26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
yorum 16 Pazar 10 Aralık 2017 TASARIM: SERPİL ÜNAY Saray’ın danışman kadrosu, söyleyin adamınıza: Millet artık saz çalıp oynuyor… Tam bilmiyoruz ama Saray’da binin üstünde bir danışmanlar ordusu varmış, yakışır ancak bu danışmanların akşamları Saray’dan çıkıp lüks evlerine, sabahleyin de gene lüks evlerinden çıkıp Saray’a gittiklerinden ve altlarında son model şoförlü Mercedes’ler olduğundan halkla hiçbir münasebetleri yok. Zinhar, bakkala gidip sigara bile almıyorlar, ekmek elden su gölden. Böyle olunca da bu danışmanlar sürekli yanlış ve gerçekçi olmayan bilgiler üretiyorlar. Ve bunu Saray başına sunuyorlar. Şimdi bu ülkede minibüsle seyahat eden, bakkaldan kendi sigarasını alan ve pazarları en ucuz ne var diye dolaşan bir Türkiyeli yurttaş olarak, bir iyilik yapacağım. Şöyle, arkadaşlar sevinçle söylemeliyim ki, en azından İstanbul’da, o meşhur, insanların elini kolunu bağlayan korku var ya işte o aşılmış durumda. Artık kimse korkmuyor, millet çat diye lafını söylüyor. Benim gibi rantın tavan yaptığı bölgelerde oturanlar şu günlerde sık sık elektrik kesintisiyle karşı karşıyalar. Çünkü plansız yapılan, rantsal dönüşüm sonunda patladı. Artık trafolar mevcut durumu kaldırmıyor ve bunların yenilenmesi gerekiyor. Yenileniyor da, peki kimin parasıyla, bu sorunun yanıtını trafoyu bağlayan bir işçi şöyle verdi: “Müteahhitler parayı cukka yapıyorlar, biz de senin benim paramla trafoları yeniliyoruz.” İşçinin yanıtı civardaki herkes tarafından alkışlandı. Hani eskiden biri beni ihbar eder, içeri girerim korkusu var ya, artık hava, pek çok şey bildiğini sanan danışmanlar, başınızı önünüze koyup bir düşünmeye başlayın, iktidar değişirse elinizde hiçbir şey kalmayacak! Minibüsteyim, bir kadın, boyası gelmiş sarı saçlarını attıra attıra cep telefonuyla konuşuyor. Sanki evinin salonunda, konuşuyor da konuşuyor, arabasının iki tekerleği birden patlamış, ne yapsa? Öyle çok konuşuyor ki, benim yanımda oturan kırklarında bir adam, “Yeter be” diye kadına doğru bağırıyor, “millet acından ölüyor, biz senin kıytırık iki tekerleğini dinliyoruz, kes artık!” Kadın şaşırıyor, benim yanımdaki genç kız, “Üç arkadaşım bugün işten atıldı, şimdi ben bu kadına ne yapsam” diye soruyor. Herkesin bakışında bir ayıplama, kadın çaresiz minibüsten iniyor. Kahvedeyim, orta yaşlı bir adam arkadaşına telefon ediyor, “Ben Kudüs’ü kurtarıyorum, sen ne yapıyorsun?” Sonra bir kahkaha, “Ülkeyi batırdılar, oyuncaktan Kudüs’ü kurtaracaklar, yuttuk canım yuttuk!” Bir başka kahve müdavimi atılıyor, “Arkadaş çok konuşma internete, telefona zam geldi.” Bir başkası söze giriyor, “Ödeyin lan Sarraf’ın rüşvet paralarını, 125 milyar dolar, hepimizi satsalar o kadar para etmez!” Kahkahalar, vallahi billahi millette bir neşe, bir neşe! Danışman kadrosu, vezirin vergi koyma hikâyesini bilirsiniz. Millet oynamaya başlayınca işler sarpa sarar... Bu arada bir gencecik asker, nöbette annesiyle konuştuğu için başçavuş tarafından dövülüyor, ağır bir şeyle kafasına vuruluyor ve o gencecik asker beyin kanamasından ölüyor. Gencecik karısı şöyle sesleniyor bize: “Tamam nöbette telefonla konuşuyormuş, öyleyse hapis cezası ver, askerliği uzat ama dövmek ne, o bunu hak etmiyordu, ben de hak etmiyorum.” Gerçekten ne oluyor, askerler senin kölen mi? Kimi intihar eder, kimi dövülerek ölür, kimi yemekten zehirlenir, haberiniz olsun artık, “Oğlum öldü, vatan sağ olsun” diyenler azalıyor. “Benim oğlum neden öldü” diyenler çoğalıyor. Bu arada dayak sadece askeriyede yok, küçücük çocuklar Kuran dersinde dilleri Arapçaya dönmediği için, acayip dayak yiyorlar. Bu arada imamların maaşlarına gizlice zam yapılmış. Bir şey daha var, nohudun kilosu yirmi lira olmuş. Tabii siz bunları bilemezsiniz, artık herkes bir abluka altında olduğunda bırakın elektriği, interneti, aç kalacağımızı konuşuyor. Biraz pazarlara çıkın. Size bu iyiliği yapıyorum, belki içinizden biri her şeyi göze alıp bunu başımızdakilere söyler. Şöyle deyin: “Millet artık saz çalıp oynuyor.” Not : İktidar en iyi savunma saldırıdır, diyerek Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’yi görevden uzaklaştırmak istiyor. Bence kıskanıyorlar, çünkü Battal İlgezdi İstanbul’un en çok park yapan belediye başkanıdır. Parkları kıskanıyorlar, oralarda yirmi katlı rezidansların hayalini kurmuşlardı, olmadı, öyleyse hücum! 10 ARALIK 2017 SAYI: 33667 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:39 06:22 06:43 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:12 13:04 15:22 07:53 12:49 15:10 08:11 13:12 15:37 Akşam 17:44 17:31 17:59 Yatsı 19:10 18:56 19:21 Siyasal bilimler jargonunda yönetmek, öngörmektir. Bir yöneticinin ya da yönetimin başarısı öngörü yeteneği ölçüsünde gerçekleştiği gibi, zaten yöneteni yönetilene üstün kılan liderlik özelliği de bu yetenekten ibarettir. Atatürk’ün önderliği, ölümünden 80 yıl sonra doğrulanması süren öngörüleri yüzünden hâlâ rakipsiz. Bugün yaşadığımız, daha doğrusu yaşamaya çalıştığımız Türkiye’nin en vahim açmazı; yönetenlerin yönetilenler kadar bile öngörü sahibi olmaması, yönetilenlere göre hiçbir üstün vasıf gösteremedikleri gibi halkın sağduyusundan bile geri kalmaları. AKP muktedirleri bırakın öngörmeyi, baktıklarını görüp dinlediklerini duyarak bir muhakeme yapmak ve sonuç çıkarmaktan acizler! HHH Rıza Sarraf, Türkiye’ye 20’li yaşlarında Azerbaycan yurttaşı kimliğiyle giriş yapıyor. Atlar alıyor, yatlar alıyor, bakanların elinden ödüller alıyor. Derken Azerbaycan Ankara Büyükelçiliği, “Bu kişi bizim yurttaşımız değildir, İran uyruğudur!” diye bir açıklama yapmak zorunda kalıyor. Sarraf’a ödül ve birlikte poz verenler, Azerbaycan’ın öngördüğü tehlikeyi görmüyorlar... MİT, Başbakanlık’a rapor yazıyor. “Bu adam acayip paralar harcıyor, olmadık yerlere girip çıkıyor. Kendisiyle ilişki kuran bürokratlar dikkatli olmalı” diyor. Duymuyorlar. Rıza Sarraf, magazin dünyası Basra çoktan harap! na şaşaalı bir giriş yapıyor. Ebru Gündeş’in yanında siyasal zirve elemanlarıyla kahkahalı pozlar veriyor. Gümüş tepsiye dolarlar diziliyor, üstüne çikolata konulup kapıya bırakılıyor. Utanmıyor, “Sayın bakanım saat konusunu hatırlat dedi!” arsızlığını “Saati gönderdik efendim!” cevabının yüzsüzlüğüyle sıvıyorlar. HHH Türkiye üzerinden altın dolu uçaklar uçuyor. Bankalardan saçılan dolarlar, bavullara, ayakkabı kutularına sığmıyor. CIA ajanlarından ibaret FETÖ alçakları, bu pislikten beslenip palazlanıyor. Ve utanmayanlara ilk vuruşu yapıyorlar. Görmeyen ve duymayanlar, “Yok öyle şey!” diyorlar. Ucuz kâğıtlara “İşbu saati paramla aldım, imza, tarih” yazılıp sallanıyor milletin burnuna, alay edercesine... Utanmayanlar, görmeyen ve duymayanlar tarafından alay edercesine aklanıp paklanıyorlar Meclis’te. Yargıya ayar yapılıyor. Kara paralar bile geri ve riliyor, faiziyle! Rıza Sarraf, Kanal A’da Türk bayrağını arkasına alıp, gek gek “Bu memleketin cari açığının bilmem kaçını ben kapattım!” Patek Philippe diye geğirirken ne “Büyük Maliye duyuyor, ne Hazine. Karışıklık” serisi. HHH Oysa kankası Babek Zencani toz olmuş. Rıza’da bir hareketlilik var. ABD vizesi süresiz. Özel uça ğın deposu ful. İşler sarpa sarmış belli. Anlamıyorlar. “Nereye arka daş” diye soramıyorlar. Gece ya rıları İstinye’de ne arıyor, kiminle ne görüşüyor, bilmiyorlar... Görmeyen ve duymayanlar, şimdi ABD’deki mahkemeyi konuşuyor. Geçiniz efendim. O mahkeme 1946’dan sonraki Truman doktri ni, Marshall yardımıyla başlamıştı! FETÖ tohumlarının ekildiği ko münizme karşı İlim Yayma Cemi yetleri, Kanlı Pazarlar, 12 Mart’lar, Ölümün deplasmanı olmaz ki Bir selam kadar yakın bir selam kadar uzak bu şehir öbür şehre hangi yıldız koyduysa  bu saatleri bu küflü gecelere yenmek için hasretleri sofralar kurulur Ankara tavukçuda trenlere binilir Bahçelievler’den geçilir çocukluğa uçulur saklambaç oyunlarında zaman unutulur şimdi pencerenden gördüğün arabaların arasında futbol oynayan küçükler abansa biri inse her yer yıkılsa duvarlar kapılar özgürlük dalsa içeri derken zamanlar geçer döner gelir ateş topu ölümün deplasmanı yok ki insanı kendi sahasında da  yener... A. KADRİ ERGİN 12 Eylül işkenceleriyle yapıldı; hapisler ve idamlarla bitti. Artık anlasanız da olur, anlamasanız da... Bırakın öngörmeyi; görmeyi ve duymayı beceremeyenler için elbette yolun sonu göründü. Bizler için Basra, zaten çoktan harap olmuştu. Bahçeli, dün Sarraf davasını “esefle ve nefretle” takip hdyaai rkogklaııynoı dlbaüimrzieakznt!ild’edamtwreaıwenndawy,hi..emahemt@etgtamn.aciol.mcom ettiğini ilan etti. Herkesin Çünkü, iktidarın başı duygusu da takibi de ken yargı işlerse başının dine. Onu da öyle takip dertten kurtulmayaca edenler var. ğını iyi biliyor. O tür duygulara kafayı ‘Dokunulmazlık ilke takmanın bedeli ağır olabilir. Aman ha! 43 yaşındaki Ebru’nun, kendisinden 10 yaş küçük Reza’yı çok kıskandığı konuşuluyordu. Talihine bakar mısınız, eşi bula bula ve tövbe tövbe altmışlık bir adam bulmuş! New York Times öyle her duyduğunu yazacak bir gazete değil. Adam içeri düşmüş bir terörist. Ama çok şükür FETÖ’cü falan değil!. HHH Kadın bulmaktan pazarlamaya, sentetik uyuşturucudan rüşvet organizasyona girmediği bataklık, yemediği pislik yok. Ama bizim yönetici sınıfını çok iyi tanıdığı da su götürmez. Sarraf, adını hak eden bir adam. Hem altın işi yapıyor. Hem bakan sarrafı hem insan! Kimin neye zaafı var, iyi biliyor. Bilgisi, sezgisi enternasyonal! Okyanus ötesini de Amerikan insanını da kapsıyor. Allah’tan TBMM’ye dalmamış. Amerikan hapishanesinden görüntülü telefonla konuşabiliyor. Bu işleri para ve kadın tedarik ederek yaptığını da inkâr etmiyor. Elbette Amerikalı infaz memurları kendilerine bir Türk bakanı gibi muamele edilmesinden “onore” oluyorlar. HHH 2018 Bütçe görüşmeleri yarın başlıyor. Ortaya çıkabilecek mali denge açığı konusunda dileriz yeni bir hayırseveri devreye sokarlar. Zaten, TBMM, 15 yıldan beri sine’ sımsıkı sarılması.. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na el Ya altına bak, atması bundan. Çünkü, adalet de balık gibi baştan.. Yani ya altına! Başbakan’dan, kokuyor. TBMM’de derin her anlamda bir “kılıf hazırlama fabrikası” olarak çalışıyor. “Minareyi çalmak” deyim olmaktan çıktı. Gerçek bir edime dönüştü. Kubbeleri bile habbe yapıp götüren götürene! Bol minareli cami inşasındaki patlama, bu dönemin dinselden öte simgeselliğini sergiliyor. Minare kılıfları bu arada torba biçiminde de olabiliyor. “Torba Yasa” tam bir minareye kılıfı yasasıdır. “İhale Yasası’ndan muaftır!” diye bir yasa çıkarılıyor. Böylece “götürü usul” ile götürülüyor. Torba olmazsa KHK’ler ne güne? dondurucuya koyduğu 2 ayrı suç dosyasını hep gündemde tutmak gerekiyor: ‘İstanbul Milletvekili R. T. Erdoğan, AKP Milletvekilleri Mustafa Açıkalın (Sivas), İdris Naim Şahin (İstanbul), Mikail Arslan (Kırşehir) ile birlikte ‘Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak’... Bu iki davanın dosyaları da hazır. Belgeleri de fotokopi değil. Hepsi ıslak imzalı!” HHH İktidar CHP’li belediye başkanlarına savaş açtı. Ataşehir Belediye Başkanı İlgezdi vesilesiyle HHH Bu yemden söz ederken, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının 16. yıldan yemeye başladığını belirtmek gerek. Zinhar benzetmek gibi olmasın, Mustafa Kemal Atatürk dönemi, Cumhuriyetin ilanından son nefesini verdiği güne dek 15 yıl 12 gün sürdü. Ama bu dönemde hiçbir devlet yetkilisinin şöyle bir dosyasına hatırlamak gerekir ki, AKP lideri Erdoğan’ın kendisi, “hakkında resmi evrakta sahtecilik ve kalpazanlık dava dosyalarını” hiçe sayarak bugünkü makamına ulaşmıştır. Bu nedenle parti levhasındaki “Ak” adı çoktan bir temenni bile olmaktan çıkmıştır... Hocası merhum Erbakan’ın kayıp trilyon davası yıllarca sürdü. Hoca 80 yaşında iken mahkum rastlanmadı. oldu. Adalet, elbette Tayyip Bey Bu köşede çıkan 24 Temmuz 2009 günkü yazımıza Sayın Deniz Baykal’a şifalar dileyerek bir göz atalım: “CHP lideri dün, ‘Yargı ile der için de tecelli edecektir. Kendisi Allah uzun ömür versin henüz 60’ının başındadır! Şansı varsa aklanıp temizlenmesi 80’inden önce olacaktır. ‘Soluk Mavi Nokta’ Yaklaşık 6.4 milyar kilometre uzaktan çekilmiş bir fotoğrafın adı: “Soluk Mavi Nokta”. Dünyanın “en uzaktan” çekilmiş fotoğrafı. 40 yıl önce uzaya gönderilen “Voyager I” bu fotoğrafı çektikten sonra uzayın derinliklerine doğru “dönüşü olmayan yolculuğuna” devam etti. “Soluk Mavi Nokta”, “En iyi 10 uzay fotoğrafından biri” olarak gösteriliyor. Üzerinde yaşadığımız gezegen o fotoğrafta ufacık bir nokta olarak görünüyor. O kadar küçük ki, buranın dünya olduğunu söylemeseler bilemezsiniz. Ama fotoğrafı etkileyici kılan da bu zaten. Ünlü Amerikalı Gökbilimci Carl Sagan, “Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne” diyerek ekliyor: “Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde var oldu.” HHH Önceki hafta 184 ülkeden 15 bin 373 bilim insanının imzasıyla bir “uyarı metni” yayımlandı. Metni okurken “Soluk Mavi Nokta” geldi birden aklıma. Başta küresel ısınma olmak üzere dünyadaki çevresel sorunların giderek arttığını vurgulayan bilim insanları, dönülmez noktaya yaklaştığımızı söylüyorlar. “İnsanlığa İkinci Uyarı” diye başlık atmışlar. Raporun sonunda da şöyle demişler: “Yerküre, barındırdığı bütün yaşamlarla birlikte bizim tek evimizdir.” HHH Aslında bu, ikinci uyarı... İlk uyarı 25 yıl önce yapılmış. O zamanlar aralarında pek çok Nobel ödüllü bilim insanının bulunduğu 1700 kişinin imzasını taşıyan bir metin açıklanmış. Özellikle hükümetler uyarılmış. Ancak uyarı pek dikkate alınmamış. Çünkü sorunlar 25 yılda azalacağına artmış. Oregon Üniversitesi’nden Ekolog William Ripple, 25 yıl önce hazırlanan raporu güncelleştirdik diyor. Sonuçların vahim olduğunu söylüyor. “İnsanlığa uyarı” metninde dile getirilen sorunlar özetle şöyle: Son çeyrek yüzyılda insan nüfusu 2 milyar (Yüzde 35 oranında) artarken diğer me meli, sürüngen, amfibi ve balık popülasyonu KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr yüzde 58 oranında azaldı. Biyolojik çeşitlilik hızla geriliyor. Türler yok oluyor. Dünya 540 milyar yılda yaşanan 5 büyük “kitlesel yok oluş”un ardından insan eliyle yaratılan yeni bir “kitlesel yok oluş” süreci yaşıyor. 6. bü yük yok oluşu. Dünyada kişi başına temiz su miktarı yüzde 26 oranında azaldı. Ormanlar yok oluyor. 19902015 yılları arasında dünyadaki ormanlık alanlar 4 milyar 128 milyon metreküpten 3 milyar 999 milyon metreküpe geriledi. 129 milyon hektarlık net bir kayıp söz konusu. Yaklaşık Güney Afrika kadar bir alan kaybedildi. Okyanuslarda düşük miktarda oksijen içeren “ölü bölgelerin” sayısı yüzde 75 ora nında arttı. 600 ölü bölge var. Balık varlığı hızla azalıyor. 1992’den bu yana havaya verilen CO2 miktarı yüzde 69 arttı. Küresel sıcaklıklar her yıl art arda rekor kırıyor. Raporda neler yapılması gerektiği de sıra lanmış: “İklim değişikliğinin önüne geçmek için sera gazı emisyonlarını azaltmalıyız. Fo sil yakıtlardan bir an önce vazgeçmeli; gü neş, rüzgâr gibi alternatif enerji kaynaklarına yönelmeliyiz. Kitlesel yok oluş sürecini dur durmalıyız. Dünyadaki koruma bölgelerinin sayısını arttırmalı, nüfus artışını frenlemek konusunda eğitimler vermeliyiz. Gıda israfını azaltmalı, bitkisel gıdaya yönelmeliyiz.” HHH ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Raporu okuduktan sonra internetten bulduğum o ünlü “Soluk Mavi Nokta” fotoğrafına bakıyorum tekrar. Nedense, “Soluk Mavi Nokta” daha da solmuş görünüyor gözüme. Sonra Carl Sagan’ın o fotoğrafla ilgili söz lerini okuyorum: “Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşlu ğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok. Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear