26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 10 Temmuz 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ haber 11 Akademisyenler için Ankara çağrısı Barışın Akademisyenleri, akademiye yönelik baskılara ve yeni YÖK yasa tasarısına karşı, 20 Temmuz’da, Ankara’da bir araya gelme çağrısı yaptı. Çünkü YÖK Disiplin Kurulu’na gönderilen 35 akademisyenin dosyası, 20 Temmuz’da görüşülecek. Barışın Akademisyenleri’nin çağrı metninde, “Barış talebini dile getiren bildiriyi imzalayan 2218 araştırmacı ve akademis YÖK’ün meslekten çıkarılmaları istenen 35 akademisyenin durumunun görüşeceği 20 Temmuz için Ankara’da buluşma çağrısı yapıldı yen aylardır çeşitli suçlama, taciz, disiplin ve ceza soruşturmalarıyla karşı karşıya. YÖK yasa tasarısına hayır demek için, mesleğimizi, yaşam hakkını ve barışı savunmak için 20 Temmuz’da Ankara’dayız. 20 Temmuz’u, ‘akademide ve Türkiye’de baskı ve savaşa hayır’ dediğimiz bir adalet buluşmasına çevirelim. YÖK’ün 20 Temmuz’da vereceği karar, durumları daha sonra görüşülecek yüzlerce akademisyen için de bir örnek oluşturacak” denildi. YÖK yasa tasarısı ile YÖK tüm öğretim elemanlarını tek başına ve direkt sorgulayacak bir kurum haline getirilmek istendi ğine dikkat çekilerek, şöyle denildi: “Bu yasa yürürlüğe girerse akademi ve akademisyenlik mesleği tasfiye olacak. Savaşın yol açtığı ve akademiye de sirayet eden yıkım büyüyecek, eleştirel düşünce ve ifade özgürlüğü üniversitelerden kazınacak.” l İSTANBUL / Cumhuriyet Korkuya yenildiler ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza attığı için Mersin Üni versitesi’ndeki işlerinden atılan, haklarında “Cumhurbaşkanı’na hakaret”, “terör ör gütü propagandası yapmak” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” gi bi suçlamalarla da ABİDİN YAĞMUR valar açılan 5 akademisyen, 1213 Temmuz günlerin de hâkim karşısına çıkacak. Da vayı Avrupa Parlamentosu’ndan bir gözlemcinin de izlemesi bek leniyor. Bildiriye imza attıktan sonra işinden çıkarılan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şener, Yrd. Doç. Dr. Selim Çakmaklı, Yrd. Doç. Dr. Hakan Mertcan kritik duruşma öncesinde üniversitelerdeki cadı avını anlattı. Barış bildirisine imza attıkları için Mersin Üniversitesi’nden atılan akademisyenler bu hafta hâkim karşısına çıkacak. Akademisyenleri en çok meslektaşlarının ‘sessizliği’ yaralamış SAVCI REKTÖR İŞBİRLİĞİ MUSTAFA ŞENER: Böyle bir şey bir üniversitede yaşanıyorsa oraya üniversite denemez. Öyle bir yer olsa olsa askeri garnizon olur. Rektör Ahmet Çamsarı bu işleri tek başına yapmadı. Çok büyük bir öğretim üyesi kitlesi de sessiz kalarak destek verdi. Arkadaşlarımızın büyük bir kısmı cadı avına teslim oldular, sindiler ve bize vebalı muamelesi çektiler. Savcılığın bir gün aklına gelip de Facebook hesaplarımızı incelemeye almadığını düşünüyorduk. İşten atılmamız için bildiriyle ilgili soruşturmaların yetmediğini, yeni suçlar üretilmesi gerektiğini, savcılığın ve rektörlüğün işbirliği içinde çalıştığını görmüş olduk. BU TAVIR TARİHE GEÇTİ SELİM ÇAKMAKLI: Bu tür davalar ifade özgürlüğünün alanını daraltan davalar. İnsanları konuşmamaya, bilmemeye, bilip de söylememeye yönelten davalar. İmza kampanyasını tasvip etmeyen hocalarımız var. Odamıza gelip böyle bir linç kampanyasına maruz kalmanız kabul edilemez dediler. Ama bunları kamusal alanda dile getirmediler. Daha sonraki süreçte arkadaşlarımız işten çıkarıldı. Üniversiteden güçlü bir tepki gelmedi. Bir korku ortamının yarattığı bir durum bu. Ama akademisyenlerin böyle baskı ortamında odalarına çekilip görmemeleri, tepki vermemeleri bir sorumsuzluk olarak geçti tarihe. CUMARTESİ ANNELERİ BU KEZ ‘SON’ KAYIBI SORDU: Hurşit Külter nerede? Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için dün 589. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Oturma eylemine katılanların her biri, mikrofonu eline alarak, ‘Hurşit Külter nerede’ diye sordular. Daha sonra da Tunceli’de, 24 yıl önce gözaltında işkenceyle katledilen Ayten Öztürk’ü öldürenlerin yargılanmasını talep ettiler. Evrim Baykand’ın okuduğu basın açıklamasında, Ayten Öztürk’ün öldürülme süreci şöyle anlatıldı: “Ayten Öztürk, Mazgirt ilçesine bağlı Akpınar’daki Tunceli İl Özel İdaresi’ne ait bir fabrikada çalışıyordu. 27 Temmuz 1992 akşamı mesai çıkışında, içinde 4 kişi bulunan beyaz bir Toros marka arabayla kaçırıldı. 8 Ağustos 1992 tarihinde Elazığ Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde, bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. İşkenceden tanınamayacak hale gelmiş Ayten’in işkence bulguları otopsi raporunda yer almadı, doktorlar detaylı otopsi yapmadı. Öztürk ailesi, 2013 yılında Anayasa Mahkemesi’ne başvur muştu. Mahkeme, Öztürk’ün ölümüyle ilgili etkili soruşturma yürütülmediğine karar verdi. Ancak, olayın failleri hâlâ yargı önüne çıkarılmış değil.” ‘Deniz bırakılsın’ Öte yandan, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyeleri, hasta tutuklular için dün Galatarasay’da 224. kez oturma eylemi yaptılar. Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu tüberküloz hastası Ulaş Deniz’in tahliye edilmesini istediler. l İSTANBUL ASKERİ CASUSLUK DAVASINDA SAHTE DELİL ÜRETME İDDİASI 2’si amiral, 6 subay için gözaltı kararı SİYASİ BİR TAZYİK HAKAN MERTCAN: Çalışma ortamımızda insanların bizden kaçtığını gördük. Dostane yaklaştığımız insanların içten içe bize düşmanca baktığını gördük. Bu çok yaralayıcıydı. Bu davaların hukuki hiçbir dayanağı yok. Siyasi ve ideolojik gerekçelerle açıldı davalar. Bunu uzman bilirkişilerin raporlarıyla mahkemeye sunacağız ama bunun için uzman olmaya gerek yok. Bunu savcılar bilmiyor mu derseniz, bilmenin ötesinde, ortada siyasi bir tazyik var, siyasi gerekçeler var. İzmir’deki askeri gizli bilgi ve belge bulundurma davasının soruşturması sırasında sahte delil üretilmesini sağladıkları iddiasıyla 2 amiralin de aralarında bulunduğu 6 denizci subay hakkında gözaltı kararı verildi. İstanbul’da gözaltına alınarak İzmir’e getirilen Binbaşı A.Ö. tutuklandı. İzmir’deki, ‘Askeri Casusluk’ adıyla bilinen askeri gizli bilgi ve belge bulundurma davasında, fişleme yapıp sahte delil üretilmesi suçuna karıştıkları iddiasıyla, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli olan Tümamiral M.Z.U, Tuğamiral A.S.A, binbaşılar K.M, Ö.G, A.Ö. ve R.Z. hakkında gözaltı kararı verildi. Zanlılardan Tümamiral M.Z.U’nun ABD’de, Tuğamiral A.S.A’nın Genelkurmay Plan Prensipler Daire Başkanlığı’nda görevli olduğu öğrenildi. Askerleri fişlemişler Zanlıların, askeri gizli bilgi ve belge bulundurma davasında, eskort kızlar tarafından yapıldığı öne sürülen fişleme ve belge sızdırma suçlarını, kendilerinin işlediği iddiasıyla arandıkları öğrenildi. Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/ PDY) üyesi olmakla suçlandıkları belirtilen zanlıların, askeri personeli etnik kökenlerine göre fişledikleri iddia edildi. Binbaşı tutuklandı İstanbul’da gözaltına alınıp İzmir’e getirilen Binbaşı A.Ö. İzmir Merkez Komutanlığı görevlile ri ile birlikte dün sabah saatlerinde İzmir Adliyesi’ne getirildi. Binbaşı A.Ö., soruşturmayı yürüten İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato’ya ifade verdi. Savcı Bato’nun tutuklanması istemiyle nöbetçi sulh ceza hâkimliğine sevk ettiği A.Ö. tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen askeri gizli bilgi ve belge bulundurma davasında yargılanan 356 sanığın tamamı beraat etmişti. Soruşturma kapsamında sahte delil üretildiği gerekçesiyle, aralarında eski İzmir İl Emniyet Müdürü Ali Bilkay’ın da bulunduğu polisler hakkında dava açılmıştı. Tutuklu sanıkların da bulunduğu bu dava henüz sonuçlanmadı. l İZMİR / DHA Neden Yunan’a kaçıyoruz Büyük bir memnuniyetle gördüm ki, bir zamanlar Türkiye’nin gözbebeği olan Alaçatı, Bodrum gibi tatil beldelerinin artık kalabalık, sevimsiz ve aşırı pahalı hale geldiğini düşünen, bir tek ben değilmişim. Pasaportu olan, Schengen vizesini kapan Türkiye vatandaşları, akın akın Yunan adalarına gidiyor. Bu tatilde de aynı durum yaşandı. Gidiyor çünkü vatandaş Sakız ya da Midilli’de bir şezlonga 30 TL, Paros ve Meis’te bir akşam yemeğine 300 TL, Tasos ya da Kalimnos’ta bir sandviçe 20 TL ödemek zorunda olmadığını yavaş yavaş keşfetmiş durumda. Sizin olsun 50 TL’lik lahmacunlar, beach’lerin dışında bekleyen valeler. Bir de uçak biletleri ve gideceğiniz yerdeki taksicilerin açgözLÜlüğünü alt alta koyunca, yaz aylarında tatile mi gittiniz dayak mı yediniz belli olmuyor. Kalantor müteahhit için fark etmiyor, ancak ekmeğini taştan çıkaran, maaşla çalışan vatandaş, enayi yerine koyulmak istemiyor. İşte bizden daha ucuz, daha kaliteli ve daha sakin tatil imkânları sunan Yunan adalarına hicret de bu yüzden... Belli ki tatilci göçü öyle ciddi bir raddeye gelmiş ki, Yeni Asır gazetesine konuşan Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği Başkanı Mehmet İşler, Yunan adalarına tatile gidenleri vatan hainliğiyle suçlamış. Peh. Dün Melis Alphan, Hürriyet’teki köşesinde vatan hainliği iddialarına şahane bir cevap vermiş. Kalem kalem fiyatları karşılaştırarak, Yunanistan’ın Mykonos ve Santorini gibi ‘pahalı’ adalarının bile Alaçatı’dan ucuz olduğunu kanıtlamış. “Alaçatı’da sadece restoranda değil, büfeden sucukekmek aldığımızda da kazıklanıyoruz” demiş. Haklı. “Vatanseverlik” anlayışınız buysa, bizi listeden çıkarıverin lütfen. Ancak fiyat ve kalite dışında Yunan adalarını bizim tatil beldelerinden daha cazip kılan başka unsurlar da var. Birincisi doğal güzellik. Bizler kıyılarımızı şekilsiz, zevksiz, betonarme duvarlarla ördük. Kontrolsüz inşaat hırsı, Türkiye’nin en güzel kıyı kasabalarını mahvetmiş durumda. Kına yakmak dışında yapılacak bir şey yok. Örnek mi istiyorsunuz? Bir Meis’e bakın, bir de tam karşısındaki Kaş’ın durumuna. Çok değil daha 10 yıl önce bile şirin bir sahil kasabası olan Kaş, berbat bir betonarme yığınına dönmüş durumda. Hadi otelleri, binaları, dağa doğru uzanan 56 katlı apartmanları geçtim, Kaş’taki hastanesi bile yemyeşil kıyıya bir çıban gibi oturtulmuş ve ne hikmetse neon tabelayla taçlandırılmış yüksek katlı bir ucube. Fırsatınız olursa bir de tekneye atlayıp 20 dakika ötedeki Meis’e gidin. Ufacık bir balıkçı köyü, sıra sıra inci gibi dizilmiş tarihi evler, zevkle restore edilmiş bir liman... Dönüş yolunda Kaş belirdiğinde, oturup hüngür hüngür ağlarsınız... İşte Yunan adalarıyla farkımız bu? Ölçek. İzan. Huzur. İrili ufaklı onlarca Yunan adasına gittim; hepsinde boyut daha insani. Mykonos bile Bodrum’a kıyasla ufacık bir köy. Ayrıca bu adalarda bizim sahillerimizi kaplayan o plastik poşetler, o çirkin beyaz tabureler, estetik katliam ve tam kitabınıza dalmışken plajın ortasında avaz avaz, “Oğluuuum... Gel köfteni bitir!” diye bağıran kadınlar da yok! Bir de Yunan adalarının insana aşıladığı eşitlik duygusu var ki... Türkiye’de her şeyin ne kadar çarpık olduğunu, toplumdaki basıncı uzaktan daha net görüyorsunuz. Türkiye’deki tatil beldeleri, memleketin bütün siyasi gerilimlerini içinde barındırıyor. Kaçamıyorsunuz. Antalya’da, Bodrum’da o güzel yemeği yerken, size servis yapan Kürt garsonun ruh halini düşünmemek mümkün mü? (Düşünmüyorsanız, o da ayrı bir sıkıntı.) Akdeniz ve Ege sahilleri boyunca turizm servis sektöründe çalışanların çoğu Kürt emekçiler. Yarın bir soruverin o garsona, “Nasıl sizin oralar?” diye. Sorun bakalım Vanlı mı, Cizreli mi, Mardinli miymiş? Evi hâlâ yerli yerinde miymiş... Bizdeki siyasi gerilimlerden sonra Yunan adalarının sunduğu sınıfsız toplum ve eşitlik hissi insana ilaç gibi geliyor. Aşağıdakileryukarıdakiler durumu yok. Ortak bir yaşam var. Fiyatı, güzelliği, huzuru da işin cabası... HAKKINDA GÖZALTI KARARI VAR Tarık Toros: Ailemle birlikte yurtdışındayım Hakkında gözaltı kararı olan Bugün TV eski Genel Yayın Yönetmeni Tarık Toros, sosyal medya üzerinden, ‘yurtdışına kaçtı’ yönündeki iddialara yanıt verdi. Toros, “Birkaç ay önce ekranlara veda edip ailemle birlikte yurtdışına yerleştim. Her şerden bir hayır doğar. Şimdi uluslararası lisanda gazeteciliğimi sürdürmenin yollarına bakıyorum” dedi. İzmir İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri önceki gün eşzamanlı operasyon düzenleyerek 8 kişiyi gözaltına almıştı. Gazeteci Tarık Toros’un da aralarında olduğu 30 kişi hakkında gözaltı kararı olduğu belirtilmişti. Tarık Toros gözaltı kararı hakkında sosyal medya hesaplarından açıklama yaptı. Yurtdışında olduğunu doğrulayan Toros, “Gittiği yere kadar götürmeye çalıştık. Son dönemde, mecralarımıza girildi, kalemimiz kırıldı. Yurdum sınırları içinde bir şeyler yapma, yapabilme olanağı kalmadı. Bir ‘durum raporu’ vermek, tanıyanlar, endişe edenler, merakta kalanlar için boynumuzun borcu: Epeydir düşünüyordum. Birkaç ay önce ekranlara veda edip ailemle birlikte yurtdışına yerleştim. Her şerden bir hayır doğar. Şimdi uluslararası lisanda gazeteciliğimi sürdürmenin yolla Tarık Toros rına bakıyorum. Dünya çapında gazetecilik yapacağım. Sebep olanlar, kabuğumuzu kırmamıza yardımcı oldu, kendimize daha büyük hedefler koyduk. İstanbul’dan ne kadar ayrı kalacağımı bilmiyorum. Ne gurbetlik, ne hasretlik, ne kaçak, ne de sürgün duygusu! Sadece yeni bir hayata başlamanın heyecanı var. Yakın vadede ülkede durumlar normale dönecek eminim, ne çare ki sonraki hayatımı böyle planladım. Şunu demişler bunu demişler. Değer verdiğim bir avuç insan dışında, kimin ne dediği çok da fark etmiyor” dedi. l İSTANBUL /Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear