Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Perşembe 16 Şubat 2017 10 Sorulacak: Peki bu kadar kan, bu kadar yıkım niyeydi? Suriye’den, Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinden söz edeceğim. Hemen itiraz etmeyin... Bu mesleğin her alanında at koşturup kalem gezdirdim ama dış politikaya hiç bulaşmadım. Bugün de bulaşacak değilim. Haddimi ve bilgimin sınırlarını iyi kötü bilirim. Ancak kabul edin ki uzun, hem de epey uzun süredir Suriye, Türkiye için bir “dış politika sorunu” değil. Bildiklerinizi yinelemeyeceğim. “Kıymetli kardeşim, aile dostum Esad”dan yola çıkıp “Altı ayda BAAS rejimini devirir, Şam’da Emevi Camii’nde cuma namazı kılarız”a birkaç ay içinde gelinmesi hepimizin belleğinde pek taze. Daha birkaç ay önce “Esad rejimini devirmek için silahlı kuvvetlerimizi oraya yolladık” naralanması da unutulmadı. Sonra... Sonra Putin’le sarmaş dolaş olundu; Şanghay Beşlisi’nin kapısı çalındı; Esad rejiminin meşruiyeti “Seküler bir Cumhuriyet” vurgusu eşliğinde kabul edildi; Fırat Kalkanı adı takılan sınır ötesi askeri harekâtın Suriye Kürtlerinin Afrin ve Kobane kantonlarının birleşmesinin önüne geçme hedefi, el çabukluğu marifetiyle “Suriye’deki IŞİD varlığının yok edilmesi” hedefiyle değiştiriliverdi. Ve birkaç gün önce Cumhurbaşkanı’nın “baş” danışmanlarından İlnur Çevik New York Times’e konuştu: “Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusunda bir Kürt kantonunu tolere edebilir.” Durun, hemen “Vay be” demeyin. Devamı da var: “PYD de bir Barzani olamaz mı? Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri muhteşem.” Başdanışmandan al haberi. Herhalde Tayyip Erdoğan’ın haberi, rızası, onayı olmadan bir danışman, hele hele bir başdanışman bu cümleleri kuramaz. Demek ki artık Emevi Camii’nde “Suriye fatihi Tayyip Erdoğan” olarak değil, “Esad’ın gönülsüz, isteksiz, burnu sürtülmüş dostu Tayyip Erdoğan” olarak cuma namazı kılınacak. Ne diyelim, Allah kabul etsin... HHH Kabul eder mi, etmez mi bilemem. Allah’ın işine karışmam. Ancak bizlerin, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bizlerin kısa, yalın soruları var ve o soruların cevapsız kalmasını kabul etmeyiz, edemeyiz... Egemen bir ülkenin, rejimi ne kadar berbat olursa olsun egemen bir ülkenin içişlerine böylesine silahlı birlikler, tank, top yollayacak kadar karışmaya varan bir dış politika çizgisinin sorumlusu kimdir? Ve en yakıcı soru: PYD’nin meşruluğunu, varlığını kabul edip Suriye sınırı boyunca uzanan Kürt bölgelerinde “tolere edilebilecek” bir tercihe geliniyor. Ardından “Türkiye ile muhteşem ilişkileri” olan “Barzani modeli” örnek gösteriliyor. Bu gelişme, Suriye politikasında bu köklü dönüşüm bir yurttaş olarak beni sevindiriyor. Bir gazeteci olarak “Doğru olan buydu” dedirtiyor. Sonra da sordurtuyor: Buraya barışçıl bir yol izlenerek gelinemez miydi? Suriye’nin kuzeyinde, sınır boyunca uzanan Kürtler, hani “Tavukları tavuklarımıza karışan, kız alıp verdiğimiz” Kürtler düşman değil, sınırın güvenliğini daha da pekiştirecek dostlar olarak görülemez miydi? Ülkemizin Güneydoğusu’nda onlarca kent, kasaba, köy haritadan kazınmacasına yıkılmadan bu adımlar atılamaz mıydı? Ve... Ve Suriye’den her akşam üstüne bayrak örtülmüş ve acılı anneleri, eşleri, yavukluları, çocukları gözyaşlarına boğan tabutlar gelmeden bu dış politika çizgisi benimsenemez miydi? O anneler, eşler, yavuklular, çocuklar ve yürekleri onlarla çarpan vicdanlı yurttaşlar bu acının, bu ayıbın hesabını sormayacaklar mı? KUMPAS DAVASI SÜRÜYOR Balyoz sanıkları şimdi müdahil Balyoz kumpas davasına İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada, emekli general ve amiraller Çetin Doğan, Bilgin Balanlı, Halil İbrahim Fırtına, Ahmet Yavuz, Ahmet Türkmen, Ayhan Taş, Nejat Bek, Erdem Caner Bener; albaylar; Osman Fevzi Güneş, Yüksel Gamsız, Ali Cengiz Şirin, Erdal Akyazan, Recai Elmas, Erdoğan Koçoğlu, Hasan Nurgören, Nedim Ulusan, Ahmet Zeki Üçok ve Behçet Alper Güney, suçtan zarar gördükleri gerekçesiyle davaya katılma talep etti. Emekli Orgeneral Çetin Doğan ile Emekli Albay Nedim Ulusan’ın davalya müdahil olma taleplerini kabul eden mahkeme, Bilgin Balanlı, Halil İbrahim Fırtına’nın da bulunduğu 15 general ve albayın müdahillik taleplerini suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddetti. Mehmet Baransu’nun tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY savGaşearmçeakzlseınrlıezKAORDAEARRTTVBEEDLKEALNVEDNAİESNI Ergenekon soruşturması kapsamında açılan Oda TV davası 6. yı Odatv davasında savcının mütalaasına yönelik beyanda bulunan lına girdi. Davanın dünkü duruşmasına katılan gazetemiz muhabiri Ah muhabirimiz Şık, “Yazılmasın, duyulmasın, bilinmesin istenen met Şık, 2 sayfalık beraat talepli mütalaanın gerçekleri gizlediğini belirterek, “Her gerçeklerin ortaya çıkacağından kimsenin kuşkusu olmasın” dedi kim olursanız olun gücünü gerçeklerden alan bir fikirle savaşamazsınız” dedi. Ka rar çıkması beklenen duruşma sonunda Mahkeme Başkanı Yener Yıldırım, heye tin 2 üyesinin yeni atandığını ve dosya nın kapsamlı olduğunu belirterek dosya yı incelemek üzere duruşmayı 12 Nisan’a ertelediklerini belirtti. İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya 47 gündür tu tuklu bulunan gazetemiz muhabiri Ah met Şık ile Nedim Şener, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hane fi Avcı, Yalçın Küçük, Muhammet Sa it Çakır, Coşkun Musluk, Doğan Yurda kul ve İklim Kaleli katıl dı. CHP milletvekilleri İl han Cihaner, Mahmut Ta nal, Hilmi Yarayıcı, ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Al per Taş’ın izleyici olarak CANAN COŞKUN katıldığı duruşmaya Şık’la dayanışmak için gelen Vedat ARIK çok sayıda gazeteci alın madı. Duruşmanın başında üye hâkim Kudret Karslı’nın başörtülü olması üzerine Yalçın Küçük, Karslı’ya hitaben, “Başınızda başörtüsü bulunuyor. Bu da YANSAK DA DOKUNACAĞIZCumhuriyet’in, kurtuluş savaşının simge si. Kalpağımı kafama takabilir miyim” di Karar duruşması öncesi Çağlayan’daki İstan da gazetecilere destek oldu. Ortak açıkla biliyorsunuz Ahmet Şık neden hapiste? Biraz ye sorarak kalpağını giydi. Duruşma savcısı Ali Kaya’nın 2 sayfa lık mütalaasına yönelik beyanda bulunan Şık, sözlerine Türkiye’nin bir gariplikler ülkesi olduğu ve her dönemde birçok absürdlük yaşandığı sözleriyle başlayarak, “1984 adlı eserinde günümüz Türkiyesi’ni anlatmış olduğu benzetmesi sıklıkla yapılan George Orwell mezarında ters dönmüşse haklıdır” dedi. bul Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. Ahmet Şık’ın fotoğrafını taşıyan gazeteciler, “Kumpas sürüyor. Susmadık, susmayacağız” yazılı pankart açtı. CHP milletvekilleri Mahmut Tanal, Sezgin Tanrıkulu ve Hilmi Yarayıcı, gazetemiz Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan ve Cumhuriyet çalışanları, RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, sanatçı Nur Sürer, ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş, HTKP Genel Başkanı Erkan Baş, Kırmızı Kedi Yayınevi sahibi Haluk Hepkon, Berkin Elvan’ın mayı okuyan yazarımız Mumcu, Odatv sürecinde de mesajın açık olduğunu, ‘yazmayın, eleştirmeyin, sorgulamayın’ dendiğini anımsattı. Mumcu, özetle şöyle konuştu: “Ya bugün? Ya bugün o günden farklı mı? 0 gün yapılanlardan cemaati/FETÖ’yü sorumlu tutan AKP iktidarı bugün farklı mı davranıyor? Bugün Türkiye’de 140’tan fazla gazeteci tutuklu ve hükümlü. 58 gazete, 28 televizyon, 34 radyo, 5 haber ajansı kapatıldı. 1000’e yakın gazetecinin basın kartı iptal edildi. Cumhu vicdan sahibi olan, az biraz adalet duygusundan nasibini almış hiçbir kimse bu suçlamayı kabul edemez. Etmez. Biz gazeteciler ve halkımız şahittir ki Ahmet Şık, Fethullahçı darbe gerçekleşseydi ilk içeri atılacak gazeteciydi.. O gün cemaatçilerin Odatv davası üzerinden gazetecilere verdiği gözdağı bugün başka bir biçimde devam ediyor. Ama korku iklimine teslim olmayacağız. Gazetecilik suç değildir. Gazeteciler derhal serbest bırakılmalı ve tutuksuz yargılanmalıdır. Yansak da doku Karanlığın amblemi annesi ve babası Gülsüm Elvan, Sami Elvan riyet gazetesine operasyon yapıldı. Hepiniz nacağız.” l İSTANBUL / Cumhuriyet Şık, AKP’yi demokrasi illüz yonunun en büyük paradoksu olarak niteledi ve “Zifiri karanlık bir zihniyeti temsil ediyorlar ama partilerinin amblemi ışık saçan bir ampul. Devlet ve hullah Gülen ve Tayyip Erdoğan’ın rollerini gizleyen bir mütalaa, bu haliyle tıpkı iddianamenin kendisi gibi gerçeklere karşı işlenmiş bir suç oluyor” diye konuştu. Onlar da bizim gibi çıkacak ülke kaynaklarının ve doğanın “Hadi unutalım’ diyen bir mütalaaya kar talan edilerek ülkeyi bir beton cumhuriyetine çevirmenin adı na kalkınma diyorlar. İsimlerin de yer alan adalet sözcüğünün ne anlama geldiğini ise benzer birçok örneği bulunmakla bir likte sadece bu davanın kendisi anlatmaya yetiyor” dedi. Duruş ma salonunda gazetemize yönelik operasyon kapsamında tutuklanan avukatları Bülent Ut PEN International, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve TürkiyeAB Delegasyonu’nun da hazır bulunduğu duruşmada Rewhat Arslan isimli çizer de salonu resmetti. ku ve Akın Atalay ve Mustafa Kemal Güngör’ün olmadığını anımsatan Şık, şunları söyledi: “Tutuklu olduğum süre boyunca hiçbir zaman yalnız bırakmayan meslektaşlarım Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Turhan Günay, Hakan Kara, Musa Kart ve Önder Çelik de izleyici sıralarında değiller. Tıpkı bu davadakine benzer bir kumpasla, gazetemiz Cumhuriyet’i hedef alarak gazeteciliği yargılamaya kalkan bir soruşturma nedeniyle 108 gün önce tutuklandılar. Şimdi, kardeşi “FETÖ” denilen Gülen Cemaati’nin Ordu Fatsa’daki öğretmen sorumlusu olduğu öne sürülen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın görevlendirdiği, kendisi de FETÖ sanığı olan savcı Murat İnam’ın yürüttüğü so “Cemaat kumpasıyla sanığı haline getirildiğim bu davaya “FETÖ propagandası yaptığım” iddiasıyla bir başka soruşturmanın tutuklusu olarak getirildim” diyen Şık, “Sonlanması beklenen bu davada olduğu gibi yine gazetecilik faaliyetlerim soruşturma konusu ediliyor. Yani ‘Mankurtlar’ denilen cemaatin savcı ve hâkimlerinkinden farklı bir yargı teşkilatı yok. O zaman da bir takım suçlamalar gizli kalsın diye tutuklama terörüne maruz kalmıştım. Şimdi de öyle. Yazılmasın, konuşulmasın, duyulmasın, bilinmesin istenen gerçeklerin ne yapılırsa yapılsın, ortaya çıkacağından kimsenin kuşkusu olmasın” ifadelerini kullandı. Mütalaa gizliyor ruşturmada avukatlarıma ve meslektaş Hakkındaki beraat talep edildiğini akta larıma yöneltilen suçlama “FETÖ’cü ol ran Şık, “Mütalaa göstermiyor, açıklamı şılık ‘Hadi hatırlayalım’ diyoruz” diyen Şık, davanın sahte delil hazırlayan polisleri, soruşturmanın firari savcısı Zekeriya Öz ve geçen günlerde yakalanan hâkimi Mehmet Ekinci’den bahsetti. Her yalan mubahtı Oda TV davasının siyasetçileri olduğuna değinen Şık, “Düşmanı oldukları demokrasinin araçlarını kullanarak, din tüccarlığıyla ele geçirdikleri güçle bir mafyayı iktidara ortak ettiler. Amaçları için sığınılan her yalan mubahtı onlar için. Öyle de yaptılar. Mesleki faaliyetlerin soruşturma konusu edilip, kumpasla özgürlüklerimizin gasp edildiği bilinmesine rağmen, her dikta rejiminin klişesi olan ‘gazeteci değil teröristler’ yalanıyla örtbas etmeye çalıştılar suç ve günahlarını” dedi. Oda TV davasının mesleğinin ve meslektaşlarının onuruna sahip çıkan “alçakgönüllü” gazetecileri olduğunu belirten Şık, “Bu davanın başka gazetecileri de vardı. Alçak olmaya gönüllülerdi. Ya suskun kalarak suça ortak oldular ya da hakikati ters yüz edip gerçekleri gizleyerek haysiyet cellatlığı görevini üstlendiler. Varlıkları sırtlarını dayadıkları gücün iktidarda kalmasına bağlıydı. O yüzden sahipleri her kim ise onun sesiydiler. 21. yüzyılın Kapo’ları (Nazi’lerin toplama kampla Duruşmada söz alan gazeteci Barış Pehlivan, “FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyen yargı sistemi bu sefer FETÖ’den tutuklanıyor. Bu davanın yargılananları dinlenseydi bugün bunlar olmazdı. Neyse ki Rab’den ve milleten af dileyecek bir habere imza atmadık” dedi. Gazeteci Barış Terkoğlu ise “Bu davanın savcısıyım’ diyenleri, ‘devletin içinde cemaat olur mu’ diyenleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Kararınız ne ilgilenmiyorum. Bu dava çoktan bitti. Biz bu iddianameden daha uzun ömürlü olacağız. Yoldaşlığı bize bu davanın armağanıdır, Ahmet Şık yine yazdığından, söylediğinden hapiste. Adaleti savunan avukatları Silivri’de. Hücrede sesimiz duyulmazken bizi hep savunan Kadri Gürsel, bugün bizim olduğumuz hücrede. Salonda bir duruşmayı bile kaçırmamış Murat Sabuncu mahpus. Hangi birini söyleyeyim? Musa Kart’ı mı, Güray Öz’ü mü? Yarın bizim gibi çıkacaklar biliyoruz, bilsek de içimiz yanıyor” diye konuştu. Gazeteçi Nedim Şener de Dink cinayetiyle ilgili ortaya çıkardığı gerçeklerle ilgili bu davaya dahil edildiğini savunarak, “Gerçekler hapsedilemez. Gözaltına alındığımda diyordum şimdi de diyorum: Hrant için adalet için” ifadelerini kullandı. Gazeteci Soner Yalçın, “Sanık san mak”. Talimatın ‘Kandırıldık’ diyerek Gü yor. Sadece susuyor. Beraat istiyor, ama rında tutulanları gözlemekle görevlendir dalyesinde oturan düşüncedir. Gerçe len Cemaati ile suç ortaklıklarını gizle gizliyor. Gülen Cemaati’nin adını anma dikleri kişilere verdikleri ad) olarak adlameye çalışan iktidardan geldiği aşikâr.” yan, suç ortağı AKP’yi anlatmayan, Fet rını tarihe yazdırdılar” dedi. ğe aşkla bağlı gazeteci evini Vezüv’ün eteklerine yapmıştır. Büyük gazeteciler düşüncelerinden dolayı kimseye hesap ÇAĞLAYAN ADLİYESİ’NDEN İZLENİMLER vermeyenlerdir” dedi. Odatv davasında, duruşma salonuna hiçbir gerekçe gösterilmeden alınmayan Rezalet... gazeteciler, adliye koridorlarını inle fındaki jandarmalar, reza Çünkü FETÖ sanığı bir savcının yürüttüğü terek “Rezalet” diye bağırıyordu. Ko letin üniforma giymiş halini soruşturmada, FETÖ adına faaliyet gös ridorları aşarak salona da ulaşan bu resmediyordu. Sadece ga terdikleri iddiasıyla 109 gündür tutukluy çığlık, dünkü manzaranın da en özlü zetecilik yaptığı için yeni dular. FETÖ kumpasına karşı meslektaş ifadesiydi aslında. den özgürlüğünden alıko larının hep yanında olan, duruşmaları en FETÖ’cü polis ve savcıların açtığı, FETÖ’cü hâkimlerin sürdürdüğü bir kumpas olduğu apaçık ortada KGeömktaal ş nulan, kızından, eşinden, annesinden, arkadaşlarından koparılarak dört duvar önde izleyen, cezaevi görüşlerinin kadrolu ismi Murat Sabuncu da yoktu salonda, Kadri Gürsel de, Musa Kart da, Güray Öz olan bir dava görüldü dün. Her şey arasına konulan Ahmet, sa de... Daha büyük rezalet olabilir mi? rezaletti. vunmasında “Türkiye gariplikler ülkesi” Davanın savcısı, Ahmet’in deyişiy Rezaletin ilk perdesi, sayıları 100’den diyordu ama olan biten, gariplikten ziya le ‘Olan oldu, unutun gitsin’ umursamaz fazla olan Ahmet’in meslektaşlarının, ar de rezaleti anlatıyordu. lığı içinde esas hakkındaki mütalaasın kadaşlarının duruşma salonuna alınma Kızına, eşine, arkadaşlarına sarılırken da kumpası ortaya koymaktan imtina et ması ve sadece izleyiciler arasına karışa yüzüne yansıyan mutluluk yürek burku mişti. Oysa Odatv davası, yargıyı tama bilmiş az sayıda gazetecinin duruşmayı cuydu ama bir gazetecinin bunca zulme men ele geçirmiş bir çetenin baltayı ta izleyebilmesiydi. reva görüldüğü bir ülkenin düştüğü rezil şa vurduğu davaydı. Ahmet Şık ve Ne Ahmet, kendisine kumpas kuran FE durumu da anlatıyordu. dim Şener’in isimleri üzerinden örgütle TÖ’cülerin propagandasını yaptığı iddia Ahmet’in avukatlarından Akın Atalay ve nen direniş, kumpası sadece boşa çıkar sıyla tutuklu katılıyordu duruşmaya. Etra Bülent Utku, avukat sıralarında değillerdi. mamış aynı zamanda teşhir de etmişti. Bu aşamadan sonra, bir suç örgütünün ablukasından kurtulan yargının, asıl işlevine, adalet dağıtmaya yönelmesi beklenirdi. Oysa yargı, Ahmet’i, Cumhuriyet yazarlarını, yöneticilerini, gazetecileri içeriye atmayı tercih etti. Yargı ve yargıyı kontrol eden iktidar da ülkeye ve yurttaşlarına da dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu bir ülke olmanın utancını bıraktı. Ahmet’in “Her kim olursanız olun, gücünü gerçeklerden alan bir fikirle savaşamazsınız. Savaştığınızı sanıyorsanız, bilin ki kazanamazsınız. Yine kaybedeceksiniz” dediği dakikalarda ajanslara Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri basın özgürlüğü raporunu açıkladı. Raporda “Ahmet Şık’ın aynı anda PKK ve FETÖ propagandasından suçlanması inandırıcı değil” deniliyordu ve basın özgürlüğünün düştüğü utanç verici durum anlatılıyordu. Bu ülkenin düşeceği daha rezil bir durum olabilir mi? C MY B