26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 21 Mart 2016 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr yorum ODTÜ dersi! Geçen pazar günü Ankara’yı karartan kanlı saldırı, iki ODTÜ öğrencisini, Ozancan Akkuş ve Berkay Baş’ı da yaşamdan ve ODTÜ topluluğundan kopardı. Böylelikle, ne kadar acıdır ki bu üniversitenin tarihi boyunca teröre kurban verdiklerinin toplamı, Ankara Vişnelik’te Mezunlar Derneği Genel Merkezi’ndeki fotoğraflarından da görülebileceği gibi, 33’e yükseldi. Kuşkusuz hem Ankara’da son beş ayda üç kez, hem de ülkenin diğer yörelerinde yaşanan terör karanlığı ve siyasetin bu durum karşısındaki çözümsüz ve çaresiz zavallılığı, yazılması gereken ana konulardır. Ancak, Ozancan ve Berkay için salı günü ODTÜ yerleşkesinde yapılan tören, bu tür saldırılar karşısında toplum olarak nasıl davranılması gerektiğini gösteren bir dersti; bu nedenle bugün onu yazacağım. Kurumsal duruş Yöneticisi, öğretim üyesi, diğer çalışanı, öğrencisi ve mezunlarıyla ODTÜ’nün tüm bileşenlerinden oluşan binlerin katıldığı tören, gerçek anlamda bir kurumsal yaşatma örneğiydi. Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar’ın konuşmasını Berkay ve Ozancan’ın öğrencisi oldukları iki bölümün başkanları, iki öğretim üyesi ve onların çok sayıda öğrenci arkadaşlarının konuşmaları izledi. Aklın ve duygunun çok dengeli ve kusursuz bir yoğunlukla buluştuğu konuşmalar, yaşatacağız kararlılığını en kusursuz bir biçimde sergiliyordu. Konuşmalarda ve katılımcılarda savaşa hayır haykırışı vardı; kan değil, barış istenmekteydi. Ozancan ve Berkay’ın o kısacık yaşamlarına sığdırdıkları çok şey; kahkaha dolu yoğun dostlukları, arkadaşlıkları ve kalıcı kardeşlikleri vardı. Bilginin, kültürün ve sanatın bir bahar çiçeği benzeri tomurcuklanmasına olan canlı tanıklıklar yaşandı. Hıçkırıklara ve gözyaşlarına karışan o konuşmalar yaşama bağlılığı ve kaybettikleri arkadaşlarını yaşatma kararlılığını vurguluyordu. Bu arada, eğitimini ders vererek sürdüren Ozancan’ın bir hafta önce çok istediği klarnetini satın alabildiği; Berkay’ın da üniversitede fidan dikme tutkusu öğrenildi. Daha önce teröre kurban verdiklerine kurum olarak sahip çıkarken yaptığı gibi ODTÜ bu iki öğrencisine de bir bütün olarak sahip çıkmasını bildi. Rektör, onların adına burs verileceğini ve ayrıca mayısta Eymir Gölü’nün kuzey yamacına topluca ağaç dikileceğini duyurdu. Ozancan ve Berkay, yine ODTÜ’nün binlerinin kırmızı karanfilleriyle uğurlandı. Ölümü öldürmek! ODTÜ, bu törende 60 yıllık kimliğinin simgesi olan özgürlüğün, eşitliğin, dayanışmanın, sevginin ve hoşgörünün vazgeçilmez değerler olarak kalıcılaşmalarının somut sonuçlarından birine tanıklık etti; ulaştığı büyük başarıların asıl kaynağının bu değerler olduğunun sonucunu bir kez daha yaşadı. İnsanoğlu ölümsüzlüğün çaresini yaratıcı üretimde, eser bırakmakta bulmuştur. Kuruluşundan bu yana ODTÜ bunu hep yaptı; karanlıkların yalnız ve ancak üretimle aydınlığa dönüşeceğinin bilinciyle varlığını sürdürdü. Bir kurumsal bütün olarak yaşadığı Berkay Ozancan töreninde ODTÜ, karatahta siler gibi ölümü sildi; bir kez daha ölümü öldürdü! Aklın ve bilimin yol göstericiliğini kurumsal birlik ve dayanışma kararlılığının hamurunda yoğurmasını başararak bugünlere gelen ve geleceğe doğru yol alan ODTÜ’ye fiziksel olarak yalnızca birkaç yüz metre uzaklıkta bulanan ülkenin yönetici ve siyasetçileri bu kurumdan ders alırlar mı? Bugüne kadar yaşananlar hiç ders almadıklarını kanıtlıyor. Ancak hiç kuşkum yok, sizin de olmasın, ODTÜ, hiçbir zaman Türkiye gibi olmayacak; Türkiye eninde sonunda ODTÜ gibi olacak! 21 MART 2016 SAYI: 33038 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.32 04.18 04.43 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.59 12.18 15.41 05.43 12.03 15.26 06.06 12.26 15.50 Akşam 18.25 18.09 18.32 Yatsı 19.45 19.28 19.49 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Eleştiriler İşe Yarıyor mu? Türkiye terör saldırıları altında zor günlerden geçiriyor. O nedenle de iyi gazete yapmanın, eleştirilere kulak vermenin önemi arttı. Cumhuriyet gazetesinin Yayın İlkeleri’nde Ombudsman’ın görevi, görevleriyle ilgili bir madde var. Okur Temsilcisi’nin, Ombudsman’ın ne işe yaradığını anlamak için önce o maddeye bakmak gerekiyor. Şöyledir: “2/17Cumhuriyet gazetesi ve diğer yayınlarda açıklık, şeffaflık esastır. Gazete ve diğer yayınların ilkelere uygun olarak çalışıp çalışmadığı, haberciliğin temel unsurlarına uyulup uyulmadığını denetleyebilmek ve okurlara, kamuoyuna hesap verebilmek için Vakıf Yönetim Kurulu’nca Ombudsmanlık oluşturulmuştur. Ombudsman ya da Okur Temsilcisi, tüm yapılmış yayınları ilkelere uygunluk açısından gözden geçirmek hak, yetki ve sorumluluğu altında görev yapar. İlkeler dışında editoryal servislerden ve idareden bağımsız olarak görevini yerine getirir. Temsilci, okur eleştiri istek ve önerilerini gazetenin editoryal ve idari yönetimine iletmek, gerekli durumlarda habere konu olanlarla haberciler arasında hakemlik yapmakla yükümlüdür.” Görüldüğü gibi “görev, hak, yetki ve sorumluluk” Yayın İkeleri’nde açık net bir şekilde yazılmış, tanımlanmıştır. Okurlar haklı olarak soruyorlar; Okur Temsilcisi’nin köşesinde dile getirilen, haklılığı konusunda kuşku bulunmayan, en azından yazıişleri ya da gazete yönetimi tarafından yanıtlanmamış, haklılığı, doğruluğu tartışılmamış eleştiriler neden dikkate alınmıyor? Bu sorunun yanıtını doğrusunu isterseniz bilmiyorum. Düzeltilebilir, düzeltilmesinde herhangi bir zorluk bulunmayan basit hataları, yanlışları, yinelenmelerini önlemek kolay olmadığı için, bir yana bırakalım; doğrudan yayın ilkelerinin ilgili maddelerini, hükümlerini açıkça dikkate almayan yayınlar konusundaki ısrarı anlamak mümkün değil. Ama nihayet Ombudsman’ın elinde uygulamayı eleştirmek, ortaya koymak dışında başkaca bir yol yoktur. Geriye yalnızca görevi kendisine veren Vakıf Yönetim Kurulu’na hesap vermek kalır. Bir kere daha Yayın İlkeleri’nin maddelerini burada yinelemenin anlamı yok, ama örneğin İlkeler’in 1/4. maddesinin zaman zaman dikkate alınmadığını, bunun da hangi amaç için yapılırsa yapılsın doğru olmadığını biliyoruz. Bu madde de şöyle dir: “Cumhuriyet yayınlarında reklam, sponsorluk vb. alanlardaki çalışmalarla editoryal alandaki çalışmalar kesin çizgilerle birbirinden ayrılır. Haberin ana ya da vazgeçilmez unsuru olmadıkça şirketler, ticari ürünler ve markalar yer alamaz.” Arkadaşlarımızın bu açıdan yayınları gözen geçirmesinde ve bir an önce sıkı bir denetim yapmasında yarar yok mu? Daha da önemlisi dil konusundaki hata ve yanlışların yalnızca teknik bir sorun gibi alınması ve küçümsenmesidir. Yine herkes biliyor ki, dil aynı zamanda ideolojik duruşun, dünya görüşünün bir yansımasıdır ve sözcüklerde yapılacak seçimin çok farklı, istenmeyen anlamları, sonuçları olabilir. Bir diğer konu gazetenin unutkanlığıdır. Gazete arşiv demekse, fikri takip demekse bu aynı zamanda ülke tarihi için önemli olan günlere gereken önemi verebilmek demektir. Burada kasıt aramak anlamsızdır, ama unutkanlığın tedavi edilmesi gerektiği de bir gerçektir. Herkese Bilim ve Teknoloji Cumhuriyet gazetesinin uzun yıllar sürdürdüğü ama ekonomik nedenlerle yayınına son vermek zorunda kaldığı Bilim ve Teknoloji bağımsız bir yayın olarak hem internet ortamında hem de basılı yayın olarak yayımlanıyor. İnternet sitesindeki açıklamada “Cumhuriyet Bilim Teknoloji’nin izleyicisi olan Herkese Bilim Teknoloji, 30 yıldır kendisine gönül verenlerle bütünleşiyor. Tabii daha büyük bir kitleyle bütünleşmek gibi bir iddiayla ve CBT’ye teşekkür ederek” diye yayına başlayan arkadaşlara üstün başarılar diliyorum. İnternet adresi şöyledir: www.herkesebilimteknoloji.com Editörlük sorumluluk demektir 19Mart tarihli gazetenizin 2. sayfasında (adına “Yaşam” sayfası denmiş) çıkan iki haber var. Bu haberler Türkiye’nin en pahalı gazetesine yakışmıyor, çünkü yanlışlıklarla dolu: 1) İngiltere Kraliçesi Londra Hayvanat Bahçesi’ndeki “kral”ı ziyaret etmiş. “Kral”dan kasıt aslan, ama resimde dişi bir aslan var. Kraliçe’nin yanında oğlu Edinburgh Dükü Phillip varmış. Philip (Phillip değil, Philip) Kraliçe’nin oğlu değil eşi. 2) İki bilim insanımız kanser konusunda önemli araştırmalar yapmış. Bunlardan biri (Canan Dağdeviren) ABD’de “bilimin Mevlanası” olarak tanınan Harward Üniversitesi’ndeymiş. Uzun yıllar ODTÜ’de öğretmenlik yaptım; oğlum Harvard (Harward değil, Harvard) mezunu ve bu üniversiteye Türkiye’den yapılan başvuruları değerlendiriyor. Dolayısıyla Harvard hakkında bilgi sahibiyim. Şimdiye dek, bu ünlü ve gerçekten çok yüksek standartlara sahip üniversitenin “bilimin Mevlanası” olarak anıldığını hiç duymadım, duyana da rastlamadım. MIT’nin İngilizce yazılışındaki yanlışın dizgi hatası olduğunu düşünüp geçiyorum. Saygılarımla. Dr. Orhan Kurmuş Okur Temsilcisi’nin notu: Değerli Orhan Kurmuş’un eleştirilerini özetleyerek aktardım. Tamamını yazıişlerindeki arkadaşlara ve sayfa editörüne ileteceğim. Eleştirilere katıldığımı söylememe bilmem gerek var mı? Doksanıncı yılında ‘yanlış okunan’ cumhuriyet (2) Yazımın geçen haftaki ilk bölümünde, on yıldan fazla bir süredir artık “yanlış” okunmakta olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun kısa bir tarihçesini vermiş, bölümü Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışıyla noktalamıştım. Savaştan sonra Osmanlı Hükümeti ile savaşın galipleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması, fiilen tarihe karışmış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun son fotoğrafını yansıtan ve yazgısını belirleyen belgenin adıdır. 29 Ekim 1923’te Mustafa Kemal tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusdevlet niteliği ise Anadolu’da kurulması zorunlu hale gelmiş yeni oluşumun o günkü dünyada varlığını sürdürebilmesinin tek koşuludur. Egemenliğin hanedandan alınıp halka verilmesi, eski cemaatin yerine laik bir toplumun inşasına girişilmesi, daha Milli Mücadele bitmeden önce kurulacak yeni devletin iktisat ve eğitim politikalarının saptanması, sözü edilen koşulun uzantıları ve gerekleridir. Sonuç olarak 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsızlığının temellerini ancak 20. yüzyıla uygun modernleşme/her bakımdan çağı yakalama hamleleri ile atabilecek bir devletin adıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin burada ancak başlıca çizgileri ile tasvir edilebilecek öyküsü ve serüveni, işte bu süreçtir. 23 Nisan 1920’den, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından 29 Ekim 1923’e kadarki süreç ise Milli Mücadele’yi de içeren “kurtuluş” dönemidir. Ondan sonrası, 1938’e, yani Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüne kadarki “kuruluş” aşamasıdır. Yanlış okumanın temellerinin atılması Tarihte her dönem, eleştiriye ve değerlendirmeye açıktır; ama dönemleri kendi kuruluş koşulları ile doğru okumak koşuluyla! Buna karşılık, tıpkı ülkemizde olduğu gibi, yeni kurulan Cumhuriyet’i, onun kurucularının devletin ayakta kalabilmesi ve çağdaşlaşabilmesi için aldıkları tüm önlemleri, oluşturdukları bütün kurumları zamanla görmezlikten gelerek ve tasfiye edercesine değerlendirmenin nesneltarihsel bir bakış açısıyla hiçbir ilgisi yoktur. 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurucusunun ölümünden sonra gerektiği gibi ayakta tutabilme becerisini gösteremeyenlerin, bütünüyle yanlış okuyanların kurtuluşu ve çareyi “İkinci Cumhuriyet” masalında aramaları, aslında bir “kendi aczini itiraf” halinden başka bir şey değildir. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, laiklik ilkesi, elbet bağnazca bir tutumla değil fakat modernçağdaş içeriği ile ve kararlılıkla kökleştirilebilseydi, “Birinci Cumhuriyet” acaba nerede olurdu? Bunun hesabını vermeden çıkar yolu bir “İkinci Cumhuriyet”te aramak, ancak “yetmez ama evet”çilerden ya da “akil” kişilerden beklenebilecek bir gaflettir. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesinden canlı bombalar cehennemine… Mustafa Kemal’in yeni Türkiye Cumhuriyeti için öngördüğü, İsmet İnönü’nün de 1950’de, Demokrat Parti iktidarının başına kadar izlediği “Türkiye Cumhuriyeti olarak çağdaş uygarlık düzeyine erişme” hedefinin Demokrat Parti tarafından “Küçük Amerika” olabilmek gibi olanaksız bir ideal(!) ile yozlaştırılması, Cumhuriyet’in “yanlış okunmaya başlandığı” noktayı da belirler. O günden bugüne, başka deyişle bütün dünyaya parmak ısırtan bir bağımsızlık savaşından Ortadoğu’daki hemen bütün mezhep kökenli savaşların göbeğine uzanan yol ne yazık ki, ama öte yandan da “eşyanın tabiatı” gereği inanılmaz bir hızla aşılmıştır! Bolu’da 3 gözaltı TEM otoyolunun Bolu kesiminde durdurulan otomobilde arama yapılarak 3 kişi gözaltına alındı. Polis ekipleri ekipleri, TEM otoyolunun Bolu kesiminde uygulamaya başlayacakları sırada yoldan geçen 33 DOV 45 plakalı otomobili şüphe üzerine takibe aldı. İstanbul yönüne giden aracı Çakmaklar mevkisinde durduran ekipler, otomobildeki 3 şüpheliyi gözaltına aldı. Otomobil, çekici yardımıyla incelenmek üzere emniyet müdürlüğü otoparkına çekildi. İranlılar Nevruz tatili için Palandöken’de İranlı turistler ülkelerinde resmi bayram kabul edilen Nevru’zu kutlamak için Palandöken Kayak Merkezi’ne akın etti. Mart ayının ikinci yarısına rağmen, sezonun kapanmadığı Palandöken’de İranlı turistler, kar kalınlığının yaklaşık 1.5 metreyi bulduğu pistlerde gündüz kayak yaparken, gece de günün ilk ışıklarına kadar diskoteklerde eğleniyor. l DHA ‘Deprem öldürmez binalar öldürür’ Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ulvi Can Ünlügenç, deprem potansiyeli yüksek olan Türkiye’de riskleri azaltmak için yönetmeliğine uygun yapılar üretilmesini istedi. Prof. Dr. Ünlügenç, “Unutulmamalıdır ki depremler öldürmez. Binalar ve yanlış yer seçimi öldürür” dedi. Sağlam zeminlerde ve fay alanlarından uzak bölgelerde yapılaşmaya gidilmesini öneren Ünlügenç, “Ülkemizde daha önceden meydana gelmiş olan depremlerle kaybedilmiş yaşamlar ve ciddi boyuttaki maddi hasarlar maalesef kısa bir zaman süresi içinde unutuldu” dedi. l DHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear