24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 25 Temmuz 2016 EDİTÖR: ASLAN YILDIZ OHAL kabinesi GİBİ Başbakanlık olağanüstü hale (OHAL) ilişkin görevleri koordine etmek üzere, Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında OHAL Koordinasyon Kurulu oluşturdu. Yayımlanan Başbakanlık Genelgesi’nde kurulda Adalet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanlık Müsteşarı’nın görev yapacağı belirtildi. Kurul tarafından alınan kararların tüm bakanlıklar tara fından süratle uygulanacağı ifade edildi. OHAL sürecinin ilk Kanun Hükmünde Kararnamesi, önceki gün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Aynı gün Olağanüstü Hal Kurulu ve Bürolarının Kuruluş ve Görevleri ile İlgili Yönetmelik de yayımlandı. Dün de Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulu’na ilişkin Başbakanlık genelgesi yayımlandı. Buna göre, kurulun görevi, “Olağanüstü hale ilişkin olarak ilgi li mevzuatta öngörülen görevleri koordine etmek” olacak. 7 bakan bir müsteşar Kurulda Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Maliye Bakanı Naci Ağbal, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ve Başbakanlık Müsteşarı Fuat Oktay görev yapacak. Kurul tarafın dan alınan kararlar, tüm bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından “süratle” uygulamaya konulup “gecikmeksizin” sonuçlandırılacak. Kurul tarafından alınan kararlar, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına derhal duyurulacak. Gerekli görülmesi halinde kararlar, basın yayın organlarına duyurulacak ve Resmi Gazete’de yayımlanacak. OHAL uygulamasının illerde koordinasyonu il valileri tarafından koordine edilecek. l ANKARA ‘Gözaltında tecavüz’ Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’de darbe girişiminin ardından başlayan gözaltı dalgaların da insan hakları ihlalleri yapıldığına dair ellerinde güvenilir kanıtlar bulunduğunu açıkladı. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’de darbe girişiminin ardından başlayan kitlesel gözaltı ve tutuklama dalgalarında alıkonulanlara işkence edildiğine dair ellerinde “güvenilir kanıtlar” bulunduğunu açıkladı. Londra merkezli insan hakları grubu, Türkiye’de resmi ve gayri resmi gözaltı merkezlerinde tutulanların dayak ve hatta tecavüzün aralarında olduğu işkence yöntemlerine maruz kaldığını savundu. Af Örgütü’nün avukatlar, doktorlar ve bir gözaltı merkezi çalışanına dayandırdığı rapora göre, Ankara ve İstanbul’da polis gözaltındakileri 48 saate dek ayak parmak uçlarında bekletiyor. Sözlü hakaret ve tehditlere maruz kalan mahkumlara yiyecek, su ve tıbbi tedavi verilmiyor. Ankara’da gözaltındakileri temsil eden iki avukat, müvekkillerinin kendilerine “üst düzey askeri yetkililere tecavüz edildiğini gördüklerini” söylediğini belirtiyor. Üst düzey askerlere diğerlerine kıyasla daha kötü muamele edildiği, işkencenin gözaltındakileri “konuşturmaya yönelik” olduğu kaydediliyor. Bir kadın avukat, Çağlayan Adliyesi’nin 6. katındaki pencereden kendisini atmaya çalışan bir tutuklu gördüğünü aktarıyor. Af Örgütü’nün Avrupa Direktörü John Dalhuisen, “Türkiye şu anda anlaşılır biçimde kamusal güvenlikle ilgili endişeler taşıyor. Ancak işkence, kötü muamele ve keyfi tutuklamaya hiçbir gerekçe olamaz” diye konuştu. Dalhuisen, Türk yetkilileri bu “nefret uyandırıcı” uygulamaları durdurmaya ve uluslararası gözlemcilerin gözaltı merkezlerine erişimine izin vermeye çağırdı. Suçlamayı reddediyoruz AFP’ye konuşan üst düzey bir Türk yetkili ise iddiaları reddederek insan haklarına saygılı olduklarını savundu. Yetkili, “AB üyesi olmaya çalışan bir ülkenin yasalara saygı duymayacağını düşünmek absürd. Suçlamaları katiyen reddediyor ve insan hakları örgütlerini yaklaşık 250 sivili soğukkanlılıkla öldürenlere karşı alınan yasal tedbirleri tarafsız değerlendirmeye çağırıyoruz” dedi. AFP’ye konuşan üst düzey bir yetkili, rapordaki gözaltındakilere yapılan insan hakları ihlalleri iddialarını reddetti. İdama formül aranıyor AKP, darbe girişiminin devam eden bir suç olarak tanımlanması durumunda idam cezasının geriye doğru işletilebileceği üzerinde duruyor Devam eden suçlarda cezanın geri işleyebi başımıza bela olur mu?” cümleleri sarf ediliyor. leceği formülüyle idam cezasının darbecilere uygu Üç farklı görüş lanabileceği belirtiliyor. Partide, idam cezası Ancak darbecilere idam EMİNE nın geri getirilmesi konu getirirken AKP içinde ‘Ab KAPLAN sunda 3 farklı görüş dile dullah Öcalan’ın kapsam getiriliyor. Bazı hukuk dışında kalacak olması endişe’ çu kurmaylara göre, idam getiril yaratıyor. se bile 15 Temmuz’da darbe gi AKP hükümeti, bir yandan rişiminde bulunanlara uygulan Fethullah Gülen’in iadesi için ması hukuken sıkıntılı. Anaya ABD ile temasları hızlandırır sa, ceza yasaları ve evrensel hu ken, bir yandan da idamın ge kuk değerlerine göre, “suç ve ce ri getirilebilmesi için nasıl bir zalar geçmişe yürütülemez” il anayasa değişikliği yapılabile kesi nedeniyle idamın darbecile ceği üzerinde değerlendirmeler re uygulanmasının zor olduğuna yapıyor. Darbe girişiminin ‘de dikkat çekiliyor. İkinci görüş ise, vam eden suç’ olarak kabul edi ‘devam eden suç eylemlerinde” lerek idamın geriye yürütülerek darbecilere uygulanabileceği Bahaneleri halküzerinde duran AKP’de, bir ana yasa değişikliği yapılmasına karar verilmesi durumunda adam İdam konusunda en yetkili ağızlarından art arda “Halk idamın ge öldürme ve çocuklara tecavüz ri gelmesini istiyor. Gereğini yeri suçlarının da aynı kapsama alınabileceği düşünülüyor. Ancak AKP “idam darbeciler için uygulanıp Öcalan için uygulanmamasının vatandaş nezdinde par ne getireceğiz” açıklamaları yapılan AKP’de, idamın geri gelmesine ilişkin herhangi bir duraksama ya da sorgulama gözlenmiyor. Sorun Öcalan ve Gülen’in durumlarının yaratabileceği bir sorunun nasıl tiyi sıkıntıya sokabileceğini” aşılabileceği ve özellikle de “İdamın değerlendirilirken, Gülen’in iadesi konusunda da içten içe “İade edilirse Abdullah Öcalan gibi darbe girişiminde suçlu bulunanlar için geriye işleterek uygulayabilir miyiz” sorusuna hukuksal bir kılıf aramakta yoğunlaşıyor. cezaların geçmişe yürütülebileceği biçiminde ifade ediliyor. Üçüncü görüş ise, 12 Eylül 2010 yılında yapılan referandumda kabul edilen anayasa paketinde, 12 Eylül darbesini yapanlara yargı yolunun açılmasından yola çıkılarak 15 Temmuz darbecilerinin de idamla yargılanabileceği tezine oturtuluyor. Anayasa değişikliği şart İdamın geri getirilebilmesi için anayasanın 38. maddesindeki “Ölüm cezası verilemez” hükmünün kaldırılması gerekiyor. DSPANAPMHP iktidarı döneminde 2001’de idam, yalnızca “savaş ve savaş hali ile terör suçları” ile sınırlandırılmıştı. AKP, 2004’te ölüm cezasını tüm istisnalarıyla birlikte kaldırmıştı. Kafalar karışık Parti içinde “İdamın geri getirilip darbecilere uygulanması, hakkında verilen idam kararı ölüm cezasının anayasa değişikliğiyle kaldırılmasının ardından ömür boyu hapis cezasına dönüştürülen Öcalan’ın kapsam dışında tutulması durumunda partinin siyaseten sıkıntı içine gireceğini de’ dikkat çekiliyor. ‘Muhalif oylar nedeniyle hedefim’ Darbe girişimi sonrası tutuklanan AYM üyesi Alparslan Altan, ‘Cemaat bağlantım yok’ dedi ALİCAN ULUDAĞ Darbe girişimi sonrasında gözaltına alınarak tutuklanan Anayasa Mahkemesi üyesi Alparslan Altan, savcılık ifadesinde gözaltına alınmasının nedenini, “Anayasa Mahkemesi üyesiyken yazdığı karşı oylar nedeniyle buradayım” sözleriyle açıkladı. Geçen hafta tutuklanan Anayasa Mahkemesi üyesi Alparslan Altan’ın ifadelerinin ayrıntılarına Cumhuriyet ulaştı. “FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü üyesi” ve “anayasayı ihlal” suçundan tutuklanan Altan, savcıya verdiği ifadede, suçlamaları kabul etmedi. Altan, özetle şunları söyledi:  42010 yılının martına kadar Anayasa Mahkemesi raportörü olarak görev yaptım. 2010 yılının mart ayında meslekten ayrılarak Denizcilik Müsteşarlığı Müs teşar yardımcılığı görevine başla dım. Yaklaşık 43 gün görev yap tıktan sonra, AYM Başkanı Ha şim Kılıç’ın önerisiyle Cumhur başkanımız Abdullah Gül seçimiy le Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildim.  4İstanbul’da öğrencilik yıllarımda 2 yıllık bir süre devlet yurdunda kaldım. Bu süre içerisinde şu an da FETÖPDY ile bağ lantılı olduğunu belirti len kişiler ile hiç irtiba ta geçmedim, toplantıla rına katılmadım, ak rabalarımdan da bu kişi lere bağ lı yurtlar da kalan lar olma dı. Söz konu Alparslan Altan su FETÖPDY ile bağlantılı olduğu bildirilen kişilere hiçbir zaman para yardımı yapmadım, bu amaçla benden kimse para talep etmedi. 415 Temmuz akşamı evdeydim, hiç dışarı çıkmadım. Bu darbeye ilişkin olarak bana herhangi bir kimse tarafından görev verilmedi, teklif edilmedi. 2014 yılında yapılan HSYK seçimleri sırasında FETÖPDY silahlı terör örgüt üyesi olduğu iddia edilen adayların seçimine ilişkin olarak herhangi bir yönlendirme faaliyetinde bulunmadım. Yargı imamı olduğu iddia edilen Ahmet Can, Osman Karakuş ve Abdulkadir Aksoy’u tanımıyorum, bu kişilerle de irtibata geçmedim.  4 İlk terim intibak terfisiydi. Anayasa Mahkemesi üyesiyken verdiğimiz kararlar açıktır, kararlardaki görüşlerimiz de kararlar incelendiğinde tespit edilir. Netice itibarıyla genel olarak FETÖPDY ile bir bağlantım olduğunu kabul etmiyorum. Neden hakkımda böyle bir isnat olduğuna ilişkin ise şu şekilde cevap verebilirim; Anayasa Mahkemesi üyesiyken yazdığım karşı oylardan kaynaklanabilir. Netice itibarıyla FETÖPDY ilgili bir bağlantım yoktur.   4 Görevimi Türkiye’de insan hakları ve anayasa yargısının gelişmesi için yaptım. Herhangi bir örgüt ve terör bağlantıları içerisinde bir ilişkide bulunan bir yapıya sahip değilim. Bu anlamda yaklaşık 16 yıldır Anayasa Mahkemesinde görev yapıyorum. l ANKARA haber 5 Demokrasi nöbeti “Şer bildiklerimizde hayır vardır”, umalım 15 Temmuz darbe girişimi de böylesi bir tecelli olsun. Asıl sınav bundan sonra başlıyor; bu musibetten demokratikleşme ve toplumsal barış istikametinde ders çıkarılmazsa, bu ülkenin sahiden sonu gelir. O halde, başta iktidar olmak üzere hepimiz “demokrasi nöbeti”ne vargücümüzle omuz vermeliyiz. Açık konuşalım; “demokrasi ve toplumsal barış”ın değerini tam anlamıyla kavrayamamış bir toplumuz, bu ülkenin laikleri de İslamcıları da, solcuları da, sağcıları da, demokrasiyi kendi “toplumsalsiyasal mühendislik” anlayışlarına uyduğu ölçüde benimsemiş, gerisini fantezi saymıştır. Laikler demokrasiyi Batılılaşmanın, İslamcı ve muhafazakârlar ise, laikliği yıpratmanın, laikleri dövmenin aracı saydı. Oysa demokrasi dediğimiz, bir toplumun kavgasız, dövüşsüz, dayatmasız bir arada yaşamasının yöntemini aramaktan başka bir şey değildir. Özgürlükler ve farklılıklara saygı bu yöntemin ana eksenidir, zira başkasının özgürlüğüne, farklı olanın fikrine zikrine saygı duymadan yönetmek, düzen kurmak mümkündür ama toplumsal barışı sağlamak imkânsızdır. Bu ülkenin liberal ve demokratları dahi, büyük ölçüde, bu gerçeği kavramaktan uzak bir demokrasi tasavvuru peşine takıldı, bir noktada mesele askeri vesayetten kurtulmaktan ibaret görülmeye başladı, oysa mesele, askeri vesayet başta olmak üzere her türlü vesayetten kurtulmayı hedeflemekti, olmadı. Toplumsal Barış 15 Temmuz’dan bu yana yaşananlar, tüm olumsuzluklar bir yana, toplumsal barış ve demokrasinin öne çıkması yönünde bir kapı açtı, umarım o kapı iktidar tarafından kapatılmaz, bir büyük uyanışa vesile olur. Muhalefet şu ana kadar bu konuda iyi bir sınav verdi, iktidar çevresi de, ilk öfkeli tepkisellikten uzaklaşmaya başladığının işaretlerini veriyor. Umalım gerisi gelsin, bu olayı bir büyük gözaltı ve baskı rejimine vesile yapma çabasında olan taraftarlarına sağduyu mesafesinde hâkim olsun, OHAL olağan hale gelmesin. Çok acı ama, maalesef, iktidar ve muhalefet çevreleri tüm bunlar yaşanmadan değil, ancak “ortak düşman Fethullahçılık” karşısında uzlaşma zemini buldu. Ama böylesi bir uzlaşmanın yerini, demokratik bir gelecek tasavvuru zemininde uz laşma anlayışı almazsa, böylesi sağlıklı ve sürdürülebilir bir uzlaşma olmaz. “Fethullahçılar” ve “FETÖ”, meselesine gelince; silahlı bir girişim içinde bulunmaları, tüm sivil toplum, sivil muhalefet iddialarını çökertmiş oldu. Ama Fethullahçılık karşısında ortak tavır da, cadı avına dönüşmemeli. Dahası, Fethullahçılık bir sonuç, neyin sonucu onun üzerine düşünmeli, taşınmalı. Ve dahası, Fethullah Hoca’nın karanlık hesaplarına alet olanların tümünün, bu ülkeye düşman oldukları için değil, çok farklı nedenler ile o çarkın içine girdikleri hesaba katılmalı. Felaketler yaşanmasın “İnsani” yönü boşveren bir demokrasi tasavvuru olamaz ve de toplumsal barış vaat edemez. Bu ülkenin pek çok fukara çocuğu, Robert Kolej’e girme imkânını tepip, Fethullahçı okullara girmiş değil. İslamcı, muhafazakârlar bir yana, Fethullahçıların baş düşmanlığı şampiyonluğuna girişen laik kesim, bu yalın gerçeği hiçbir zaman anlamak istemedi. İslamcılar, “alnı secde görenden zarar gelmez” taassubuna teslim oldu, buna karşı laikler, onları “takunyalı kalabalığın” bir parçası olarak gördü. Kimse, fakir Anadolu genci büyük şehirde okumak için bir yer, yurt bulmak zorunda diye düşünmedi. Polisliğin, askerliğin, küçük bürokratlığın, “bir fesat teşkilatı kurma girişimine nefer yazılmak”tan ziyade, bir fukara mesleği, bir gelecek vaadi olduğunu hesaba katmadı. “Askere, polise, bürokrasiye sızdılar” diye yakınanlar, burjuva sınıfına dahil olmayanların kendilerine “başka nasıl bir gelecek kuracaklar” diye bir dertleri olmadı. Aslında, bu kesimin, Fethullahçılara ilişkin tutumu, tüm İslamcımuhafazakâr kesime dair tutumundan farklı değildi. Tam da bu nedenle aynı sosyolojik tabandan gelen pek çoklarının bir kısmının, hatta aynı aileye mensup bazılarının, AK Parti, diğerinin Fethullahçı çevreye dahil olması tesadüf değil. AK Parti’nin Fethullahçılar ile tarihi ittifakı da, aslında bu temele oturuyordu. Kısacası, kimse Fethullahçıları lanetleyerek arınmaya çalışmasın; “Neden Fethullahçı olunur”, “Onlar mı devleti kullandı, devlet denilen aygıt mı onları kullandı?”, “Soğuk Savaş döneminde ve en çok 12 Eylül rejiminde neden önleri açıldı?” diye derin derin düşünsün ki, benzeri felaketler, kırılmalar yaşanmasın. ‘Türkiye’nin istikrarsızlığı size de tehdit’ Avrupa Birliği’ne Gülen çağrısı DUYGU GÜVENÇ Baş Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Baş kanı Ahmet Berat Çonkar, Avru palı muhataplarına gönderdiği mektupta FETÖ olarak tanımladı ğı Fethullah Gülen destekçilerine karşı mücadele için destek iste di. Çonkar, “Biz müttefiklerimize ve ortaklarımıza bu grubun kendi topraklarındaki aktivitelerini önleyecek mümkün olan tüm adımları atması Fethullah Gülen çağrısında bulunuyoruz” dedi. Çon kar, AB’den destek isterken Türkiye’nin istikrarsızlığının onları da etkileyeceğini söyledi. Türkiye’nin aldığı yasal tedbirler ve soruşturmalarla ilgili “gerçek olmayan ve yanlış tahminlerle, önyargılı ve kabul edilemez eleştirilerin” yapıldığını savunan Çonkar, “Bu darbe girişiminde bulunanlara destek vermektir” dedi. Türkiye’nin IŞİD ve PKK/YPG ile mücadelesinin devam ettiğini belirten Çonkar, “Türkiye’nin istikrarsızlığının AB üyesi ülkelerde ve bütün bölgede ciddi sonuçları olacağı için AB’li müttefiklerimizin söz ve eylemlerle desteği memnuniyetlle karşılanacaktır” dedi. l ANKARA Başbakanlık’tan dünyaya 6 dilde ‘darbe’ notu Başbakanlık, yurtdışında yaşayan Türkler için hazırladığı bilgi notunda, Cemaat’in 1970’ten bu yana nasıl örgütlendiğini, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde neler yaptığı ve Cemaat’le nasıl mücadele edileceğini anlattı. Altı dile çevrilecek notta, “FETÖ, 1970’li yıllarda kendisini barış gönüllüsü olarak tanıttı. Sol, sağ, liberal ve dindar kimliklerle ordu, yargı, Emniyet ve istihbaratın kritik yerlerine yerleşti. Devletleri ele geçirdi. Sıradan insanların çözemeyeceği bir profesyonellik kazandı. Darbe girişimi başarılı olsaydı, Gülen’in sapkın dini görüşleri ekseninde askeri bir diktatörlük kurulmuş olacaktı” dendi. Notta “FETÖ, IŞİD ve Boko Haram gibi örgütlerle bütün insanlık ailesi olarak birlikte mücadele edilmelidir” ifadeleri kullanıldı. l SİNAN TARTANOĞLU / ANKARA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear