26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 3 Ocak 2017 4 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: BAHADIR AKTAŞ haber Terör üreten ülke Türkiye, terörün yeryüzündeki en önde gelen hedeflerinden biri. Yurdun dört bir yanında terör saldırıları birbirini izliyor. Daha Dolmabahçe saldırısının şokunu atlatmadan, Kayseri olayıyla karşılaşıyoruz, onun tartışması bitmeden yeni yılın ilk saatlerine İstanbul Ortaköy’de Reina saldırısı gerçekleşiyor. Bütün sathı vatan artık terörün savaş alanıdır. Kendine özgü bir tür olan terör savaşında cephe gerisi yoktur. Kışlalar kadar hastaneler, karakollar kadar okullar, ibadethaneler kadar gece kulüpleri de terörün hedefleridirler. Kör terör hepsini, aynı kin ve nefretle vurur. Zaten terörün amacı masumu vurmak, toplumu sindirmek veya birbirine düşürerek toplumsal istikrarsızlık, kargaşa yaratmak olduğundan, kurbanın masum olduğunu vurgulamanın da, masum kurbanın darbeyi yediği anla yok olduğu an arasındaki o çok kısa süre içinde zihninde şimşek gibi çakan “neden ben” sorusunun da bir anlamı yoktur. HHH Son saldırının hedefi saptanırken, bir taşla birkaç kuş vurulması amaçlanmıştır. Saldırının yılbaşına rastlaması, hem belirli bir yaşam biçimine hoşgörü gösterilmeyeceğinin ilanı, hem de her an, her yerde vurmaya hazır olduğunun hatırlatılmasıdır. Ölenlerin çoğunluğunun yabancı uyruklu olmasının, turizmi zaten büyük darbeler yemiş olan Türkiye’nin gidilmeyecek ülkeler arasındaki pozisyonunun pekişmesini sağlayacak bir etken olduğu da sanırım hedef seçilirken düşünülmüştür. Son eylemden sonra bir kez daha istihbarat ve güvenlik zafiyeti olup olmadığı tartışması gündeme gelmiştir. Her ne kadar, olayın hemen ardından, terörden darbe üzerine darbe yemiş bir ülkenin başbakanı olan Binali Yıldırım’ın yaptığı “Terör bizi korkutamaz, biz terörü korkuturuz” açıklamasını, durumun ciddiyetiyle bağdaşmayan bir hafiflikte bulsam da, istihbarat ve güvenlik zaafı konularında eleştiri getirirken, yine de insaflı davranmak gerektiğini düşünüyorum. Üstelik, sanıyorum ki üzerinde durulması gereken asıl önemli konu, toplumun terör üretip üretmediğidir. HHH Ne yazık ki bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil. 2016 yılında, 15 29 yaş geçleri arasında işsizlik oranında yüzde 30 ile OECD ülkeleri arasında birinci olan Türkiye hakkında, bu konuda 61 ülkede jenerasyonlar konusunda inceleme yapan kuşak araştırmacısı Evrim Kuran, Ayşe Arman ile yaptığı söyleşide bakın neler söylüyor: “...Bir ülkede genç işsizliği bu kadar yüksek olursa ne olur? Kabloları bağlar, canlı bomba olur, illegal organizasyonlara, örgütlere katılır... Genç işsizliği her yerde tartışmasız bir biçimde bize artan suç oranları ve illegal eğilimler olarak geri dönüyor.” Hele hele bunlar, Milli Eğitimi’yle dindar ve KİNDAR kuşaklar yetiştirmeyi amaçlamış bir ülkenin gençleri olurlarsa. Günümüz Türkiye’si ne yazık ki, terör örgütlerine ihtiyaç olmadan kin ve nefret üreten, nefret söylemleriyle gerilmiş, patlamaya hazır bir toplum haline gelmiştir. Bu, iktidar ve azgın yandaşları tarafından ısmarlanmış bir nefrettir. En tepeden ısmarlanan nefret olmayıp öfke bile olsa, bu, tabana doğru cehalet katsayısı ile çarpılarak büyüyüp mayalanmakta ve denetlenmesi güç, hatta imkânsız bir nefrete dönüşmektedir. Nitekim, Reina saldırısı olmadan önce de toplum, kin ve nefret söylemleri, şiddet çağrılarıyla bezenmiş bir yılbaşı kutlaması tartışmasına boğazına kadar batmış durumdaydı. Yılbaşı dışında da İstanbul’un ya da yurdun çeşitli yerlerinde, şimdilik öldürmeye varmamış olan, yaşam tarzına müdahalelere tanık olmadık mı? Türkiye, terörü doğuran etkenleri bağrında barındırmakta, terör üreten ülke olmaya doğru hızla kaymakta. En tehlikeli olan da işte bu. ESKİ BAKANDAN YENİ ŞAFAK’A DAVA ‘Nefrete varan husumet ve linç’ Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin’in, 2013 yılında bir bakanın “Fethullah Hoca’nın selamı var” diyerek kendisini tehdit ettiği yönündeki açıklamasının ardından hükümete yakın Yenişafak gazetesi, o bakanın eski Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç olduğunu iddia etti. Kılıç, bu haberin ardından Twitter’dan bir mesaj yayımlayarak haberin gerçek dışı olduğunu söyledi. Kılıç mesajında şu ifadelere yer verdi: “Yeni Şafak’ta şahsımı hedefe koyan düzmece ‘haber’ tümden gerçek dışıdır. Bu iftira, Yeni Şafak’ta nefrete varan husumetin son sürümüdür. Hedefi şahsımı linç etmek olan bu ‘haber’ karşısında hukuk mücadelemiz başlatılmıştır.” l ANKARA AKP ve MHP’nin ortaklaşa hazırladığı ve ‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’ni içeren anayasa değişikliği teklifinin bu ay içerisinde TBMM’de oylanması bekleniyor. ‘Yürütmede tekleşme devlette tekelleşme’ CHP’nin, AKP’nin anayasa önerisine verdiği muhalefet şerhinde anayasanın ilk 3 maddesinin içinin boşaltıldığı ve üniter yapının tehdit altında olduğu vurgusu yapıldı CHP’nin, AKP’nin anayasa önerisine verdiği muhalefet şerhinde, öneriyle tek adam ve diktatör lüğe gidileceği, anayasanın ilk 3 mad desinin içinin boşaltıldığı, ‘yürütme de tekleşme, devlette te kelleşme’ öngörüldüğüne dikkat çekildi. CHP’nin muhalefet şer hinde, özetle şu görüşlere yer verildi: EMİNE KAPLAN n Tek adam sistemi: 1982 Anayasası, 1987 yılından bugüne 18 kez değişikliğe uğramış, 112 maddesinde önemli değişiklikler yapılmıştır. 2010 yılındaki değişiklik hariç bu düzenle melerin tamamına yakınının sistemsel olarak ileriye gidişi temsil ettiği söyle nebilir. İlk kez bu durum, cumhurbaş kanlığı ismiyle anılan tek adam sis temiyle tümden tersine çevrilmek is tenmektedir. AKP’nin getirmek istedi ği düzenlemeyle egemenliğin şahsileş mesinin önü açılmaktadır. n İlk 3 maddenin içi boşaltılı yor: Değiştirilemez hükümlerin ko ruduğu içerik, anayasanın tümü orta dan kaldırılmadıkça değiştirilemez. Eğer anayasa değişikliği yapılırken anaya sanın geçerliliği tartışılır hale getirilir, anayasanın dayandığı temel ilkelere do kunulursa; o zaman anayasanın özünün boşaltılması, anayasanın çekirdeğinin ortadan kaldırılması gibi bir sonuç do ğacaktır. Anayasal kimlik ve hukuk dü zeninin karakteristik yapısına dokunan böyle bir değişikliğe izin verilmesi, bü tün olarak korunması gereken anayasa nın varlığının ortadan kalkmasına ve si vil bir darbeye yol açacaktır. AKP’nin ge tirdiği teklifte, ilk üç madde şeklen de ğiştirilmemiş gibi görünse de demokra tik hukuk devleti, demokratik Cumhuri yet ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı düzenleme söz konusudur. n Otoriter sistem: AKP’nin getir diği, aslında başkanlık sistemi olduğunu iddia ettiği; ama, ismine cumhurbaşkan lığı dediği sistemin güçlü kuvvetler ayrı mını ve bu kuvvetlerin birbirini sıkı bi çimde denetlemesini gerek kılan başkan lık ile hiçbir ilgisinin olmadığıdır. Ortaya çıkan sistem, olsa olsa otoriter sistemler içinde özgün bir yaklaşım olarak anılabi lir. Buradan anlaşılacağı gibi, getirilmek istenen, hükümet sistemi değişikliği de ğildir. Diktatörlük anayasasıdır. n Darbe girişimi ‘Allah’ın lütfu’ olarak değerlendirildi: 15 Tem muz darbe girişiminin ardından demok rasinin güçlenmesi, parlamenter demok ratik sistemimizin aksaklıklarının dü zeltilmesi gibi amaçlarla hareket etmek gerekirken, darbe girişimi “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirilmiş, bu du rum bir fırsata dönüştürülmek istenmiş tir. Parlamento devre dışı bırakılarak 20 Temmuz’da olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmiştir. Her darbe kendi hukukunu ve anayasasını yaratır. Bu anayasa deği şiklik teklifi 20 Temmuz OHAL darbesi nin hukukunu yaratma, anayasasını ha zırlama girişimidir. Artık yeni bir darbe hukukuyla karşı karşıyayız. n MİLLİ EGEMENLİĞE SINIR: Teklif le egemenliğin bir kişi lehine sınırlan dırılması; başka bir ifadeyle Cumhuri yetin niteliklerine aykırı biçimde “yü rütmede tekleşme, devlette tekelleşme” amaçlanmaktadır. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun kaldırılması, bugünkü an lamıyla Bakanlar Kurulu’nun olmama HDP’NİN ŞERHİ: Yeni rejim dayatması HDP’nin muhalefet şerhinde de anayasa önerisiyle ilgili şu değerlendirmelere yer verildi: Yeni rejim dayatması: Türkiye’nin Osmanlı’daki meşrutiyet deneyimi de hesaba katıldığında yüzyılı aşkın süredir denediği parlamenter rejimi işler kılmak ve kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin temellerinin güçlendirilmesi yerine, AKP iktidarınca, herhangi bir ilke tartışması yapılmasına dahi olanak tanınmaksızın yürütülen yeni bir re jim dayatması kabul edilemez. Yasama ve yargıya cumhurbaşka nı kayyım: Yapılacak olanın adı darbeyi, OHAL’i ve statükoyu süreklileştirme; toplumu daha fazla baskı altında tutarak demokratik özgürlüklerin daha fazla yok sayılacağı bir “dikta metni”dir. Bu dikta metni ile ‘yasama ve yargıya cumhurbaşkanı kayyım olarak atanmaktadır’ demek abartı olmayacaktır. Milli egemenlik yok sayılıyor: Milli egemenlik kavramı yok sayılırken kuv vetler ayrılığı ilkesi de sınır dışı edilmektedir. Tek adam rejimi: Hemen hemen tüm siyasal tarafların artık tarihin tozlu raflarına kaldırılması gerektiği konusunda hemfikir olduğu 1982 Anayasası’na “değişiklik” adı altında eklenen olağanüstü yetkilerle donatılmış bir tek adam rejimi dayatmasının, ülkemizin sürüklenmekte olduğu uçurumun derinliğini arttırmaktan başka bir sonuç doğurmayacağı, tarihteki benzer örneklerle sabittir. ‘Yargı tek adamın kontrolünde’ ‘Teklif’te yargı da tamamen tek adamın, cumhurbaşkanı’nın kontrolü altına sokulmaktadır. Yargının en üst kurulu olan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinin 6 tanesi (biri Adalet Bakanı, biri Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve dört üyesi) doğrudan cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Kalan 7 üye de cumhurbaşkanının kontrol edeceği Meclis çoğunluğu tarafından belirlenecektir. Böylece tüm yargı dü zenini kuracak en üst kurul tek kişinin iradesine göre şekillenecektir. Yüksek Mahkeme elinde Cumhurbaşkanı ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini doğrudan üçünü de kontrol ettiği TBMM çoğunluğu aracılığıyla, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Başsavcısı ve Başsavcı vekilini doğrudan atayacaktır. Danıştay’ın kalan üyeleri ile Yargı tay üyeleri de cumhurbaşkanının belirlediği Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından atanacaktır. Bu durum bütün yüksek yargı ve yargı teşkilatının kontrolünü bir kişinin eline vermek demektir. Böyle bir yargının kendisini tayin eden cumhurbaşkanını denetleyeceğini, yargılayabileceğini, kontrol edebileceğini kabul etmek için herhalde teklif sahiplerinin ruh hali içinde olmak gerekir!’ sı, yürütme yetkisinin tek başına yetkili ama sorumsuz, hesap vermeyen ve denetlenmeyen bir cumhurbaşkanına verilmesinin hukuk ve siyaset bilimi alanında karşılığı tek adam rejimidir. Milli iradenin merkezi olan TBMM’nin herhangi bir onaylama ve güvenoyu yetkisi bulunmamaktadır. n Yetki tam, sorumluluk hafif: Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanların yargılanmasına dair neredeyse imkansız koşullar sıralanmıştır. Milletvekillerinin soruşturma talep edebilmesi için 301, komisyon kurulması için 360, Yüce Divan’a sevk için ise 360 oy gerekmektedir. Görev süresi dolduktan sonra da geçerli olacak bu düzenleme, darbecilerin kendilerinin yargılanmaması için anayasaya eklettikleri geçici maddeleri andırmaktadır. Bu düzenleme ile Cumhurbaşkanı, herkese dokunabilen, her yeri düzenleyebilme hak ve yetkisine sahip olan ancak kendisine dokunulamayan bir kadiri mutlak şahsiyet olacaktır. n Üniter yapıya tehdit: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihi ve toplumsal gerçekliği, sahip olduğu yönetim gelenekleriyle üniter (tekçi) devlet yapısı olan, tüm kurum, kuruluş ve örgütlenmesi bu yapıya göre gerçekleşen bir dev lettir. AKP’nin getirdiği teklif ise doğrudan bu yapıyı risk altına sokmaktadır. Cumhurbaşkanına kararnameler yoluyla yasama yetkisine ortak olup idari alanda sınırları belirsiz ve geniş bir düzenleme yapma yetkisi veren bu teklif, üniter yapıyı tehdit edecek şekilde kötüye kullanılmaya açık bir durum yaratmıştır. Başka bir deyişle bu yetkiler pekâlâ federasyonun altyapısını oluşturmak üzere kullanılabilir. n Tek taraflı satır sistemi: Hiçbir demokratik başkanlık sisteminde başkanlara fesih yetkisi tanınmaz. Fesih yetkisi cumhurbaşkanının Meclis’i fesih tehdidi ile kesin olarak kontrolünü sağlamaya dönük bir araçtır. Örneğin cumhurbaşkanı veto ettiği yasayı salt çoğunlukla geçirmek isteyen, bütün engellemelere rağmen kendisini denetlemeye çalışan Meclis’ten bu yolla kurtulmak isteyebilir. Giyotin sistemi diye tarif edilen birliktekarşılıklı fesih de denge unsuru olmaktan uzaktır. Çünkü cumhurbaşkanı bu yetkiyi tek başına kullanırken Meclis ancak beşte üç çoğunlukla seçimlerin yenilenmesine karar verebilecektir. Bu giyotin değil, cumhurbaşkanının eline verilmiş tek taraflı satır sistemidir. l ANKARA ‘Yeni ve derin krizler yaratacak’ ‘Bu teklifle bir hükümet sis temi değişikliği değil rejim değişikliği getirilmektedir. Anayasanın ilk dört maddesinde güvence altına alınan demokratik Cumhuriyet ve hukuk devleti yok edilmektedir. Egemenliğin fiilen milletten alınıp tek kişiye aktarılması, otoriter bir tek adam rejimi kurulması söz konusudur. Osmanlı’dan bu yana devam eden ve Türkiye Cumhuriyeti ile kurumsal temelleri gittikçe güçlenen demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan bu teklif, Cumhuriyet devrimiyle kazanılan tüm değerleri tersine çevirmeye dönük bir karşı devrim hareketinin anayasal zeminini yaratma arayışıdır. Bu düzenleme ülkemizin yeni ve derin krizlere sürüklenmesinin yolunu açacaktır.’ C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear