26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 14 Mart 2016 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 9 Gelir az tasarruf yok Bu ‘kriz’, aslında neyin krizi? Avrupa Birliği, “sığınmacılar krizi” denen bir şeyi üyeleri arasında anlaşarak aşamıyor; insani, ahlaki, hatta hukuki boyutlarını yadsıyarak, kendi topraklarından çıkarıp unutmak istiyor. Bir garip anlaşma AB, AKP Türkiyesi’yle bir anlaşma yapmaya çalışıyor. Yunan adalarına yığılmış sığınmacılar toplu halde Türkiye’ye geri gönderilecek. Her gönderilen sığınmacıya karşı AB Türkiye’deki kamplardan bir Suriyeli sığınmacı alıp, kotalara göre kendi üyeleri arasında dağıtacak. Türkiye’ye 6 milyar dolayında bir haraç (pardon yardım diyecektim) ödenecek, Türk vatandaşlarına, Şengen bölgesinde vizesiz dolaşım hakkı tanınacak, Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci hızlandırılacak. Bunların nasıl bir ahlaki çöküntü olduğu bir yana, realitenin kimi bileşenleri, anlaşmanın müstehcen bir fanteziden öteye gidemeyeceğini düşündürüyor. Örneğin, AB ve ABD basını Yunan adalarında birikmiş sığınmacıların geri gönderileceğini yazarken Türkiye, anlaşmadan sonra gidecek sığınmacıları kapsayacağını savunuyor. Diğer taraftan, 500 milyon nüfuslu, kişi başına 27 bin dolar gelirli AB, bir milyon sığınmacıyı kaldıramıyorsa, 70 milyon nüfuslu, kişi başına 9 bin dolar milli gelirli Türkiye nasıl kaldıracak? (Al Jazeera, 09/03/16) 1951 Sığınmacılar Anlaşması’nı, “yalnızca Batı’dan sığınmacı alırım” koşuluyla imzalamış olan Türkiye’nin sığınmacılar sorununa uygun bir yasal yapılanması da yok. Türkiye, sığınmacıların geri gönderilebileceği bir “güvenli ülke” kategorisine girmiyor (Financial Times, 09/03). Zaten, 1951 anlaşması toplu sınır dışı etmeleri de yasaklıyor. Diyelim ki yasal sorunlar aşıldı, kamplardaki Suriyelilerin bir kısmı zaman içinde AB’ye gitmeye başladı; kalan Suriyelilerin yasal statüsü ne olacak? Suriyeli olmayan sığınmacılara ne olacak? AB’den alınacak para kime ve nasıl verilecek? Bu paranın bir kara delikte kaybolması nasıl önlenecek? Gerçekleşebilir mi? Diğer taraftan basının, muhalefetin susturulması, İslamcı otoriterleşmenin hızlanması, Kürtlerle savaşın sergilediği özelliklerle birlikte, AKP Türkiyesi’nde AB üyeliğinin siyasi önkoşulları tümden kayboluyor. Bu sırada, ABD ve AB medyasında yorumcular benzer bir anlaşmanın 2010’da Kaddafi’yle de yapıldığını anımsatıyorlar. Bu iklimde, bu anlaşmanın bu haliyle, liderler zirvesinden hem de oybirliği ile çıkması çok zor görünüyor Bu anlaşmanın ulusal parlamentolarda onaylanması gereken maddelerinin olduğu söyleniyor. AB’nin Hıristiyan RomaHelen kimliğini vurgulayan, Türkiye’nin bu kimliğe ait olmadığını anımsatan yazılar, sosyal demokrat yayınlarda bile boy gösterirken, 70 milyon Türkiyeliye serbest dolaşım hakkı getiren maddeler onaylanabilir mi? AB’nin, bu anlaşma gereği Türkiye’den alacağı sığınmacıları, üyeleri arasında hangi kotalara göre dağıtacağı da belli değil. Kimi ülkeler açıkça “Biz Müslüman sığınmacı almayacağız” diyor. Bu kriz aslında, II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan Avrupa Birliği sürecinin, Kuzey Afrika ve Ortadoğu jeopolitik/güvenlik “mimarisinin” dağılmaya başlamasının, ABD ve AB’nin, birinci dereceden sorumlu oldukları bu dağılmaya bir düzen getirmedeki iktidarsızlığının ürünü. Irak, Libya, Suriye’de insanların yaşam alanları ve koşulları, ABD’nin imparatorluk hayalleriyle, büyük güçlerin vekâlet savaşlarıyla, kimi “küçüklerin” ıslak rüyalarındaki hezeyanlarıyla yıkıldı. Şimdi bu insanlar can havliyle güvenli bölge bildikleri yerlere kaçmaya çalışıyorlar. Bu yıkımdan doğrudan sorumlu ülkelerin, zamanında yıkımlara gözünü kapatan halkları, yıkılan yerlerden gelenlerle kendi topraklarında, hem de kendi geleceklerinden kuşku duymaya başladıkları bir dönemde karşılaşıyor, “ötekinin” felaketini bu kadar yakından görünce, paniğe kapılıyor. Yerlici (nativist) eğilimler milliyetçi, faşizan, AB karşıtı siyasi biçimler ürettikçe, AB’nin liberalneoliberal eliti korkuyor, yerlici baskılara teslim olarak ayrıcalıklarını korumaya çalışıyor. Geçen hafta bunlardan biri “1930’lar geri dönüyor” diyordu. Bu kriz, kapitalist uygarlığın genel krizinin bir parçası... ING Bank’a göre düzenli tasarruf yapma oranı 2015 4. çeyrekte önceki döneme kıyasla 5 puan inerek yüzde 58’e düştü. Geliri az olan yurttaş para biriktiremiyor Geleceğe yatırım ve çocukları için para biriktirmek isteyen yurttaş yeterli gelire sahip olamayanca tasarruf hedefi de hayal oldu. İşsizliğin de artması ve yükselen enflasyon nedeniyle de tasarruf eğilimi düşüş gösteriyor. ING Bank’ın gerçekleştirdiği Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması’nın 2015 yılı 4. çeyrek sonuçları açıklandı. Kentli 18 yaş üstü nüfus içinde tasarruf sahiplerinin oranı, 1.7 puanlık artışla yüzde 13.6’ya ulaştı. Araştırmada şu tespitlere yer verildi: 4 Tasarruf sahibi olanların yaş dağı lımında 1824 yaş grubunun payı azalırken (yüzde 25’ten yüzde 20’ye), 2534 (yüzde 31’den yüzde 35’e) ve 3544 (yüzde 19’dan yüzde 24’e) yaş gruplarının oranı arttı. 4 Bu dönem hem çocuklu (yüzde 9’dan yüzde 11’e) hem de çocuksuz bireyler (yüzde 16’dan yüzde 18’e) arasında tasarruf sahibi olanların oranında küçük bir artış görüldü. 4 Tasarruf yapmama konusundaki en önemli iki gerekçe olan “yeterli gelir sahibi olmama” (yüzde 75) ve “borçlarım yüzünden” (yüzde 14) bu dönem bir önceki dönemle aynı seviyede kaldı. 4 Tasarruf sahipleri arasında düzenli tasarruf yapma oranı bir önceki döneme kıyasla 5 puan gerileyerek yüzde 58’e düştü. Düzenli tasarruf yapmayanlar arasında 3 ay içerisinde tasarruf yapma oranı sabit kaldı. 4 Sırasıyla tasarrufun en önemli gerekçeleri olan ‘geleceğe yatırım’ (yüzde 48), ‘çocuklarım için’ (yüzde 25) ve ‘bek lenmedik durumlara karşı’ (yüzde 19) gerekçeleri önceki dönemle benzer seviyede yer aldı. Yastık altında 4 Bu dönem en çok tercih edilen tasarruf aracı olan ‘yastık altı, altın ve nakit’ oranı bir önceki dönemle benzer seviyede kaldı. Sistem içi altın küçük bir artışla yüzde 11’den yüzde 14’e gelirken, ‘bireysel emeklilik fonlarında’ da yüzde 20’den yüzde 16’ya bir gerileme olduğu görüldü. l Ekonomi Servisi Çiftçilere ‘don’ uyarısı Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Bayraktar, Türkiye genelinde yarından itibaren hafta sonuna kadar düşecek hava sıcaklığının üreticileri etkileyeceğine dikkat çekerek, “İlkbahar ekimlerini yapacak çiftçimiz, yetersiz yağıştan, meyve üreticilerimiz de ağaçların erken çiçek açmasından tedirginlik duyuyor” diye konuştu. Bayraktar, “Bölgelere göre değişmekle beraber henüz son poliçe müracaat tarihi geçmeyen bazı meyve türlerinde Tarım Sigortası yaptırılması üreticilerimiz açısından son derece önemlidir” dedi. l Ekonomi Servisi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear