Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Perşembe 16 Kasım 2017 TASARIM: SERPİL ÜNAY Gereğinde Atatürkçü de oluruz! Metroya sık binerim. Arada sırada Bulgaristanlı çocuklar gelir, vagonlarda akordeonla biriki parça çalar, yolcuların verdikleri üç beş kuruşu toplar, bir istasyon sonra başka vagona geçerler. Bu çocuklar Atatürk’ün değerini bizim açıkgözlerden çok önce kavramışlardır: “İzmir’in dağlarında”yı çaldıklarında her şarkıdan fazla bahşiş toplayacaklarını anlamışlardır, en çok bu parçayı çalarlar. Tek parti devrinin bir valisi solculara, “Size ne oluyor? Memlekete komünizm lazımsa onu da biz getiririz!” demişti. Bunlar da bunca yıl sevemedikleri Atatürk’ü şimdi dillerine dolamayı gerekli buldular. Mustafa Kemal’i bizim neden benimsediğimizi anlatsak acaba içlerinden birkaçı, bunun sadece çıkar gerektiğinde gündeme çekilecek bir konu olmaması gerektiğini düşünür mü? Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul, ardından İzmir işgal edildi. Sonra? O zaman Anadolu’da olup bitenleri bize okullarda öğrettiler. Peki, İstanbul’da neler oldu? Burada kalanlar ne düşünüyorlardı? Büyük çapta bir karamsarlık hâkimdi, düştüğümüz çukurdan tek başımıza çıkamayacağımıza inanan çoktu: Halide Edip “Biz bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehveni şer olarak görüyoruz” diyordu. İlhan Selçuk, 24 Temmuz 2009’da Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış bir yazısında başka yazar ve gazetecilerin o zaman neler söylediklerini yansıtmıştı: Refik Halit, “Bağımsızlığa bütün kuvvetimizle taraftarız, fakat bunu yalnız başımıza devam ettiremeyecek haldeyiz” diyordu. 15 Mart 1920’de Alemdar gazetesinde Asaf Muammer “Bir takım gayri mesul ve vaziyeti idrak edemeyen askerlerin Harekâtı Milliye namı altında takındıkları tutumlar, bütün menfaatımızı mahv ve berbat etmektedir” diyordu. Alemdar’ın 4 Mart 1920 günlü sayısında çıkan yazıdan birkaç satır: “Buzdan yapılmış kaşanelerle hedefe varılacağına iman edenler, güneşin harareti karşısında pek hazin hayal kırıklığına uğrayacaklarından habersiz bulunmaktadırlar... Acaba bize çektirilecek cezaya karşı hakikaten bir şey yapabilmek kabiliyetinde miyiz? Hilafetin Türklerde kalması ve İstanbul’un hilafet merkezi olmak üzere kalması en birinci emelimizi teşkil etmektedir. Buna nail olmak için İngiltere, Fransa, İtalya’nın yardımına muhtacız.” Peki Türkiye’nin durumu, Avrupa’dan bakınca nasıl görünüyordu? Bunu da o sırada eğitimini İsviçre’de sürdürmekte olan babamın annesine yazmış olduğu bir mektuptan aktararak anlatayım: “Sevgili anneciğim, Karabasanlar kuşattıydı bizi. Türkiye’den gelen mektuplar birer elem gizleme şaheserleriydi. Journal de Geneve gazetesi, Albay Adolph Feyler’i Anadolu’ya yollamıştı. Bu kimse gün aşırı, Yunan ordusunun başarısının kaçınılmaz olduğunu yazıyordu. Feyler’in Birinci Dünya Harbinde Almanların Marne Nehri’nde durdurulacağını önceden görebilmiş olması TürkYunan savaşı konusundaki kehanetlerinin midemizi büsbütün bulandırmasına yol açıyordu. İstanbul Hükümeti’nin Bern’deki elçiliği mi ne yapıyordu? Kapısı, bize açılmıyordu. Bu karanlık ortamdaki çökkünlüğümüzü gereğince yansıtacak kelime yoktur. Birden, hiç beklenmedik bir anda büyük bir gümbürtüyü izleyen bir aydınlıkla yeniden doğduk: Lozan’a Ankara’dan bir heyet geldi ve içlerinden Bekir Sami Bey bizi bulup yanına çağırdı. Bize, son zamanlarda memleketten buralara ulaşan ama gazetelerin yazdıklarıyla, dünya çapında otoritelerin kehanetleriyle çeliştiğinden inanılması güç, bölük pörçük haberlerin doğru olduğunu anlattı: Anadolu’da yepyeni bir Türkiye doğmaktaydı! Yaşamı boyunca memleketinin eriye eriye yok olduğuna tanık olmuş bir kuşak için vatanına yeniden kavuşmanın ne olduğunu bilemezsiniz!” Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardan mağlup çıkmış, halsiz ve fakir düşmüş bu ülkenin imkânsız görünen bir şekilde yeniden ayağa kalkmasını, saygın milletler arasındaki yerini almasını sağlamış olan kimsedir. Bu gerçek, bugüne kadar sadece işimize geldiğinde değil, her fırsatta saygıyla anmış olmamızın ve bundan sonra da anacağımızın nedenidir! 16 Kasım 2017 SAYI: 33643 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:16 06:00 06:21 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:46 12:56 15:29 07:28 12:40 15:16 07:47 13:03 15:42 Akşam 17:53 17:40 18:06 Yatsı 19:16 19:02 19:26 yorum 13 “Abluka”, “katliam”, “savaş”, “asimilasyon”, “gasp edilen”, “zulmedilerek”, “işkence”, “cinsel şiddet”, “cinayet”, “Kürt illeri”, “Kürdistan”, “devlet aklı”, “linç”, “göçe zorlanmak”, “toplu ölüm”, “pogrom”… Bunlar AKP tarafından yeniden aday gösterilen Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “yasak” listesindeki kelimelerden bazıları. AKP’nin Kahraman’ı, içinde bu kelimelerin geçtiği tüm önergeleri “kaba” ve “yaralayıcı” bularak iade ediyor. Gelin görün ki bu önergelerin tümü de HDP milletvekillerine ait. TBMM’nin 26. yasama döneminde HDP grubu tarafından verilen 100 araştırma önergesi, 4 gensoru, 746 soru önergesi, 25 de sözlü soru önergesi bizzat İsmail Kahraman’ın imzası ile iade edildi. Aslında AKP iktidarları döneminde soru önergelerine zamanında yanıt verilmemesi hep gündemdeydi ama 26. yasama döneminde farklı bir durum ortaya çıktı. Ve TBMM tarihinde görülmemiş bir önerge iadesinde artış rekoru yaşandı. Geçen günlerde HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu önergelerinin neden iade edildiğinin araştırılmasının elzem bir hale geldiğini belirterek bir Meclis Araştırması açılmasını isteyen bir teklif sundu. O önergeden öğreniyoruz ki, TBMM Başkanlığı daha önce genel kurulda görüşülmüş ve oylanmış önergeleri bile “aylar sonra iade etme ciddiyetsizliğine” düştü. Elbette Kerestecioğlu’nun verdiği bu önerge de büyük bir hızla reddedildi. Meclis’teki ‘yasak’ kelimeler HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş, Meclis kürsüsünden bu durumu şöyle anlattı: “Meclis Başkanlığı’na ‘Yasaklı sözlüğünüz var mıdır’ diye sorduk. Hangi sözcükler yasak, onu bize bildirin, biz buna göre davranalım dedik, o da verilmedi. Niye soru önergelerimize yanıt vermiyorsunuz diye sordum, ona da yanıt verilmedi. Ne sorarsak soralım yanıt verilmiyor.” Haklı olarak şu soruyu sordu Beştaş, Meclis Başkanlığı’na: “Cezaevlerinde mektup okuma komisyonları olur. Şu anda soruyoruz; acaba önerge okuma komisyonu mu var, öyle bir birim mi kuruldu?” HDP’nin eş genel başkanları ve 7 milletvekili bir yıldır cezaevinde yasama faaliyetinden uzak tutuluyor, dışarıdaki milletvekillerine de bizzat Meclis başkanlığı tarafından sansür uygulanıyor. Araştırmayın, sormayın, hele hele de hak ih lallerini, işkenceyi, yolsuzluğu, hırsızlığı Meclis kapısından sokmayın deniyor. Yani ‘beni denetleme’ diyor AKP iktidarı ve bunu da doğrudan Meclis Başkanlığı eliyle yapıyor. Meclis’in üçüncü büyük partisinin önergeleri reddedilir de ana muhalefetin önergeleri reddedilmez mi? HDP kadar olmasa da CHP’nin de önergeleri “İçtüzüğe aykırı” bulunuyor. En son İzmir milletvekili Zeynep Altıok Akatlı’nın Sivas katliamına yönelik verdiği önergenin reddedilmesi gibi. Akatlı “Sivas Davası sanıkları nerede, kaçı firari, kaçı cezaevinde” diye sormuştu. Meclis Başkanlığı bu soruyu ‘kişisel’ buldu? Bütün bunlara bir de süresi içinde cevaplanmayan soru önergelerini ekleyin. Pazartesi itibarıyla Meclis’in sitesinde yer alan bilgiye göre tam 260 soru önergesi süresi içinde yanıtlanmamış görünüyor. Anlaşılan o ki 2019 itibarıyla zaten sözlü soru önergesi ve gensoru verme yetkisi ortadan kaldırılacak olan milletvekillerinin denetim yetkisi fiilen çoktan ortadan kaldırıldı. Hem de bu açık bir sansür mekanizmasıyla yapıldı. Eskiden cezaevine gönderilen mektuplardaki kelimelerin sansürlenmesini bilirdik. Sonra tişörtlerdeki yazılara, fotoğraflara yasak geldi, şimdi de milletvekillerinin soru önergelerindeki kelimelerin yasaklandığı bir Türkiye’yiz. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Demokratlar kin tutmaz SEZGİN TANRIKULU CHP Milletvekili İşadamı Osman Kavala, herkesin bildiği ve çok rahatlıkla ulaşabileceği, Türkiye’de de, dünyada da demokrasiye, Anadolu kültürüne, barış çabasına verdiği katkılardan dolayı takdir edilen, tanınan, sevilen bir kişi. İktidardan da, kendisini çok iyi tanıyanlar, bilenler var. Peki ne oldu da, Kavala bir anda karanlık işler yapan biri olarak sunulmaya başlandı? Hem de, Kavala’nın ne yaptığını, kim olduğunu bırakın istihbaratçıları, onu uzaktan bile tanıyanlar çok iyi bilirken? Kavala, Türkiye’de olağan faaliyetlerini yürüten, bütün işlerini şeffaflıkla sürdüren bir kültür adamı. Emniyet veya savcılık pekâlâ Kavala’yı davet edip sorularını sorabilir, hakkındaki iddiaları soruşturabilirdi. Ama bunun yapılması yerine Kavala, adeta 1990’ların “Beyaz Toroslarına” bindirilir gibi, birden alındı götürüldü ve “sır oldu”. Osman Kavala, uzatmalı gözaltı süresi bitecekken 14. günde ifadeye alındı. 10 saat boyunca ifade alma işlemi yapıldı. Daha sonra da, şimdiye kadar eşine rastlanmamış bir biçimde, sabaha doğru saat 04.00 sularında, uyumasına bile imkân tanınmadan, akşamdan itibaren adliyede tutulmuş olan hâkim ve savcıların karşısına çıkartılıp tutuklatıldı. 14 gün boyunca yüzünü bile görmemiş olan savcı ve hâkimler, polis sorgusunu yeterli bularak Kavala’yı hapse gönderdiler. Bir kere şunu sormak lazım: Madem polis sorgusu yetiyor, o zaman savcılara ne hacet? Bundan böyle polisler sorgularını yapsın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisine göre de gözaltındaki kişi ya tutuklansın veya serbest bırakılsın. Savcılıktan hâkimliğe terfi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fethullahçılarla ittifak halindeyken beraber yürüttükleri Ergenekon davasında savcıydı. FETÖ’cü hakim ve savcılara ihale edilen Ergenekon davasının en hararetli savuncusu olan Erdoğan, zamanla savcılıktan hâkimliğe terfi etti. Eskiden iddia eden Erdoğan şimdi artık hükmü de veriyor. Türkiye’de darbe dönemlerini hariç tutarsak, yargı ile siya KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Artık yargıda da, ‘faili meçhuller’ yaşanıyor. Kavala, adeta 1990’ların ‘Beyaz Toroslarına’ bindirilir gibi, birden alındı götürüldü ve ‘sır oldu’. Osman Kavala si iktidarın şimdiki kadar iç içe geçtiği başka bir dönem olmadı. Keza, yargının verdiği neredeyse bütün kararları hiç sektirmeden destekleyen, hararetle savunan başka bir iktidar da yoktur. Çünkü yargı, iktidarın istediği kararları veriyor. Yargıçlar iktidarın rahatsız olacağı bir karar vermeyegörsün, hemen troller devreye giriyor, yaygara kopartılıyor, “kripto” avı başlıyor ve hâkimsavcıların hükümeti rahatsız eden kararı başka hâkimsavcılar eliyle “düzeltiliyor”, kararı veren yargıçlar da yerinden ediliyor. Erdoğan hükmü ilan ediyor Türkiye’de kanun, hükümete hizmet ettiği ölçüde geçerli. Hükümetin aleyhine olabilecek her türlü kanun işlevsizleştirilmiş durumda. Bunun OHAL’le bir ilgisi yok. Son yıllarda kritik gözaltılar söz konusu olduğunda derhal devreye Cumhurbaşkanı Erdoğan giriyor. Henüz yargı aşaması devam ederken, gö behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com.tr zaltındaki kişiyle ilgili hiçbir hüküm verilmemişken, Cumhurbaşkanı Erdoğan genellikle gözaltı süreci devam ederken suçu tespit ediyor, hükmü de ilan ediyor. Erdoğan’ın bu ilanından sonra herhangi bir mahkemenin farklı bir karar vermesi söz konusu bile olamıyor. Erdoğan’ın kurduğu son cümle neyse, yargıçların da verdiği hüküm öyle oluyor. Bunun yakın tarihli örneklerini Büyükada operasyonunda, Cumhuriyet gazetesi davasında ve son olarak Osman Kavala’nın gözaltı sürecinde gördük. Resmileşmiş zulüm hukuku Bunun adı OHAL hukuku filan değil. Basbayağı resmileşmiş zulüm hukukudur bu. Hatta hukukun adını da buna bulaştırmayalım. Bu kelimenin saf haliyle zulümdür. Tabii bu zulüm uygulanırken elbette ahlaki bir yola başvurulmuyor. Bir zamanların FETÖ yargısının bütün uygulamalarına ihanet, kumpas, komplo diyen iktidar, tümü FETÖ’cülükten ihraç edilmiş veya tutuklanmış hâkim, savcı ve polis şeflerinin dinleme kararlarından yararlanıyor. Osman Kavala da, FETÖ’cü hakim ve yargıçların görevde olduğu 2013 döneminde verilmiş olan dinlenme kararları üzerinden hedefe konarak hapse yollandı. Oysa bu kararların hiçbir hukuki dayanağı yok. FETÖ adı verilen ve “terörist olduğu” kabul edilen bir örgüte mensup hâkim, savcı veya polis şeflerinin yasadışı yollarla elde ettiği ne varsa, imha edilmek zorunda. Eğer imha edilmeyip de bugünün yargı kararlarında kullanılacaksa, o zaman FETÖ’cülerin hedef aldığı AKP’liler için de bu sözde delillerin geçerli kılınması gerekmez mi? Öte yandan, AKP hükümeti 2013’te de iktidardaydı, 1725 Aralık operasyonu sürecinde de. Keza 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da AKP iktidarda kalmayı sürdürdü. Peki, Osman Kavala’nın Gezi olayları sırasında herhangi bir suçu tespit edildiyse, neden bu operasyon 4 yıl boyunca bekletildi? Eğer o dönemki dinlemeyi yapan FETÖ’cülerin dinleme kararlarını bugünün yargısına malzeme yapıyorsanız, o halde FETÖ’cülerle ittifakınız fillen devam ediyor demektir. İhtiyacınız olduğunda “Önce hapse atalım, nasılsa bir suç buluruz.” AKP’nin yaptığı şey tam olarak bu! Osman Kavala’ya atfedilen suçlardan biri, Henry Barkey isimli kişinin telefonuyla kendi telefonunun aynı baz istasyonundan sinyal vermiş olması. Düşünün ki, siz Beyoğlu’ndasınız. Farklı mekânlarda birbiriyle alakalı veya alakasız yüzlerce insan bulunuyor. Kimi AKP milletvekili olabilir, kimi CHP’li, kimi suçlu olabilir, kimi turist. Şimdi bu birbirine benzemez yüzlerce insanı, telefonları aynı baz istasyonundan sinyal verdi diye bir örgütle irtibatlandırmak ne kadar saçmaysa, Kavala’nın Barkey’le ilişkilendirilmesi de o kadar saçma ve zorlama. Aynı baz istasyonundan sinyal suçunu icat etmek FETÖ’cülerin bile aklına gelmemişti. Gelelim Kavala’nın Avrupa’dan fon alması veya birilerine fon vermesi “suçuna”. Devletin bütün kurumları, AKP’ye yakın tüm STK’ler Avrupa fonlarından pay, kurumlarından yardım almak için kuyduğa girerken Kavala şahsında fon almaverme suçu da icat edilerek literatüre kazandırıldı. Sormazlar mı o zaman size, madem fon alıp vermek suç, bunun neden bir kanunu yok? Getirin Meclis’e, zaten çoğunluk sizde: Türkiye’de içeriden veya dışarıdan fon almak yasaktır diye bir kanun çıkarın gitsin. Tabii, bu arada AB fonlarının tahsis edildiği ve bu kaynakların aktarımı yapan tüm bakanlıklar ve AKP’li bakanlar da yargı önüne çıksın. Osman Kavala bu toplumun tanıdığı en mütevazı, en temiz, en demokrat, en diğerkâm, en önyargısız, en pozitif yurttaşlardan biridir. Ona yönelik vicdansız, izandan yoksun zulmü, Kavala’yı tanıyan kimse unutmayacaktır. Ama Kavala’yı tanıyanların bildiği bir şey daha var. O da, yarın adalete ve hukuka ihtiyacınız olduğunda yanınızda yine Osman’ı göreceğiniz gerçeği. Çünkü Osman, gerçek bir demokrattır ve gerçek demokratlar kin tutmaz. C MY B