28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Pazartesi 17 Nisan 2017 İdil Biret, Sagalassos için çalacak Çağımızın en büyük virtüözlerinden ve aynı zamanda Sagalassos Vakfı kurucuları ve yönetim kurulu üyeleri arasında yer alan İdil Biret, Sagalassos Vakfı yararına 17 Nisan Pazartesi günü 20.00’de İş Sanat Kültür Merkezi’nde bir piya no resitali verecek. Biret konserde Bach, Chopin, Ravel ve Prokofiev’in eserlerini seslendirecek. Biret, bu konserin hemen ardından aynı repertuvarı mayıs ayında Şikago’da da seslendirecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Yönetim Ku rulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Münir Ekonomi’nin kurucularından biri ve başkanı olduğu Sagalassos Vakfı, Burdur’un Ağlasun ilçesinde bulunan Sagalassos antik kentini korumak ve tanıtmak amacıyla çalışmalar yürütüyor. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Yanlışlıklar üzerine güldürü... William Shakespeare’in “Yanlışlıklar Komedyası” İngiltere RoyalShakespeare Company yönetmenlerinden Tim Supple’ın rejisiyle Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahneleniyor. Dâhi yazarın seyircisini kahkahalara boğarken, savaş, kadınerkek ilişkisi, kölelik, göçmenlik gibi güncel konularda yine söyleyecek çok sözü var. Supple’ın metne çok müdahale etmeden sahnelediği bu çağdaş yorum görülmeye değer... “Yanlışlıklar Komedyası” Shakespeare’in klasik tiyatronun zaman, mekân ve aksiyon birlikleri yani üç birlik kuralına uyduğu nadir iki oyundan birisi... İki perdelik oyun iki saat sürüyor. Supple’ın “Yanlışlıklar Komedyası”nı yeni görebildim ve deyim yerindeyse etkilendim. Oyun, eski çağlarda cinlerin, perilerin, büyücülerin anayurdu olarak bilinen Efes’te geçiyor. Oyun iki kişinin konuşmasıyla başlıyor. Sahnede makam koltuğunda oturan takım elbiseli, dönemin “dük”ü, diğer kişi ise Efes’in düşmanı olan Siraküza’dan yola çıkan ikizler için kente geldiği ve kefaletini ödeyeme İZLENİM Çelik’in oyundaki doğallığı ve performansı diğer oyuncuların önü yeceği için idamla karşı ne geçiyor. Uzun süredir sahnele karşıya kalan Egeon aynı nen oyunda bazı oyuncuların rep zamanda da ikizlerin ba liklerini unutmaları direkt seyir bası... Birbirini kaybeden ciye geçiyor ve seyircinin bir an ikizlerin ve annelerinin oyunun dışına çıkmasına neden hikâyesini oyunun başında Egeon’dan dinliyoruz. Kardeşlerini aramak için ÖOzğnrauşr Çolak oluyor... Oyunun geneline bakacak olursak, iyi bir reji ve eğlenceli bir seyirlik diyebiliriz. kente gelen Siraküza’lı Antipholus ile kölesi Siraküza’lı Dro Günümüz kostümleri... mio Efes’e gidiyor. Efes’te yaşayan, ad Oyundaki zırhlı askerler, coplu ve ları da ötekiler gibi Antipholus ile Dro silahlı günümüz polisi, Antipholus’un mio olan diğer ikizlerin kardeşleri ol eşinin bugüne özgü güneş gözlüğü, kı duğundan haberleri yok. Siraküza’lı yafetleri, çantası ve dükün modern ta Antipholus ile kölesi Siraküza’lı Dro kım elbisesi, ikizlerin şapka, şort, ce mio Efes’te yaşayan kardeşlerin ya ket, pantolonları günümüz kıyafetleri kınlarıyla karşılaşıyor ve karışıklık ve aksesuvarları ile bire bir... Supple, lar da başlamış oluyor. Yanlış yere da gerek mekân gerekse de kostüm seçi yak yemeler, baştan çıkarmalar, Efesli miyle 16. yüzyıldaki bu oyun ile bu Antifolos’un hapse atılması, aldatma, gün arasında bir köprü kuruyor. hırsızlık birbirini izliyor. Shakespeare’in komedileri içinde en Hemen hemen her sahnede güldü çok fars karakterli olan oyunda, soyta ğümüz oyundaki ikiz kardeşlerin evin rılık ve kimlik karışıklıkları, cinaslar tombul hizmetçisini konuştukları bö ve söz oyunları fazlasıyla yer alıyor lüm seyirciyi kahkahaya boğuyor. Ali Oyunun son sahnesinde, olaylara karışmış olan herkes bir araya toplanınca, çok geç olmadan kimin kim olduğu anlaşılır. Kocasını yitirdikten sonra Efes’te bir manastıra başrahibe olduğu ortaya çıkan ikizlerin annesi ve Egeon’un karısı Emilia da düğümün çözülmesine yardımcı olur ve kardeşler kardeşlere, eşler de birbirlerine ve çocuklarına kavuşur. Oyunda, Orhan Aydın, Erol Ozan Ayhan, Ercan Koçak, Ali Çelik, Ali Rıza Kubilay, Emrah Eren, Hatice Elif Ürse, İrem Sultan Cengiz, Emre Koç, Murat Şenol, Faruk Üstün, Nurhayat Atasoy, Yunus Emre Kılınç, İlkin Tüfekçi, Fidan Tek Koşar, Emre Sırımsı rol alıyor. Bülent Bozkurt’u İngilizceden yaptığı çevirisi, Irmak Bahçeci’nin dramaturjisi, Kerem Çetinel’in sahne tasarımı, Sadık Kızılağaç’ın giysi tasarımı, Yakup Çartık’ın ışık tasarımı ve Tolga Çebi’nin müzikleriyle sahnelenen oyun 20212223 Nisan’da 20.30’da Yunus Emre Kültür Merkezi Müşfik Kenter Sahnesi’nde tiyatroseverleri bekliyor. ‘Star Wars The Last Jedi’ için 10 soru “Star Wars” serisinin aralık ayında gösterime çıkacak yeni halkası “The Last Jedi Son Jedi” geçen günlerde çıkan yeni fragmanıyla bir anda sinema dünyasının gündemine yerleşti. Rian Johnson’ın yönetmenliğini üstlendiği, başrollerini ise Daisy Ridley, Adam Driver, Mark Hamill, Carrie Fisher, John Boyega, Oscar Isaac, Benicio Del Toro, Lupita Nyong’o, Andy Serkis ve Laura Dern gibi isimlerin paylaştığı filmin fragmanı kısa sürede 25 milyon kez izlendi ve sayısız forumda filmle ilgili yorumlar, tahminler, tartışmalar dönmeye başladı. Dünyanın en çok takip edilen sinema portalı IMDB’de ise filme dair on soruluk bir liste hazırlandı. İşte fragmanı izledikten sonra IMDB tarafından sorulan 10 soru: General Leia’yı (Carrie Fisher) ne kadar göreceğiz? Yeni gezegenimiz Crait neden bu kadar kızıl? Finn tüm filmi iyileşmekle mi geçirecek? Yeni XWings’ler hangi yılın modeli? Kylo Ren’in maskesi yok, hayatta kalabilecek mi peki? Jedi logosundan ne anlam çıkarmalıyız? Luke ve Rey akraba mı? Luke neden bu kadar tuhaf ve aksi? Son Jedi kim? Aralık ayı daha çabuk gelemez mi? Tüm bu soruların tatmin edici yanıtları için çok da çabuk gelmeyeceği kesin olan aralık ayını, tam olarak Noel haftasonunu beklemek gerekecek. l Kültür Servisi (muratbeser@muratbeser.com) İlhan İrem ‘İlhanı Aşk’ (EMI) Özal liberalizminin el değiştirdiği, özel televizyon ve radyo kanallarının yayın hayatına başladığı, Betamax videoların raflardan kalktığı, plağın yerini CD’nin aldığı, Türk Pop Müziği’nin “patladığı”, Hakan Peker’in “Hey Corc”, Sertab’ın “Sakin Ol”, Sezen’in “Hadi Bakalım” diye ortalığı inlettiği günlerde çıkmıştı “İlhanı Aşk” albümü. Yıl 1992 idi ve haliyle İlhan İrem’de değişmişti, Çelik kadar olmasa da... Bundan tam dört yıl önce 1988 yılında Hey Dergisi okurlarının yaptığı oylama sonucu “En İyi Erkek Şarkıcı” seçilmişti, ama yine de bu onun pop müzik ile arasındaki ilişkiyi hiçbir za man bakkallaştırmamıştı. Belli ki sanatçı kendi yoluna gidecekti. Her ne kadar sentetik disko ritimleri, kolay pop melodileri ile dönemin teknolojik etkilerini taşısa da yukarıdaki örneklerin biraz uzağında “İlhanı Aşk”. Özellikle Gür Akad’ın gitar soloları, Garo Mafyan’ın ilginç düzenlemeleri, bilhassa sanatçının aşk hikâyelerini sıradan olmayan satırlarla dillendirdiği sözleri ile. İçe dönük bir romantizm sergileyen (şimdi ilk kez plak olarak basılan) “İlhanı Aşk”, siyahlar giymeye başlamış sanatçının “Koridor” albümüne kapı açıyor; gözlerden ırak kitaplar yazacağı dönemin başladığına işaret ediyordu. İlhan İrem ‘Seni Seviyorum’ (EMI) İlhan İrem’in 2001 yılında çıkardığı (şimdi ilk kez plak olarak basılan) “Seni Seviyorum”, müzik kütüphanelerimizin kutsal kasesi ya da sanatçının diskografisinin “basubadelmev”ti... Döngüsel ritimlerle örülü müziğin sözlerle doğal bir uyumu içinde bulunduğu çalışma, ruhlar âlemine doğru çıkılan yolculukta yazılmış ilahi bir senfoni, büyüklere anlatılmış lirik bir masal, toplumsal ile kişisel olanın kesiştiği iç burkan bir ağıttı. Belli bir dinginlikte seyreden (asla patlama noktalarına ihtiyaç duymayan, çığlık atmayan) bu şarkıların arka planında klavyede Garo Mafyan, gitarda Berç Yenal, basta İsma il Soyberk, neyde Ercan Irmak, utta Ergin Kızılay, kemençede Ahmet Kadri Rizeli ve vurmalılarda Cengiz Ercümer saf tutuyordu. Özdemir Asaf’ın satırlarından oluşan “Korku” dışında tüm sözler Hansuİlhan çiftine aitti. Sanatçının insana, yaşama ve doğaya karşı yaşadığı mistik aşkın sonucunda tüm kötülüklere karşı açılmış bir duygusal ve pasif bir cephe... Bu yüzden de bazı satırlar kâinatın kara delikleri gibi gizemli, mikrokozmosun sırrı kadar çözülmesi olanaksız. Belki de bu bir arınma yöntemi İlhan İrem için; Şamanların büyü ayinlerindeki gibi; içinde yaşadığı çılgın kalabalıktan uzak, Tanrısına yakın... HÜBRİS Siz bu yazıyı okuduğunuz sırada, referandum sonuçları açıklanmış, bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin kader oylaması tamamlanmış olacak. Tayfun Atay’ın 14 Nisan Cuma günü çıkan mükemmel yazısının başlığını ödünç alarak söyleyecek olursam, “İki adam ve bir küçük kız çocuğu” diye özetlenebilecek tuhaf derecede eşitsiz bir kampanyanın ardından, geleceğimizi belirleyecek sonuç belli olacak. Ben daha önce hiçbir seçimde böylesi bir düşmanlaştırmaya, böylesi bir büyüklenmeye, böylesi bir kibir patlamasına tanık olmadım. Acaba Türkiye’yi neredeyse bir cinnet haline sokup buradan oy devşirmeye çalışmanın memleket için ne denli tehlikeli olabileceği hiç akla gelmiyor mu? Yol açılan ve giderilmesi olanaksız tahribat nasıl görmezden geliniyor? Yoksa Türkiye artık her alanda gözleri sadece bugüne dikili insanların ülkesi mi oldu, yarını kimse umursamıyor mu? Belki de insanların öfkesini tetikleyerek kibirle, büyüklenmeyle, efelenmeyle oy toplama stratejisi, “önce bugün” kaygısının her türlü itidali, ılımlılığı, ölçülülüğü rafa kaldırdığı varsayımından kaynaklanıyor. Umarım, siz bu satırları okurken bu varsayım yalanlanmış olur. Sınırları ihlal etmek Antik Yunan tragedyalarında ve genelde antik Yunan düşüncesinde hübris kavramı önemli bir yer tutar. Hübris, çok şiddetli tutkulardan, en çok da kibirden kaynaklanan bir ölçüsüzlük, bir hadsizlik hali olarak anlatılır. İtidalin, ılımlılığın, ölçülülüğün karşıtı olarak konan ve en büyük suç olarak kabul edilen hübris’in en uç noktası, kibir nedeniyle tanrılara ve kutsallığa karşı işlenen suçlardır. Aslında hübris, ölçüsüzlükten kaynaklanan sınır ihlallerinin toplamıdır. Dolayısıyla hübris’in tanrılar tarafından verilen kaçınılmaz cezası olan nemesis, suçu işleyen canlı veya cansız varlığın ihlal ettiği sınırların içine çekilmesiyle sonuçlanır. “Tarihçilerin babası” diye de anılan Bodrumlu (Halikarnassos) Herodotos hübrisnemesis ilişkisini şöyle anlatır: “Görmüyor musun ki tanrılar, başkalarından büyük olanları kurum taslamaya bırakmaz, yıldırımıyla çarpar? Ama küçüklere bir şey olmaz. Ve görmüyor musun ki yapıların ve ağaçların en yüksekleri, her zaman yukarının gazabına uğrarlar? Zira tanrılar çizgiyi aşanları budamaktan hoşlanır.” Budananlar, olmaları gereken sınırların içine çekilmiş olurlar. Vasatın mutlak iktidarı Sınır ihlali, sadece kutsallığa veya tanrılara yönelik hakaret manasına gelmez. Bir kişinin hak etmediği bir yere gelmeye çabalaması, kendinde aslında sahip olmadığı kudretler vehmetmesi de ciddi bir sınır ihlalidir. Sadece antik Yunan mitolojisi değil, dünya üzerinde çeşitli halkların mitleri, destanları, efsaneleri gerekli vasıflara sahip olmadan hak iddia edenlerin başlarına gelenlerin örnekleriyle doludur. Türkiye 1980 sonrasında genelde öyle bir kalite erozyonuna uğradı ki, her alanda vasıflı insan açığı doğdu. Eğitimde yaratılan tahribat da bu boşlukların belirli bir sürede gereğince doldurulmasını engelledi. Vasatlığın, kalitesizliğin kendini ölçü olarak dayatabildiği günlere böyle geldik. Sonra özellikle son dönemin eseri olan bir adım daha atıldı: Bulundukları yerlerin gerektirdiği vasıflara sahip olmayanlar, bu yetmezmiş gibi, gerçek bilgiyi, deneyimi baskılamaya, susturmaya; birikimli insandan intikam almaya başladılar. Liyakatın tamamen askıya alınıp sadece kişi tapıncının, yani hübris’in en katıksızının kural sayıldığı son dönemde ise aslında vasatı bile arar olduk. Bu da bir oylama ile halledilebilecek bir sorun değil ne yazık ki, çünkü kökleri derinde... C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear