26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 2 Mart 2016 10 Sur açmazı Sur çıkmazı Sur inadı… Sur Mahallesi için “Diyarbakır’ın kalbi” denir. Doğrudur. Diyarbakır’ın kalbi tam 90 gündür kanıyor. Bu da doğrudur. Sur’da 90 gün boyunca pek kanlı çatışmalar yaşandı. Resmi rakamları veri alırsak, 583 yurttaşımız artık yaşamıyor. Kimi asker, kimi polis; kimi erkek, kimi kadın; kimi yaşlı, kimi genç; kimi çocuk, kimi bebek 583 yurttaş... Ölümler kanıksanabilir mi? Kimileri kanıksadı. Ancak son dört, beş gündür Sur kuşatmasında yeni bir aşamaya gelindi. Ağırlığını askerlerin oluşturduğu güvenlik güçleri, Sur’da sıkışıp kalmış ve sayılarının 200’ü aştığı söylenen yurttaşlar için 90 dakika süreyle bir çıkış koridoru açıyor. Koridorun ağzına ambulanslar getiriliyor. Güçlü ses yükseltici aygıtlarla içerdekilere güven içinde çıkabilecekleri söyleniyor ve… Ve kimse çıkmıyor… Bu yanılmıyorsam üç, dört kez yinelendi. Hepsi de TV’lerin anahaber bültenlerinde “canlı yayın” olarak aktarıldı. Sonunda kamuoyunda “Canım çıkmak isteyen çıkardı. Çıkmadıklarına göre bunların hepsi terörist. Artık devletten günah gitti” duygusu yerleşmeye başladı. Evet, Sur’da barikatların ardında, harabeye dönmüş evlerin kovuklarında mevzilenmiş, “şehir gerillası” teknik ve taktikleri ile savaşan, kendilerini YDGH (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) olarak tanımlayan genç Kürtler var. Eğer TV’ler üstünden aktarılan bilgiler doğruysa onlara gerekirse ölmeleri ama asla teslim olmamaları talimatı verilmiş. Bu ne kadar doğru bilmiyorum. Ama doğru da olabilir. Ancak Sur’da bu gençlerin yanı sıra kimileri kadın, kimileri yaşlı, kimileri çocuk ve kimileri bebek (evet bebek) olan yurttaşlar da var. Peki, onlar 90 dakikalık sürelerde niye dışarı çıkmıyorlar? İlk akla gelen soru bu değil mi? Ama yanlış, yüzeysel bir soru bu. Sur’da elde silah şehir gerillalığına soyunmuş gençler o kadınların çocukları, eşleri, kardeşleri, ağabeyleri; çocukların, bebeklerin babaları, dayıları, amcaları… O durumda siz olsanız Sur’dan çıkıp gider, çocuklarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, babalarınızı orada bırakır mıydınız? Ne cevap verdiniz? “Evet, çıkardık” diyenlere sözüm var. Haydi bir daha düşünün: Sahiden çıkıp gider miydiniz? Çıkıp gitmek kalanları kaçınılmaz olarak ölüme terk etmek, mermilerle delik deşik olmalarına rıza göstermek demek. Ancak çıkmayıp içerde kalmak da ölüm demek. Nitekim Cumhurbaşkanı da, Başbakan da çıkan olsun olmasın, artık Sur’da kalanların sonunun nasıl geleceğini ürkütücü bir pervasızlıkla açık açık dile getiriyorlar. O yüzden bu yazının başlığı bir umutsuzluğu, bir çaresizliği yansıtıyor: Sur açmazı Sur çıkmazı Sur inadı… Bu çözümsüzlükten tek çıkış var: Selahattin Demirtaş’ın dünkü açıklaması. HDP Eş Genel Başkanı dün “Biz bu çatışmanın bitmesini istiyoruz. Biteceği şeklinde yolu da kanalı da açmış durumdayız. Sadece ablukanın kalkması yeterlidir. Bir gün sonra Suriçi’nde çatışmalar sonlanmış olacak” dedi. Bu sözler kör gözleri açmalı, sağır kulaklarca bile duyulmalıdır. Hele Ankara’daki kör gözlerce, sağır kulaklarca… Yoksa bu cankırımının vebali tahmin edilemeyecek kadar ağır olacak… Cizre’de okullar karakol oluyor PKK ile çatışmaların ardından operasyonla rın tamamlandığı, ayrıntılı arama/tarama faaliyetlerinin de sonuna yaklaşıldığı bildirilen Cizre’de yeni güvenlik önlemleri kapsamında bazı okulların ve kamu binalarının karakol olarak kullanılmasının planlandığı öğrenildi. Bu kapsamda PKK militanlarıyla çatışmaların yoğunlaştığı Nur Mahallesi’nde Atatürk Anadolu Lisesi, Cudi Mahallesi’nde Endüstri Meslek Lisesi ile, bu lise çevresindeki müştemilat, Sur Mahallesi’nde İsmail Ebuliz Ortaokulu karakola dönüştürülecek. Cudi Mahallesi’nin üst kısımlarında bulunan El Cezeri Ortaokulu’nun yanında inşa edilen yeni binanın da bu amaçla kullanımı planlandı. Okulların yanı sıra bazı kamu binaları da karakol olarak düzenlenecek. Bu kapsamda Alibey Mahallesi’ndeki Trafik Tescil Şubesi, İdil Caddesi üzerindeki eski Karayolları Şubesi de karakol olacak. l SERTAÇ EŞ /ANKARA Nokta dergisi için savcı beraat istedi Nokta Dergisi’nin 24. sayısının kapağındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafı ve “2 Kasım Pazartesi Türkiye İç Savaşı’nın başlangıcı” yazısı nedeniyle “halkı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik” suçundan yargılanan derginin Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ile Sorumlu Yazıişleri Müdürü Murat Çapan hakkında savcı beraat istedi. Mahkeme, Güven ve Çapan hakkındaki adli kontrol kararını kaldırarak duruşmayı 17 Mayıs’a erteledi. l İSTANBUL/Cumhuriyet haber EDİTÖR: CAN DOKER Gküunlüisni Kardeşim ‘Gül’ Erdoğan’ın fişini çekti AKPiçinde uzun zamandır süren rahatsızlık artık açıktan açığa konuşuluyor. Önce Bülent Arınç, daha sonra Hüseyin Çelik’in çıkışları. Ardından Suat Kılıç, Nihat Ergün, Sadullah Ergin’in de aralarında yer aldığı partinin eski ağır toplarının Hamamönü’nde büro tutmaları Ankara kulislerini hareketlendirmişti. Tüm bunlar olurken 9 Şubat akşamı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan’ın sürpriz bir şekilde Beştepe’deki Saray’da buluşmaları bir heyecan dalgası yarattı. Ancak üç saate yakın süren görüşmenin ardından Cumhuriyet gazetesi hariç neredeyse tüm gazeteler özellikle de yandaşlar görüşmenin ‘çok olumlu bir havada geçtiğini’, ‘birlik beraberlik vurgusu’ yapıldığını yazdı... Gül ‘kaygı’ düzeyini aşmış Ne de olsa onlar ‘kardeş’ti. Ancak bu günlerde Ankara’da siyasetle ilgilenen kimle konuşsanız anlattıkları pek de öyle değil. Hatta çok da ağır. Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nın özellikle son aylarında dönemin Başbakanı Erdoğan ile aralarının limoni olduğunu herkes biliyordu. Gül’ün gerek doğrudan gerekse aracılarla Erdoğan’ı yumuşak üslubuyla uyardığı, ‘kaygılarını’ ilettiği de biliniyordu. Ama kulislere göre bu son görüş Kulislere göre son görüşmede Gül, rahatsız olduğu her şeyi Erdoğan’a söylemiş. mede Gül ‘kaygı’ düzeyini aşmış. Ve rahatsız olduğu “her şeyi” söylemiş. Kulislere göre Gül’ün ağır eleştirileri üç başlık altında toplanıyor: İç politika, dış politika, parti kadroları. Ama önce görüşmenin nasıl geçtiğinden başlayalım. Malum üç saate yakın süren bir görüşme olmuştu. Bu kadar uzun sürmesi de kafaları karıştırmıştı. Anlatılanlara göre görüşmenin ilk bir saatinde Erdoğan konuşmuş. Ama siyaset değil, konuya girmek yerine genel geçer şeylerden konuşmayı seçmiş. Biraz da Saray’ını anlatmış. Saray’ın büyüklüğünü düşününce insanın aklına bir saatten daha da uzun konuşabilirdi diye geçiyor. Neyse. Gül sabretmiş dinlemiş ama dayanamamış ve konuyu kendi geliş amacına çekerek konuşmaya başlamış. Saray’a bazı şeyleri söylemeye geldiğini ifade etmiş. Tek bir amaç için, başkanlık uğruna ülkeyi yönetilemez hale getirdiğini anlatmış. İçerideki karmaşadan, dışarıda süren savaştan, ülkenin içine çekildiği bataklıktan ve dış politikanın başarısızlığından söz etmiş. Başkanlık hayalinden vazgeçmesi gerektiğini hissettirmiş. Yine kulislere göre bunun üzerine Erdoğan, “Gel sen de sorumluluk al, dış politikanın koordinasyonunu sana verelim” önerisinde bulunmuş. Bu sürrealist öneri Gül için başka bir eleştirinin de önünü açmış. “Hayır” diyen Gül’ün, birlikte yola çıktıkları partinin kurucularından kimsenin kalmadığını anlattığı söyleniyor. Tüm bu konuşmanın sonunda Erdoğan’ın ne söylediğini merak ediyor sunuzdur. Ankara kulislerine göre sadece dinlemiş. Normal şartlarda bu gibi görüşmelerin ardından kimseyle konuşmayan Gül, bu kez doğrudan Arınç’ın evine giderek en yüksek perdeden mesajını vermişti: Yanınızdayım, sizinleyim. Gül’ün yakın çevresine görüşmeyi anlatırken her ne kadar Ankara’da tedavi gören anne ve babasını ziyaret edeceği bilinse de, “İstanbul’dan Ankara’ya sırf bu amaçla geldiysem bu önemlidir” türünde cümleler kurduğu ve “Her şeyi söyledim, fişini çektim çıktım” dediği de konuşuluyor. Hazırlıklar sürüyor Peki, bu aşamadan sonra ne olacak? Erdoğan karşıtlarının önce parti içinde mücadelelerini sürdürme kararlılığında olduğu biliniyor. Ancak kulislere göre bir erken seçim ya da referandum olasılığına karşı yeni bir partinin hazırlıkları da sürüyor. Bu aşamada 2014 yılında Erdoğan’ın tasfiyelerine karşı yedek olarak kurulan Merkez Parti’den söz ediliyor. Hukukçu Prof. Dr. Abdurrahim Karslı tarafından kurulan parti, hızla örgütlendi ve seçime girme hakkını da elde etti. Ancak Gül ve arkadaşlarının siyasete girme cesareti göstermemesi nedeniyle bir nevi uykuya yattı. Kulislerdeki bir iddiaya göre bu parti yeniden canlanacak. Ancak AKP’ye yakın kaynaklara göre ise Merkez Parti’nin yerine AKP içinden yeni bir parti çıkacak. “Bir nevi Refah Partisi örneğinde olduğu gibi” deniliyor. Ama bir farkla Refah Partisi’nde “yenilikçiler” ve “gelenekçiler”in kavgası bölünmeyi getirmişti. AKP’de ise “Erdoğan sevdalıları” ve “Erdoğan karşıtları”nın kavgası sürüyor. Sur resmen YIKILDI!TGDVEAİÖYMLARİİSZERİLB’BNEAÖNEKMLIGRİŞE Diyarbakır’ın Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı ve operasyonlar 92. gününde. Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy, dün düzenlediği basın toplantısında Sur’daki duruma ilişkin “6 mahallemizdeki sıkıntılı bölgenin bu gün itibarıyla yüzde 98’lik kısmı temizlenmiştir. Yüzde 2’lik bir kıs mı kalmıştır. Bununla ilgili çalışmaları da güvenlik birimlerimiz yürütmektedir. Bugüne kadar 7 çukur kapatılmıştır, 271 el yapımı patlayıcı etkisiz hale getirilmiş, 204 de barikat kaldırılmıştır” dedi. Sur’dan gelen son gö rüntüler ise ilçenin içler acısı halini tüm çıplaklığıyla ortaya döktü. Bu ara da Vali Aksoy’un, Sur ilçesinde yaşanan sokağa çıkma yasağı ve operasyonlarla ilgili mail yoluyla duyurulan basın toplantısına Zaman gazetesi ve Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabiri “Geç kaldınız” denilerek içeri alınmadı. Muhabirin, ısrarı üzerine görevliler, artık kimsenin alınmayacağı talimatının verildiğini belirtti. Aydınlardan sağduyu çağrısı Sur’da süren sokağa çıkma yasağı ve çatışmaların sona erdirilmesi için HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Diyarbakır halkına yaptığı Sur’a yürüyüş çağrısı konusunda, eyleme provokatif müdahale riskine dikkat çeken bir grup aydın, yayımladıkları açıklamayla herkesi sağduyuya çağırdı. Türkân Elçi, İbrahim Betil, Hasan Cemal, Gülseren Onanç, Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Murathan Mungan, Gülten Kaya, Osman Kavala, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Dr. Tarık Ziya Ekinci, Oya Baydar, Nurcan Baysal, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Nesrin Nas’ın imzaladığı açıklamada, “Böyle bir ortamda, çağrısı yapılan Diyarbakır yürüyüşünün şu veya bu güçler tarafından provoke edilerek yeni çatışmalara ve kayıplara yol açmasından kaygı duyuyoruz. Kürt siyasi hareketi, çağrısını yaptığı eylemin provokasyonlara ve demokratik sınırlar dışına taşmasına geçit vermemek için her türlü önlemi almalıdır. Emirleri altındaki güvenlik güçlerinin halkın psikolojisini hiçe sayan orantısız müdahale ve kışkırtıcı davranışlardan kaçınmalarını sağlamak ise hükümetin ve yerel yöneticilerin hayatî sorumluluğudur. Herkesi sağduyuya ve diyalog sürecine çağırıyoruz” denildi. Çatışma gölgesinden İstanbul’un büyüsüne ‘Sur’daki bütün çocuklara selam!’ Çocuklar, İstanbul’da en çok Boğaz köprüsünden ve gördükleri manzaradan etkilenmişler. İstanbul’u ‘çok güzel’ bulduklarını söylüyorlar. Heyecanlı heyecanlı İstanbul gezintilerini anlatırken, Sur’daki arkadaşlarını da unutmuyorlar: “Sur’daki bütün çocuklara selam!” Surlu çocuklara eşlik eden öğretmenler, yaşanan silahlı çatışmaların çocuklarda ciddi travmaya neden olduğunu anlatıyor: “Savaş bitse dahi o izleri silmek belki de hiç mümkün olmayacak...” HİLAL KÖSE Ömer, Yunus, İsmail, Ahmet, Muharrem... Sur’da çatışmaların gölgesinde yaşamak zorunda bırakılan çocuklardan yalnızca beşi. Türkiye için ortak dilekleri ise “barış.” Fenerbahçe’nin organizasyonuyla İstanbul’a geldiler. Sur’da 7 ayrı okuldan 38 öğrenci İstanbul’u görme fırsatı yakaladı. Yaş aralığı 812. Aileler izin vermediği için aralarında kız öğrenci yok. Çocukları dün Ataşehir Belediyesi Çocuk Meclisi ağırladı. Birlikte tiyatro izlediler, ahşap oyuncak cambazı boyadılar. Hepsinde Fenerbahçe forması, çoğu aslında başka takımın taraftarı... Mutluydular, Sur’daki çatışmayı kısa süreliğine de olsa unutmuş gibiydiler. Surlu çocuklar dün güne Ataşehir’deki Mimar Sinan Parkı’ndaki Düştepe Oyun Müzesi’nde korkak bir terzinin hikâyesini anlatan tiyatro oyununu izleyerek başladı. Oyuncak boyadılar, sonra da bowling ve golf oynadılar. Önceki gün FenerbahçeBeşiktaş maçını izlemişlerdi. Bugün ise Oyuncak Müzesi’ni gezecekler. Yarınki FenerbahçeAmedspor maçını izledikten sonra Sur’a dönecekler. “Her günümüz böyle geçecekse biz hiç dönmeyelim” diyorlar. Çoğu 60 gün okula gidememiş. Sokakta oynama özgürlüğünden bile mahrumlar... Yasak sırasında evden çıkamadıklarını çok sıkıldıklarını, anlatıyorlar: “Derslerimizden geri kaldık. Bomba seslerinden ders işleyemiyoruz. Biz her yerde barışın olmasını, herkesin bir olmasını, büyüklerin çocuklara güzel bir vatan bırakmalarını isteriz. Sur’dan taşınsanız bile çatışmaların sesi Diyarbakır’ın her tarafına gidiyor. Sanki yine Sur içindeymişsin gibi bir duygu oluyor...” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear