26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 21 Mayıs 2016 14 CHP’de üst akıl sorunu K Ankara imse CHP’deki yüksek stratejinin ne olduğunu anlayabilmiş değil. CHP’liler dahil... Demokrasi tarihine kara leke olarak geçecek dokunulmazlık oylamasının yapıldığı saatlerde, Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’le Meclis bahçesinde bir grup CHP’liyle sohbet ediyorduk. İlhan Cihaner, Sezgin Tanrıkulu, Enis Berberoğlu gibi kamuoyunun tanıdığı 67 kişi. Hepsi dertliydi. CHP’li vekillerin kahir ekseriyeti, dokunulmazlıkların kalkmasının Türkiye’yi bir felakete sürükleyeceğinin farkında. Çoğunluk bu yönde “Hayır” oyu kullandı. Ancak ne olduysa dünkü oylamada, bir anda genel merkezin yönlendirmesiyle 20’ye yakın CHP’li, dokunulmazlıkların kaldırılmasına “Evet” dedi. Böylece dokunulmazlıklar, bir grup CHP’nin iktidarla hareket etmesi sayesinde kalktı. İşte sohbet ettiğim CHP’liler, bunu hazmedemiyorlardı. “Bu stratejinin CHP’ye hiçbir şey kazandırmayacağını düşünüyorum” dedi bir tanesi. Partinin sol ve muhalif kesimde itibar kaybedeceğini, sağa ise zaten yaranamayacağını düşünüyorlardı. İktidar medyasında sürekli pompalanan “CHP terörle birlikte hareket ediyor” algısının, CHP tabanını etkilemediğini, tabandan “Evet deyin” diye bir baskı gelmediğini söylediler. Görüştüğüm CHP’lilere göre tam tersine taban, partinin başkanlık sistemine direnmesini istiyor ve bu oylamayı, “partili cumhurbaşkanı” manevrasının bir ön hamlesi olarak görüyor. Dertli vekiller “yanlış strateji” diyerek “Hayır” oylarını kullanmaya gitti. Az sonra yanımıza Muharrem İnce geldi. Sanırsınız ki ulusalcı bilinen İnce, “Evet” oyu vermiştir. Hayır, tam tersine Muharrem İnce öfkeyle “Genel merkez 20 kişiye evet verdirdi” diyerek cebindeki beyaz ve yeşil pulları çıkardı (yani sandığa kırmızı hayır oyu atmış) ve tasarıya karşıtlığını anlattı. Hadi diyelim ki, Muharrem İnce CHP’de liderlik yarışına hazırlandığı için genel merkezi eleştiriyor. Fakat az sonra Erdoğan Toprak yanımıza geldi ve Muharrem İnce’nin, tanıdığı bir haber sitesinde çıkan ve kendisinin bazı CHP’li vekillere “Evet” oyu verdirttiği yönündeki haberin tamamen asılsız olduğunu söyledi. Cebindeki beyaz ve yeşil pulları çıkararak “Benim oyum belli” dedi. Haydaaaa! Yani anlayacağınız, 2 gün Meclis’te dolaştım CHP’nin bu karmakarışık, ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilen dâhiyane stratejisini beğenen, sahip çıkan tek bir CHP’liye rastlamadım. ‘Evet verdim’ diyen de görmedim. Anlaşılan, genel merkez son dakikada dokunulmazlıkların referanduma gidip yüksek bir oranla geçmesinden çekindi. Bu yüzden de tarihi bir vebal altına girdi. Bu yüzden çok eleştirilecektir. Ama asıl önemlisi, CHP içinden gelecek eleştiriler. Bugünkü resmin CHP’de kavga nedeni olacağını düşünüyorum. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday yapılması, haziran seçimleri sonrası Meclis Başkanlığı’nın elden gitmesi gibi “tarihi” sayılabilecek bir hata. Ve bunu ben söylemiyorum. CHP’liler söylüyor. AKP’de yarın kongre günü AKP yarın yapılacak 2. olağanüstü kongresi için hazırlıklarını tamamladı. Temayül yoklamalarının ardından Binali Yıldırım’ın tek aday olarak katılacağı seçimde, 1470 delege oy kullanacak. Ankara Spor Salonu’nda yarın saat 10.00’da başlayacak olağanüstü kongre hazırlıkları ile ilgili açıklama yapan AKP Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Ataş, saat 16.00 gibi oylamanın tamamlanacağını ve oylamanın iki tur olacağını açıkladı. Kongre için 4 bin davetiyenin dağıtıldığını kaydeden Ataş, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e davetiyenin elden gönderildiğini belirtti. Ataş, yurtdışından herhangi bir misafir daveti olmadığını, yurtiçindeki misyon şeflerinin davet edildiğini ifade etti. Ataş, birkaç büyükelçiliğe de davetiyenin gönderilmediğini söyledi. l ANKARA/Cumhuriyet MHP’li delege tüzük için Yargıtay’a başvurdu MHP’de bir üst kurul delegesi, partide olağanüstü kurultay yapılmasını engelleyen tüzüğün anayasaya aykırı olduğunu belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesini istedi. Başsavcılık, talebi olumlu karşılarsa MHP tüzüğü AYM’ye taşınacak. AYM, tüzüğü anayasal açıdan inceleyecek ve iptal kararı çıkarsa MHP’de olağanüstü kurultayın yolu açılacak. MHP Genel Merkezi ise, Yargıtay’ın AYM’ye başvurduğu yönündeki iddiaları yalanladı. söyleşi AKP TASARIM: SERPİL ÜNAY selinongun@cumhuriyet.com.tr SELİN ONGUN TUNCER N E Y D İ , ne o l d u , n E o l a c a k ‘Mahalle Erdoğanlaştı’ Partiden tasfiye edilenler bundan sonra ne yapabilir? Gül’lerden, Arınç’lardan, Babacan’lardan umutlananların şansı var mı? AK Parti tabanı başkanlığa nasıl bakıyor? Yeni dönemin adı nedir? Yazar Levent Gültekin: “Tasfiye edilenler, Erdoğan cumhurbaşkanı olunca parti bize kalır, o zaman işleri düzeltiriz, davaya zarar vermeyelim, düşüncesindeydi. İslamcılık çöktü. Mahalle Erdoğanlaştı.” n “2011 ile medyanın, bürokrasinin, parti kadrolarının Akitleştirildiğini, Gezi’den sonra tasfiyenin başladığını” söylediniz. Yeni Şafak çizgisindekiler “yenilikçiliği” muhafaza etmek istiyordularsa neden biat ettiler? Çünkü dönüşüm bir gecede olmadı. Erdoğan’daki bu çıkışların anlık tepkiler olduğunu düşündüler. İşlerin bu aşamaya kadar geleceğini hesap edemediler. Böyle olacağını söyleyenlere “Erdoğan düşmanı” diyerek kulak tıkadılar. Diğer taraftan iktidardan elde ettikleri kazanımlardan da kolayca vazgeçemiyorlardı. Tasfiye edilmeseydiler büyük ihtimalle küçük itirazlarla yetineceklerdi. Onlar da iktidar sayesinde kötülüklere ortak oldular. Mesela Kabataş meselesi gibi akıl almaz olaylarda Erdoğan’ın yanında durmaktan imtina etmediler. Bu durum ister istemez onları körleştirdi. Ne zaman tasfiye edildiler, o zaman meselenin ne olduğunu görmeye başladılar. Bir umutları vardı: “Bir şey olacak, Erdoğan bir aşamadan sonra bu tarzdan vazgeçecek. Bu nedenle davaya zarar verici, gidişatı yıkıcı bir çıkış yapmayalım.” Ya da “Erdoğan, cumhurbaşkanı olunca parti bize kalır. O zaman işleri düzeltiriz” düşüncesiyle hareket ediyorlardı. Bu gidişatın ilk farkına varan Abdullah Gül’dü. O da iktidara, “dava”ya zarar vermeyeyim, tabanın tepkisini çekmeyeyim diye yeterli tepkiyi göstermedi. n Tasfiye edilenler ne yapabilirler bundan sonra? Tasfiye edilenler eski çizgilerine geri dönmeye çalışıyorlar. Fakat gidecekleri bir yer yok. Çünkü İslamcılık çöktü. Mahalle toptan Erdoğanlaştı. “Dava” Erdoğan’ın kendini kurtarma davasına dönüştü. Üstelik yenilikçi çizgiden gelip AK Parti ile yakın duran aydınlar, yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler bu süreçte büyük yara aldılar. Çünkü üzerlerinde bir Kabataş lekesi, Gezi lekesi, 1725 Aralık lekesi, dört bakanın yolsuzluk lekesi var. “Bir gün partide yeniden etkinlik kazanırız” umuduyla tüm bu kötü Vedat ARIK 1972, Ardahan doğumlu. Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler’de tamamladı. “Şatafatlı Mağlubiyetİslamcıların İktidarla İmtihanı” kitabında İslamcı hareketteki yolculuğuna dair izlenimlerini de aktarıyordu. Gültekin, Yeni Şafak, Star ve Cine5’te yöneticilik yaptı. Halen Diken.com.tr’de köşe yazarlığı yapıyor. PORTRE / LEVENT GÜLTEKİN lüklerin savunucusu oldular. Onların bu umudu yani sessizlikleri Erdoğan’ın yakıtı oldu. Erdoğan daha da güçlendi, tek adam oldu. Davutoğlu’nun tasfiyesiyle beraber son umutları da çöktü. Seslerini yükseltiyorlar ama taban “lider varken konuşmaya hakkınız yok” diyor. Tayyip Erdoğan toplumu da Akit çizgisine taşıdığı yani seçmeni de kendine benzettiği için tabanda da bir etkileri yok. Çünkü taban Erdoğanistleşti. Yüzde 35 Erdoğan'ı taşıyamaz n O ne demek? AK Parti tabanında bir Tayyipçiler, bir de Erdoğanistler var. Tayyipçiler şöyle bakıyor: “Delikanlı, Müslüman adam, çalıp çırpmaz, elinden geldiği kadar çalışıyor.” Bugün AK Parti seçmeninin yüzde 50’lik oyunun, bence yüzde 1520’si halen Tayyipçi. Yüzde 30 var ki, onlar artık Erdoğanist. Gözleri Erdoğan’dan başkasını görmüyor. Ona itiraz eden herkese hain gözüyle bakıyor. n 22 Mayıs’la birlikte yeni dönemin adı ne olacak? Tek adam medyası, bürokrasisi, partisi ve nihayetinde tek adam Türkiye’si. Shakespeare’in Macbeth’ini yaşıyoruz. n Buradan ne çıkacak? Tayyip Erdoğan’ın 14 yıllık iktidarı döneminde kendisine en çok zarar veren adımının Davutoğlu’nu görevden almak olduğunu düşünüyorum. Belki de bu, AK Parti’nin de çöküşünü getirecek. Tabanda “Reis, ciddi anlamda bizleri tasfiye ediyor. Yerimize yıllarca bize hakaret etmiş insanları koyuyor” tepkisi, büyük bir kırgınlık, moral bozukluğu var. Şatafatlı bir mağlubiyet yaşıyorlar. Eğer Erdoğan başkanlık referandumuna giderse bu öfke, kırgınlık Erdoğan’a bir bedel ödetecek. Benzer bir kopuş seçimde de yaşanabilirdi. Fakat Erdoğan’ın en büyük avantajı seçmenin AK Parti yerine oy verecek kendi düşüncesine uygun bir alternatif bulamaması. Bunun için bütün Erdoğanistler can havliyle MHP kongresini engellemeye çalışıyorlar. Bir alternatif çıkarsa Tayyip Erdoğan, Erdoğanist seçmenle başbaşa kalacak. O da yüzde 3035 kadardır. Yüzde 35 Tayyip Erdoğan’ı taşıyamaz. Tek başına iktidarı kaybederse Erdoğan fenomeni kalmaz. Hatta Erdoğan’ın kendi de kalamaz. Diğer taraftan Erdoğan’da çevresindeki herkese karşı inanılmaz bir güvensizlik var. Yakın aile çevresinden başka kimseye güvenmiyor. Bu da onun işlerini daha da zorlaştırıyor. n Buradan yıllar sonra dine atıf yapmayan bir AK Parti çıkar mı? Ben bu anlamda AK Parti’nin ömrünü tamamladığı fikrindeyim. Erdoğan, Tür kiye’deki ideolojik siyasetin son halkası olan İslamcılığı tüketti. Gelinen nokta ortada; İslamcılık cennete gitmek için insanların hayatını cehenneme çeviren bir siyasete dönüştü. Erdoğan’dan sonra herhangi bir siyasi hareketin din üzerinden siyaset yapma imkânının kalmadığını, yapsa bile bir karşılık bulmayacağını düşünüyorum. AK Parti içerisinden de bu anlamda bir oluşum çıkacağına ihtimal vermiyorum. Tayyipçiler ve Erdoğanistler n Gül’lerden, Babacan’lardan umutlananların şansı var mı? Babacan’ın böyle bir çalışma içinde olduğunu ben de duyuyorum. Güçlü bir karşılık bulabilirler mi, emin değilim. Ülke büyük bir felakete sürüklenirken bu isimlerden hiçbiri elini taşın altına koymadı. Toplumun bunu unutacağını sanmıyorum. Muhalif kesimden insanlar “ülke felakete sürüklenirken neden tavır almadınız” diye sorduğunda ne cevap verecekler? Onların ne muhalif kesime söyleyecek sözleri var ne de Tayyip Erdoğan’dan başka kimseyi gözü görmeyen Erdoğanistlere. Belki gidişatı durdurmaya yarayacak bir işlevleri olabilir. n “Tayyipçiler, Erdoğanistler” ayrımınız eşliğinde soralım: “Tayyipçiler” başkanlığa ne der? Erdoğanistler her şartta Erdoğan’ın başkanlığını destekliyorlar. Bu oran yüzde 3035 bandında. Tayyipçiler için aynı şeyi söyleyemem. Çünkü Ahmet Davutoğlu’nun ve İslamcıların tasfiyesi Tayyipçi dediğim kesimde büyük rahatsızlık yarattı. “Tamam alternatif yok. Başka partiye oy veremiyoruz ama seni de başkan yapmayız. O kadar da değil” diyebilirler. Çünkü belirgin bir öfke var. Bu anlamda referandum Erdoğan için artık daha riskli. Sanırım bunu gördükleri için şimdilik partili cumhurbaşkanlığı modeliyle sıkıntıyı atlatmak istiyorlar. Diğer taraftan erken seçim de Erdoğan’ın önünde bir seçenek olarak duruyor. ‘Arınç’lar fırsatları kaçırdı’ KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır: “Arınç, Gül, Babacan, bu isimler AK Parti’de bir unsurdu. O fırsatlar kaçtı. Ağırlıklarını kullanmadılar. Sürecin vebalini sırtlarında taşırken yeniden başarı alternatifi olamıyorlar.” n 22 Mayıs kongresi neyin miladı? Artık sadece ve sadece Erdoğan’ın partisi olacak. Bir anayasa referandumuna kilitlenmiş durumdalar. AK Parti’nin başarılı dönemlerinin en önemli unsuru örgütlü bir AK Parti mekanizmasıydı. Bugün izlenen siyaset nedeniyle her tüketici ile birebir ekrandan ilişki kuran bir deterjan ya da bir çikolata markasının iletişimi gibi bir diyalog içinde. Medya ve iletişim sektörlerindeki hâkimiyet ve denetim gücü kullanılarak devasa bir algı operasyonu yürütülüyor. Cumhurbaşkanı o nedenle her gün televizyona çıkıp konuşmak zorunda. Seçmenaidiyetlercemaatlerörgütyönetim ilişkisi aradaki bağları kaldırarak lider ve bireyler ilişkisine dönüşüyor giderek. Aradaki bağların eritilmesine, siyaseti kitleselleştirerek bireyselleştirme, diyorum. Erdoğan seçmenine “Her türlü aidiyetini bırak, gel ve teslim ol” anlayışında. Her türlü aidiyet bağını yok ederken birey Erdoğancılaştırılıyor. Partinin yüzde 3538’lik çekirdek kitlesinin, hepsinin Erdoğancı olması için çabalıyor. n AK Parti’nin çekirdek seçmeninin hepsi Erdoğancı mı? Henüz orada değiliz. Ama oraya yakın olunduğu açık. Çünkü seçmen artık parti ile değil, Erdoğan ile ilişki kuruyor. Bu AK Parti için dezavantaj, Erdoğan için avantaj. AK Parti yeniden o mekanizmasını inşa edemez ise kendi varlığını da Erdoğan’ın varlığına bağlamış olur. n AK Parti için ufukta ne var? Tümüyle Erdoğan’ın tayin ettiği kadrolarla ve tayin ettiği liderle yürüyecek. n Bu yürüyüşle nereye varılacak? Anayasa referandumuna ya da 2019 seçimlerine. Şunu gördüklerini varsayıyorum, 7 Haziran’dan 1 Kasım’a yani yüzde 41’den yüzde 49’a gelirken, aradaki süreçteki bombalar, çatışmaya dönüş, PKK, dış aktörler ve daha birçok başka dinamik birleşince toplumda güvensizlik algısı öncelik oldu. 1 Kasım’ın sonucunu tayin eden seçmen AK Parti’li olduğu için değil, muhalefetin ülkeyi yönetme kapasitesini yetersiz gördüğü için yeniden AK Parti’ye oy verdi. Siyasi Can erok dağılımda kitlelerin partilerle ilişkilerindeki dengeyi muhalefet bozmaya çalışacak bir yenilenme üretmediği sürece AK Parti hâlâ bir numaralı parti olur. Bütün bu hikâye aynı zamanda 200 yıldır bu toprakların kalkınma ve modernleşme hikâyesinin ürettiği tarihsel ve sınıfsal bir sürece yaslanıyor. AK Parti halen ülkenin kaybetmiş ya da mağdur görülen kitlelerinden oy alıp iktidara geliyor. Referandumun akıbeti n “Sonbaharda anayasa referandumu olursa, 7 Haziran’ın tekrarı olur, Türkiye Erdoğan’ın başkanlığına vize vermez” diyenlerle mutabık mısınız? Emin değilim. Mesele şuradan, evet gelişmeler AK Parti ve Erdoğan üzerinden okunuyor ama siyaset sonuçta rakiplerin üzerinden oynanan bir oyun. Eğer anayasa referandumu sadece başkanlık için yapılırsa sonuç başka, memleketin diğer sorunlarına da cevap üreten ama içinde başkanlık da olan bir anayasa olursa sonuç başka olur. Sadece başkanlıktan yürünürse ve mesele başkanlık dayatmasında koyulaşırsa, bu arada muhalefet de “ülkenin yeni anayasaya ihtiyacı var, asıl yeni anayasa şudur” demeden yalnızca Erdoğan’ın başkanlığına itiraz eden bir dilden kampanya yürütür ise başkanlık ihtimali çıkabilir. “Gerçekte ülkenin ihtiyacı olan bu Ağırdır’a göre referandum sürecinde mesele başkanlık dayatmasında koyulaşırsa sonuç başka olur. Muhalefet ‘gerçekte ülkenin ihtiyacı budur’ diyen yeninin temsilcisi olur ise AK Parti referandumu kazanamayabilir. 1979, ODTÜ İşletme Bölümü mezunu. Demokratik Cumhuriyet Programı kurucusu olan Ağırdır, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasi Araştırmalar Vakfı ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı yönetim kurulları üyesi. 2005 yılından bu yana KONDA Araştırma Genel Müdürü olan Ağırdır, siyasal süreçlerin analizinde her “taraf”ın görüşlerine kulak verdiği bir isim. PORTRE / BEKİR AĞIRDIR dur” diyen bir öneri ile yeninin temsilcisi bir muhalefet algısı oluşur ise referandumu kazanamayabilir de AK Parti. n “Çürüme başladı” diyen partililerin akıbetini ne tayin eder? O camianın genel siyaset yapma tarzı soldakiler kadar hızlı ayrılmakopmabölünme biçiminde olmuyor. İstişare yaparak bir lider ve karar etrafında ortaklaşılıyor. Şu anda böyle bir lider adayı yok. n Gül’lerden, Babacan ve Arınç’lardan umutlananlar? O fırsatlar kaçtı, bu isimlerin her biri gerçekten AK Parti içinde bir unsurdu. Ama o ağırlıklarını kullanmadılar. Toplumda “bu insanlar gidişata şu tavrı koydular” diyebileceğimiz bir emare yok. Bütün bu sürecin vebalini sırtlarında taşırlarken yeniden bir başarı alternatifi olamazlar. Olamıyorlar da nitekim. Buradaki önemli mesele belli; hep kolay ve spekülatif çözümler aranıyor. “MHP’nin başına şu gelirse, AK Parti bölünürse” çözüm önerileri hep buralardan. Çünkü AK Parti yandaşlığıAK Parti karşıtlığı olan kutuplaşma, Erdoğan yandaşlığıErdoğan karşıtlığına dönüştü. Türkiye siyaseti yapay umutlarla hakiki felaketlere sıkıştı. Erdoğan bu gece siyaseti bıraksa da ülkenin sorunları var, Erdoğan bu gece başkan olsa da ülkenin sorunları yine var. Yapay umut, dediğim bu. Ama ortada hakiki felaket ler var. Güneyimizde bir savaş sürüyor, Güneydoğu’da olanlar, kutuplaşma, ekonomik gerilimler meydanda. Bu yapay umut arayışından kurtulmak lazım. Erdoğan da bir yapay umut peşinde. n Onunki ne? Sanıyor ki başkan olunca tüm problemler çözülecek. O karar aldığında ve kararı 24 saatte uygulandığında, sonucun çözüm olacağını sanıyor. Türkiye’nin demokratikleştirmeye ihtiyacı var. Halbuki Erdoğan merkeziyetçiliği daha da güçlendirmek istiyor. Kendi zihnindeki çözümleri tek başına uygulayabileceğini ve bunun sonucunun iyi olacağını sanıyor. Siyaseti uzlaşma ve müzakere üzerinden değil, bilek bükmek, kendini kabul ettirmek vs. üzerinden okuyor. Parçalanan ‘biz’ duygusu Bu ülkede etnik, mezhepsel farklılıklar hep vardı. Ama Türkiye’nin hasletlerinden biri bu gerilimlerin hiçbirinin gündelik hayatta şiddete dönüşmemesiydi. Maraş ve Dersim’de yaşananlarda devletin manipülasyonu vardı. Erdoğancılaştırma sürecinde yapılanlar ve tutturulan dil gündelik hayatta zaten varolan lümpenleşme, korku gibi dinamiklerle birleşerek farklılıkların şeytanlaşmasına getirdi bizleri. Bütün bu sürecin ve Erdoğan’ın en büyük vebali budur. Toplumun “biz duygusunun” parçalanmasındaki birçok sosyolojik ve kültürel nedenin yanı sıra en önemli siyasi aktörüdür de. Yaşananların dış dinamiklerle etkileşimini ya da Kürt meselesinin etkilerini ya da insanlığın yaşamakta olduğu daha derin krizleri görmeden, bu dinamiklerin ülkenin iki yüz yıllık kalkınma ve dönüşüm hikâyesini dikkate almadan da yalnızca AK Parti veya Erdoğan üzerinden okumak eksik olur. Böyle iken Türk siyasetçisi ya da aydını çok kısa yoldan çözüm ve analiz istiyor. Kim bilir belki bu söyleşide de kestirmeden “Erdoğan diktatör olacak” desem kimi okurlar daha memnun olacaktır. Ama yazık ki hikâye tek başına bu değil. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear