26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 13 Mart 2016 10 Ülkemin porno halleri… Porno sözcüğü sadece filmler için kullanılmaz. Bu sözcük insanın kendine yabancılaşması, insan olma hallerini yitirmesini de anlatır. Şimdi gelelim ülkemizin porno hallerine, İstanbul’dayız, köprüde vatandaşın biri artık neden bilinmez, kendini köprüden atmak istiyor ama belki de cesareti bir an kırılmış, öylece Boğaz’ın sularına bakıyor. Polisler vatandaşı intihar düşüncesinden vazgeçirmeye çalışıyor. O sırada köprü üstünde bekleyen bir minibüsün içinden, iki kadın şöyle bağırıyor: “Atlayacaksan atla, geç kaldık!” ve vatandaş kendini Boğaz’ın sularına bırakıyor. Vay o bağırıp çağıran kadınlar tatmin oldunuz mu? Sur’da çevik kuvvete mensup biri, tüm giysileri ve silahlarıyla az önce duvara yazdığı yazının yanında poz veriyor. Duvardaki yazı şöyle: “Baharda tanga giydireceğim size!” Ben değil, ünlü psikanalist Erich Fromm söylemiş: “Faşizm erkekliğin bitmeyen orgazmıdır!” Devam edelim, Diyarbakır’da zihinsel engelli bir erkek çocuğa Ne söylenebilir ki... cinsel istismarda bulunan bir vatandaş erken boşalma yaşadığı ve fiili gerçekleştiremediği için dava hâkimi tarafından korunuyor ve bu fiil “basit cinsel istismar” olarak değerlendirilip ciddi bir ceza indirimi uygulanıyor. Doğrusu hâkimi takdir etmek gerekiyor, bu erken boşalma işi her erkek vatandaşın başına gelebilir. 28 anaokulundan yaşları 46 arası 1084 çocuk, başları örtülü, sırtlarında “Gözümün nuru namaz” yazılı gömleklerle, bir namaz kampında gülümseyerek poz veriyorlar. Bir gazete, Meclis’e fezlekeleri gelen HDP erkek milletvekillerine kadın giysileri giydirerek fotomontaj yapıyor ve montajın altındaki manşet şöyle: “Grup fezleke!” Öyle uğraşıp internetten porno film indirmeye gerek yok, aha da hayatımız porno olmuş! Televizyonda bir program: “Böyle Daha Güzelsin.” Karıkocalar programın özneleri. Koca, karısı için giysi seçiyor. Seçerken de “Benim karım asla böyle şeyler giymez, oysa ben mini etek severim” diyor ve kadına mini bir etek uzatıyor. Kadın ne yapacağını şaşırıyor. Hayatında mini etek giymemiş, ama programdalar, ceplerine üç beş kuruş para girecek, çaresiz mini eteği giyiyor ve milyonların karşısına çıkıyor. Kocadan bir söz, “Hemen çıkar onu, baldırların ne kadar da çirkinmiş!” Kadın perişan, ağlamaklı bir yüzle yeniden soyunma kabinine gidiyor. Mazoşizm pornonun ana kalemlerinden biridir. Bir kadın gazeteci Hilal Kaplan da “Genelevler ya kapatılsın ya da İslami usullere uygun hale getirilsin” demiş. “Her geneleve bir imam atanması ve muta nikâhıyla insanımızı zina yapmaktan kurtarmalıyız” diyerek de çözümü söylemiş. Yandı gülüm keten helva! Kadının ya genelevlere giden insan sayısından haberi yok ya da orayı kutsal bir yer sanıyor. Birileri bir akıl verse iyi olacak. Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizmle Mücadele Federasyonu (UBAM) Genel Müdürü İsmail Karakaş, çantasında ayrı ayrı poşetlenmiş “beste” tabir edilen eroin, yeşil ve kırmızı reçete ile satılan 117 adet hapla yakalandı. Ayrıca kişi hakkında kriz geçiren bir kadına eroin vererek cinsel ilişki kurduğu iddia ediliyor. Bendeniz burada biraz durmak istiyorum. Bu adam hangi eğitimden geçmiş ki, böyle son derece önemli bir yerde genel müdür atanmış. Ayrıca böyle dernekler çoğalmış. “Bağımlıları tedavi ediyoruz(!)” diyerek çaresiz insanlardan çok yüklü bir miktar para aldıkları ve sonuçta “Sizin hastanız tedavi edilemiyor, çünkü Allah istemiyor” diyerek hastayı kapının önüne koydukları biliniyor, hiçbir denetim yok! Burada para ve Allah ilişkisine dikkat! Bu arada milletin a…na koyacağız, diyen ve Artvin Cerattepe’yi ele geçirmek için devletin asker ve polisiyle tepeye hücum eden, şimdilik geri püskürtülen Mehmet Cengiz’e ait şirketlerin 450 milyonluk vergi borcu silinmiş. Alın size en alasından bir porno! Mazoşizmi seven bir halk olduğumuzdan bu işten pek bir keyif aldık. Saklamayalım! Ah, ülkemin porno halleri öylesine gelişti ki, benim bu küçük yerime sığmıyor. Bence kişisel olarak bir not defteri alıp başlayın kayıt etmeye. Faydalıdır. 13 MART 2016 SAYI: 33030 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi 04.46 06.12 12.21 15.37 04.32 05.56 12.05 15.22 04.57 06.19 12.28 15.46 Akşam 18.16 18.01 18.24 Yatsı 19.35 19.19 19.40 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Susturulan Türkiye’de, millet midesine odaklandı. Televizyonlarda haber niyetine yemek programları izleniyor. Ama onlar da çöpçatan programları kadar düzeysiz ve sığ. Bu programlarda yemeğe giren unun, yağın vb’nin kalitesinden hiç söz edilmiyor! Çünkü öyle bir kalite seçeneği yok! Çünkü tek tip, en düşük değerde besinlere mahkum edildi Türkiye. Sadece 14 yılda, AKP iktidarı başardı bu hezimeti. Tarım bitti, hayvancılık bitti, ama hâlâ üretilenin kalitesi de düştü ve hatta zehirlendi. Çünkü hükümet, karşılığında artık ne aldıysa; Türkiye’nin elini ayağını bağlayıp dünyayı besleyeceğim diye zehirleyen biyoteknoloji lobisine teslim etti. Devletlerden bile güçlü bu lobide, Bayer var, Syngenta var, Basf var, ama en büyük canavar Monsanto. Sizler, onu Cargill diye biliyorsunuz, çünkü Cargill de Monsanto’nun... HHH Canavar, “patentli tohum” dümeniyle yerli tohum ekimini bitirdiği ülkelere arıları öldüren, insanları ve hayvanları hasta eden kısır tohum ve kimyasal tarım ilaçlarını satıyor. Toprağı zehirliyor, suları zehirliyor, ürünü zehirliyor. Sonra bunlardan yiyip hastalanan insanları “iyileştirmek” amaçlı ilaçlar yapıp satıyor. Her anlamda mahvederek kazanıyor yani. Antibiyotikli, kalitesiz sütler; to tarım ilacının içindeki glifosfat kim yasalının; gluten alerjisinden otizme, düpedüz zehirlenmeden kansere kadar pek çok hastalığın kaynağı olduğu ar tık biliniyor. HHH Çocuklar arasında niçin bunca ya yıldı kanser? Niçin bazı bebekler ana karnından kanserli doğuyor, hiç dü şündünüz mü? Monsanto ve benzerleri, “dünya nü Tabaktaki suikast kimyasal katkılı etler ve suyu da toprakla birlikte zehirlediği için, ağır metal yüklü balıklar da onun eseri. reniyor, doğayı tahrip etmeyen organik tarımcılık canavara fusu çoğaldı, geleneksel tarım yetmez” diye kabul ettirdiği ve do üre“TtteokPomhepIEunreRamdyğiRelaıönEörlüıbnlRdmiıArütütBaramnşHrüııerImn.d”ceınlık, ğanın dengelerini mahveden tek tip tarım ilaçları ve tohumlarıyla zehirliyor dünyamızı. Yaptırımı yok, deyip geçmeyin. İşte bu canavarın en büyük ba rağmen yayılıyor. Beş kıtadan bilinçli şı Monsanto, 21 çevreci dernek ve 24 Bu davada Monsanto; hava köylü ve çevrecilerin ara hukukçunun davacı taraf olacağı ulus yı, suyu, toprağı kirleterek insan nüfu larında 1 milyon Avro toplayarak açıl lararası bir mahkemede yargılanacak sunda Dünya Sağlık Örgütü’nün “ön masını sağladıkları bu dava, toprağa bu yıl. La Haye’de kurulan hakiki mah lenebilir salgın” olarak tanımladığı kan yapılan kötülüğe karşı uluslararası bir kemenin, yaptırım gücü henüz yok. ser, Alzheimer, Parkinson gibi hastalık yasamanın mihenk taşı. Amaç, 12 Ekim’den 16 Ekim’e sü lara yol açmakla suçlanıyor. Yerel to Gerçek yargıçlar, savcılar ve tanık recek davaya avukatlarıyla katılacak humculuğu bitirmek için yolsuz hükü larla; dünyaya, doğaya ve canlılara Monsanto’ya dünyaya verdiği zararı metlere verdiği rüşvetler karşılığında karşı işlenen suçları kapsayan bir yasa kabul ettirmek ve anlaşma sağlamak. ve Türkiye’ye de kabul ettirdiği uydu hazırlığı, bu girişim. HHH ruk “tohum patenti” aracılığıyla halkla Başarılı olursa, Monsanto ve Böyle bir anlaşma, ergeç sağlana rın beslenme egemenliğini yıkmakla it şürekâsının “insanlığa karşı soykırım cak. Çünkü Türkiye ve Brezilya’dan ham ediliyor. ve dünya güvenliğine karşı suikast” su başka hiçbir ülke, Monsanto’ya tam Adeta soykırım aracı sayılabilecek çuyla La Haye Uluslararası Ağır Ceza anlamıyla teslim olmadı. Afrika bile ol Türkiye’deki tarımcılıkta tuz biber gi Mahkemesi’nde yargılanmasının önü madı. Her yerden milyonlarca insan di bi kullanılan Round Up isimli Monsan açılıyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Dokunulmazlık ışığında iki ifşaat İlk seçildiğinde, CHP liderine uygun görülen isim nedense unutuldu gitti. Gandi (18691948) Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğduğu yıl ölmüştü. Bu ünlü barış kahramanının adını vermek Kemal Bey’i kestirmeden tarihe mal etmek içindi. Ama zamanın ruhu ve ahali çoğunluğumuz buna olanak tanımadı. Çünkü ülkemiz çok şükür Gandi’nin o dönemdeki ülkesi gibi işgal altında değildi. Gandi söylevlerinde sık sık “erkeklikten” söz etmişti. Kemal Bey’in üslubu buna uygun değildi. Zaten erkekliğin patentini de “Kasımpaşalılık” markasıyla Tayyip Bey üzerine geçirmişti. Gandi aslında biraz da Kasımpaşalı gibiydi. Ünlü bir söylevinde şöyle diyordu (Politika Sanatı sayfa: 265 Çan Yayınları 1967 İst.): “Bütün bir ırkın erkekliğini yitirmesindense, zora başvurmayı seve seve göze alırım. Ama zor kullanmak, zor kullanmamaktan çok daha üstündür. Bağışlamak da ceza vermekten çok daha erkekçedir. Ama ceza vermenin bir bağışlama olabilmesi için ceza verme gücü elimizde olmalıdır. Güçsüz birinin birilerini bağışlaması hiçbir anlam taşımaz!” Bazı HDP’lilere verilecek dokunulmazlık kaldırma cezasını Gandi’nin sözleri üzerinde düşünmek gerek. Ama ne yazık ki bu sorumluluk da Kemal Bey’e değil, Gandi’lik ile hiçbir ilişkisi bulunmayan ilahi ve rahmani lider Tayyip Bey’e düşüyor. HHH PKK destekçisi diye bazı miletvekillerinin yaka paça edildiği Leyla Zana’nın hapse atıldığı günlerde TBMM’de kulaktan kulağa gizli bir alarm verilmişti: “PKK, Meclis’in bahçıvan kadrosuna da sızmış!” Zehir hafiye ruhlu bazı vekiller kanıtı da bulmuş ve gazetecilere gösteriyordu. Haklıydılar. Deliller inkâr edilemeyecek kadar capcanlı ve ortadaydı. Meclis bahçesinin çeşitli köşelerine kırmızı sarı yeşil çiçek öbekleri ekilmişti! Bu renk çiçeklerin tesadüfen bir araya gelmiş olması mümkün değildi! Hele de böylesine tarihi ve kritik bir dönemde... Renk hassasiyeti her yerde oluşmuştu. Benzer bir “hassasiyet”e bendeniz de maruz kalmıştım. Ki bunu ilk kez bu köşede açıklıyorum. Can lı tanığım da dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’dir. O tarihten, TRT televizyonunda akşam üzeri 20 dakikalık söyleşi programları yapıyordum. Konuğum daha sonraları Devlet Bakanı da olan DYP Diyarbakır milletvekili Salih Sümer’di.. Stüdyoda banda çekilip sonra yayımlanacak söyleşiyi aniden önüme konulan bir not yarıda kesmemi istiyordu. Programın sorumlusunu arayıp nedenini sordum: “Maalesef yayına devam edemeyiz; konuğun kravatında sarıkırmızıyeşil renkleri var!” “Ee, ne olmuş? Benimkinde de sarılacivertkırmızı var! Hem o kravatta bir de mor renk var.Onu da dikkate alsanıza!” “O bir anlama gelmez. Bariz olan o üç renk. Maalesef ben sorumluluk alamam. Bu program denetimden geçmez!” “Müdür Bey bakın, ben Sayın Sümer’i sokakta bulup getirmedim. Adam, Diyarbakır milletvekili ayrıca TBMM İdare Amiri! Kravatını değiştir dersek, o da değiştirmezse siyasi skandal patlak verir!” “Kusura bakmayın ben sorumluluk alamam!” O sırada Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin de sonraki çekim için stüdyoya gelmişti. Çaresiz ondan yardım istedim. TRT program yetkililerinden biri ile konuştu. Diyarbakırlı hemşerisi Salih Sümer’e (ve kravatına) kefil oldu. Ve program çekimini konuğun kravatını değiştirmeden ve kendisine de durumu hissettirmeden tamamladık. Tamamladık da ne oldu? Ne olduğunu ve olacağını görüyoruz, görmekteyiz. SAYISAL LOTO 12034353742 6 BİLEN: 1 Milyon 606 Bin 72 Lira 50 Kuruş (Devretti) 5 BİLEN: 4 Bin 936 Lira 30 Kuruş 4 BİLEN: 57 Lira 3 BİLEN: 8 Lira 20 Kuruş Dönüm Noktası Deepmind şirketinin geliştirdiği yapay zekâ programı AlphaGo, dünyaca ünlü Go oyuncusu Koreli Lee Sedol’u yendi. AlphaGo’nun başarısı Go ustaları arasında şaşkınlık yarattı. “Daha altı ay önce amatör gibi oynayan AlphaGo, 5 ay içinde nasıl bu kadar ustalaşabildi” diyordu Go ustası. Karşılaşmalar internet üzerinden canlı olarak yayımlandı. İlk karşılaşmayı 100 milyon insan izledi. AlphaGo’nun başarısı yapay zekâ tarihinde bir dönüm noktası. HHH Dünya satranç şampiyonu Kasparov, 1997’de Deep Blue 2’ye yenilmişti. Tavlada, damada zaten yenilmiştik. Yapay zekâ karşısında kaybetmediğimiz tek büyük strateji oyunu kalmıştı: “Go.” Go’cular bununla yıllarca övündüler. Go’nun satranca göre çok daha karmaşık olduğunu, yapılabilecek hamle sayısının çok daha fazla olduğunu vurguladılar. Bir yapay zekâ yazılımının Go ustasını yenmesi mümkün değil, dediler. Bunun için en az 100 yıl geçmesi gerekir diyenler de oldu. HHH Go, Çin’de ortaya çıkan, 2 bin 500 yıllık bir geçmişi olan bir strateji oyunu. Oyun hakkında pek çok efsane anlatılır. Konfüçyütsançaühmleert@egrmdaeilm.colmi bir insanın sahip olması gerewkwewn.abhmeeşttaön.zcoemllik arasında Go oynamayı da sayarlar. Qing Hanedanı döneminde yaşamış ünlü Go ustası Shi Dingan “Go’da ağırbaşlılık ve zarafet entrikalardan üstündür” demiş. Usta Zhang Yunqi, iyi bir Go oyuncusu olmanın sırrını şöyle açıklamış: “Bir askerin taktik gücü, bir matematikçinin keskinliği, sanatçının hayal gücü, filozofun dinginliği ve güçlü bir zekâ...” “Yapay zekânın ‘ruhsuz’ zekâsı, saf mantığı ve matematiği kazanmaya yetmez” diyordu Go ustaları. Peki ne oldu şimdi? HHH Daha da ilginç olanı AlphaGo’ya ilişkin yapılan yorumlar. Neden mi? Çünkü Go aynı zamanda insanın kendini ve “rakibinin ruhunu” derinlemesine keşfettiği bir oyun olarak anlatılır. Koreliler der ki, “Biriyle bir el Go oynamak onunla bir yıl yaşamaya eşdeğerdir.” Daha ilk oyundan itibaren internet üstünden Go ustalarının yorumlarını okumaya başladım. Yapay zekâ nasıl bir “ruha” sahipti? Saldırgan mıydı mesela? Hiddetli ya da öfkeli? Daha önce AlphaGo’ya yenilen Avrupa Go şampiyonu Fan Hui, “İnsan gibi oynuyor” diyordu, “Eğer kime karşı oynadığımı önceden bilmeseydim, garip fakat çok güçlü bir rakibe karşı oynadığımı düşünürdüm.” Alman Go Şampiyonu Christoph Gerlach, “Kimin insan, kimin makine olduğunu ayırt edemez oldum” diye heyecanla anlatıyordu. Lee’yi çocukluğundan beri tanıyan kadın Go ustası Young Sun Yoon’un sözleri dikkat çekiciydi: “AlphaGo, genelde insan gibi oynuyor. Fakat arada öyle hamleler yapıyor ki. Bunlar bir insanın asla yapamayacağı hamleler. Dâhiyane. Yazılım, onu eğiten ustaları gibi davranmıyor ve kazanıyor.” HHH Trevanian’in ünlü romanı “Şibumi” anımsadım birden. Şibumi’ye göre “Satranç tüccarların, Go ise filozofların oyunuydu.” Şöyle diyordu romanda: “Satranç bir çatışmaysa Go savaşın kendisidir.” Peki Usta Sedol’un yenilgisini şimdi nasıl değerlendireceğiz? Savaşın kendisini mi kaybettik? Amerika Go Birliği’nden Andrew Jackson’un değerlendirmesi dikkat çekici: “O günün geleceğini biliyorduk. Fakat bu kadar kısa sürede gelebileceğini düşünmemiştik. Şoktayız.” Gelecek geldi mi? C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear