26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Müjdat Müjdat Gezen’in “Tanıdıklarım” adlı kitabı Ka Kitap’tan çıktı. Gezen’den yeni kitap Anı / Biyografi türündeki kitapta Müjdat Gezen, yaşamı boyunca biriktirdiği değerli insanları bizlere minik sembollerle anlatıyor. Kitabın editörlüğünü Başak Karataş üstleniyor. Perşembe 8 Eylül 2016 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr Küçük Asya’nın büyük belleği Müjde Unustası’nın direktörlüğü ve JeanLuc Maeso’nun küratörlüğündeki “Anadolu Seyahatleri, 19. Yüzyıl” sergisi 18 Aralık’a kadar Arkas Sanat Merkezi’nde görülebilir. Sergi, izleyenleri tuvalden özgün baskıya, arşiv belgesinden video gösterimi ve fotoğrafın tarihsel örneklerine uzanan bir çeşitliliğe davet ediyor. İzmir Alsancak’taki Arkas Sanat Merkezi (ASM), 18 Aralık’a dek sürecek yeni sergisini önceki ak şam açtı. Müjde Unustası’nın direktör lüğü ve JeanLuc Maeso’nun küratörlü ğündeki sergi, kurumun “18 ve 19’un cu Yüzyıllarda İzmir: Batılı Bir Bakış” adlı 2013 etkinliğini takip ederek, iz leyenleri tuvalden özgün baskıya, ar şiv belgesinden video gösterimi ve fo toğrafın tarihsel örneklerine uzanan bir çeşitliliğe davet ediyor. Ziyaretçile JeanLuc Maeso, Lucien Arkas, Isabel B. Andujar. rini 19’uncu yüzyılda “Anado lu Seyahatleri”ne çıkaran ser riyle özetliyor. Hierapolis’ten gi, Paris’teki Louvre ve d’Orsay Milet’e, Sinop’tan Diyarbakır, Müzeleri ile Bordeaux ve Mar Tarsus, Bursa ve Efes’e nice silya Güzel Sanatlar Müze tanıklığı içinde barındıran ve si başta olmak üzere, İstanbul belki de yarattığı çok kaynak Fransız Anadolu Araştırmala lı, çoksesli karakteri sebebiy rı Enstitüsü ile Lyon ve Paris’teki yerel ve ulusal kütüphanelerden ödünç alınmış nice örne EAVLRTUİMĞ le bir daha tekrar edilemeyecek bu sergiye emek verip açılışa katılan Louvre Müzesi An ği de ilk kez Türkiye’de, İzmir’e getiriyor. Beraberinde Arkas Holding sanat koleksiyonundan 32 tablonun da yer aldığı etkinlik, bu dönemde “Küçük Asya”yı keşfe çıkmış, çoğunluğu Fransız arkeolog, sosyolog, tarihçi, ressam ve bilim insanının tarih ve geleceğe bıraktığı izlenimlerin bir harmanı olma özelliğini gösteriyor. tik Doğu Eserleri Bölümü belge uzmanı, arkeolog Isabel Bonora Andujar ise, ASM ile Louvre’un işbirliğinin sadece bilimsel olmadığını aktarırken, etkinlikteki Hitit uzmanı arkeolog Louis Delaporte’a ait Malatya Kazıları Hitit sergi odası bölümünde yer alan bütün özgün görsel örneklerin Türkiye’de ilk kez sergilendiğinin altını çiziyor. O dönemde yapılan kazılara bölge hal Arkas: Louvre ile kının büyük yardımseverlik ve ilgi gös akraba olduk terdiğini anlatan Andujar, bugünün dünyasında adeta kültür ve sanata yönelik Sergiyle ilgili konuşan Arkas Holding olarak alıştırıldığımız tahripkâr ve ön Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Ar yargılı bakışın eski Anadolu insanın kas, işbirliği yaptıkları bu kurumların, da kesinlikle bulunmadığını ve bulun ASM’ye gösterilen güveni yansıttığını, tulara büyük özen gösterip sahiplenildi “Artık Louvre ile akraba olduk” sözle ğini belirtiyor. Arkeolog, bu konuda ka Jules Laurens (18251901). Bitinya’da Roma Yolu Başlangıcı (Amasra), Asya Yakası, Türkiye. Amasra yakınlarında Kuşkayası’nın görünümü. leme aldığı metinde, rü Maeso ise, dünyanın belli Delaporte’un Atatürk ve başlı kültür ve eğitim kurum Hititoloji ile ilişkisini ise ları ile kütüphanelerine yol kısaca şöyle kayda geçi lanan sergi kitabı ve katalo riyor: “Hitit dünyasına ğuna yazdığı bilimsel değer karşı duyduğu ilgi onu deki metinde bu etkinliğin 1930’da Strasbourg Üni niçin ötekilerden farklı oldu versitesi profesörleriyle ğunu şöyle kaleme alıyor: Hitit ve Asya Araştırma “Sergimiz, bilimsel seya ları Kurumu’nu kurma hatlerin sağladığı katkıla ya sevk etti. Merkezin ra öncelik tanıyarak, yapay ilk hedefi, zamanında tü bir şarkiyatçılıktan farklı ründe de tek olan aynı adlı dergiyi çıkarmak oldu. Kurum aynı zamanda Delaporte’un Türki Louis Delaporte, Malatya Antik Kenti’nde. Aslanlı Kapı’nın çıkarılması... laşmaktadır. Serginin amacı ‘Doğu hayalini kuran’ kimi Batılı sanatçıların ‘estetik ya da daha geniş anlam ye ile ilgili yürüttüğü iki da kültürel hedefler uğruna’ li ilişkilere de tanıklık etmektedir. Çün ihanet ettikleri ‘öteki’nin gerçeğini gör kü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı meye davet etmektir.” Mustafa Kemal Atatürk’ün yüksek hima (www.arkassanatmerkezi.com) yesi altında kurulmuştur.” Sergi küratö l İZMİR LONDRA TASARIM BİENALİ’NDEKİ TÜRKİYE SERGİSİ AÇILDI Türkiye sergisinde tasarım ofisi Autoban’ın hazırladığı ‘Dilek Makinesi’ adlı proje yer alıyor. İstekler ve umutlar ‘Dilek Makinesi’ne yerleştiriliyor Londra Tasarım Bienali, Türkiye’nin de aralarında olduğu 37 ülkeden projeyi “Tasarımla Ütopya” teması altında Somerset House’ta bir araya getiriyor. Bienalde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Türkiye sergisinde tasarım ofisi Autoban’ın hazırladığı “Dilek Makinesi” adlı proje yer alıyor. 727 Eylül tarihleri arasında düzenlenen Londra Tasarım Bienali’nin Türkiye sergisindeki “Dilek Makinesi” projesi, Autoban’ın kurucuları Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar ile küratöryel danışmanlar, iletişim danışmanı ve sanatçı Paul McMillen, mimar Zehra Uçar ve Koleksiyon Marka ve Tasarım Direktörü Koray Malhan’ın katılımıyla tasarım dünyasına tanıtıldı. Kökleri Neolitik çağlara kadar uzanan “Dilek Makinesi”, Anadolu inanışında derin bir ye re sahip, Yunan, Kabala ve Pers inançlarında da rastlanabilen kültürel bir gelenekten, dilek ağacından ilham alıyor. Yüz yıllardır bilinen bir sistemi yeni bir form ve işlevle yeniden inşa eden Autoban, bienal mekânı için özel tasarlanmış, gerçek, etkileşimli ve kusursuz işleyen mekanik bir sistem oluşturdu. Yansımalı bir mekânda, sıkıştırılmış hava olarak depolanan enerjiyi kullanan pnömatik bir sistem görünümündeki sergide ziyaretçiler, şeffaf tüplerden yapılmış altıgen bir tünelin içinden geçmeye davet ediliyor. Ziyaretçiler, umutlarını, geleceklerini, ütopyalarını ve dileklerini yazdıkları kâğıtları tünelin sonunda bulunan kapaktan “Dilek Makinesi”ne yerleştiriyorlar. Bu notlar da tüpler aracılığıyla, ziyaretçilerin görüş alanının dışında bir yere doğru yolculuğa çıkıyor. 15 Tarık Akan Önce, Soner Yalçın’a bir teşekkür. Geçen hafta sonu Tarık Akan başlıklı muhteşem yazısı beni duygudan duyguya sürükledi! Bir de baktım benim de içimde kendi Tarık Akan’ımı yazmak için önlenemez bir dürtü... Ve işte buradayız. Soner Yalçın, “şöhrete yenilmeyen” ve “12 Eylül zulmüne boyun eğmeyen” sinema oyuncusu Tarık Akan’ı, aynı zamanda çocuk gözleriyle izlediği büyülü sinema dünyasında “kötü adamları yenen kahraman” olarak değerlendiriyor. Tarık Akan’ın hastalığını yeni duymuş, kahramanının bunu da yeneceğine inanıyor. “Direnir, kazanır” diyor, “Çünkü daha yeneceği ‘kötü adamlar’ var!” Arkadaşım Tarık Akan benim kahramanım olmadı, ama arkadaşım oldu. Ve arkadaşım olmasıyla birlikte dünyalar da benim oldu! Birlikte nice toplumsal olayda yan yana çalıştık... Nice şenlikte, kutlamada birlikte güldük, birlikte coştuk... Nice haksızlığa birlikte direndik... Kâh dünya festivallerinde buluştuk, kâh hapishane ve mahkeme kapılarında... Kâh opera ya da çello partisyonu dinledik; kâh türkü ya da ağıt... Bütün bu olaylarda o bir “star” değil, hep sıradan bir neferdir. Onun “Yakışıklı jön” salon filmlerini izlemedim. Şöhretinin zirvesindeyken aldığı bir kararla ciddi filmlere yöneldiğinde 28 yaşındaydı. Onu, oyunculukta ustalaştığı, toplumsal eleştiriyi içselleştirdiği, “Nehir”, “Kanal”, “Maden”, “Sürü”, “Adak” gibi filmlerle tanıdım, hayran oldum.... Ve Cannes zaferiyle taçlanan “Yol...” Yılmaz Güney’i tanımak, yaşamını değiştirmişti. Kendisiyle yarışma “Toplumsal eleştiriyi içselleştirme” tanımlamasını rastgele değil özellikle seçtim. Sadece çevresine değil, en önce kendisine ve yaptığı işe eleştirel bakan; kolay beğenmeyen; kendiyle yarışan bir insan olup çıktı arkadaşım... 12 Eylül, faşist darbe yıllarında, düşüncelerinden, duruşundan ödün vermedi: “Anne Kafamda Bit Var” kitabı tanığımdır... 80’lerde “Pehlivan”, “Ses”, “Derman”... 90’larda darbeleri lanetleyen “Karartma Geceleri”, “Eylül Fırtınası...” Namuslu ve bilinçli seçimler... Yüzü aşkın film, sayısız ödül... Yarışma sadece kendisiyleydi... Belgesel ustası Oyuncu Tarık Akan’ı sevmek kolay. Ama bir de belgeselci Tarık Akan var ki, çekmekte olduğu belgeseli anlatırken onu dinleyecek olsanız, ateşiyle tutuşursunuz! Heykeller mi yıktırılıyor, Tarık Akan, Mehmet Aksoy belgeseli çeker! Derken Köy Enstitülerini dile getiren “Bir Meçhul Öğretmen” belgeseli... Sonra “Afrodisias”, “Anadolu’da Romalıların Ayak İzleri”,“İznik” ve “Atatürk’ün Kızları...” (Bunların çoğu hakkında önceden yazmışlığım var, meraklısı internette bulabilir.) Bütün bu belgeseller onun Türkiye, Anadolu sevdasını, Atatürk ilkeleri tutkusunu ortaya koyma; çağdaş, evrensel değerleri yüceltme çabasıdır. Tümünün gelirini kurucu ve yöneticilerinden olduğu Nâzım Hikmet Vakfı’na bırakması da işin tuzu biberidir... Sonsuz teşekkürler Bütün bunlar için Tarık Akan’a teşekkür ediyorum. Seçimleri için... Gerçekleştirdikleri için... Direnci için... Örnek oluşturduğu için... Dostlukların değerini bildiği için...  Sinemadan kazandığı geliri, mal mülk edinmeye yatırabilirdi. Yapmadı. Sessiz sedasız inandığı ilkeler doğrultusunda çalışan STK’lere yardım etmeyi seçti. Ama en büyük yatırımını eğitime yaptı. Bakırköy’de örnek bir eğitim yuvası kurdu: Özel Taş Koleji. Aydın öğrenci yetiştirmeye hedeflenmiş bir ilim yuvası... Bakırköy’deki bu okul, üniversitelere girme sıralamasında Türkiye çapında ilk sıralarda... Gelelim bu yazıyı yazmama neden olan Soner Yalçın’ın saptamasına: Hastalığı yeneceğine inanıyor. Doğrudur, ben de inanıyorum. Ortalık ‘kötü adamlar’dan geçilmiyor ve iyi adamlara ihtiyacımız var. Ama Tarık Akan’ın bu savaşı kazanması için bir neden daha var: Yanında, her güçlüğü yenmeye azimli Acun Günay gibi can yoldaşı ve onu sonsuz seven, güzel haberler bekleyen koca bir kitle var... Antalya Şehir Tiyatroları Hindistan’da Antalya Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, “Hindistan Tiyatro Olimpiyatları: Uluslararası Tiyatro Festivali”ne “Okyanusta Bir Su Damlası Gibi” adlı oyunuyla katılıyor. Oyun, 13 Eylül’e dek Hindistan’da sahnelenecek. Danimarkalı sanatçı Jaques S. Mathies sen tarafından yazılan ve yönetilen “Okyanusta Bir Su Damlası Gibi” fiziksel tiyatro, mim ve clown tekniklerini bir arada sunan bir performans. Oyunda, her yıl göç eden kuşlar gibi okyanusu geçerek daha iyi bir hayat arayan beş adamın trajikomik hikâyesi anlatılıyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear