26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 25 Mart 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN MHP’DEN İHRAÇ EDİLEN ISPARTA MİLLETVEKİLİ NURİ OKUTAN: ‘Evet’ çıkarsa MHP diye bir parti kalmaz Valiliği döneminde öncüsü olduğu eğitim projeleriyle çok sayıda ödül alan, kazandığı ödül parasını okul yapımına harcayan, UNICEF literatürüne giren Okutan, Dink cinayetinin ardından atandığı Trabzon’da Emniyet’in cinayetteki rolünü sorgulayınca önü kesildi. Urfa Valiliği sırasında açılım politikalarına karşı “bu iş böyle olmaz” diye rapor hazırladığı için AKP iktidarı tarafından merkeze çekildi. Milletvekili olduğu MHP’de seçim başarısızlığı nedeniyle kurultay isteyip, ‘Hayır’ kampanyası yürütünce ihraç edildi. Partisinden ihraç edilenlerin kalanlardan daha fazla olduğuna dikkat çeken Okutan, “Referandumdan “Evet” çıkarsa ortada MHP diye bir parti kalmayacak. Sistem iki partili eksene oturacak. ‘Hayır’ çıkarsa bunun da parti yönetimine bir faturası olacak” diyor. MHP’de 1 Kasım seçimleri sonrasında yükselen muhalif seslerin dalga dalga yayıldığı günlerde milletvekilleri içerisinde bu se se kimlerin kulak kabartacağını pür dik kat izlerken özellikle Isparta Milletveki li Nuri Okutan’ın nasıl bir tavır takına cağını merak etmiştik. Valilik dönemin den tanıdığımız Okutan’ın hiçbir şey ol mamış gibi ıslık çalarak havaya bakan vekillerden olmaya cağını düşünmüş tük. “Kendisi hakkın da yanlış bir izlenim mi edindik” diye ak lımızdan geçirirken ses geldi Okutan’dan. Kurultay talebinde Mİlkinyuasre bulundu ve muhalefet saflarına geçti. Referandum sürecinde “Hayır” kampanyası na aktif bir şekilde katılan Okutan geçen hafta içinde önce ifadeye çağrıldı, bir gün sonra da ihraç edildi. İfadesi üzerin de bir gün düşünme zahmetine bile gir memişti MHP Yüksek Disiplin Kurulu. Kamuoyu onun adını önce Kelkit Kay makamlığı sırasında duydu. Literatüre “Kelkit Modeli” olarak geçen proje ba zında kalkınma modeliyle ilçeye hayat verdi. Kurduğu kooperatifler ve birlik lerle köylüye alternatif gelir kaynakları yarattı. Yurtdışından ucuz fiyatla getirt tiği toplam 10 bin gebe inekle hayvan cılığı canlandırdı. Atıl durumdaki Şiran süt fabrikasının yüzde 55 hissesini bir lik adına satın alarak faaliyete geçirdi. Yem tesisi kurdu. Sağlanan gelirle ilçeye okul gibi sosyal projeler yaptırdı. OKUTAN MODELİ Siirt valiliği döneminde yaptığı çalışmalarla adını UNICEF gibi uluslararası kuruluşlar duydu. Siirt’te yüzde 4 olan okulöncesi eğitim oranı yüzde 74’e, yüzde 40’larda dolaşan kızların okula başlama oranını 90’lara çıkardı. İlden göçleri durdurmak ve köye dönüşleri teşvik etmek için de köylülerin arazilerine 10 milyon fıstık ağacı diktirdi. Aralarına da asma. Yirmi yılda ancak ürün verecek fıstıklar oluncaya kadar üzüm hasadı yapabilsinler diye. 15. yılı dolan diktiği fıstık ağaçlarının verdiği ürünle Siirt’in fıstık rekoltesi yirmi katına çıktı. Okutan’a göre beş yıl sonra fıstık rekoltesinde Siirt, Gaziantep’i geçecek. Botan Çayı’nda rafting ve yamaç paraşütü kulüplerini kurdu. Yerel halktan insanlarla birlikte kendisi de rafting ve yamaç paraşütü kurslarına katıldı. Yarışmalar düzenledi. Bu projelerin benzerlerini Sakarya, Trabzon ve Urfa valilikleri sırasında da sürdürdü. Okulöncesi eğitim ve kız öğrencilerin okuma oranlarında görev yaptığı illeri Türkiye sıralamasında ilk üçe sokmayı başardı. Yurtiçinde ve yurtdışında eğitim alanında ne kadar ödül varsa topladı. Nuri Okutan’ın yöntemleri, UNICEF literatürüne “Nuri OKUTAN Modeli” olarak geçti. Eğitime yaptığı katkılar nedeniyle 2006 yılında 100 bin dolarlık Vehbi Koç Ödülü’ne layık görüldü. ANNESİNİN VASİYETİ Bu parayla isterse ailecek güzel bir tatile çıkar isterse kendisine son model lüks arabalar alabilirdi. Yok, son örnek olmadı. Çünkü araba tutkusu olmadığını Siirt’e vali olarak geldiğinde göstermişti. Valiliğin otoparkında bekleyen 2 Mercedes, 2 Mazda ve 1 Cheroke Cip’i sattırmış, gelen paraları projelerde kullanmıştı. Her neyse o para sonuçta şahsına verilmişti ve paşa gönlü nasıl isterse o şekilde harcayabilirdi. Ama o tuttu Sakarya’da okul yaptırdı. Okul yaptırmak için o kadar paranın yetmeyeceğini o da biliyordu. Ama rahmetli annesinin vasiyetidir deyip o parayla okula başladı gerisini kardeşleri ile birlikte imece yoluyla tamamlamayı hesap ediyordu. Kardeşleri de onay verince proje başladı. ALİ KOÇ’UN DESTEĞİ Bu okul hikâyesini sorduğumuzda utana sıkıla, mahcup bir şekilde anlattı: “Benim Vehbi Koç Vakfı’ndan 100 bin dolarlık ödül aldığım haberini Isparta’daki babam ve annem de televizyondan izlemiş. Babam pek keyiflenmiş ve HAYIRLI OLSUN Nuri Okutan’la ihraç edildikten birkaç gün sonra buluştuk. Ne hissetiğini sorduğumuzda “Hayırlı olsun diyelim” dedi. “Hangisi, sizin ihracınız mı referandum mu?” diye takıldığımızda da “Her ikisi de hayırlı olsun” dedi gülerek. Ardından da ekledi, “Valla bu gidişle ihraç edilenler partide kalanlardan daha kalabalık olacak. Şimdiden oldu ya...” şaka yollu, “Bizim oğlan o paranın bir kısımını söyleyeyim de bize göndersin bari” demiş. Annem de babamın şakasını ciddiye alıp, “Benim oğlum o parayı kendine harcamaz, onunla okul yaptırır” diye çıkışmış. Ben aslında kütüphane yaptırmayı düşünüyordum. Çünkü 100 bin dolara bir okul yapılmaz. Bu olaydan birkaç ay sonra annemi kaybettik. Cenaze için memlekete gittiğimde babam bana bunu anlattı. Ben de o zaman okul yaptıralım eksik kalanı da kardeşlerimle ben vereyim diye düşündüm. Sakarya’da okulun yapımına başladık. Müteahhide iş yaptıkça paranı peyder pey ödeyeceğimizi söyledim. Ödül olarak aldığım parayı verdim. Tayinim Trabzon’a çıktı. Arada bir müteahhidi arayıp paraya ihtiyaç olup olmadığını soruyorum. “Şimdilik yok” diyor. Meğer Ali Koç, okul inşaatı nasıl gidiyor diye gelmiş ve müteahhide “Vali Bey’in verdiği 100 bin dolar yeter. Bir daha ondan para isteme. Eksik kalanı biz tamamlayalım demiş. Eksik kalan 50 bin doları vermiş. Ben bir geldim okul inşaatı bitmiş. Müteahhide “Nasıl oldu bu” diye sorduğumda anlattı. Ali Koç’un kendisini bana bu konuda bir şey hissettirmeme konusunda tembihlediğini ve geri kalan parayı verdiğini söyledi.” Dink cinayetinin ardındaki operasyon Trabzon’a gittiğinde Dink cinayeti çirmeye, o kadro boşalsın ki yerine biz soruşturmasını kucağında buluyor gelelim operasyonuydu. Bunu da sağla Okutan. İle gelen müfettişler işin jandar dılar. Biz tabii bunun iç tarafını da bili ma boyunu soruşturup raporlarını yaz yoruz ama devlet terbiyemiz gereği hem mış, ancak Emniyet ayağına dokunma de kamuoyuyla bunu paylaşmayı uygun mışlardır. Aylarca bekler, yazışmalar bulmuyorum. yapar ama nafile. En sonunda dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı’nı arayarak, Pazarlık da var “Emniyet’le ilgili soruşturma savsakla Bunun iç tarafında pazarlık da var. “Ya nıyor, müfettişler raporunu yazmıyor” biz sizi alacağız ya da bunlara razı ola diye serzenişte bulunduğunda aldığı ce caksınız. “Onlar önce razı oldular İzmir’e vap: “Sen bu işlere karışma.” gönderilmek istendi istihbaratın başın Kendisini FETÖ’nün hedef tahtası daki arkadaş, sonra vazgeçti. Sen misin na oturtan bu olaydan sonraki gelişme vazgeçen? Bu operasyonlar arka arka leri kendisinden dinleyelim: “Trabzon’a ya geldi. Zaten daha Siirt’te iken AKP ta gidince müfettiş raporları hazırdı me banı beni Başbakan Erdoğan’a “Bu adam sela. O müfettişler şu an açıkta. Jandar derin devletin adamı, Ergenekon süre ma tarafı masaya yatırıldı ama Emni ci başlayınca da Ergenekoncu” diye çe yet ile ilgili rapor bir türlü gelmedi. Ba kiştirmiş. Ama Başbakan Erdoğan, bel kanlığı bu konuda uyardım ama müs li bir süre beni korudu. Önce Trabzon’da teşar, “Sen o işe karışma” diye payla FETÖ ile karşı karşıya gelmem, ardın dı. Bugün gelinen noktaya da baktığı dan da Urfa valiliğim sırasında Kürt açı mızda olan şuydu; cemaatin istediği İs lımı ile ilgili kendisine önce sözlü, da tanbul Emniyeti’ni, özellikle de istihba ha sonra isteği üzerine yazılı raporumda rat birimini ele geçirmek. Dink’in katle “Bu işin yürütülmesinde yanlış giden bir dilmesi ve bazı bilgilerin saklanması, İs şeyler var” dediğimde bu desteğini çekti. tanbul İstihbarat Müdürlüğü’nü ele ge Hemen merkeze alındım.” Türkiye’de yepyeni bir sayfa açılacak Valiliği sırasında MHP’den kendisine gelen milletvekilliği teklifini geri çeviren Okutan, merkez valiliği sırasında yinelenen bu teklifi bu kez kabul ederek 7 Haziran 2015 seçimlerinde parlamentoya Isparta milletvekili olarak girer. Okutan, aslında öğretmen liseleri mezunlarının öğretmenlik hakları iptal edilmeseydi karşımıza bir eğitim emekçisi olarak çıkacaktı. Köy Enstitüleri kapatılıp öğretmen lisesine dönüştürülmesiyle Gönen Köy Enstitüsü de öğretmen lisesine çevrildi. Okutan da bu liseden öğretmen olma umuduyla mezun oldu. Sohbetimiz sırasında “Ben Fakir Baykurt’un çıktığı okuldan mezunum” diye övünmeyi de ihmal etmiyor. Ağırlığı Hayır’a verdik Partisinden ihraç edilen Okutan’a “Peki, bundan sonra ne olacak” dediğimizde, “Önce referandumu görelim. Hayır çıkarsa Türkiye’nin önünde yepyeni bir sayfa açılacak” diyerek ekliyor: “Şu anda partiye yönelik muhalefetten ziyade Türkiye’nin geleceğiyle alakalı çalışmalara odaklandık. Referandumdan ‘Hayır’ çıkması için ağırlığımızı bu işe verdik. Tabii sahada çok ciddi sıkıntılar var. Bize yakın arkadaşlarımız rahatsız ediliyor. Halka açık yaptığımız toplantılarımız basında yer almıyor ama biz yine de elimizden geldiği kadarıyla halkla iletişim kurmaya çabalıyoruz. Bundan sonra ne olacağını oturup çıkan tabloya göre bir karar vereceğiz. ‘Hayır’ çıkarsa Türkiye’de yeni bir sayfa açılacağına inanıyorum. Belki Sayın Cumhurbaşkanı yine makamında kalacak. Ama hükümette de MHP’de de bir değişiklik olacak. ‘Evet’ çıkarsa siyasette ikili bir yapı olacak. Bir yanda ana çatıyı CHP’nin oluşturduğu demokratik sol bir yapı, diğer tarafta da AKP’nin ana gövdesini oluşturduğu milliyetçi muhafazakâr yapı. Orada zaten MHP bitiyor, MHP’ye yer yok. Bunun siyasi bir faturasının olması lazım. Partide ihraç edilenler kalanlardan fazla oldu. Her halükârda MHP’de bir değişiklik olacaktır. Yeni bir program ve tüzükle seçmenin karşısına çıkmamız lazım. Mesela biz Güneydoğu’yu çok fazla bilmiyoruz. Kürt meselesinde söyleyebileceğimiz çok fazla bir şey yok. Bunları tekrar ele alıp yeni bir yaklaşım sergileyebilmemiz gerektiğine inanıyoruz.” portre 11 Hapse atmasa da toplumdan tecrit ediyor! Geçen haftalarda üniversite öğretim üyelerine yollanan soruşturma formunda, KHK ile işten çıkarılmış yakınları olup olmadığı sorulmuştu. Belli ki eşi, çocuğu, yeğeni veya teyzesi bu şekilde işten atılmış olanlar da şüpheli yurttaşlardı veya olmaya namzettiler. Belki onlar da işten atılmayacaklar ama idari görevlere getirilmeyecekler, yükseltmelerde engelle karşılaşacaklardı. Eşi tutuklanan kişinin, hakkında hiçbir soruşturma olmasa da salt idari kararla pasaportuna el konulması, aynı keyfi önlemin KHK ile işten atılanlara yapılması ve bu kişilerin tüm haklarının askıya alınması, yargısız cezalandırmaya dönüşen uzun tutukluluk süreleri, idari kararlara dayanarak uygulanan yaygın müsadere akla totaliter rejimleri getiriyor. Türkiye’de iktidarın giderek artan totaliter eğilimlerinin somut işaretlerinden biri daha geldi. Geçen günlerde TÜBİTAK bünyesinde faaliyet gösteren Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi Müdürlüğü Türkiye’de yayımlanan bilimsel dergilere 17 Mart tarihli bir yazı yolladı. Dergi editörlüğüne hitaben yazılan, ULAKBİLİM müdürünün imzaladığı bu yazı, “OHAL süresince FETÖ/PDY ve diğer terör örgütleri ile bağlantılı kamu personelinin ihraç edilmesi söz konusu olmuştur” diye başlıyor. İnsan durumu bilmese, bu ifadeden, böyle bir durum “söz konusu olmuş” ama arkası gelmemiştir denmesini bekliyor. Çünkü söz konusu falan değil, kanlı canlı yapılmış ve yüz otuz bin kişiyi doğrudan ilgilendiren bir işlem, “söz konusu olmuş olan” kamu görevinden ihraç işlemi! Bunun ardından ULAKBİLİM Müdürü, ULAKBİLİM TR dizin veri tabanlarında kabul edilmiş, DergiPark hizmetinden yararlanan tüm dergilerde sorumlu, editör, editör yardımcısı, hakem kurulu gibi görevleri bulunan kişiler arasında kamu görevinden ihraç edilen veya açığa alınanlar varsa, “durumlarının yeniden değerlendirmesi, hakkında yaptırım bulunanlarla ilgili tedbirlerin alınması konularında sorumluluğun dergiye ait” olduğunu bildiriyor. Bu çerçevede yapılacak değişikliklerin ULAKBİLİM’e bildirilmesini istiyor. Kısacası TÜBİTAK’ın bu kuruluşu, sayısı beş bine yaklaşan KHK ile ihraç edilmiş veya askıya alınmış akademisyenlerin herhangi bir hakemli dergide görev almasını yasaklıyor. Belki bu kişilere yer veren dergileri bilimsel dergi statüsünden çıkarmaya hazırlanıyor. İşlem, totaliter rejimlerde çok sık gördüğümüz, herhangi somut bir suçu olmayan ama iktidarın bir nedenle şüpheli olarak tanımladığı kişilerin, hapse atılmasalar bile, mesleki ve sosyal olarak toplumda tecrit edilmeleri pratiğine benziyor. Aslında 20 Temmuz’dan beri yayımlanan KHK’ler ne ULAKBİLİM müdürüne ne de TÜBİTAK’a böyle bir yetki veriyor. Yollanan yazı, idari kararla ve herhangi bir gerekçe göstermediği için keyfi biçimde yapılan bir işlemden hareketle, keyfiliğin uygulanma alanını genişlettiği gibi, söz konusu kişilerin kamu alanı dışında da faaliyet göstermelerini, mesleklerinin doğal bir parçası olan işleri yapmaya devam etmelerini de engellemeye kalkıyor. Bilimsel özerkliğe doğrudan ve açıkça müdahalede bulunuyor. Hukuk devleti normları içinde suç olan bir işleme imza atıyor. Yanıt vermenin zül addedilmesi gereken bir çağrıda bulunuyor. Türkiye’de üniversiteler hiçbir zaman gerçek bir akademik özerklikten yararlanamadı. İktidarın eli az veya çok üniversitelerin üzerinde hep oldu. Burası önemli bir siyasal kadrolaşma alanı olarak görüldü. Son otuz beş yılda, önce 12 Eylül sonrasında, süngü korumasında Türkİslam sentezi kadrolaşması, daha sonra AKP iktidarında gemi iyice azıya alan Gülen cemaati başta olmak üzere, dini cemaat kadrolaşmalarının asli av alanlarından biri oldu üniversiteler. Buna rağmen gerçekten bilimsel faaliyet yürütülen, iyi eğitim verilen büyüklü, küçüklü adaları da üniversite camiası içinde barındırmaya devam etti. Gelecek açısından ümit bu adaların yaygınlaşmasıydı. Ama AKP iktidarının aklını dumura uğratan bir hınç, Türkiye’de on yıllar boyunca telafi edilmesi mümkün olmayacak bir yıkımı bilim ve öğretim dünyasına yaşatıyor. Buna direniş elbette devam ediyor, artarak devam edecek. Özgür üniversite girişimlerinin, çok farklı kanalları kullanarak verilen derslerin, konferansların yanında, üniversiteden atılmış akademisyenlere yönelik uluslararası bilimsel faaliyetlere katılım çağrıları artıyor. Bağımsız bilimsel dergicilik de, engellemelere rağmen faaliyetine devam edecek. Cumhuriyet’te dört haftadan beri her çarşamba günü yayımlanan Akademi eki de bu mücadelenin somut örneklerinden biri. Elbette bütün bunlar gerçek bir akademik yaşam, araştırma, öğretim, yayın faaliyetine ikame olamazlar. Ama bu azim başımıza gelen badireden kurtulana kadar, “buradayız, varız ve var olacağız” demenin akademik dünya için en somut ifadeleri olacaklardır. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear