28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 5 Nisan 2017 10 Eskimeyen bir klişe: Tuz kokarsa Bu eskimiş, aşırı yıpranmış, etkisini yitirmiş meslek klişesini bilerek kullanıyorum: Tuz koktu... Çünkü tuz sahiden koktu... İlkini iki üç gün önce yaşadık. Murat Aksoy arkadaşımın, yürekli sanatçı Atilla Taş’ın da aralarında bulunduğu 21 gazeteci yargıç karşısına çıktılar ve ağır ceza mahkemesi, savcının tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmelerini istediği sanıklara 7 sanık daha ekleyip 21 kişiyi tahliye etti. O günün gece yarısı savcılık, tahliye istediği ve mahkemenin tahliye kararı verdiği gazeteciler için başka suçlar icat etti ve gözaltı kararı verdi. O gazeteciler şimdi yedi günlük gözaltı süresini doldurmak üzere Terörle Mücadele Şubesi’nin nezarethanesinde gün sayıyorlar. Ardından... Hemen ardından tuz kokusunun bizlere kadar ulaştığı bir HSYK kararı geldi. HSYK “Vay sen misin tahliye kararı veren” dedi ve tahliye kararı veren 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 3 yargıcını ve duruşma savcısını “açığa aldı”. Bu yargıçlar ve savcı haklarındaki soruşturma tamamlanıncaya kadar görev yapmayacak, maaşlarının üçte ikisini alacak ve bekleyecekler. Soruşturma sonunda ya görevlerine iade edilecekler ya da... Ya da malum: Meslekten ihraç edilecekler. Suçları, iktidarın hapise tıktığı gazetecileri tahliye etmek... Bundan sonra hangi savcı ya da yargıç açığa alınmayı, meslekten ihracı göze almadan iktidarın hoşlanmama ihtimali olan bir karar verebilir? Hangi savcı ve yargıç vicdanını değil cüzdanını düşünmeden mesleğini yapabilir? HHH Gazetede kendi aramızda konuştuk ve sorduk: Hukuk başka türlü nasıl biter ve tuz başka türlü nasıl kokar? Meğer sorumuzun cevabını hemen ertesi gün alacakmışız. Üstelik savcılıktan filan değil AKP medyasından. Ayrıntısını, elinizde tuttuğunuz Cumhuriyet’ten okuyacaksınız, “bizim iddianame” nihayet yazılmış. Ardından da yasa açıkça ve pervasızca çiğnenerek AKP medyasına sunulmuş. (Sızdırılmış demiyorum, sunulmuş). Oysa yasa pek açık, bunca yıllık basın sanıklığımda hiç çiğnendiğine tanık olmadığım bir yasa maddesi. Şöyle: Bir iddianame yetkili mahkemece kabul edilip duruşma günü verilip sanıkların yüzüne karşı savcı tarafından okunmadan aleniyet kazanamaz. Daha önce bir iddianameyi yayımlamak ya da bölümler aktarmak suçtur. Ama artık hukuka ve yasalara uyma zorunluluğunun neredeyse ortadan kalktığı günümüzde bu da elbette bir “tuz kokması”dır, ancak artık ikincil, hatta üçüncül önem taşıyor. Tuzun asıl koktuğu nokta, resmen elimizde olmayan, ama fiilen elimizde olan 355 ekran sayfası tutan iddianamenin kendisi. 11 arkadaşımı 157 gündür Silivri’de rehin tutan iddianamenin kendisi... Ivır zıvırlarını, yer yer deli saçmasından beter suç arayışlarını, yeminli Cumhuriyet düşmanlarının gönüllü savcılık tanıklıklarını kanıt olarak sayfalar ve sayfalar boyu aktaran iddianamenin özü özeti tek cümle: Savcıya göre Cumhuriyet’in yayın çizgisi değişmiş ve bu bir suçmuş. Halkın haber alma hakkını ödünsüz ve kısıtsız ete kemiğe büründürmenin yani gazeteciliğin suç sayıldığı bir zihniyetle karşı karşıyayız. Sormadan edemiyorum: Acaba bir gazetenin yayın çizgisinde büyük ya da küçük bir değişiklik yapmak için savcılardan, siyasal iktidardan izin almak gerektiğini mi sanıyor bizim iddianamenin savcıları? Cumhuriyet’in yayın çizgisinin değiştiğini iddia eden savcılık ya da onun itibarları sıfırlanmış tanıkları nasıl bir terazide tartıp hangi meslek yetkinliklerini kullanıp böyle bir yargıya ulaşabiliyorlar?.. Cumhuriyet düşünce ve basın özgürlüklerini, laikliği, demokrasiyi savunma çizgisinden kıl payı sapmış değil. Sapacak da değil. O çizginin içeriğini de kendi saptar ve uygular. Tuz koksa bile bu çizgiden şaşmaz... Haberden suç üretemezsinizEDİTÖR:SERKANOZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Gazetemiz yazar, çizer ve yöneticileri hakkındaki iddianame 5 ay sonra tamamlandı. FETÖ sanığı savcının imzasının yer almadığı iddianamenin neredeyse tamamını haber ve tweet’ler oluşturdu Cumhuriyet’i susturmaya yönelik operasyonda tutuklanan yazar ve yöneticilerimiz hakkındaki iddianame 156. günde tamamlanarak mahkemeye sunuldu. Soruşturmayı yürüten FETÖ davası sanığı Savcı Murat İnam’ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı. İddianame, hukuk ayaklar altına alınarak yazar ve yöneticilerimizin avukatlarından önce yandaş medyaya sızdırıldı. Sabah gazetesinin dünkü sayısında iddianameden bölümlerin yer aldığı bir haber yayımlandı. İddianamenin ayrıntıları da ilk önce Sabah tarafından haberleştirildi. İddianamenin neredeyse tamamını haber ve tweet paylaşımlardan oluşturan savcılar, yazar ve yöneticilerimizin, “Silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından cezalandırılmalarını talep etti. Gazetemiz imtiyaz sahibi ve yazarı Orhan Erinç, İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, Yayın Danışmanı, yazar Kadri Gürsel, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, yazarı Aydın Engin, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri yazarlar Hikmet Çetinkaya, Hakan Kara, çizer Musa Kart, avukatlar Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, okur temsilcisi, yazar Güray Öz, matbaa sorumlusu Önder Çelik ile muhabirimiz Ahmet Şık, Mali İşler Müdürü Bülent Yener, Muhasebe Müdürü Günseli Özaltay hakkındaki iddianame tamamlandı. İddianamede, gazeteci İlhan Tanır ve @jeansbiri isimli Twitter hesabının sahibi Ahmet Kemal Aydoğdu da sanık olarak yer aldı. Örgütü sevimli göstermek! ByLock’çularla konuşma Cem Küçük tanık oldu İddianamede, Atatürk’ün talimatı ile yayın hayatına başlayan Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının, son üç yıllık dönemde, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nda yaşanan değişikliklerle eşzamanlı olarak değişime uğradığı öne sürüldü. Savcılar, Cumhuriyet’in yaptığı haberlere, “gündemi etkileme, yıkıcı ve bölücü manipülasyonlara imza atma, terör örgütü liderlerinin ve yöneticilerinin şiddet çağrılarına yer verme, terör örgütlerini ‘sevimli’ ve ‘meşru’ gösterme, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni uluslararası terör örgütleriyle irtibatlandırma” suçlamaları yönelterek iddialarını kaynağı belirsiz ve belgesiz ‘okur şikâyetleri’ ile desteklemeye çalıştı. Başsavcılığın “Ulusal yazılıgörsel basında yer alan iddiaları da dikkate alarak” soruşturma başlatmak için yeterli şüphe oluştuğu kanaatine vardığı belirtilen iddianamede, “Cumhuriyet gazetesine, silahlı terör örgü İddianamede, yönetici ve yazarlarımızın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının özel bir yöntemle dahil oldukları BYLOCK isimli kriptografik iletişim programını kullanan şüphelilerle çok sayıda bağlantı kurdukları da öne sürüldü. Savcılar gazetecilerin, gazetecilik mesleği gereği kurdukları ilişkileri suç bağlantısı olarak göstermeye çalışırken, “Her ne kadar günün sosyal ve ekonomik koşulları ile iletişim olanaklarındaki yaygınlık dikkate alındığında insanların birbirleriyle irtibat kurması normal görülebilecek ise de farklı meslek grupları ve sosyal çevrelerden olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü nedeniyle haklarında soruşturma yapılan TUTUKLU ya da FİRARİ öğretmen, polis, asker ve diğer kamu görevlileriyle sıklıkla görüşülmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi tesadüfi de görülemeyeceği açıktır” gerekçesine sığındı. tü FETÖ/PDY tarafından özellikle 2013 yılından itibaren adeta el konulduğu, şüpheli Can Dündar’ın gazetenin başına geçmesi ile Fuat Avni’ye özel önem verildibirlikte gazetenin, amaç ve hedeflerinin dışına çıkarak farklı bir yörüngeye oturduğu belirlenmiştir. Gazete bu dönemde adeta FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C terör örgütlerinin savunucusu ve kollayıcısı olmuştur” suçlaması yöneltildi. FETÖ/PDY’nin sosyal medyada etkin olduğu belirtilen iddianamede, “Sosyal medya kullanımında dünya çapında ilk 3’e giren bir ülke olmamız nedeniyle bu tip algı operasyonlarının Erdoğan’ı eleştirmek suç çok geniş kitlelere ulaşabildiği görülmüştür. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün firari şüphelisi Sait Sefa tarafından kullanılan ‘‘Fuat Avni’’ isimli hesaptan yapılan asılsız ve sahte paylaşımla Savcılar iddianamede bir yandan Cumhuriyet’in terör örgütleri FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C’nin eylemlerine ilişkin haberlerini ‘suç delili’ olarak göstermeye çalışırken bir yandan da “terör örgütleri FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C’nin eylemlerini perdeleme” suçu yönelttiler. İddianamede gazetemizin haber ve yorumlarının ba ra, bir kısım şüphelilerin yönetici ve yazarı oldukları Cumhuriyet gazetesi tarafından özel bir önem gösterildiği, gazetenin bu maksatla oluşturulan bir köşesinde Fuat Avni’nin paylaşımlarını haberleştirdiği ve daha geniş kitlelere aktarılmasına aracılık ettiği tespit edilmiştir” suçlaması yöneltildi. sın özgürlüğü ve evrensel hukukun sağladığı ağır eleştiri hakkının ötesine geçtiği, “kayıt dışı illegal siyasete zemin hazırlayarak Türkiye Basın özgürlüğü?Cumhuriyeti Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Re Scep Tayyip Erdoğan’ı asimetrik savaş yöntemleriyle hedef tahtası haline getirerek yoğun bir algı operasyonu başlattığı” öne sürüldü. avcılar, terör eylemlerinin kınanmamasının dahi terörizme üstü kapalı destek niteliğinde olduğunu iddia ederek, basın öz Hurşit Külter’i sormak suçu gürlüğü konusunda ise özetle şu değerlendirmeyi yaptılar: “Her türlü özgürlük gibi devletin ve toplumun var olabilmesini ve devamlılığını sağlamak için basın özgürlüğünün de bazı sınırları oldu İddianamede, başka birçok basın yayın kuruluşunda yer alan haberler, Cemil Bayık röportajı, Hurşit Külter ve MİT TIR’ları haberleriyle, Fuat Avni isimli Twitter hesabından yapılan açıklamaların haberleştirilmesi, “terör örgütlerinin eylemleri ğunu, sınırsız özgürlüklerin anarşi doğuracağını kabul etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur... Basınyayın organları sadece amaca uygun ve meşru bir çizgide faaliyet gösterdiği durumlarda basına sağlanan korumadan yararlanabilir.” ni meşrulaştırma” olarak nitelendirildi. Gazetemizin, terör örgütleri ile mücadeleyi, ‘saray savaşı’ olarak nitelendirerek, etkisizleştirmeye çalıştığı ileri sürülen iddianamede, şu ifade Aynı suçtan ikinci kez ler yer aldı: “Cumhuriyet gazetesi ile eşzamanlı olarak PKK/ KCK’nin de yayın organlarında terörle mücadele eden güvenlik güçleri için aynı nitelemeleri yaptığı görülmüştür. Bir dönem FETÖ/PDY’nin adeta yayın organı gibi çalışan Taraf Gazetesinde de ‘asker savaşmak istemiyor’ algısı yaratan man İddianamenin birinci sırasında Can Dündar yer aldı. Yargıtay’daki MİT TIR’ları davasında Dündar hakkında ileri sürülen iddialar, bu iddianamede de delil olarak yer aldı. Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine getirilmesinin ardından gazetenin yayın politikasının radikal bir değişikliğe uğradığı, Dündar’ın şetlerin attırıldığı, ‘Ordu Soruyor: Neden ölüyoruz?’ denildiği, MİT TIR’ları haberleri ve röportajlarıyla, devletin güvenliği bakı Kobani olayları ile ilgili PYD övgüsünü yaptığı bilinmektedir.” mından gizli kalması gereken belge ve bilgileri yayımladığı ile Haberler suç delili ri sürüldü. Dündar’ın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni uluslararası alanda teröre yardım eden ülke olarak lanse etmeye çalıştığı, bu haberi genel seçimlerden bir hafta önce yayımlaya İddianamede, serbestiyet.com isimli haber portalında makale ya zan Prof. Dr. Halil Berktay’ın, Can Dündar’ın Cumhuriyet gazetesini FETÖ/PDY’nin yeni yayın organı haline getirdiği iddiası da suç delili olarak gösterildi. Cumhuriyet’in “Ya Apo Kandil’e ya biz İmralı’ya”, “Kandil’den Hakan Fidan için sarsıcı açıklama”, “MİT suç işledi”, “Erdoğan’la IŞİD’i yenemeyiz”, “O TIR MİT’in”, “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar”, “Nusaybin yerle bir”, “Bodruma baskın: onlarca ölü”, “Hükümetin planı, seçim sonrası savaş”, “1 Numara Erdoğan’dı”, “Yüce Divana gitse hayatı bitmiş olurdu”, “Tekbirle patlattı”, “Pimi çektiler”, “Gece yarısı bir el durdurdu”, “O savcılar gitti”, “Yedi TIR’lık kriz”, “Çöküş korkusu”, “Katliam ülkesi”, “Kadınlar Çelik’e saldırdı” başlıklı haberleri suç delili ilan edilirken, daha önce bazı haberler hakkında so rak kayıt dışı siyaseti de organize etme maksadını ortaya koyduğu öne sürüldü. Dündar’ın, “Siyasette Nasıl Geldiysen Öyle Gidersin”, “Piyonlar Devrildi, Sıra Şahlarda” başlıklı yazılarıyla, FETÖ/PDY’nin hükümeti devirmeye yönelik operasyonlarını arkasına almak suretiyle doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan tutumunu ısrarlı bir şekilde sürdürdüğü iddia edildi. Dündar’ın gazeteci olduğu görmezden gelinerek, ‘FETÖ/PDY Polis Akademisi İmamı’ Önder Aytaç, ‘FETÖ/PDY basın yayın yapılanması sorumlusu’ Ekrem Dumanlı, firari eski Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş, eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve 10 ByLock kullanıcısı şüpheli ile iletişim kaydının bulunması suçlamaya delil yapılmaya çalışıldı. ruşturma açılıp takipsizlik kararı verildiği de görmezden gelindi. Başlıktan çağrışım... Yazarımız Aydın Engin’in 13 Temmuz 2016’da yayımlanan “Cihanda sulh, peki yurtta ne?” başlıklı yazısı, şöyle yorumlandı: “15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden iki gün önce Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin’in darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kendilerini tanıttıkları ‘Yurtta Sulh Konseyi’ ismini 13/07/2016 tarihli yazısının başlığında kullanması ve itirafçı darbecilerden alınan bilgilere göre bu Akın Atalay’ın tweet’leri Akın Atalay’ın, medya operasyonları sırasında basın özgürlüğünü savunan tweet ve açıklamaları da suç delili yapılmaya çalışıldı. Akın Atalay’ın şirket yönetimindeki pozisyonunun bile tartışma konusu yapıldığı iddianamede Cumhuriyet’e husumetleriyle bilinen ‘gazeteci’ Rıza Zelyut ve Mehmet Faraç’ın tanık olarak verdiği ifadeler de aleyhte delil olarak kullanıldı. Zelyut’un, Cumhuriyet’i dışarıdan dizayn ederek yönetim belirleme çabaları bile iddianamede yer buldu. tarihin darbe teşebbüsünün alt kademeye iletildiği tarih olması son derece manidardır. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nın Akıncı Üssü’ne ilişkin iddianame sinde BYLOCK kullanıcısı olduğu belirtilen FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün firari Hava Kuvvetleri imamı Adil Öksüz’ün 11 Temmuz 2016’da Amerika’ya gittiği ve dar be talimatıyla 13 Temmuz 2016’da Türkiye’ye dönüş yaptığı açık kaynaklara da yansımış bir bilgidir. ” Soruşturma kapsamında yandaş yazar Cem Küçük de tanık olarak ifade verdi. Küçük, ifadesinde, Cumhuriyet gazetesine kin kustu, “FETÖ’nün gizli yayın organı” olmakla suçladı. Cumhuriyet’in hükümeti eleştirmesini suç olarak tarif eden Küçük, “Genelde yayınlar ‘Türkiye IŞID’e yardım ediyor” şeklinde hükümeti zor durumda bırakmaya yönelikti. Yine PKK lehine çok ciddi yazılar bu gazetede çıkmaya başladı. Yayın politikası Türkiye Cumhuriyeti hükümetini zor durumda bırakmaya yönelik olmaya başladı” dedi. Savcılık, bir dönem Gülen’in en yakınındaki iki isim olan Hüseyin Gülerce ve Latif Erdoğan’ı da Cumhuriyet’in davasında tanık yaptı. Başkalarının yorumları... İddianamede, Cumhuriyet’i karalama kampanyasına katılan birçok yandaş kalemin ürettiği yalanlar da delil olarak yer aldı. Savcılar, “Ulusal Basında ve İnternet Haber Sitelerinde Yer Alan İhbar ve Delil Kabul Edilen Haber ve Köşe Yazıları” başlığı altında bir bölüm açarak, Kanal A’da, Perde Arkası isimli programda, Tamer Korkmaz ve Talat Atilla tarafından ortaya atılan iddiaları, dosyaya koydu. 23/09/2016 tarihinde Turktime isimli internet sitesinde 23 Eylül 2016 tarihli “Cumhuriyet Gazetesi Nasıl Ele Geçirildi?” başlığıyla yapılan haber, Sözcü Gazetesi yazarı Oray Eğin’in 22 Kasım 2015 tarihli “Aşk Tesadüfleri Sever” başlıklı yazısı da savcıların ‘dikkatinden’ kaçmadı. Takipsizlik yetmedi 95 gündür tutuklu muhabirimizin dosyası da yazar ve yöneticilerimizin dosyasıyla birleştirildi. İddianamede, Ahmet Şık’ın Cemil Bayık röportajı, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı katleden DHKP/C silahlı terör örgütü üyeleriyle yaptığı görüşme suç delili olarak gösterildi. Oysa Savcı Kiraz haberi hakkında açılan soruşturma takipsizlikle sonuçlanmış, Bayık röportajı hakkında ise soruşturma dahi açılmamıştı. Buna rağmen Şık ile ilgili olarak iddianamede terör örgütlerini sevimli ve meşru gösterme suçu iddiasında bulunuldu. Kime kaç yıl istendi? İddianamede Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Meh met Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçundan ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi. Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik’in “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Çetinkaya’nın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi. Ahmet Şık’ın ise “PKK ve DHKP/C” silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması istendi. Ahmet Şık, M. Kemal Güngör, Bülent Utku, Önder Çelik, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Güray Öz, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Akın Atalay. CHP’den sert tepki İftkiruargvue Cumhuriyet’e yönelik operasyonun ardından gazetemizin önünde günlerce eylemler yapıldı. Gazetemize destek olmak isteyen çok sayıda Cumhuriyet okuru ‘Teslim olmayız’ mesajı verdi. FETÖ YÖNTEMLERİ Hukukçular gazetemiz yazar, çizer ve yöneticileri hakkındaki iddianamenin mahkemeden önce yandaş medyaya servis edilmesine tepki gösterdi SAVUNMA HAKKI İHLALİ Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ: Bu durum 2007’den bu yana süregelen hukuksuzlukların hükümet icraatı olduğunu gösteriyor. Akıncı iddianamesine bakan müdahalesi, Atilla Taş tahliyesindeki hükümete yakın yazar müdahalesi ve Ankara başsavcısı ve vekilinin görevden alınması, 2007 cemaat dönemindeki görevden almaları, manipüle etmeleri hatırlatıyor. İddianamenin 3. kişilere servis edilmesi; adil yargılanma hakkının ihlali, savunma hakkının ihlalidir. Aynı zamanda da kirlenmeme hakkının da ihlalidir. YANLI TUTUM SERGİLENİYOR Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran: İddianamenin üçüncü kişilere verilmesinden önce mahkemeye sunulması ve mahkemenin bunu kabulü gerekiyor. Bir iddianamenin hazırlanması tek başına bir şey ifade etmez. İddianamenin gazetelerde sayfa sayfa çıkması hukuken yanlış bir durum. Belki de hiç kabul edilmeyecek bu iddianame. İddianamenin servis edilmesi yanlı tutum sergilendiğini gösterir. Sanığın hakları ihlal ediliyor. Oysa sanıkların da haklarının korunması gerekir. l ANKARA / Cumhuriyet CHP’Lİ YARKADAŞ, BASIN İLAN KURUMU’NA SORDU: Hangi gazetelere ne kadar ilan verildi? CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Basın İlan Kurumu’ndan (BİK) hangi gazeteye ne kadar ilan ve reklam gönderildiğini açıklamasını istedi. Yarkadaş, BİK’in 2016 yılında gazetelere 266 milyona yakın bir tutarda resmi ilan dağıttığını belirterek “BİK, yandaş medyayı kayırıyor. Reklamlar ve ilanları tirajı az olan ve hak etmeyen yandaşlara yolluyor” dedi. Sosyal medyadan açıklama yapan Yarkadaş, BİK’in aylık dergisi Basın Hayatı’nın Mart Nisan sayısını incelediğini belirtti. Dergide BİK eliyle dağıtılan resmî ilanlar ve reklamlara ilişkin bazı verilerin yer aldığını kaydeden Yarkadaş, “Ancak bilmemiz gereken esas gerçek, yine ticari sır gerekçesiyle perdelenmiş” ifadesini kullandı. Yarkadaş, “BİK, gazetelere 2016’da 266 milyona yakın resmi ilan, 104 milyona yakın da resmi reklam dağıtmış. Bu tutar dergide çizelge olarak yer alıyor ancak hangi gazeteye ne kadarlık reklam ve ilan gön derildiği açıklanmıyor. Oysa ki; bir iki yıl öncesine kadar, bu tabloları görür ve adaletsizlik yapılıp yapılmadığını takip edebilirdik. Şimdi ise bu imkândan yoksunuz” dedi. Adaletsiz uygulama Yarkadaş, özetle şu paylaşımlarda bulundu: “Adil bir dağıtım yapmadıkları ortaya çıkmasın diye kime ne kadarlık ilan verildiğini saklıyorlar. BİK’in internet sitesine de artık gazetelerin tirajları konulmuyor. Bir zamanlar FETÖ medyasının çiftliği olan BİK’in şimdiki misyonu ise havuz medyasını ayakta tutmak olmuş. Peki, bu neyin ticari sırrı? Hangi gazeteye ne kadar ilan verilmiştir? Türkiye’nin en köklü gazetelerinden biri olan Cumhuriyet gazetesine 2016’da ne kadar resmi ilan verilmiştir? Keza Sözcü, Evrensel ve BirGün gibi muhalif çizgide yayın yapan gazetelere yapılan haksızlıkları biliyoruz. 2016’da verilen ilanların açıklanmasını istiyoruz.” l İSTANBUL IPI: SUÇLAMALAR SAÇMALIK Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Cumhuriyet çalışanları hakkındaki iddianamede yöneltilen suçlamaları “saçmalık” diye niteleyerek reddettiğini duyurdu. IPI Savunu ve İletişim Direktörü Steven M. Ellis, suçlamaları sert bir dille reddederken “Bu iddianame, bir dizi absürt ve geçersizliği çoktan ortaya çıkmış suçlamaları yeniden ısıtıp servis ediyor. Cumhuriyet’in bizzat ağır şekilde eleştirdiği ve üstelik birbirlerine tümüyle karşıt olan gruplara yardım etmek için komplo kurması hâlâ hiçbir anlam ifade etmiyor” dedi. Ellis, “Savcıların Can Dündar’ı merkez alan çok daha büyük bir komplo uydurma çabası da mantık ve sağduyuyla alay ederken muhalifleri susturmaya yönelik apaçık ve umutsuz girişimi teşhir ediyor” diye konuştu. İddianamenin savunma makamına verilmesinden önce yandaş medyaya sızdığına dikkat çeken IPI yetkilisi, iddianamenin yayımlanmasının bu kadar gecikmesini de eleştirdi. l Dış Haberler İKLİM ÖNGEL Gazetemize yönelik soruşturma operasyonunda tutuklanan yazar, çizer ve yöneticilerimiz hakkında hazırlanan iddianame, henüz gazetemiz avukatları görmeden, yandaş basına sızdırıldı. Yayınlanan iddianamede, FETÖ üyeliği suçlamasıyla yargılanan savcının, gazetecileri ByLock kullanıcılarıyla irtibatlı olmakla suçlamasına CHP’den tepki geldi. DEYLAİLRAUTYMDUARÇMAAB,ASSUI Ç CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, FETÖ yöntemlerinin hâlâ kullanıldığını belirterek, kumpas davaları sırasında FETÖ’nün dönemin iktidarıyla ittifak halinde uyguladığı iki strateji olduğuna dikkat çekti. İlkinin iftira ve sahte delillere dayalı iddianameler hazırlamak, ikincisinin de iddianameleri daha sanık avukatları göndermeden yandaş medyaya servis etmek olduğunu belirten Tezcan, “Cumhuriyet iddianamesinin sanık avukatları dahi görmeden havuz medyasına servis edilmesi, FETÖ uygulamlarının aynen devam ettiğinin bir göstergesi” dedi. İddiamenin içeriğinin de FETÖ yöntemlerinin aynısı olduğunu vurgulayan Tezcan, “İftira üzerine kurulmuş. Kadri Gürsel’e ‘ByLock kullanıyor’ diyemiyorlar, irtibat diyerek delil uydurmaya, suç yaratmaya çalışmışlar. Bu, soruşturma talimatını veren iktidarın ve talimatla soruşturmayı yürüten savcıların ne kadar büyük bir acziyet içinde olduklarını gösteriyor. Bir gazetecinin şu veya bu şekilde ByLock kullananla telefon iltibatı, örgüt üyeliği için delil oluyorsa; bu iddianameleri düzenleyen savcılar, bu iktidarın bakanları, milletvekilleri, parti örgütleri... Hiçbiri, aleyhine iddianeme düzenlenmekten paçayı kurtaramaz. Savcılara soruşturma talimatı verenlerin ve iddianameyi düzenleyen savcıların son 10 yıllık telefon rehberlerine bakarlarsa, eminim bu iddianamedeki delillerden daha çok ‘suç delili’ bulabilirler” değerlendirmesi yaptı. iktYidaayrınmıpobleiltiirklaesyıencıek? CHP Anayasa Komisyonu Üyesi Muharrem Erkek ise iddianamenin tamamen kurguya dayalı, hukuktan yoksun olduğunu belirtti. Terör örgütlerine yardım edenin iktidarın kendisi olduğunu dile getiren Erkek, “TSK’ye, yargıya, devletin tüm kurumlarına cemaate mensup kişileri, AKP’nin yerleştirdiğini herkes biliyor. O zaman hükümetin FETÖ’ye yardım ve yataklıktan yargılanması gerekir” dedi. Cumhuriyet Vakfı’nın yönetimine ilişkin sorunun hukuk mahkemelerinin görev alanına girdiğini vurgulayan Erkek, “İktidar geçmişte cemaatin savcıları, hâkimleri, polisleri ile birlikte yaptıklarını şimdi tek başına yapıyor. Ülkedeki muhalefet boğulmak isteniyor” diye konuştu. Muhalefet yaptığı için gazetemiz yöneticilerinin cezaevinde olduğunu belirten Erkek şöylekonuştu: “Hepsi bu ülkenin aydın, onurlu insanları. O kadar trajikomik bir durumla karşı karşıyayız ki iddianamede yayın politikası eleştiriyor. Bir gazetenin yayın politikasını iktidar mı belirleyecek? Bu, iktidarın özgürlüklerden, hukuk devletinden ne kadar uzaklaştığının göstergesi.” Deniz Yücel: Cumhuriyet gazetesine abone olun Almanya’nın İstanbul Başkonsolosu Georg Birgelen, Türkiye’de tutuklu bulunan Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’i Silivri Cezaevi’nde dün ziyaret etti. Roth, “Deniz Yücel’in durumunun mevcut şartlar altında iyi olduğunu”, ancak Silivri Cezaevi’ndeki tek kişilik hücrede tecritte bulunması dolayısıyla Yücel’in yoğun sıkıntı yaşadığını belirtti. Ziyaretin gerçekleşmiş olması dolayısıyla Türk makamlarına teşekkür eden Roth, ancak Yücel’i ziyaretin bir defalığa mahsus bir durum olmamasını umduklarını belirtti. Yücel, avukatları aracılığıyla mesaj iletti. Die Welt’te yayımlanan mesajında, “Dışarıya mektup yazamadığım için bu mesajı sözlü olarak harika avukatlarım aracılığıyla gönderiyorum” diyen Yücel, kendisi için sergilenen dayanışma dolayısıyla teşekkür etti. Yücel, “Hâlâ tecritte olmama ve fiili olarak dışarıya mektup yazma yasağım olmasına rağmen, bana ve cezaevindeki diğer meslektaşlarıma gösterilen birbirinden çeşitli destek buraya kadar ulaşıyor. Bunun için çok teşekkürler” dedi. Yücel mesajında, ‘hükümete muhalif Cumhuriyet, BirGün ve Evrensel gazeteleriyle dayanışma için abone olunması’ çağrısında bulunarak, “Birkaç Avro ile Türkiye’de basın özgürlüğüne somut bir katkıda bulunmak için Türkçe bilmek gerekmiyor” dedi. Yücel mesajının devamında, “Bana yasadışı olarak mektup ve kartların teslim edilmemesi, bana yazmamanız için bir gerekçe teşkil etmiyor. Tam tersine” mesajı verdi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Deniz Yücel Avukatlar, meslektaşları için nöbete başlıyor Avukatlar, gazetemizi susturma operasyonunda tutuklanan meslektaşları Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Kemal Güngör ve Cumhuriyet gazetesi avukatı Bülent Utku için perşembe günleri saat 11.00 ve 13.00 arasında Çağlayan Adliyesi C kapısı girişindeki Themis heykelinin önünde Adalet Nöbeti tutmaya başlayacak. Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan Özgür Altın, meslektaşlarının haksız ve politik bir saldırı altında olduğunu belirterek hukuk sisteminin günden güne iktidarın kullanabileceği silah haline dönüştüğünü söyledi. Altın, “Bu ülkenin yurttaşlarını hem bugününü hem de geleceğini ipotek altına alan tarihsel bir arada yaşama kültürümüzü paramparça eden bir yaklaşım hangi poli tik cenahtan olursa olsun bugünü ve yarınını düşünen herkesin hep birlikte buna karşı koyması gerekir. Perşembe günü nöbetimize sadece tutuklu meslektaşlarımız için değil tüm bir ülkenin onurlu bugünü ve özgür yarınları için başlıyoruz.” Avukatlar, demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere ve hukuk devletine sahip çıkmak için Adalet Nöbeti’ne başlayacaklarını şu sözlerle duyurdu: “Bu hukuksuzluğa daha fazla sessiz ve seyirci kalamayız. Soruşturmanın derhal sonlandırılmasını, arkadaşlarımızın derhal özgür bırakılmasını talep ediyoruz. Bu taleplerle; Adalet Nöbeti tutmaya başlıyoruz. Tüm meslektaşlarımızı nöbetimize katılmaya, katkı sunmaya davet ediyoruz.” l İSTANBUL / Cumhuriyet Hıfzı Topuz Onur Ödülü Olcayto’nun TGC: Hukuktan yana olmaya devam İLAD İletişim Araştırmaları Derneği 2016 Hıfzı Topuz İletişim Onur Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto’ya verildi. Olcayto, ödülünü önceki gün Üsküdar Üniversitesi Altunizade Kampusunda yapılan törenle ödülünü İLAD Onursal Başkanı Hıfzı Topuz’dan aldı. Olcayto, törende yaptığı konuşmada, “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin bugüne gelmesinde Hıfzı Topuz’un da çok önemli rolü var. Türkiye’de demokrasinin yeşermesi ve cezaevindeki meslektaşlarımızın tutuksuz yargılanmaları için mücadele etmeyi sür düreceğiz” dedi. Hıfzı Topuz ise cezaevindeki gazetecilere dikkat çekerek “İçerde çok sayıda gazeteci meslektaşımız var. TGC Başkanı Turgay Olcayto bu ödülü çok hak etti. Kahramanca baskılara karşı direnerek görevini yerine getiriyor” diye konuştu. Yılın İletişim Araştırması Ödülü Türkiye’nin Sözlü Basın Tarihi isimli üç ciltlik kitap hazırlayan Prof. Dr. Suat Gezgin, Doç. Dr Veli Polat ve Doç. Dr. Esra Arcan’a verildi. Yılın haber ödülü de Habertürk gazetesi eğitim habercisi Pervin Kaplan’a verildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Turgay Olcayto Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada, son günlerde basında çıkan “TGC, FETÖ’cüleri koruyor” başlıklı haberlerin gerçek olmadığı belirtildi. “Bu asılsız haberleri yapan kurumların FETÖ yapılanması için övgüler taşıyan ve destekleyen, eleştirenleri de karalayan sayısız haberleri ve başlıkları hâlâ hatırlardadır” denilen açıklamada, TGC’nin kurulduğu günden bu yana ilkeleri doğrultusunda varlığını sürdürdüğü anımsatıldı. Açıklamada şöyle denildi: “Bugün cezaevinde sayısı yaklaşık 150 olan gazeteci ile ilgili çeşitli suçlama lar bulunmaktadır. Bu süreçte de bir gazetecinin bile hakkının ihlal edilmemesi için yargısal sürecin beklenmesi ilkesel bir karardır. Yargı kararını verdiği anda tüzük gereği suçu sabit görülen üyelerle ilgili çıkarma işlemi yapılacaktır. TGC, bu süreçte de kişi ve kurumların değişen çıkarlarına, değişen düşmanlarına göre değil, hukuktan yana olan tavrını koruyacaktır. Basında çıkan FETÖ üyelerinin TGC tarafından korunduğu imalarını içeren haberler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesine aykırıdır.” l İSTANBUL/ Cumhuriyet haber 11 Neden intihar eder bir ülke göz göre göre? Cumhuriyet yazar ve yöneticileriyle ilgili iddianame nihayet ortaya çıktı. Beklendiği gibi, dünyanın en olmayacak suçlamalarıyla içeride esir tutulan gazeteciler bir hukuk garabetinin daha kurbanı oluyorlar. Yıllardır yargıyı babasının malı gibi kullanan iktidar, kendi marifeti olan bu kontrolsüz hukuk sistemine güvenerek ayakta duruyor. Ve hatta ülkeye dehşet saçıyor. Bu ülkede bir şeylerin gerçekten değişebilmesi için bizim bir an önce gerçeklerle yüzleşmemiz; Ve iyimserliğin vereceği rehavete değil, karamsarlığın tetikleyeceği akla doğru yönelmemiz gerek. Ufukta adaleti garantili bir seçim yok; Halihazırda adalet istenebilecek demokratik bir ortam da yok. Seçimlerden sonra olacakları hâlâ net göremiyoruz; Şu anda olanları bile doğru dürüst değerlendiremiyoruz. İktidarın özenle bulanıklaştırdığı bu ortamdan artık çıkmaz; Ve onun görmemizi istediği tabloya değil, kendi gözlerimizle gördüğümüze odaklanmazsak bir kez daha oyuna geleceğiz. Referandumdan sonuç ‘Hayır’ çıksa... Halk diktatörlüğü değil, demokrasiyi tercih etse bile... HHH Sormamız gereken sorular ve kurcalamamız gereken olaylar aslında gayet net. Birileri Fethullah Gülen’e bağlı ‘terör örgütü’nün zanlılarını tek tek tespit etti. Sonra başkaları da onların aynı ‘terör örgütü’nün zanlısı olduğunu tespit etti. Sonra bir başkaları da onların da aynı ‘terör örgütü’nün zanlısı olduğunu tespit etti. Zincir uzadıkça uzadı; ülkenin ayağına dolandı. Ve biz hâlâ nedense bu tespitleri yapıp duranların en sonuncusunun da aynı ‘terör örgütü’ zanlısı olabileceği ihtimaliyle yüzleşmedik. Muhalifleri ‘terörist’ diye mimleyen politikacıların, kendi tariflerine göre resmen ‘terörist’ olan arkadaşlarını sır gibi saklamalarını sineye çektik. Bir sürü zanlıyı teröristlikle suçlayanların ve yargılayanların da sonradan teröristlikle suçlanmasının davaların seyrini etkilememesini aklımız her nasılsa aldı. Ve darbe ve terör ve darbe ve terör ve darbe masallarını yazanların; Bu masalları ballandıra ballandıra meydanlarda anlatanların; Okullara sokanların, siyasi propaganda aracı yapanların; Yalan yanlış bir ülke tarihi yazmak için seferber olanların oyununu bir türlü deşifre etmedik, edemedik. Neden? Çünkü meselenin çekirdeğine değil de dalına budağına odaklanıyoruz. Ta yıllar önceden bugünü anlatanların işaret ettiği yalın gerçekleri es geçip, çıkış yolunu itinayla içine çekildiğimiz karmaşada arıyoruz. Şu anda bu ülkenin başında yasalara uymamakla övünen bir lider var. O lider ısrarla yeni yasaları kendisi yapmak istiyor. Özene bezene kendine biçtiği tek adamlığı kalabalıklara sanki diktatörlükten başka bir şeymiş gibi pazarlıyor. Ve biz hâlâ böyle bir liderin anayasa yapıp yapamayacağını değil; Yaptığı anayasayı tartışıyoruz. Hızla yandaşlaştırılmış bir medyanın elinde ve dilinde oyuncak olan kalabalıklara, onları bekleyen tehlikeyi nafile anlatmaya çabalıyoruz. Kaderi kötü bir bilimkurgu romanının metninde yeniden yazılan bu ülke... ‘Hayır’la ‘Evet’ arasında gerilen bir ipte, kalbini eline almış yaşlı bir cambaz gibi yürüyor. Kendi iradesiyle ya o ipi aşacak ya da yarısında kendini aşağıya atacak. Bir insan ya korkunç bir çıkmaza girer ya da aklını kaybeder de intihar eder. Peki, ya bir ülke... böyle bir ülke... Yapılması gerekenleri ısrarla yapmayarak; Neden intihar eder göz göre göre? Gazeteciler Sedes ve Sirmen’i kaybettik Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu üyesi, eski Anadolu Ajansı (AA) genel müdürlerinden İzzet Sedes (89) ve gazeteci Mithat Sirmen (73) yaşamını yitirdi. TGC ve Basın Konseyi, yayımladıkları mesajlarda mesleğin her kademesinde başarıyla görev alan usta isim Sedes’in Avrupa Konseyi’ndeki çalışmaları ile Türkiye’nin medya yüzü olarak tarihe geçtiğini anımsattı. Önceki gün yaşamını yitiren gazeteci Mithat Sirmen ise dün İstanbul’da toprağa verildi. Sirmen son olarak Kanal B televizyonunda “Hariciye Kliniği” programının yapımcılığı ve sunuculuğunu üstlenmişti. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear