24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 8 Eylül 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN ABD’den ince mesajlar haber 11 Washington, SDG’ye desteğini yineledi, Suriye’de uçuşa yasak bölgeye karşı çıktı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) şemsiyesindeki gruplarla Suriye’nin RUSYA: TÜRKİYE’NİN İLERLEYİŞİ KAYGI VERİCİ cak bir sistemimiz yok. Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin sunduğu kanıtları incelemek ve Türk muhataplarıyla konuyu ele kuzeyinde giriştiği Fırat Kalkanı Operasyonu sürerken, Washington yönetimi Türkiye’nin ‘terör örgütü’ ilan ettiği YPG’nin kolu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğini yineledi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner günlük basın toplantısında, Başkan Barack Obama’nın IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Bret McGurk’ün Almanya ve Türkiye’de de temaslarda bulunduğunu hatırlatarak, McGurk’ün Suriye’de SDG içindeki farklı grupların liderleriyle görüştüğünü ve Mınbiç’in IŞİD’den alınmasına yönelik memnuniyeti dile getirdiğini aktardı. Toner, “Brett McGurk ayrıca IŞİD’e karşı mücadelede SDG’ye yönelik ABD desteğini teyit etti. Aynı zamanda SDG tarafından verilen taahhütlere uyulmasının önemini vurguladı. Tüm bu görüşmelerinde çatışmaların önlenmesi ve çabaların birleştirilmesini teşvik etti” dedi. SDG içindeki Kürt unsurların Fırat’ın doğusuna dönme sözünü yerine getirdiklerini yineleyen Toner, Rusya’dan Türkiye’nin Suriye harekatına yönelik tepki geldi. Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Türk askerlerinin ve Türkiye destekli muhalefetin Suriye’nin daha derinlerine ilerlemesinden büyük kaygı duyuyoruz” de Mınbiç’in yerli halk tarafından kontrol edilmesi gerektiğini vurguladı. Sorunları çözmez Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes, Suriye’de uçuşa yasak bölge konusunda ABD’nin görüşünün değişmediği mesajını verdi. ABD Başkanı Barack Obama’yla birlikte gittiği Laos’ta soruları yanıtlayan Rhodes, Fırat Kalkanı harekâtına değinerek “IŞİD unsurlarının Suriye’de Türkiye sınırından temizlenmesine yönelik ilerlemeden büyük memnuniyet duyduklarını” dile getirdi. ABD askeri kaynaklarını, IŞİD ve Nusra ile mücadelede kullan nildi. Ankara’ya Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak adımlardan kaçınma çağrısı yapılan açıklamada “Türkiye’nin adımları Suriye’deki askeri ve siyasi durumu daha karışık hale getirebilir” ifadesi dikkat çekti. l Dış Haberler mak istediklerini anlatan Rhodes, “Uçuşa yasak bölgenin sahadaki temel sorunları çözeceğini düşünmüyoruz çünkü sahada hâlâ bir savaş devam ediyor. Uçuşa yasak bir bölge sadece belli bir alanı kapsamış olacak. Oysa sorunlar ve şiddet ülkenin genelinde” dedi. Türkiye sınırındaki temizlenmiş alanın korunması halinde daha geniş bir alanda güvenliğin sağlanacağını ve yabancı savaşçı akışının duracağını belirten Rhodes, bu düşüncelerini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile paylaştıklarını aktardı. Rhodes, Fethullah Gülen’in iadesiyle ilgili bir soru üzerine “Obama’nın, Gülen’i iade etmeyi seçmesini sağlaya almak için çok fazla kaynak tahsis etti. Bence Türk hükümeti konuyu ciddiye aldığımızı görüyor” diye yanıtladı. FT: ABD soğuk Britanya’da yayımlanan Financial Times gazetesi Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturulması talebine ABD’nin sıcak bakmadığı yorumunu yaptı. ABD’nin bir süredir Türkiye’yi IŞİD’i Suriye’nin kuzey sınırından temizlemek için bir operasyon düzenlemeye çağırdığını iddia eden gazete “Ancak Washington bölgede resmi bir güvenli bölge oluşturulması önerilerine ısrarla karşı çıkıyor. Bunun ABD öncülüğündeki koalisyonu bölgede çok daha büyük bir askeri yükümlülüğe sokacağından korkuyor. Suriye’de şu ana kadar büyük oranda hüsrana uğramış olan Erdoğan için, uluslararası desteği de alacağı Türkiye idaresindeki bir güvenli bölge, savaşta çok önemli bir oyuncu olmak anlamına geliyor” tespitini yaptı. l Dış Haberler IŞİD’den sonra bölgede 10 yeni savaş çıkabilir Washington Post gazetesi, giderek güç kaybeden IŞİD’in Irak ve Suriye’den temizlenmesinin ardından bölgede savaşların devam edeceğini savunurken yeni çatışmaların da ortaya çıkabileceğini dile getirdi. Liz Sly imzalı haberde, ABD’nin bölgede izlediği politikadan ötürü IŞİD’e karşı savaşan unsurların birbirleriyle de savaştığı gerçeğine dikkat çekilirken Suriye ve Irak’ın IŞİD’den kurtulmasının ardından devam edecek mevcut savaşların yanı sıra ortaya çıkabilecek 10 yeni savaş da listelendi. Türkiye’nin bölgede dahil olacağı savaş senaryolarının başında, ABD destekli PYD liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı Türkiye destekli ÖSO arasındaki savaş geliyor. Bu savaşın zaten başladığını ve giderek büyüyeceğini dile getiren Sly, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürt güçlerinin ilerlemesini engellemek amacıyla desteklediği ÖSO’nun IŞİD ve YPG arasında bir fark gözetmediğine işaret ediyor. Bir başka savaş ihtimalinin TSK ile Suriye’deki Kürt güçleri arasında olacağını ifade eden Sly, “Gerginlik devam ederse, doğrudan bir Türk işgali ihtimali gözardı edilemez. Eğer Türkiye’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü savaş başarılı olursa, Türkiye kısa sürede kendisini Halep çevresinde Suriye hükümetine karşı savaşırken de bulabilir” diyor. Gazete, diğer savaşları ise şöyle listeledi: Suriyeli KürtlerSuriye hükümeti, ABDSuriye hükümeti, Irak Kürtleri ve Irak hükümeti, Irak KürtleriŞii militanlar, Irak KürtleriSuriyeli Kürtler, Sünni Araplar Şiiler arasındaki savaşlar ve IŞİD’den geriye kalan militanların geri kalan herkese karşı açabileceği savaşlar. l Dış Haberler FIRAT KALKANI OPERASYONU’NDA ŞEHİT OLAN 3 ASKER UĞURLANDI Ziya Özkozanoğlu Osman Karakuş Suriye’de olduğunu şehit düştükten sonra öğrendik MuhammedKoşan Fırat Kalkanı harekâtında IŞİD’in Türk tanklarına yönelik roketli saldırısında şehit olan 3 asker dün düzenlenen törenlerle toprağa verildi. Uzman çavuş Ziya Özkozanoğlu için Adana’nın Kozan ilçesinde tören düzenlendi. Kozan Asri Mezarlık Camii’ndeki törende şehidin 11 ay önce evlendiği eşi Suzan Özkozanoğlu ile annesi Hatice, tabuta sarılarak gözyaşı döktü. Şehit eşinin gömleğini elinden bırakmayan ve gömleği sık sık koklayan Suzan Özkozanoğlu, “Canım be nim, artık seni değil gömleğini koklayacağım” diye gözyaşı döktü. Şehit babası Mustafa Özkozanoğlu ise “Oğlum dayısı ve amcalarına mesaj gönderip helallik istemiş. Bana oğlum şehit olduktan sonra Suriye’ye gittiğini söylediler” dedi. Özkozanoğlu’nun amcasının oğlu uzman çavuş Murat Özkozanoğlu’nun da 2011 yılında Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde şehit olduğu belirtildi. 26 yaşındaki Uzman Çavuş Osman Karakuş için de Amasya’nın Suluova ilçesi Eraslan köyünde tören düzenlendi. Babası Mehmet, annesi Ayfer, eşi 22 yaşındaki Merve ve ablası Neslihan ve 22 yaşındaki kardeşi Okan Karakuş, tabutun başında gözyaşı döktü. 22 yaşındaki Astsubay Çavuş Muhammed Koşan için de Bingöl’de valilik önünde tören düzenlendi. Törende şehidin annesi Fatma, babası Abdullah ile kardeşleri Kadir ve Cennet gözyaşı döktü. Şehidin cenazesi şehir mezarlığında toprağa verilirken yakınları sinir krizi geçirdi. l Yurt Haberleri Olağanüstü Hal (OHAL) kararnamesiyle kanun değişikliği yapmak son derece sorunlu bir uygulama. OHAL doğası gereği, belirli koşullar ve belirlenmiş süreyle sınırlı bir özel rejimdir. Böylesi bir rejim için çıkarılan kurallar, bu rejim bittikten sonra uygulanamaz. Oysa Bakanlar Kurulu, 674 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) kararnamesiyle 25 ayrı yasada değişiklik yaptı. Bu kararname ve yapılan değişiklikler anayasaya aykırıdır. OHAL kararnamesiyle yasa değişikliği yapılamayacağını sadece “mantık” söyletmiyor. Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı var. Bundan 25 yıl önce Sosyal Demokrat Halkçı Parti, OHAL kararnamelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yüksek Mahkeme, kuralların bir kısmını iptal etti. 5 Mart 1992 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararında OHAL kararnamesiyle neden yasa değişikliği yapılamayacağı şöyle anlatılıyor: “OHAL sona ermesine karşın OHAL KHK’sindeki kuralların devam etmesi, olanaksızdır. Bu nedenle OHAL kararnameleri ile yasalarda değişiklik yapılamaz. OHAL KHK’leri ile getirilen kuralların OHAL bölgeleri dışında veya OHAL’in sona ermesinden sonra da devam etmesi isteniyorsa, bu konudaki düzenlemenin yasa ile yapılması zorunludur.” Ve gelelim, kararın bugün için anlam taşıyan öteki paragrafına: “Anayasaya uygunluk denetimine bağ gramın üzerindeki İHA’ları aynı gün içinde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nce oluşturulan kayıt sistemine kaydedecekler. Yurtdışından İHA getiren, yurtiçinde İHA devralan herkes, üç gün içinde sisteme kayıt yap tırmak zorunda. Bu kayıtlar suç işlenmesi İHA satana kayıt nin önlenmesi ve suç soruşturmalarında kullanılmak üzere kolluk birimleriyle paylaşı zorunluluğu lacak.Daha açık bir anlatımla, bundan böyle yarım kilo üzerinde İHA satın alan herke sin bilgileri emniyet birimleri lı tutulmayan OHAL KHK’leri, yalnızca ne iletilecek. KHK’ye göre bu OHAL süresince, OHAL ilan edilen yerler ödevlere aykırı hareket edip kayıt yap de uygulanmak üzere ve OHAL’in gerekli tırmayan ya da belirlenen alanlar dı kıldığı konularda çıkarılan KHK’lerdir. Bu şında İHA uçuranlara 1000 liradan 10 koşulları taşımayan kurallar OHAL KHK bin TL’ye kadar para cezası verilecek. kuralı niteliğinde sayılamazlar ve anayasaya uygunluk denetimine bağlıdırlar.” İlk milli İHA meselesi Şirketlere önemli ödev 1 Eylül 2016 mükerrer tarihli üç OHAL KHK’sinden biri olan 674 sayılı kararnamenin değişiklik yaptı Sivil İHA, bütün dünyada yeni bir alan olması nedeniyle, konu, kamu güvenliğinden bireysel mahremiyete uzanan pek çok alanda, canlı bir tartışma konusu. Alanın yeni olması ne ğı kanunlardan biri Türk Sivil Havacılık Kanunu. Kararname, bu yasanın daha önce kaldırılmış “İnsansız Hava Araçları” (İHA) maddesini yeniden düzenledi. Bakanlar Kurulu, İHA satan şirketlere kritik ödev ve sorumluluklar getirdi. Maddeye göre, İHA satan şirket yöneticileri, satılan araç bilgilerini kayda geçirecekler. Kalkış ağırlığı 500 deniyle pek çok ülkenin sicil havacılık mevzuatının yeniden düzenlediği biliniyor. Türkiye’de böyle bir düzenlemeye zaten ihtiyaç varken, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin bu niyeti hızlandırdığı anlaşılıyor. Gelgelelim, böylesi önemli bir normun, yasama sürecinden geçmiş bir kanun değişikliği yerine, anayasaya uygunluğu çok sorunlu bir OHAL KHK’siyle yapılması, gele cekte yeni sorunlar doğurabilir. İHA satış ve kimlik kayıtlarını tut makla yükümlü kılınan şirketlerin kapsam tanımına, dünkü yazımızda bütçe maliyetini sorduğumuz Bayraktar TB2 İHA’larını üreten Baykar Makina giriyor. Bitirirken, dünkü yazımızla ilgili küfürlü ve hakaretamiz yorumları bir kenara bırakarak, “Milli ve yerli İHA’ların maliyetini neden sorduğumuzu” merak edenlere yanıt verelim. Bu ülkede gazeteciliğin nasıl bir şey olduğunu yeminli biatçılar unutmuş ya da hiç bilmiyor olabilir. Ne var ki, Türkiye’nin ilk yerli ve milli İHA’sı olma özelliğini taşısa bile, savunma ve güvenlik harcamalarını sorgulamanın gazeteciliğin alanına girdiğini vurgulamak zorundayım. Muhaliflikten filan söz etmiyorum. Sadece ve yalın anlamıyla gazetecilikten söz ediyorum. Hazır, mesele “milli”likten açılmışken bütçenin milliliğine değinmeden olmaz. Bütçenin “milli”lik vasfı, bizlerin, biz vatandaşlardan toplanan vergilerle oluştuğu anlamına gelir. Vergilerimizin nerelere nasıl harcandığını sorgulamak ise birileri kabul etmek istemese de gazetecilik ödevidir. Hem de en “milli”sinden.... Ulusal savunmanın önceliği, yerli savunma sanayiinin geliştirilmesinin gereği ve savunma sanayi sistemleri yenilenirken, bütçeden ayrılan kaynağın yabancı sermayeli firmalar yerine Türk firmasına gitmesi bile, tam da bu nedenle gazetecilik sorularının önünde engel değildir. Bu ne Allah aşkına? Hani bu iş cadı avına dönmeyecekti? Dün, tam da 15 Temmuz darbesiyle yüzleşme sürecinin dönüp dolaşıp Atilla Taş’ı, Aslı Erdoğan, Şahin Alpay, Ali Bulaç ya da Necmiye Alpay’ı tutuklama iradesine dönüşmüş olmasından, bunun ne kadar tehlikeli bir “eski devlet” refleksini tetiklediğinden dem vuracaktım ki, ekranlara yeni bir haber düştü: Metropoll Kamuoyu Araştırma Şirketi’nin başındaki Özer Sencar da darbe soruşturmasında gözaltına alınmış. Hükümetin yargı sonrası süreçleri ne ölçüde kontrol edebiliyor olduğundan artık emin değilim. Ancak darbe sonrası gelen gözaltı ve tutuklama dalgasının Türkiye’nin iç dengelerini altüst ettiğine, tehlikeli bir yargı vesayeti yarattığına ve de Türkiye’nin dünyadaki imajına tamir edilemez hasar verdiğine eminim. Devlet, sanki geçmişten hiç ders almamış gibi Ergenekon ve benzeri süreçlerde yaşadığımız toplu linç ve ardından gelen toplu mağduriyetleri yeniden yaratmak için kolları sıvamış durumda. Bize düşen, burada uyarılarımızı yapmak. Tabii ki darbecileri en ağır şekilde yargılayacağız. Sistem halkına bomba atanlara en ağır cezayı versin. Ancak darbecilerle yüzleşeyim derken soruşturmayı darbeyle doğrudan ilgisi olmayan insanlara uzatmak, sadece bu işi sulandırmaktır. Şöyle söyleyeyim: Darbenin sivil yöneticilerinden olduğu anlaşılan Adil Öksüz’ü elinden bu kadar kolay kaçırmış bir yargı mekanizmasının Gülenci ortakları var diye İstanbul’daki bir tüp bebek kliniğine ve oradaki embriyolara el koyması, size normal geliyor mu? Mevcut ortam, evetefendimsepetefendim’cilere, vasatlara, trollere, ağzından köpük saçan işgüzarlara fazlasıyla yarıyor; bu da beni korkutuyor. (Dün Mustafa Karaalioğlu’nun “kurunun yanında yaş yanarken bundan yaralananlar” benzetmesi çok yerinde.) Yargı ortamının sağlıksızlığı ve yargıda kalite sorunu da beni korkutuyor. Kimse kusura bakmasın ama son 10 yıl bana bu devletin yargısından, savcısından kuşku duymak için fazlasıyla neden verdi. Pırıl pırıl yargıç ve savcılar var; ancak rüzgâra göre hareket eden, donanımlı olmayan, yeri gelen ilk fırsatta yasaklama, tutuklama, asmakesme derdinde olan hâkim ve savcılar da var. Hrant Dink’e 301’den dava açıp ceza verenlerle daha sonra Ergenekon’da Türkan Saylan’ın evini basan arasında hiçbir fark yok. İster Kemalist, ister Gülenci, ister şimdiki makbul haliyle antiGülenci; Türkiye’de yargı hep sorunlu oldu. Dikkat edin. Bu keşmekeş içinde kurunun yanında yaş yanmaması için bazı normlar geliştirmemiz gerekiyor. Önümüzde iki ayrı konu var. Biri darbe soruşturması, ikincisi Gülen taraftarlarının devletten tasfiyesi. İkisinde de hatalı bir bakış var. Anlatayım: Artık okuma yazması olan herkes Fethullah Gülen cemaatinin gizli bir hiyerarşik yapısı olduğu, devlet içinde kritik görevlerde konumlandığını ve bu makamlarda paralel bir emirkomuta zincirine göre hareket ettiğine kani. Her devletin kendini böyle bir gerçeğe karşı koruma hakkı vardır; bu yüzden güvenlik bürokrasisi içindeki tasfiyeleri kaçınılmaz bir refleks olarak görüyorum. Ancak darbe soruşturması, Gülen hareketine “üyelik” esasına göre değil “eylem” bazında işlemeli. Velev ki adam Gülenci ya da Gülen okullarından mezun ya da yıllardır okullara bağış yapmış; mesele, darbeye katılmış mı? Ergenekon davasında eylem değil, savcıların “darbeci zihniyette” gördüğü herkesi aynı çuvala atılmıştı. Bu yüzden de sahiden Türkiye demokrasisi üzerinde bir vesayet yaratan darbeci gelenekle yüzleşemedi. Burada benzer bir hata yapılmasın. Yine aynı örnekten gidersek, örneğin Adil Öksüz’ü yakalamak tabii ki darbenin aydınlatılması için en kritik adım; ancak bu adamın tekerlekli sandalyedeki kayınvalidesini tutuklamanın ya da emekli futbolcuların malvarlığına el koymanın bir mantığı var mı? Yaratılan her mağduriyet, işi biraz daha sulandırıyor. Benden söylemesi... Suriye’de Türkiye karşıtı yeni bir örgüt kuruldu Suriye’nin Tel Rıfat kasabasında, “Suriye Ulusal Direnişi” isimli yeni bir grup kurulduğu iddia edildi. Grup, hedefini “Türk işgalini sonlandırmak” olarak açıkladı. ANHA Haber Ajansı’na göre Suriye Ulusal Direnişi Siyasi Büro üyesi Rezan Hedo tarafından okunan açıklamada, bölgenin yıllarca OsmanlıTürk yönetiminde acılar çektiği, bu yönetimin bölge halklarına yalnızca cehalet ve mezhepsel çatışma bıraktığı savunuldu. l Dış Haberler C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear