24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 10 Temmuz 2016 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ haber 5 Can erok Menekşe Plajı’nda yaşama tutunan yalnızca Suriyeli sığınmacılar değil. Yerel kıyafetleriyle denizin tadını çıkaran Afganistanlılar Bu kıyıda ölümda var. Yoksulluklarını kısa bir süre de olsa denizin keyfiyle unutmaya çalışan Afganlılar “selfie” çekerek bu anı ölümsüzleştiriyor. yok, hayat var Florya Menekşe Plajı: İstanbul’da tutunmaya çalışan yüzlerce sığınmacı, genci, yaşlısı burada hayata kulaç atıyor Bir dönem İstanbul’un yazlık yerlerinden olan Florya’daki Menekşe Pla jı şimdilerde sığınmacıları ağır lıyor. Sığınmacılar bir yandan Ege’den, Akdeniz’den ölüm yol culuğuna çıkarken Marmara Denizi’nin sularında farklı ku laçlar atılıyor. Özgürlük yolunda ölüme atılan kulaçlar yaşamın kı yısında bu kez Menekşe sahilin de kahkahalı, ke yifli bir kulaca dö nüyor. Kısacası her şeye karşın yaşam devam ediyor... Marmara De CANAN COŞKUN nizi kıyılarının İstanbul’da bir dönem en çok rağ bet edilen plajlarından Menek şe Plajı’ndayız. Florya sahili deni lince aklımıza kazılan Atatürk’ün o simge fotoğrafı geliyor. Hepimi zin anımsadığı o ‘kumsala otur muş’ biraz yıkık dökük iskelesiy le bizi selamlayan Florya Atatürk Deniz Köşkü... Hemen 1 kilometre ötesinde yüzlerce sığınmacı, gen ci, yaşlısı, kadını, çocuğu denizle oynuyor... Plaja vardığınızda Suriye’de bir plajda güneşlendiğinizi düşünebi lirsiniz. Türkçenin neredeyse ko nuşulmadığı bir plaj burası. Plajın 59 kilometre ötesinde aynı denizin kıyısı Caddebostan sahili ise mü ziğin ritmine kendini kaptırmış. Birbirinden kilometrelerce uzakta karşılıklı denize giren insanların ortak paydası ise “aynı kirli deni ze” giriyor olmaları. Çadırlardaki yastık ve battaniyeler geceleri de orada olduklarının kanıtı. 330 bin mülteci İçişleri Bakanlığı’nın rakamlarına göre Türkiye’deki Suriyeli sayısı 1 milyon 385 bin. Suriyeliler 330 bin kişiyle en çok İstanbul’da ikamet ediyor. İstanbul’u 220 bin kişi lik göçmen sayısıyla Gaziantep takip ediyor. Hatay’da 190 bin, Şanlıurfa’da 170 bin, Mardin’de 70 bin Suriyeli yaşıyor. 9 ilde ise hiç Suriyeli yok. Biçr eylaişmkai n Sakin bayram trafiğinde Florya’dan 20 dakikada Caddebostan’a vardığımıza sevinerek çimlere yayılıyoruz önce. Etrafta kitap okuyanlar, bisiklet sürenler, denizin içindeki sandalyesiyle güneşin tadını çıkaranlar, sörf yapanlar, paten kayanlar, çiftler, arkadaşlarıyla eğlenenleri, görünce foto muhabiri arkadaşım Can Erok’a “Florya tam karşımız değil mi” diye soruyorum. “Yaza damgasını vuran hit şarkıların” yükseldiği Caddebostan plajında tek yabancı dili Suriyeli seyyar satıcılardan işitiyoruz. Sahil akşamları ise bambaşka bir cümbüş havasında. Havanın kararmasıyla çimler daha da kalabalıklaşıyor. Geceleri de oradalar İğne atsak yere değmeyecek kalabalıktaki Menekşe Plajı’na vardığımızda neredeyse Türkçe konuşacak insana rastlayamıyoruz. Gözünüzü kapatsanız Suriye’de bir plajda olduğunuz hissine kapılırsınız. Plajda ilk dikkatimizi çeken denize giren göçmenlerin yanı sıra battaniyeleri, yastıkları ve derme çatma çadırlarıyla orada yaşadığını anladığımız sığınmacılar oluyor. Yerlerdeki ambalajların üzerlerinde dahi Arapça yazan bu “Suriyeli plajındaki” kimi sığınmacılar nargile keyfi yapıyor. Az ötede yerel kıyafetleriyle denizin tadını çıkaran Afganistanlı grubun yanına yaklaşıyoruz. “Selfie” çektikten sonra fabrikada çalıştıklarını, ülkelerinde iş olmadığını anlatıyorlar. Yoksulluk kısa bir süre de olsa denizin keyfiyle unutuluyor. Türkçe ikaz komedisi Tam o sırada cankurtaranın denizdekilere ikazını duyuyoruz. Yüzümüzde hafif bir gülümseme... Neredeyse Türk’ün olmadığı bir plajda ‘Fazla açılmayın, dubaları geçmeyin’ diyerek yapılan Türkçe anons insanı güldürüyor. Türkçe uyarıların yapıldığı plajda gözümüze Arapça uyarıların yer aldığı bir tabela da ilişiyor. Adeta göçmen mezarlığına dönen Ege Sığınmacıların bir kısmı plaja nargilelerini de alıp gelmiş. Denizi’nde ikazsız bir şekilde yiten hayatlar geliyor aklımıza... Yanlarına yanaşan insanlardan tedirgin oldukları her hallerinden belli olan bir ailenin yanına oturuyoruz. Yarı ürkek verilen cevaplar arasında en dikkat çekenler savaştan kaçarak İstanbul’da bir hayat kurdukları ve hafta sonu eğlencesi için plaja geldiklerini söylüyorlar. Az ötede battaniyelerin ve yastıkların olduğu derme çatma çadırda umutsuz gözlerle denize bakan bir sığınmacıyla konuşmak istiyoruz. “Burada mı yaşıyorsunuz” sorumuza yarım Türkçesiyle ve kederli gözlerle “Evet” yanıtını veriyor Suriyeli kadın. Hepsi bu... Sonra susuyor. Tehlikeli ‘nefret’ dili! Plajdan tam çıkmak üzereyken bir Türkle konuşmak umuduyla güneşlenen bir kadının yanına yanaşıyoruz. 40 yıldır Cen net Mahallesi’nde oturduğunu ve çocukluğunun Menekşe Plajı’nda geçtiğini söyleyen Birsen Hanım Suriyelilerden yakınıyor. Sosyal medyadan yükselen “Suriyeli istemiyoruz” naraları; plajda Amerikan bayrağı desenli bikiniyle güneşlenen ve “Tayyipçiyim” diyen Birsen Hanım da “Feyse de yazdım ben. Gitsin ülkelerinde ölsünler” cümlesiyle bizi şaşırtıyor. Ve Birsen Hanım’ın tepkisini bir adım öteye nefret diline taşıyor. Bir süredir bazı gazetelerde yapılan yayınların insanlar üzerinde etkili olduğunu görmemek imkânsız... “İnsanlar elbiseleriyle denize giriyor. Plaj gibi bir görüntü var mı burada? Çeteleştiler, çalışmıyorlar, çalıyorlar, mağduruz. Deniz leş gibi. Madem savaş var, bayramlaşmaya nasıl gidiyorlar? Biz toprağımız için ölürüz, bizim de her gün şehitlerimiz ölüyor. Bir kadın olarak ben vatanım için ölürüm” diyor Birsen Hanım. Birsen Hanım haricinde pek çok Türkle de konuştuk. Birsen Hanım’ın sözleri çoğunluğun sözleri olmasa da insanın içini karartacak derecede büyük bir kesimin düşüncelerini yansıtıyor. Oysa Birsen Hanım da kızdığı Suriyelilerle birlikte “aynı kirli denize” giriyor. Ortak payda... Göçmenler savaştan kaçıp Avrupa’ya sığınmak için yaşamları pahasına da, aileleriyle birlikte güzel vakit geçirmek için de denize geliyorlar. Deniz kimine ölüm kimine eğlence oluyor. Plajdaki göçmenler için karşısında oturdukları deniz uç duyguların ortak paydası gibi. Kim bilir o gözler Florya’dan Marmara Denizi’nin ufkuna baktığı zaman ne düşünüyor?.. l İSTANBUL Katliamlar günlüğü... Sağır, eski bir pişmanlık, anlamsız ayıp gibi boş sözlerin arkasına sığınıyor, kesik çığlıklar çaresizliği inatçılığa dönüştürüyor... Ölümlerle yatıyor, ölümlerle kalkıyoruz. Bu acı, bu kin, bu hüzün, bu nefret! Güneşin güzel ezgisinden, iki çekiç gibi bedenini döven günleri anımsamak istemiyorum. Geniş bir zaman dilimi içinde bir haykırış, bir çığlık geliyor aklıma: “Güzellik bir başka geceye saklar köklerini ve bir başka günde yeniden doğar!” Tam bu sırada kendimle yüzleşmek istiyorum... Biz kendimizle ne zaman barışıp art arda gelen ölümlere, katliamlara karşı çıkacağız? Biz ne zaman IŞİD için “eli kanlı katiller” diyerek alanları doldurup “terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur” diyerek tüm terör örgütleri lanetleyeceğiz? Biz ne zaman PKK’ye karşı Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Süryani... Etnik, mezhepsel kimliğimiz ne olursa olsun, “yeter artık akan kan dursun” diye yeri göğü inleteceğiz? Biz ne zaman her Kürt yurttaşımızı “potansiyel terörist” olarak görüp kentleri kuşatıp evleri harabeye çevirmekten vazgeçip vicdanımızın sesini dinleyeceğiz? Hiçbir dönem yapmadık bunları... 1980 öncesi de yapmadık, 90 sonrası da. Faili meçhul cinayetler, aydınlarımızın, yazarlarımızın, gençlerimizin katledilmesi... Madımak, Kahramanmaraş, Suruç, Diyarbakır, Gaziantep, Reyhanlı, Ankara, İstanbul katliamları. Evet, biz ne zaman yüzleşeceğiz, ne zaman düşünmeye başlayacağız? Bunca kayıp, bunca şehit, bunca ölüm... Bu denli vicdansız mı olduk söyleyin! HHH Denizyıldızının parladığı bir yerde eski zaman masallarıyla avunan bir şehidimizin çocuğu, gözyaşlarını tutamıyor... Yalnızlık ve ölüm sarmalı iç içe girmiş. Biriken acılar, kin, nefret, intikam duygularının alevleri kuşat mış dört bir yanımızı. Sanki zaman durmuş! Binlerce yıllık tarihin ve kültü rün boy verdiği topraklar kanla sulanır olmuş. Rusya Dışişleri Bakanı diyorki: “IŞİD ve öteki terör örgütleri Türkiye topraklarını kullanıyor. Türkiye bu terör örgütlerinin kendi topraklarını kullanmasının önünü kesmelidir.” Bu açıklamayı okuyunca aklıma gelen sorular çoğalıyor. 7 Haziran 2015 seçiminden önce IŞİD, Kobani’yi, Diyarbakır’ı bombalayarak terörü Türkiye’ye taşırken ardından Suruç’u bombalarken katledilenler bu kadim toprakların çocukları değil miydi? O insanlar, Kobani için toplanmamışlar mıydı? Suruç’tan sonra onlarca kişinin öldüğü Ankara Gar’ı katliamı ve diğer terör eylemleri... Bir süre sonra PKK, TAK ve yine IŞİD... İşte bu sıralarda İncirlik Hava Üssü’nün Kobani’ye havadan destek için ABD ve koalisyonun savaş uçaklarına açılması. Amaç Kobani’ye, PYD’ye destek vermek, IŞİD’i işgal ettiği topraklardan çıkarmak. İşin şaşırtıcı yanı PKK, Kobani’yi bizim topraklara taşımak çabasındayken, devletimizde Kobani’yi içeride çözmek istiyordu... Rastlantıya bakın, peşmergeler Türkiye topraklarından geçiyorlardı tam bu sırada, Kobani’yi IŞİD’in elinden kurtarmak için. ABD bastırınca Türkiye de İncirlik Hava Üssü’nü açmıştı, istemese bile... HHH Bu olup bitenleri yurdum insanının çoğu bilmez, “kahve ahalisi” umursamaz... IŞİD, Ankara’nın ve İstanbul’un kalbinden vurdu birkaç kez... Ne oldu? IŞİD, Türkiye topraklarını yolgeçen hanına çevirdi, hücre evleri kurdu. Sağımızda IŞİD, solumuzda PKK... Bir zamanlar şöyle diyenler vardı: “IŞİD Türkiye’de turistleri, Alevileri ve Kürtleri vuruyor!” Onlar insan değil mi, ey vicdanı cüzdan sananlar! Gerçeklerle, ölümlerle, katliamlarla, kıyımlarla yüzleşin... Antalya’da 4.3’lük deprem Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığı verilerine göre, Antalya’da merkez üssü Korkuteli’ne bağlı Bayat Bademleri Mahallesi’nin yakınları olan Richter ölçeğine göre 4.3 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Antalya merkeze de 24 kilometre uzaklıkta, saat 10.15’te, yerin 51.1 kilometre derinliğinde kaydedilen depremde ilk belirlemelere göre can veya mal kaybı yaşanmadı. Deprem kısa süreli paniğe yol açtı. l ANTALYA/DHA ODTÜ Prof. Dr. MUSTAFA N. PARLAR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA VAKFI 2016 YILI ÖDÜL BAŞVURULARI ONUR ÖDÜLÜ HİZMET ÖDÜLÜ BİLİM ÖDÜLÜ ARAŞTIRMA TEŞVİK ÖDÜLÜ TEKNOLOJİ TEŞVİK ÖDÜLÜ DETAYLI BİLGİ ve BAŞVURU İÇİN www.parlar.org.tr odul@parlar.org.tr Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü 1661. Sokak No: 12 06800 Beytepe / ANKARA T: 0312 227 02 73/74, F: 0312 227 02 75 Son Başvuru Tarihi: 15 Temmuz 2016 C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear