26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 25 Temmuz 2016 6 ‘Önüne geleni vur’ haber TASARIM: FUNDA YAŞAR ERDOĞDU Kuleli Askeri Lisesi’nde görevli erler, okul komutanı Mürsel Çıkrıkçı’yı suçladı Kuleli Askeri Lisesi’nde görevli erlerin hâkimlik ifadeleri, 15 Temmuz darbe girişimi gecesinde yaşananları bir kez daha gözler önüne serdi. Bir er ifadesinde Kuleli Askeri Lisesi Komutanı Mürsel Çıkrıkçı’nın kendilerine, “Haydi aslanlarım göreyim sizi, önünüze geleni vurun” dediğini söyledi. Erlerden 36’sı tutuklandı, darbecilere direnen astsubay Kemal Vurgun’a yardım edenlerin de aralarında bulunduğu 14 askerin serbest kaldığı öğrenildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sevk edildikleri Nöbetçi İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından sorgulanan şüphelilerden er Şevket Ş., ifadesinde olay günü tatbikat olduğu için aşağı inmelerinin istendiğini, Çengelköy’e götürüldüklerini, okul komutanı Çıkıkçı’nın kendilerine, “Haydi aslanlarım göreyim sizi, önünüze geleni vurun” dediğini anlattı. Şevket Ş, şöyle devam etti: “Bizi arabaların arkasında mevzi alacak hale getirdiler. Ön tarafta çatışanlar vardı. Onlar polisle çatışıyordu. Başka ateş eden yoktu. Sadece ikisi vardı. Askerler de mevzi aldı, bekliyorlardı. Sivilleri uyarıyorlardı. İsmini bilmediğim uzman onbaşımız sivilleri oturtuyordu, 2 tane de özel kuvvet polisi vardı. O polisler ve ismini bilmediğim uzman çavuşlar sivillerin ellerini kelepçeleyip oturtuyorlardı. Çıkrıkçı, sivilleri bayağı bir dövüyordu.” Astsubayın direnişi Er Sezgin Y. de ifadesinde “Kemal Astsubay bize, ‘Askerlerim, evlatlarım, bir oyun var, sizi kullanacaklar. Oyunlarına oyuncak olmayın, beni takip edin’ dedi. Sonra Samet Yüzbaşı geldi, ‘dinlemeyin’ dedi. Kemal Astsubay, ‘Samet sen karışma’ diyerek tartışmaya başladılar. Başka rütbeliler de geldi. Kemal Astsubay, ‘Allah’ıma kitabıma hepinizi vururum, çocukları bırakın. Siz bir örgütün itliğini mi yapıyorsunuz?’ diye söyledi. Kemal Astsubay silahını çekince, arkasına geçtik ve biz de rütbelilere karşı silah doğrulttuk” dediği belirtildi. ‘Kafana sıkarım’ Er Şükrü Y. tatbikat yapıldığının kendilerine söylendiğini ifade ederek, gece saat 01.00 sularında okul komutanı Çıkrıkçı’nın kendi aracıyla Çengelköy’e doğru ilerlediğini, çatışma seslerinin gelmeye başladığını söyledi. Şükrü Y, “Okul komutanımız geldiğinde sivil insanları darp etmeye başladı. Biz o zaman farklı bir şey olduğunu anladık. Biz karşı gelince bu sefer, ‘kafana sıkarım’ şeklinde tehdit etti” dediği kaydedildi. Yüzbaşı: şunu tara Erlerden Şafak K. de şunları kaydetti: “Okul komutanı olan Albay Mürsel Çıkrıkçı, herkesi yere çöktürüp bir alana topladı. Siyah bereli, adının ‘Halit’ olduğunu düşündüğüm bir yüzbaşı, ileride halka doğru ateş açtı. Yanımıza Üsteğmen Mustafa Paycı geldi. Paycı, ateş et dedi. Buna rağmen ateş etmeyip geri çekildim. Paycı, hedef alarak ateş etmeye başladı, çoğu kişi dağıldı. O ateşte ölen olmadı. Sonra Paycı yanımızdan gitti ve siyah bereli olan yüzbaşı ile kaldık. O esnada tam önümüze bir araç geldi ve ben kaçtım. Yüzbaşı da arkamızdaki aracın arkasına kaçtı. Gelen kişi yüzbaşının silahına saldırdı birkaç defa vurdu. Şahıs yüzbaşının silahını yere düşürdü. Yüzbaşı bana, ‘şunu tara’ dedi. Ben hiçbir şekilde ateş etmedim. Yüzbaşı, ‘aracın lastiklerine ateş et’ dedi. Ben sadece aracın lastiklerine ateş ettim. Sonra, ‘aracın içindekileri hedef al’ diye söyledi, ben hedef almadım.” l İSTANBUL / Cumhuriyet Cumhuriyet duyurmuştu Cumhuriyet, 22 Temmuz Cuma günü manşetten verdiği “Affetmek yok, af yok” başlıklı haberde, 15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminde İstanbul’da en ağır darbeyi alan Çengelköy’de bir yurttaşın cep telefonuna kaydettiği ses kaydını yayımlamıştı. Kuleli Lisesi’nin Komutanı Albay Mürsel Çıkrıkçı’ya ait olduğu belirtilen ses kaydında Çıkrıkçı’nın darbeye karşı çıkan yurttaşlara “it sürüsü” benzetmesi yapması, “Direnenlere ateş edin” demesi ve “gebere gebere gidecek it sürüsü” yönündeki sözleri darbecilerin dehşetini ortaya koymuştu. FOÇA’DA 201 ASKERE GÖZALTI İzmir’in Foça ilçesinde görevli polis ekipleri, darbe girişiminin ardından Foça Batı Görev Grup Komutanı Tuğamiral Yaşar Çamur’un gözaltına alındığı Foça Deniz Üssü’ne operasyon düzenledi. Terörle mücadele ekipleri, askerlerin bilgisayarlarına el koydu, güvenlik kamerasının kayıtları alındı. Askerlerin lojmanlarında da arama yapılırken, 201 asker gözaltına alındı. l DHA REKTÖR SARAÇ TUTUKLANDI YÖK tarafından görevden uzaklaştırılan, “ilk türbanlı rektör” olarak tanınan Prof. Dr. Ayşegül Saraç dün tutuklandı. Rektör yardımcıları Prof. Dr. Sabri Eyigün, Prof. Dr. Aslan Bilici, Prof. Dr. Mustafa Arıcı, Genel Sekreter Mustafa Tuna, genel sekreter yardımcıları Hasan Ya vuz ile Haluk İzol görevden alındı. Eyigün, Bilici ve Tuna açığa da alındı. Dicle Üniversitesi’nde birimlere giriş yasaklandı. Karabük’te 13 Emniyet mensubu, Niğde’de 13 polis memuru, Denizli’de 2 vali yardımcısı ve 1 kaymakam, Antalya’da Vali Yardım cısı Bilal Çelik ile Serik Kaymakamı Rıfat Altan, Hakkâri’de 6 asker, Ağrı’da 5 polis tutuklandı. Elazığ’da 60 polis, Bursa’da 1 doktor, Düzce Kaynaşlı Kaymakamı Şenol Koca gözaltına alındı. Erzurum’da 982 kişi görevden uzaklaştırıldı, bunlardan 37’si tutuklandı. l DHA YARBAY ALİ TATAR’IN AĞABEYİ, FİRARİ SAVCI PEHLİVAN’A SESLENDİ Niyetimiz senden öç almak değil, adalet İçimde hep bir yaradır... Deniz Yarbay Ali Tatar’ı ölüme sürükleyen süreç aklıma geldiğinde acılı eşinin o günkü isyanını düşünürüm. Tarih: 20 Aralık 2009... Yer: Kara caahmet’te ki cemevi... Tatar aile si, Yarbay Ali Tatar’ı son yolculuğu na uğurluyor. AKüyçküuktkaya Acılı eş Nilüfer Tatar’ın ağzından dö külen cümle ler beynimin bir kenara işlen miş, halen çıkmıyor: “Ey Süleyman Pehlivan. Adı nı hiç silmeyeceğim. Kocamın katili sensin. Rahat nefes alı yor musun?” Bir gün öncesi... Eski Deniz Kuvvetleri Komutanları emekli oramiraller Metin Ataç ile Eş ref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddia sıyla ikinci kez gözaltına alı nırken 19 Aralık 2009 akşamı intihar eden Ali Tatar ailesine şunları yazacaktı: “...Sizlerin başını eğecek hiç bir şey yapmadım. Başınızı dik tutun. Ben, bana yapılan bu haksızlık ve hukuksuzluğu kaldıramam. Yaşadığım bu hu kuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara gir meyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. İnsanın kendi eliyle hayatını sonlandırmasına önce ben karşı çıkardım. Ama kader böyleymiş, hakkınızı helal edin.” Oçıknmunadelıinden İntiharından önce yukarıdaki satırları kaleme alan Tatar’ın ölümünün ardından “19 gün sonra” ise savcılık kayıtlarına satırı satırına şu not düşülecekti: “Dosyada mevcut Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 07/01/2010 tarihli raporunda şüpheliler Faruk Akın ve Sinan Efe Noyan’ın kullandıkları ikametgâhta ele geçirilen, üzerinde ‘Alb. Tayfun Duman’dan gelecek fizibiliteye göre Uğur ve Metin Paşa’ya yapılacak operasyonun detay ve tarihlerini Levent Bektaş, Orhan Yücel Albay üzerinden iletecek. Size teslim edilen malzemeleri korunaklı bir yerde tutunuz’ şeklinde yazı bulunan notun şüpheli Ali Tatar’ın eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Soruşturma başlatılmasına esas alınan ihbar mektubuna konu edilen, şüpheli Tatar’ın muvazzaf teğmenler ve askeri öğrencilerin uyuşturucu satışına göz yumduğu, bu suretle uyuştu rucu satışını kolaylaştırdığı iddiasını teyit eden delil ve emare bulunmadığı, bu suçla ilgili olarak hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.” Ve aradan neredeyse 7 yıl geçti... 15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminin ardından Tatar ailesinin gözleri bir kez daha cemaat yapılanmasıyla ilgili soruşturmada hakkında gözaltı kararı bulunan Savcı Pehlivan’a çevrildi. Ailenin ağabeyi Ahmet Tatar, firari savcıya Cumhuriyet aracılığıyla seslendi. 7 yıl boyunca ‘hukuk’ çağrısı yapan aile, yine hukuktan yanaydı!.. 23 yıllık meslek hayatımda beni etkileyen olaylardan birisidir Tatar ailesinin büyük acısı... Sarılacivert eldiven Nilüfer Tatar’ın çığlığını, Ağabey Tatar’ın isyanını, şimdilerde 17 yaşında olan kızı Gökçen’in “Babam için hukukçu olacağım” sözlerini gazetemde yazdım. Yıllar sonra gazeteye sarı zarf içinde bir paket geldi. Zarfı gönderen Yarbay’ın annesi Satı Tatar’dı. Zarfın içinden ne mi çıktı? Fenerbahçeli olduğumu öğrenen Anne Tatar kendi elleriyle ‘sarılacivert’ bir eldiven örmüştü. O eldiven hâlâ evimde asılı!.. İ Ş T E A H M E T T A T A R ’ IN M E K T UBU Ali’ye verdiğimiz söz Adalet sistemimiz üstüne çöreklenen, kara cüppeli, Fethullah çetesinin acımasız uygulamalarının kurbanlarından biridir Yarbay Ali Tatar. Bu çetenin bir elemanı olan savcı Süleyman Pehlivan, örgütünün amaçları doğrultusunda, bilinçli olarak, elinde hukuki hiçbir somut belgebilgi olmamasına rağmen, kardeşimin üzerine gitti. Tutuklanmasını sağladı. Hukuki bütün girişimlerimize kulaklarını tıkadı. İtirazlar sonunda serbest bırakılan kardeşim için adeta kan davası güdercesine yakalama kararı çıkarttırdı. Bütün bu haksızlık, hukuksuzluk girdabından kurtaramadık kardeşimizi. Tüm yaşadıklarına isyan ederek Hakk’a yürümeyi seçti. Ali’nin kaybı bütün ailemizin yaşamında telafi edemeyeceğimiz büyük bir boşluk yarattı. İlk günden itibaren ya bu haksızlığı sineye çekmek ya da bu haksızlığı yapanların peşine düşmek gibi bir seçimle karşı karşıya olduğumuzu gördük. Zor olanı, Ali’nin anısına yakışanı seçtik. O günden beri peşindeyiz, başta savcı Süleyman Pehlivan olmak üzere bütün işbirlikçilerin; bütün Fethullahçı çetenin. Açtığımız davaları boşa çıkarmak için her yola başvurdular. Sonunda ilk fırsatı yarattıklarında Süleyman Pehlivan’ı Yargıtay’a kaçırdılar. Yılmadık, peşlerini bırakmadık. Bu devranın böyle sürmeyeceğine olan inancımızı yitirmedik. Bu alçakların, bir gün mutlaka el lerinin ayaklarına dolaşacağını biliyorduk. Oldu. Hem de kendilerini en güçlü gördükleri, en ulaşılmaz gördükleri zamanda oldu. Yarbay Ali Tatar 15 Temmuz’da bütün memleket, bu çetenin karanlık yüzünü, nasıl canavarlaşabildiğini, ne kadar insanlıktan uzak ve acımasız olduğunu yaşayıp gördü. Şimdi darbe artıkları bir bir tutuklanıyor. Bir çoğu ise beklendiği üzere fareler gibi sıvışma derdine düştü. Hakkında gözaltı kararı çıkarılan Yargıtay 19. Daire üyesi Süleyman Pehlivan’da bu kaçaklar arasında. Cemaati onu yine hukuktan, adaletten kaçırıyor. Ama bu kez işleri zor. İpler, bu kez onların elinde değil. Uzun süre kaçabileceğini sanmıyorum. Er ya da geç sanık sandalyesi ile tanışacak. Şimdi sana sesleniyorum Süleyman Pehlivan, korkma. Biz senin adam gibi gelip, adil yargı karşısında hesap vermeni istiyoruz. O kadar. Sana hukuki uygulamaların dışında bir şey yapmaya kalkan olursa önce karşısına biz dikiliriz. Bizim niyetimiz sen den öç almak değil. Biz adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Bizim Ali’ye verdiğimiz söz bu.” Darbe istihbaratı: MİT niye RTE’yi uyarmadı, çünkü... En çok konuşulan ve merak edilen konu... Cumhurbaşkanı Erdoğan bile, “eniştemden öğrendim” diyerek, MİT’in darbe haberini kendisiyle paylaşmamasından şikâyet ediyor... Eniştesi de Kemerburgaz taraflarında askerlerde hareket görmüş ve geç saatte RTE’ye bildirmiş... Eniştemden öğrendim dediği bu. Ama ciddiye almamış. Sonra gelen başka bilgilerle durumun farkına varmış. MİT ve Genelkurmay’a ulaşamamış. Demek ki saat 21.00’den sonra oraları aramış. Tabii darbe girişimi başlamış o sırada... MİT’e saldırı var ve Genelkurmay derdest edilmiş vaziyette! İhbar ne kadar ciddiydi? Bilinenler ve bilinmeyenler var. Ben burada MİT’e gelen ihbarın niteliğini tartışacağım. Üzerinde hiç durulmayan temel soru şu: MİT’e ulaşan bilgi, ne kadar ciddi bir ihbar niteliğindeydi? Açık kaynaklara, yani gazete ve televizyonlara yansıyan bilgiler: MİT Müsteşarı Hakan Fidan “darbe ihbarı” almış. Bunu saat 16.00’da Genelkurmay Başkanı ile paylaşmış. Genelkurmay Karargâhı’nda darbe olacağı bilindiği halde bunun Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la paylaşılmaması sorgulanıyor. Ama dikkat: “Darbe olacağı biliniyor...” gibi çok iddialı bir “laf” üzerine kurgunuzu yaparsanız, yazamayacağınız şey kalmaz. Genelkurmay, kuvvet komutanlarına bilgi veriyor, uçakların kaldırılmamasını istiyor vb. Ama bunun dışında Genelkurmay’ın aldığı bir önlem yok. Burada bilmediğimiz can alıcı noktayı gözden kaçırıyoruz: Hakan Fidan’ın elindeki bilgi neydi? Genelkurmay ile neyi paylaştı? Yani darbe ihbarı ne kadar ciddiydi? 6 ayda 150 darbe ihbarı Bu soruyu yöneltmemin bir nedeni de, son 6 ayda MİT’e 150 tane askeri darbe ihbarının gelmiş olması. Fidan, şüphesiz bunların önemli bir kısmını eledi. Peki, bu eski ihbarlardan ciddiye alıp da Genelkurmay’la, Erdoğan ve hükümetle paylaştığı var mıydı ve varsa kaç tane? Eğer mesela 10 tanesini paylaştıysa ve bunlardan bir şey çıkmadıysa, 2 noktanın altını çizmemiz gerekir: Darbe ihbarları artık kanıksanmış olabilir. Belki de o ihbarlarda da bazı benzer önlemler alındı. Haberimiz olmadı çünkü darbe yoktu. (Cemaat, boş ihbarlarla bu kanıksamayı yaratmış olabilir mi?). 15 Temmuz’da gelen ihbarın diğerlerinden farkı, ayrıcalığı var mıydı? Varsa neler? Varsayalım ki bu ihbar, kalite olarak diğerlerinden daha dikkate alınabilir özellikteydi... Ama o kadar. Anlaşılıyor ki, ihbarda ayrıntı yok, isim yok, olguolay yok, önceden harekete geçilmesi gereken somut bir hedefdarbeci yok. Düşman belli değilse, kime, neye karşı harekete geçeceksin? Demek ki, gelen darbe ihbarı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı hareket geçirecek ve telaşa verilecek önemde görülmedi. Yoksa ciddiyeti fazla yüksek olsaydı, alarm düzeyi, ihbarı sadece Genelkurmay ile paylaşacak kadar düşük olmazdı. İstihbarat zaafı nerede? Evet, şimdi bu soruya gelebiliriz. Cumhurbaşkanı da özellikle itiraf etti. Ama zaaf nerede? İhbarı Saray’a ve Çankaya’ya iletmemekte mi? Şüphesiz hayır. Zaaf, MİT’in, Cemaat’in ordu içindeki yapılanmasından ve muhtemel harekât, plan ve programından habersiz kalmasında. Bu kadronun içine adamlarını sokamamışlar! Bunun nedenlerine bakabiliriz: 1) Cemaatin ordudaki çekirdek örgütlenmesi ve faaliyeti çok sıkı. O kadar ki, belki de bir imam tarafından doğrudan Gülen’e bağlı, çünkü ordu son vurucu kale. 2) MİT’in ordu dışında Cemaat içinde faaliyeti diyelim ki var, ama doğrudan ordu hakkında bilgi toplayamıyor. 3) MİT’in ordu içinde bir “casuslukkarşı casusluk faaliyeti” zaten yok. AKP yürüyün kullarım dedi Tamam, darbecilerin ordu içinde ve önemli yerlerde varlığı bilinmiyor değil, yazılıp çiziliyor. Ben bile siyasi analiz olarak, dün burada yayımladığım 2002’deki yazım gibi, son hesaplaşma ordu içinde olacak diye vurgulamışım. Balyoz’dan yargılanan subaylar kitaplar yazdılar. Yani her şey biliniyor. MİT ve Genelkurmay bu bilinenleri seyretti mi? Evet... Tabii en önemlisi, 2010’dan itibaren AKP’nin Cemaatin ordu üzerindeki operasyonlarını adeta teşvik etmesidir. İktidar böyle yaparken, Cemaatçilerin darbeci örgütlenmesini kim ciddiye alacak ta önleyecek! Hayal kurmayın. Darbenin arka planında AKP duruyor! Bir de Genelkurmay’ın tutumu. T1 uşnechelii’td,e2sayldaırrıa: lı Tunceli’de önceki gece sa alanına doğru gittiği, güvenlik at 23.15 sıralarında Cumhu güçlerinin de düğündeki vatan riyet Mahallesi ile Ovacık ka daşların zarar görmemesi için rayolu üzerindeki polis kont ateş açmadıkları belirtildi. rol noktasının bulunduğu bölgelere PKK’liler roketatar ve ‘Ölürsem şehit olurum’ uzun namlulu silahlarla saldı 1.5 yıldır Tunceli’de görev ya rı düzenledi. Çatışmada 26 ya pan şehit polis Kaan Kılınç’ın şındaki polis memuru Kaan Kı İzmir Bornova’da yaşayan aile lınç şehit oldu, 2 polis de ya si acı haberi alınca gözyaşla ralandı. Bölgeye 500 metre rına boğuldu. Kılınç’ın do mesafede bulunan ve açık ğuya tayini çıktığında mes havada yapılan düğünde lekten ayrılmasını isteyen ki yurttaşlar, patlama ve si yakınlarına, “Ne ayrılması, lah sesleri üzerine bir bi ölüm her yerde var. Ölür nanın bodrum katı sem şehit olurum, va na gizlendi. Kaçan tan için canım feda” PKK’lilerin düğün dediği öğrenildi. Kaan Kılınç Emniyet Almanya’yı uyarmış ZEHRA ÖZDİLEK Darbe girişiminden 3 gün sonra Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Almanya ve Batı Avrupa’ya yönelik terör saldırısı uyarısı yapıldığı ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hava hudut kapısı bulunan emniyet müdürlüklerine ve KOM Daire Başkanlığı’na gönderdiği 18 Temmuz tarihli ‘gizli ibareli’ bilgi notunda, “Müslim Çiçek ve Abderraham Çiçek kardeşlerin çok yakın zamanda Batı Avrupa’ya terörist bir eylem gerçekleştirmek üzere Türkiye’nin bilinmeyen bir havalimanından Almanya’ya (muhtemelen Berlin’e) uçacakları şahısların hangi grup veya gruplarla bağlantılı olduklarının bilinmediği şeklinde bilgilerin intikal ettiği bildirilmiştir” ifadeleri kullanıldı. Uyarıdan 4 gün sonra Almanya’nın Münih kentindeki bir alışveriş merkezine düzenlenen saldırıda, saldırgan dahil 10 kişi öldü. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear