26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 5 Eylül 2016 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ haber 3 utlu İstanbul 30/21 Ankara Trabzon 25/20 Bursa 310/170 Atina Kars Adana 340/230 Berlin 22/8 Artvin 240/150 Girne 310/230 200/150 290/230 TARİHTE BUGÜN 1972: Münih’teki Olimpiyat köyünde Kara Eylül adlı örgüte mensup teröristler İsra 28/15 Çanakkale 300/200 Londra 220/1 2 0 illi atletlerin bulunduğu bölüme girmiş, iki Balıkesir 320/170 Moskova 200/1 2 0 atleti öldürüp dokuz atlet ve antrenörü de İzmir 31/23 Antalya Mersin Efes kazılarındağmur 30/24 33/25 Diyarbakır 34/17 Sivas 270/9 0 Erzurum 240/110 Eskişehir 290/140 Aydın 340/210 Gaziantep 330/1 7 0 Konya 270/160 Paris 240/150 Madrid 360/190 Amsterdam 220/140 Roma 290/170 New York 250/2 0 0 Tokyo 290/140 esir almıştı. İsrail’deki 200’den fazla tutuklunun serbest bırakılmasını talep eden saldırganlar esirleri havaalanına götürmüştü. Düzenlenen operasyonda dört saldırgan, bir Alman polis ve tutsakların tümü öldü. Olay tarihe Münih Katliamı olarak geçti. kriz çıktı AnkaraViyana gerginliğinin ardından Avusturyalı heyetin yaptığı kazılar durduruldu Avusturya’nın başkenti Viyana’da, Schwechat Ulus Efes kazılarına da yansıdı. Dışişleri Bakanlığı’nca, Kültür ve Turizm lararası Havalimanı’nda Bakanlığı’na bir yazı yazı ki panoda yer alan Türkiye larak, Selçuk’taki tarihi ve aleyhtarı haber ve reklamlarla Avusturya ve Türkiye arasında başlayan ger SELDA GÜNEYSU arkeolojik kazıları yürüten Avusturya Kazı Evi’nin gerçekleştirdiği Efes kazı ginlik, Avusturyalıların yürüttüğü larının iptal edilmesi istendi. Yazı üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı da çalışma döneminin bitmesine 2 ay kala Efes kazılarını iptal etti. Durdurulan kazıların üzerinin örtüldüğü belirtilirken, alandaki gerekli güvenlik önlemlerini de Efes Müze Müdürlüğü’nce yürütülmesine karar verildi. Bunun üzerine kazı alanı Efes Müze Mü dürlüğü yetkililerine teslim edildi. Avusturya medyasında geçen günlerde, “Türkiye, 15 yaş altı çocuklarla cinsel ilişkiye izin veriyor” başlıklı bir haber yayımlanmış, daha sonra bu haber Viyana’daki Schwechat Uluslararası Havalimanı’ndaki panolarda yer almıştı. l ANKARA BATAN TEKNEDE İKİ KİŞİNİN CESEDİ BULUNDU Antalya’dan iki acı haber geldi Serap Çelik Serap Çelik’in cesedinin bulunduğunu öğrenen yakınları yıkıldı. Antalya, Yat Limanı açıklarında fırtınaya yakalanan tur teknesi önceki akşam batmış, 86 yolcudan 84’ü kurtarılmış, 2 yolcu kaybolmuştu. Kayıp 2 yolcu dan Serap Çelik’in (35) cesedi teknenin mutfak bölümünde, 48 yaşındaki Lübnan uyruklu Samira Frayha’nın (48) cesedi ise makine dairesinde bulundu. l DHA Kaçan da kaçıran da sığınmacı 535SPuarikyiestliaynalıkvaelan dı Antalya’da, Manavgat’ın yaklaşık 30 kilomet kistanlı sığınmacıların işlemlerinin ardından Antalya re açığında durdurulan Or Göç İdaresi’ne teslim edilece du Limanı’na kayıtlı “Keski ği bildirildi. Jandarma, Pakis noğlu 1” adlı balıkçı tekne tanlıları Kuzey Kıbrıs Rum sinde 55 Pakistanlı ile onla Kesimi’ne götürmeye çalışan rı yurtdışına kaçırmaya çalı 3 Suriyeliyi de gözaltına al şan 3 Suriyeli yakalandı. Pa dı. l DHA Saddam’dan Humeyni’ye, Dilek’in çağrıştırdıkları Dilek Dündar’ın başına gelenler, yani havalimanı çıkışında pasaportuna el konulup kocası sebebiyle “rehin” durumuna düşürülmesi, kimilerine Nazi Almanya’sını, kimilerine de Stalin dönemi SovyetRusya’sını çağrıştırdı. Benim aklıma hemen gelense çok daha yakın zaman ve yerden bir örnek olarak Saddam Hüseyin Irak’ı oldu. Londra’da bulunduğum Birinci Körfez Savaşı (199091) yıllarında Saddam rejiminin nasıl işlediğine ilişkin izlediğim bir televizyon programında Irak’ın yurtdışı temsilcilikleriyle ilgili çarpıcı, şaşırtıcı bir bilgi vardı. Belirtildiğine göre, yabancı ülkelerde görevlendirilmiş Irak büyükelçilerinin eş ve çocuklarını yanlarında götürmeleri mümkün değildi. Yani büyükelçiler, “sap gibi”, ailelerinden mahrum bir hayat sürdürmek durumunda kalıyorlarmış atandıkları yabancı memleketlerde... Nasıl olur, neden böyle dendiğinde, o aralar kendilerini yavaştan ve yüzünügözünü çok açık etmeden dışa vuran sürgündeki Irak muhalefeti sözcüleri şöyle açıklıyordu: “Çünkü Saddam’ın kimseye güveni yok ve yurtdışına gönderdiği elçilerin de kafasının bir yerinde Irak’tan da, kendisinden de kurtulma arzusunun yattığını bilir, düşünür, hisseder. O yüzden yurtdışına gönderdiği diplomatların çoluğuçocuğu Bağdat’ta ‘rehin’dir.” HHH “Saddam”, etnik ve dinsel açıdan pare pare bir coğrafyada İngiliz güdümünden çıkışla (1958) başlayıp epey sürmüş siyasi kaosu, toplumun farklı kesimlerini kendisinden “korku”da mutabık kılarak(!) ülkeyi istikrara kavuşturmanın adıydı. O, bir “korku cumhuriyeti” kurdu. “Korku”yu Saddam Hüseyin kültünün “çimento”su olarak öne çıkarıp çalışmasına başlık yapmış Samir AlKhalil müstear adlı Kanan Makiya’nın kitabı, “Republic of Fear” (1989) o Londra yıllarımda elimin altındaydı. Fakat şimdi de öyle olacağını hiç tahmin edemezdim! Ülkemde yaşananlar, onu benim için yine bir başucu kitabı yaptı!.. HHH On yıl kadar fiilen ama perde gerisinde Irak’ın gidişatını belirledikten sonra 1979’da resmen iktidar olduğunda Saddam, “korkunun dağları beklemesi”nde en büyük yardımı da İran’la 8 yıllık savaştan görmüştür. Saddam gibi Humeyni de iktidara 1979’da geldi. Hemen son ra Körfez Savaşı başladı (1980). Savaş, iki antidemokratik rejimin konsolidasyonunda da “nimet”ti. Saddam’ın “laik” otokrasisi de, Humeyni’nin teokratik totaliteryanizmi de sancılı başlangıçlarını İranIrak Savaşı ile kalıcı istikrara kavuşturdular. 11.5 milyon insanın hayatını kaybettiği savaştan iktidarlarını pekiştirip, muhalefeti topyekun ezip “tekadam”laşma yolunda yararlandılar. HHH 1988’de biten savaş, onlar için bir “son”u da ortaklaşmaya yol açtı denilebilir. Humeyni çok geçmeden mevta oldu (1989) ve onun ardından İran, “postİslâmizm” de denen ve siyasi plânda İslâmcılığın hayli “tavsadığı” bir döneme doğru yelken açtı. Saddam ise iktidarını sürekli kılmada sorun oluşturabilecek “savaşboşluğu”nu giderme yolunda 1990’da Kuveyt’e saldırdığında sonun başlangıcına geldi. Ardından hep beraber, bitmiş bir Saddam’ın uzun ölümüne şahit olduk. HHH Kıssadan hisse, “Ortadoğu kazanı”na daldıysanız yolunuzun (ister etnik, ister dinsel vurgulu) otoriter ya da totaliter güzergâhlara uğraması kaçınılmaz. Onca yıllık, düşekalka, ilerigeri, sancılı, ama yabana da atılmayacak laiklik ve demokrasi deneyimini harcama pahasına hem de... İçeride insanlarınıza kutuplaşmış ve çatışmacı bir toplumsallığı reva görerek; onları bundan doğan “korku”da size razı ederek; ama kendinizden başka herkesten de korkup kimseye güvenmeyen bir “paramiliter” politik tercihe sığınarak... Dışarıda da cehenneme dönmüş topraklara gözükara dalıp size yönelik zaten mevcut tehditleri bire on katlayacak hamlelerle insanlarınızın gözünde “savaşhali”ni kahredici şekilde olağanlaştıran militarist politikalara savrularak... Bunlar, iktidarı tek elde tutabilmenin koşulları. Sizden farklı, size muhalif, sizi eleştiren herkes düşmanlaştırılıp, hainleştirilip, şeytanlaştırılıp, teröristleştirilip, enterne edilip bir de pasaportsuzlaştırıldığında yolunuz açıktır ancak!.. HHH Dilek’in başına gelenler bana bunları çağrıştırdı da... Bunlar size ne çağrıştırır, bilmem. ‘Down’lu çocukların motor keyfi İzmir Down Sendromlular Derneği ile Ege Motosiklet Kulüpleri’nin ortak gerçekleştirdiği organizasyonla down sendromlu çocuklar, motorcularla bir araya geldi. Çocukların sosyalleşmesinin amaçlandığı etkinlikte motorlara binme şansı bulan çocuklar keyifli anlar yaşadı. Bornova Büyük Park’ta bulunan Down Cafe’de gerçekleştirilen etkinliğe 40 down sendromlu çocuk ve 100 motorcu katıldı. İzmir Down Sendromlular Dernek Başkanı Gülnaz Rodoplu, ‘Çocuklarımız çok mutlu. ‘+1’ bizim için hiç önemli değil. ‘Dostlar kromozom saymaz’ diyoruz’ diye konuştu. l DHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear