Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazar 31 Aralık 2017 14 haber / yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Düşlerimizden vazgeçmeyiz! Koskoca bir yıl daha bitiyor ve ben düş görmekten vazgeçmiyorum, sanırım bu hep böyle gidecek. Düşümde milyonlarca insan ellerinde pankartlar yürüyorlardı. Ben durmuş onların geçişlerini izliyordum, F tipi cezaevlerini protesto edenler, KHK mağduru öğretmenler, öğretim üyeleri, ansızın oy verdikleri vekillerinin hapishanelerde çürümesine karşı çıkanlar, seçilmiş belediyelere kayyım atanmasını içine sindiremeyenler, hukuksuzluğu, adaletsizliği bangır bangır haykıranlar, tüketicinin dolaylı vergilerle nasıl yoksullaştığını kalem kalem ortaya dökenler, çocukları dağlarda vurulan, sokaklarda sürüklenen, cezaevlerinde işkenceden ölen Türk ve Kürt anaları, Diyanet’in laikliğe aykırı olduğunu haykıranlar, azıcık maaşlarına göz dikilen emekliler, bir türlü failleri bulunamayan faili meçhul kadınları, kızları, ağabeyleri, devletin attığı bombalarla ölen çocuklarını bağırlarına basmış, “katil kim” diye haykıran Uludereliler, sendikal hakları yok edilen, köleliğe mahkum işçiler, emekçiler, bölgelerindeki yeşil alana cami değil park yapılmasını talep eden mahalleliler, rüzgâr ve güneş enerjisinin es geçilip, dışa bağımlı termik ve nükleer santral kurmanın bu ülkeyi yok edeceğini iyi bilenler, eğitim sisteminin köle, beyaz yakalılar ürettiğine bizzat tanık olan kahraman öğretmenler, ayağında ayaklarına küçük gelen plastik bir terlikle karda yürüyerek okula gitmeye çalışan küçücük kızların anaları, babaları, 12 yaşında çocuk gelinler ülkesinde yaşamanın bir zulüm olduğunu hissedenler, her gün bir kadın çığlığıyla uyanmanın derin acısını yüreklerinde duyanlar, yalaka ekonomistlerin sürekli yalanlarıyla beyni yıkanan ama elinde avucunda ekmek parası olmayanlar, lüks alışveriş ve gökdelen yapmanın şehirleşme olmadığını bilen mimarlar, yalanlarla yükseltilen sağlık sektörünün nasıl bir zengin oyunu olduğunu bizzat oyunun içinde yaşayarak öğrenen doktorlar, sağlık görevlileri, bankalar astronomik kâr ederken, kendilerine ödenmesi gereken ücret zammını elleri böğründe bekleyen banka işçileri, Köy Enstitülerinin bu ülke için nasıl bir nimet olduğuna hayatları boyunca tanık olan Köy Enstitüsü mezunları ve bu büyük eğitim projesine vurgun olanlar, sosyetenin her gün değişik bir kılıkta boy gösterdiği resim galerilerinde değil, sokaklarda, varoşlarda resim yapmak isteyen ressamlar, muhteşem olduğu söylenen Türk aile yapısını, ensesti, tecavüzü, çocuk gelinleri sorgulayan film yapımcıları, Kahramanmaraş, Çorum ve Madımak’ta diri diri yakılan, hunharca öldürülen insanların aileleri, köyleri yakılan, göç etmek zorunda kalan ve kentlerde yok olan göç aileleri, ellerinde seks işçiliği yapmaktan başka çaresi olmayan travestiler, kadın seks işçileri, Boğaz’da, deniz kıyılarında, meyhanelerde içkisini yudumlamayı bir yaşam keyfi olarak görenler, başları bağlı olduğu için kahvelere, okullara girerken küçümsenen başı örtülü genç kızlar, “sokaklarda dolaşmak bizim de hakkımız!” diyen milyonlarca engelli yurttaş, sürüp giden savaş nedeniyle canını yitirmemiş ama akıl sağlığını ya da bedeninde en değerli organlarını yitirmiş, köşeye atılmış gaziler, “insan öldürmek istemiyoruz” diyerek her türlü aşağılanmayı göze alan ve vicdani ret ilkesini hayata geçirmeye çalışan askerlik çağına gelmiş genç insanlar, askerlik şubesinde “İb. . misin, o halde bize bir video getir” denilen cinsel tercihleri nedeniyle aşağılanan gençler, kendinden rütbe olarak küçük bir subayı sevdi diye ordudan atılan ve intihar eden genç bir kadın subayın ölümünü içine sindiremeyenler, bu cennet ülkenin her zaman kendi kendine yeteceğini savunanlar, yok edilen tarım için içleri yananlar, müzelerdeki 42 uygarlığın en güzel heykellerine bakıp “ucube” diye bir heykelin yıkılmasını canında hissedenler, Kurtuluş Savaşı’yla ilgili filmleri izlerken Nâzım Hikmet’in, Dağlarca’nın ve daha birçok şairin bu konularda yazdığı şiirleri okurken gözleri yaşaranlar, ülkenin dört bir tarafındaki limanların satılmasını, köprülerin özel şirketlere devredilmesini güvenlik açısından çok sakıncalı bulanlar evet onlar ve daha pek çokları düşümde yürüyorlardı. Polisler mi? İlk kez şaşırmışlardı, çünkü böyle bir kalabalığa ne biber gazı ne öldürücü bir gaz ne de soğuk su fayda ederdi. Not: Bu yazı benim yıllar önce gene bir yıl sonu yazım olmuş. İnatla yineliyorum. 31 ARALIK 2017 SAYI: 33688 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:49 06:32 06:53 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:22 13:14 15:31 08:03 12:58 15:19 08:21 13:21 15:47 Akşam 17:53 17:41 18:08 Yatsı 19:19 19:06 19:31 Bugün, Türkiye’yi biraz daha karanlığa iten ve son toplamda kimi gerçekten tarihe gömeceği pek de belli olmayan konuşmayı kabul etmeyi, mail adresini vermeyi bile reddeder. Sanatçı Bedri Baykam, ‘Genelinde Avrupa, özelinde Fransa ve gerçeklerden siyasal bir depremin habercisi 2017 yılının son tümüyle kopuk Fransız aydınları, Türkiye’nin günü… İslamlaştırılmasında ağır sorumluluk taşıyor Yıkım çoktan başladı. Şahmerdan işbaşında. lar,’ diyor. ‘Şimdi Fransa televizyonlarında Kolay mı devlet yıkmak? Vurdukça inliyor ülke. Fransa’nın İslamlaşması hakkında süren tartış Tuğla duvarları çabucak devirdiler de, betonar maları izlerken aynı aydınların sizin laikliğin de me kolonlar direnç gösteriyor… Direnç varsa umut var. Direnç sürdükçe Direnmek belki kaybetmek,umut sürüyor. Dayanmak, zaman kazanmak gerek. belki kazanmaktır!Çünkü zaman geçtikçe yıkıcıların da zamanı mezarını kazdıklarını düşünmüyor değilim!’..” HHH Bedri Baykam’ın Avrupalı milletvekili ve aydınlarıyla yaşadığı deneyim; AKP iktidarına bir süredir öcü gibi gösterdiği AB’nin bir doluyor yavaş yavaş. Fransız gazeteci Olivier Michel, 377 bin tirajıyla Fransa’nın Paris Match’dan sonra en çok satan haftalık dergisi Le Figaro Magazine’in bu yılki son sayısında yayımlanan Türkiye röportajına “Erdoğan’a hâlâ direnenler” başlığını atarak işte bu direnci, umudu vurguluyor. HHH Michel’in derginin dokuz sayfasına yayılan röportajına yazdığı yoruma “Arkasına aldığı halk desteği serbest düşüşe geçen muhafazakâr İslamcı Başkan Recep Tayyip Erdoğan, ülkeyi 2016 Temmuz’undaki darbe girişiminden beri tek elden yönetiyor. Türkiye’de hâlâ laikliği ve demokrasiyi savunmaya cesaret eden kadınlarla, erkeklerle görüştük…” sözleriyle başlıyor. Ülkemizi adım adım hukuk devleti olmaktan çıkaran, hatta keyfi olduğunca gaddar bir istibdat karikatürüne dönüştüren yıkım sürecini özetledikten sonra; “Ama rüzgâr dönüyor. Yüzde 12 işsizlik ve yüzde 10’luk bir enflasyonla ekonomi zayıflıyor. Ülkeyi İslamlaştırarak, Araplaştırarak modernleştirme çabaları 11. yüzyıldan beri zaten Müslüman olan Türklerin kimliğini yozlaştırıyor” saptamasıyla sürüyor. HHH 20 yıldan beri Le Figaro gazetesinin röportaj yazarı olan Olivier Michel, diplomat babası sayesinde çocukluğunu Ankara’da geçirmiş; Türkçe ve Arapça başta, pek çok dil bilen deneyimli bir gazeteci. Le Figaro Magazine’deki uzun Türkiye röportajında, CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bedri Baykam, Alevi dedesi Hüseyin Güzelgül ve benimle yapılan uzun söyleşiler var. Ataol Behramoğlu ve Ahmet İnsel’in de görüşlerine yer veriliyor. Ama bence röportajın en ilginç öyküsünü, Bedri Baykam’ın anlatısı oluşturuyor. HHH Olivier Michel’in kaleminden okuyalım: “Bedri Baykam, bıçaklı bir saldırıya uğrayıp karnından yaralandığı 2011 yılında Avrupa’yı Türkiye’deki durumla ilgili uyarmaya çalışır. Daniel CohnBendit’le görüşür. Ama CohnBendit, ona Türkiye’de asıl sorunun ordu ve ülkenin demokrasiye kavuşması için en iyi seçeneğin Erdoğan olduğunu söyler. Bernard Henri Levy ise bırakın kendisiyle zamanlar en büyük destekçisi olduğunu hatırlatmak açısından önemli. Keza “AB, Türkiye’yi Müslüman olduğu için almaz” algısından “Hıristiyan Batı, Türk kesmiş olmak için yılbaşında hindi yiyor!” algısına kayan kafalara da bir yanıt niteliğinde. Ama Türkiye’de kimsenin yanıta ihtiyacı yok. Çünkü soru soran yok. Çoğunluk her şeyi bildiğinden, bilmediğinin de var olmadığından emin. HHH Oysa dünya yuvarlak ve dönüyor. Zaman durmuyor. Yeni bir yıla giriyoruz. İstesek de giriyoruz, istemesek de. Komşumuz İran, kaynamaya başladı. Mollalar için yolun sonu belirdi. Bugün değilse yarın. Bu yıl değilse, gelecek yıl. Biliyorsunuz Sünni köktendincilik, İran’daki Şii köktendinci devrimden feyz alarak yayılmaya başlamıştı. İran’daki rejimin sonu tüm bölgeyi ırgalar, Türkiye’nin yol haritasını da etkiler. İyisiyle kötüsüyle, her şey olabilir. Bütün yol haritaları çöpe gidebilir. Yıkılmaz denilen yıkılır. Yıkılmaya çalışılan ayakta kalır. 2018’in hepimize güzel sürprizler, beklenmedik sevinçler ve ortak coşkular yaşatmasını diliyorum. Sakıncalı mektup! Cezaevinden Cumhuriyet’e gönderilen mektuba el konuldu. Cezaevi yönetimine göre, ‘mektup paniğe yöneltir’ İzmir Kadın Kapalı Cezaevi, hükümlü Sibel Mustafoğlu’nun aynı koğuşta bulunan ve kalp, şeker, tan ‘Sağlığa erişim sağlansın’ tehdit ve hakareti içeren mektup, faks, telgraflar hükümlüye verilmez” hükmü gereğince mektubun gönderilmemesine hükmetti. siyon, kolestrol rahatsızlıkla rı bulunan, iki an jiyo geçiren, böb rek nakli olan yüz de 86 engelli 60 yaşındaki Mev lüde Başdaş’ın ALİCAN ULUDAĞ sağlık durumunu anlatmak için Cumhuriyet’e gön derdiği mektubu “sakıncalı” bul du. Başdaş’ın Türkçe ve oku mayazma bilmediği için Sibel Mustafaoğlu’nun yazdığı mektu ba el koyan cezaevi, gerekçe ola rak mektubun “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşür düğü, kişi veya kuruluşları pani ğe yöneltecek yalan ve yanlış bil giler” içerdiğini öne sürdü. Başdaş, Mardin’in Nusaybin il çesine bağlı Bagok Dağı kırsalın da yapılan “canlı kalkan” eylemi ne katıldığı gerekçesiyle 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay tarafından cezası ona nan Bağdaş, İzmir Şakran Ka dın Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Türkçe ve okuma/yazma bilme yen Başdaş’ın sağlık durumu nun cezaevinde kötülüşmesi ve gerekli sağlık kontrollerinin ya pılmaması üzerine, aynı koğuş ta bulunan hükümlü Sibel Mus Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Berivan Korkut, Mevlüde Başdaş’ın sağlığa erişim hakkının engellendiğini belirterek, İzmir Valiliği’ne bağlı İnsan Hakları Kurulu’na başvurdu. Korkut, Baştaş’a çevirmen verilmesi gerektiğini de kaydetti. Korkut, Başdaş’ın sağlığına uygun diyet yemeklerinin bir an önce kendisine verilmesini, ilaçlarına düzenli ulaşmasının sağlanmasını, hastane sevklerinin düzenli yapılmasını istedi. tafaoğlu, duruma dikkat çekmek için Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e bir mektup yazdı. İzmir Kadın Kapalı Cezaevi Kurumu Müdürlüğü, Cumhuriyet’e gönderilmek istenen mektubun tamamını “sakıncalı” buldu. Cezaevi yönetimi, 14 Kasım tarihli kararında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, Karşıyaka İnfaz Hâkimliği’ne 19 Kasım’da itiraz eden Sibel Mustafaoğlu, Mevlüde Başdaş’ın böbrek nakli yapıldığını, şeker hastası olduğunu, bu nedenle günde 4 defa insülin ile ayakta kalabildiğine dikkat çekerek, şunları anlattı: Hayati tehlikesi var “Aynı zamanda 2 defa kalp krizi geçirmiş. 2 defa da kalp ameliyeti olmuş ve her an 3. kriz geçirme riski taşıyan ve doktor tarafından durumun ciddiyeti sık sık dile getirilen bir hasta. Aynı zamanda bir gözü kör olup diğer gözünü kaybetme riski taşımaktadır. Resmi belgelerle onaylanmış yüzde 86 engelli bir insan. Okuma yazması olmadığından ve tek kelime Türkçe bilmediğinden ona yazım ve dilekçe işlerinde çoğunlukla ben yardımcı olmaya çalışıyorum. Neredeyse yataktan kalkamayacak bir durumda olduğu idare tarafından biliniyor. 60 yaşında bir annenin bu kadar sağlık sorunuyla içerideki ağır şartlarda kalabilme imkânı yok. Basın yayın kuruluşlarına da duyarlılık yaratılması amacıyla yazdığım mektuba el konuldu.” l ANKARA Elçi sorularına yanıt yokMeclis Başkanlığı, HDP’li Uca’nın soru önergesini iade etti HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca, 28 Kasım 2015’te öldürülen Di yarbakır Barosu Başkanı Ta hir Elçi için 2. ölüm yıldönü münde Adalet Bakanı Abdul hamit Gül ve İçişle ri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtla ması istemiyle ver diği soru önergesin de, cinayetin aydın latılması ve soruş turmanın geldiği aşamayı sordu. Me Tahir Elçi zopotamya Ajansı’nın haberi ne göre Uca’nın önergesi Mec lis Başkanlığı tarafından “İç tüzük hükümlerinde belirtilen nitelikleri taşımadığı” gerek çesiyle iade edildi. Yanıt bulmayan sorular HDP’li Uca, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya şu soruları yöneltmişti: lYürütülen soruşturmanın tek bir şüpheli olmaksızın sürdürülmesinin sebebi nedir? lElçi’yi vuran kişinin, Yenikapı Sokak içerisinde bulunanlardan birisi olduğu halde ve söz konusu sokak içerisinde onlarca polis bulunmasına ve bunların çoğunluğunun silahını kullanıyor olmasına rağmen halen dosyada şüpheli olarak tek bir polis memurunun bulunmamasının sebebi nedir? l Failin tespit edilmesi için en önemli delil olan mermi çekirdeğinin bulunması için, cinayetten sonra alanın taranmasını engelleyen kişi ya da kişiler kimlerdir? lElçi’nin nereden ve hangi açıy la vurulduğu neden hâlâ tespit edilmemiştir? lElçi cinayeti sonrasında olay mahallinin temizlendiği iddiaları doğru mudur? lCinayet sonrası olay mahalli sokakta acil olarak sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi tesadüf müdür? l Elçi’nin vurulma anının da bulunduğu polis kamerası görüntülerindeki 13 saniyelik kesintinin nedeninin tespit edilmesi için Elçi’nin avukatları Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na birçok kez başvurdukları halde, iki yıldır söz konusu kamera ve hafıza kartına el konulmamış olmasının sebebi nedir? ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Dünyanın tüm dillerini anlamak Çeviri programları son yıllarda iyice yaygınlaştı. Cep telefonları için 400’ü aşkın çeviri programı var. Şöyle diyordu bir taksi şoförü: “Koreli iki müşteri bindi. Açtım telefonumdaki çeviri programını, başladık konuşmaya. Gayet güzel anlaştık.” “Teknolojiyi yakından takip ediyorsun...” diyecek oldum, “Yok” diye karşılık verdi, “12 yaşında bir oğlum var. Ondan öğreniyorum.” En çok kullanılan çeviri programlarından biri “Google Translate”. Fakat Yandex’in, Bing’in çeviri yazılımları da başarılı. Artık web sayfalarını farklı dillere çevirmek bile mümkün. Yapay zekânın kullanılması yazılımların başarısını arttırmış. Gündelik, basit konuşmaları farklı dillere çevirmekte sahiden de başarılı bu programlar. Fakat daha zor metinlerin çevirisinde aynı başarıyı yakalayamıyorlar. Deneyimli bir çevirmenin yerini almaları henüz hayal. Yine de 40 dilde anında çeviri yapabilen Google’ın kulaklığı teknoloji dünyasında heyecan yarattı. Kulaklık kulağınızdayken konuşuyorsunuz, karşınızdaki aynı kulaklığa sahipse, sizin Türkçe anlattıklarınızı o İngilizce dinliyor. Çeviri anında yapılıyor. Elbette etkileyici bir teknoloji. Benzer bir kulaklığı Bragi de piyasaya sürdü. Kulaklıkları ve Türkçe çevirisini test edenler “Gündelik basit konuşmaları çevirmekte başarılı” diyorlar. Henüz Türkiye’de satışa sunulmadılar. Kulaklıklar için Douglas Adams’ın bilimkurgu romanı “Otostopçunun Galaksi Rehberi”ndeki “Babil Balığı” benzetmesini yapanlar var. Adams’ın pek çok filme ve kitaba ilham kaynağı olmuş ünlü bilimkurgu romanında küçük bir “Babil balığı”ndan söz edilir. Romanda bu balığı kulağına sokan kişi bir anda evrendeki tüm dilleri anlamaya başlar. Adams, o balığa “Babil” adını verirken “Babil Kulesi” öyküsünden esinlenmiş. Tevrat kaynaklı ünlü bir öyküdür. Büyük Tufan’dan sonra insanlar tek bir dil konuşuyorlarmış. Babil’de gökyüzüne yükselen büyük bir kule yapmaya girişmişler. Amaçları cennete ulaşmak. Tanrı buna öfkelenmiş. Muhtemelen insanlığın ilerlemesini bir kibir olarak görmüş. Aşağıya inip insanları cezalandırmış. Onların dillerini karıştırmış. İnsanlar birbirlerini anlayamaz olmuşlar. İnşaat durmuş. İnsanlar küçük gruplara bölünmüş ve dünyanın dört bir yanına dağılmışlar. Enis Batur, Nevzat Erkmen’in Türkçeye çevirdiği James Joyce’un “Ulysses”ine yazdığı önsözünde Babil Kulesi’nin öyküsünü anlatır. Batur, “Babil cezası” için, “Ademoğlu’na indirilen ilk cezaları düşünürsek (Cennetten kovulma, Nuh tufanı, Ninova’nın ya da Lut’un yerle bir edilmesi vb.) en güçlü, etkisi en kalıcı cezanın bu olduğu tartışma gerektirmiyor” der. Çeviri programlarında yaşanan gelişmelerle “Babil cezasının” sonuna mı yaklaşıyoruz? HHH İnsanın insanla kopan iletişimine ilişkin bir öykü var elimizde. Peki, insanın doğayla, doğadaki canlılarla iletişimi nasıl koptu? Bilim, günümüzde hayvanların ve bitkilerin nasıl iletişime geçtiklerini de çözmeye çabalıyor. Köpek havlamalarını analiz edip, köpeğin ne istediğini “insan diline” çevirmeye çalışan yazılımlar piyasaya çıktı bile (Dog translator). Ya da saksıdaki çiçeğinizin “ihtiyaçlarını” anlayıp cep telefonunuza bilgi geçen yazılımlar (Helloplant). İnsanla bitki arasında iletişim kurmayı amaçlayan Microsoft’un Florence projesi ilginç bir proje. Bir bakmışsınız, bir süre sonra doğadaki tüm canlılarla da iletişim kurmaya başlamışız. (Doktor Dolittle öykülerini anımsar mısınız?) Bugün iklim değişikliği yüzünden dünyanın ateşi yükseliyor. Fakat insanlık bunu yeterince önemsemiyor. Bir gün gelecek ve dünyanın dilini de anlayabilecek miyiz acaba? HHH Emre İper 267 gün sonra özgürlüğüne kavuştu. Emre’ye “Geçmiş olsun” dediğimde, “Daha geçmedi, adalet daha yerini bulmadı. Arkadaşlarımız hâlâ tutuklu” yanıtını verdi. Haklı. Akın, Murat, Ahmet yeni yıla demir parmaklıkların ardında girecekler. İkinci kez. Buruk bir sevinç yaşıyoruz. Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. MELTEM YILMAZ C MY B