri CHP Milletvekili Utku Çakırözer, Tepebaşı Belediye Başkanı CHP’li Ahmet Ataç ile çok sayıda kişi izledi. Konserde ‘Ağır Zeybek’, ‘Masal’, ‘Bağlamacı’, ‘Rüya’, ‘Kocaman Bebek’, ‘Ninni’, ‘Ege Şarkısı’, ‘Kırda Oyun’, ‘Kumru’, ‘İstanbul’da Kış Sabahı’ ve ‘Ses’ adlı parçalar seslendirildi. l DHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear