Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazar 14 Şubat 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 15 sa’dan ve sevdalardan çok sonraydı. Yıl 1244, aylardan şubat, kış yamandı. Pirene Dağları aşılmaz görünüyordu, ama değildi. Kathar inancına iman eden Prenses Esclarmonde de Foix’nın dağlardan göklere uçmaya hazır taştan bir gemi biçiminde inşa ettirdiği Montsegur Kalesi, Haçlı ordusu tarafından kuşatılmıştı. Papa’nın 1208’de “sapkın” ilan ettiği Kathar mezhebine karşı ilan ettiği sefer, Kuzeyli Fransız soyluların Güney’deki bağımsız Oksitanya beyliklerini ilhak savaşıydı. Tarihteki ilk haçlı ittifakı, bir yıl önce Papa’nın elçisini öldüren Katharların soyunu kırmak için kurulmuş ve 38 yıldır devam ediyordu. Montsegur Kalesi bir yıldır abluka altındaydı. Ama eteklerine ulaşılamıyor, duvarları aşılamıyordu. Sarp kayalıklar üzerine kurulmuş taştan bir gemide, direniyordu Prenses Esclarmonde, direniyordu özgür Oksitanya kadınları ve bir avuç Kathar şövalyesi. Kuşatanlar, kuşatılanların bunca zamandır açlığa, susuzluğa nasıl dayandıklarını anlayamıyordu. “Emindağ” demek olan Montsegur’den ovaya inen gizli tüneller olmasından kuşkulanıyor, ama bulamıyorlardı. HHH O tünellerden 14 Şubat 1244 sabaha karşı bir yabancı çıkıp geldi kaleye. Şövalyeler, adamı Kathar Prenses’in huzuruna çıkardılar. Esclarmonde de Foix, “Kalenin yolunu nasıl buldun? Nereden geliyorsun?” diye sordu. “Yolumu aşk gösterdi. Çok uzaklardan, Kutsal Roma’nın asıl başkenti Konstantinopolis’ten geliyorum” dedi adam. Esclarmonde/Alfred Prensesin iman ettiği KatChoubran, 1889 har dini, 1167 yılında Toulo İ “Sevgiliye şiir yetmez, âşık olmak gerekir.” NICOLAS DESPREAUX Prenses Esclarmonde, “Peki, başka ne işe yarar bu hançer?” diye sordu sonunda. “Kötüleri kendiliğinden bulur ve bağırlarına saplanır” dedi yabancı. “Sizin Kathar şövalyeleriniz gibi, özgür iradesi vardır.” “Bana üstadından söz et!” dedi prenses. “Barışı ve savaşı kadınıyla eşit paylaşan Aşk erenidir.” Montsegur’un maliki gülümsedi. “İmparator Claudius’un 14 Şubat 268’te kellesini vurdurduğu Aziz Valentinus’a çok benziyor, senin eren... Pekâlâ. Madem hazırsın bizimle birlikte savaşıp ölmeye, hançer sende kalsın ve işini yapsın.” HHH 15 Şubat sabahı, Fransız ordusu Montsegur Kalesi’ne yeni bir saldırı başlattı. Haçlıların komutanı Hugues des Arcis’in kiraladığı Bask dağcılar, kuşatmanın akışını değiştirdi. Para için savaşan Basklar, Fransız askerlerin tırmanamadığı sarp kayalıkları kalenin doğu kanadına seksen metre kalana kadar tırmanmayı ve tutunmayı başardılar. Mancınıklar, bu noktadan kaleyi gülle yağmuruna tutmaya ve duvarlarda gedikler açmaya başladı. Montsegur, düşmeye mahkumdu artık. Yine de tam bir ay sürecekti, teslim alınması. Ama 15 Şubat akşamı, yoğun saldırının ilk gün sonunda, kuşatma ordusunun ölüleri arasında Bask dağcıların önderi vardı. Boğazına, Fransız ordusunda hiç bilinmedik türden bir hançer saplanmıştı. Montsegur’ü savunurken düşen Kathar şövalyelerinin arasında ise yarı çıplak bir erkek bedeni göze çarpıyordu. Gözleri mercan, elleri pırıl pırıl gümüştendi*. * Bana bu öyküyü esinleyen ozan dostum Ahmet Kadri Ergin’e teşekkürlerimle. Babamız emretti: Sevişmeyin ulan! ugün Sevgililer Günü. Eski güzel zamanlarda Sevgililer Günü’yle epey dalga geçerdim. Okurlarım hatırlar, hatta nasihat verirdim, “eğer şu anda sevgiliniz yoksa, hiç üzülmeyin, eski sevgili fotoğraflarına bakın, eski aşk mektuplarını okuyup, bir kadeh şarap için” gibi ama şimdi korkuyorum, birileri kitabı, sanatı tehlikeli ve baştan çıkarıcı buluyorsa, sevişmeyi de tehlikeli buluyor, diye düşünüyorum. Babamız için sevişmek neslin sürmesi için yapılması gereken bir eylemdir. O kadar. Bu durumda, herkesin kendine gelip, öyle olur olmaz zamanda, gerekli olmadığında sevişmemesi doğru olur. Üreme amaçlı bir sevişmenin amacına ulaşması kadının yumurtlama zamanını bilmesi gerekir. Bu biraz matematik isteyen bir çabadır. Oysa bilim hele de matematik bilimi, tehlikelidir. Bu durumda işi Allah’a bırakmak gerekir. O isterse çocuk olur, istemezse olmaz. Doğum kontrolü, kürtaj külliyen yasak olması gereken durumlardır. Çünkü burada Yaradan’ın işine karışılmaktadır. Büyük bir günah işlenmektedir. Ancak Yaradan, tüm hayvanlara ve insanlara sürekli üreme emri vermiştir. Bu nedenle hayvanlar sürekli sevişirler, insanların da hayvanlardan farkı yoktur. İnsanoğlu da hormonları harekete geçtiğinde sevişmek ister. Orada durun! Biz boşuna mı din diye bir olgu yarattık. İnsanoğlu aya da gitse, süper güçlerle donatılmış silahlar yapsa da, iki şeyi kontrol altına alamaz. Bir ölüm, iki cinsellik. Tamam insanoğlunu kandırmak için bir başka dünya yarattık. Hurilerin hizmet ettiği, erkeklerin sürekli ereksiyon halinde dolaştığı bir dünya. Bu işi hallettik ama şu cinselliği bir türlü düzenleyemedik. İlk çağlardan Chagall. Fazla beri başımızda bir bela. Tarih boyunca ne oğlancılığı engelsöze gerek yok. leyebildik, ne aile içi cinselliği. Hatta günümüzde bunlar arttı. Bir de eşcinsellik, trans birey gibi durumlar ortaya çıktı. Hormonlar bizim getirdiğimiz yasaklara karşı savaş açtı. Cinsellik aldı başını gitti. Öyleyse otoriteye düşen çok önemli bir görev var: “Sevişmeyin Ulan!” Peki otorite bunu nasıl kontrol edecek. Sigara içmek yasak, kitap okumak yasak, film izlemek yasak. Diyelim ki, kitapçıları kapatıp, yayınevlerinin kapısına kilit vurdunuz, sigaranın satışını yasakladınız, içkiye öyle zamlar yaptınız ki, kimseler alamıyor, tamam tamam bunları kontrol edebilirsiniz ama hormonları kontrol etmemiz mümkün değil. Her eve bir adam mı yerleştireceksiniz? Ya da her ağacın altına birini mi görevlendireceksiniz. Bu müthiş bir yenilgi. Çünkü sizin inancınıza göre, yeryüzünü yaratan yaratıcı, hormon denilen salgıları da yaratmış. Şimdi gelelim asıl meselemize, sevişmek sadece sevişmek değildir. Sevişmek, iki kişinin tüm sırlarını birbirine koşulsuz aktarması demektir. Sevişmek, yaşam enerjisini çoğaltmak demektir. Eğlencelidir. İnsana en olmayacak işleri yaptırır. İnsanın hem kendini hem karşısındakileri yeniden tanımasına yol açar. İnsana sorular sordurur. Bu da otoritenin hiç işine gelmez, sevişmek tıpkı kitap okumak, film izlemek, ortak yapılmış lezzetli bir yemeğin çevresinde toplanmak, sohbet etmek, gülmek gibi bir eylemdir. Sevişmeyi sadece üremek için yapılan bir eylem olduğuna inananlar, bütün bu keyiflerden, hazlardan habersizdirler. Tüm insanların kendileri gibi olmasını isterler. Hayal kurmayan, dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık nedir bilmeyen. Kadın ya da erkek kendi bedenine yabancılaşmış insanlar olmalarını isterler. Bu nedenle pornoya da düşkündürler. Çünkü porno insanın kendine yabancılaşmasını en iyi anlatan bir film türüdür. Bu nedenle Kabataş yalanını söyleyebilirler. Utanmadan! Son söz, yazarınız der ki, sevişin! Aşkın hançeri use yakınlarındaki Karamanlı Aziz Felix kasabasında; Konstantinopolis’ten gönderilen Bogomil Metropolit Nicetas’ın yönettiği din kurultayında resmiyete kavuşmuştu. “Adınızın anlamını da biliyorum” diye sürdürdü yabancı. “Aydınlığın koruyucusu demek. Üstadımdan size bu hançeri getirdim. Yanınızda kalacağım ve şövalyelerinizle birlikte dövüşeceğim.” Hançer gümüşten, kabzası som mercandı. Bogomil serdengeçti, hançerin Asurlardan beri söylenen öyküsünü anlattı. HHH Gümüş, varsıl bir zalimin güzel kızıydı. Mercan yoksul bir çoban. Birbirlerine ölesiye âşıklar, ama Gümüş’ün babası onları ayırmaya kararlı. Bir gece buluştular. “Mercan, peşimden gel” dedi Gümüş’e. “Seni dağların toprağına saklayacağım. Eğer baban ve ordusu bize yaklaşırsa, kendimi de denize atacağım. İkimize de ulaşamayacaklar.” “Ben sana nasıl kavuşacağım?” diye sordu, Gümüş. “Aşkı bilenler seni toprağın altından çıkaracaklar, beni denizden ve sonsuza kadar birleştirecekler” dedi Mercan. Bir suskunluk çökmüştü, Montsegur Kalesi divanına. B KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kişisel verilerimiz güvende mi? işisel Verilerin Korunması Yasa Tasarısı”, Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Bir gazete haberi, “Kişisel veriler artık güven altında” diye vermiş. Gerçekten öyle mi? Avrupa Konseyi daha 1981 yılında “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması”na ilişkin 108 sayılı sözleşmeyi imzaya açmıştı. Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülkeler arasındaydı. Fakat aradan 35 yıl geçmesine karşın, Türkiye sözleşmenin gereğini bir türlü yerine getirmedi. Türkiye, halen sözleşmeyi imzalayıp onay sürecini işletmeyen tek ülke. Aynı zamanda kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasası olmayan tek OECD ülkesiyiz. Avrupa Birliği, Türkiye’yi veri paylaşımı açısından “güvensiz ülke” olarak görüyor. HHH “Tasarı yasalaşınca bütün bunlardan kurtulacak mıyız” diye soruyorum. Dijital dünyayla yakından ilgilenen bir grubuz. Kafede oturmuş sohbet ediyoruz. “Evet” diyor biri, “Bu çok önemli bir gelişme.” “Sence 35 yıl bekledikten sonra niye şimdi bir tasarı hazırladılar” diye soruyor bir başkası. tanahmet@gmail.com Sonra sürdürüyor sözlerini: www.ahmettan.com “AB tam üyelik sürecindeki, müzakere fasıllarından dördü, doğrudan kişisel verilerle ilgili. Yani AB ile müzakerelerde ilerleme kaydetmek istiyorsak, böyle bir yasaya ihtiyacımız var. Yoksa Türkiye kişisel verilerin korunmasının temel hak ve özgürlükler açısından ne denli önemli olduğunu anlamış, bu yüzden bir tasarı hazırlamış değil. Tasarıda ciddi sorunlar var.” ‘Ne gibi?’ “Tasarı AB kriterlerine uymuyor. Tasarıya göre vatandaşların tüm kişisel verilerini Kişisel Verileri Koruma Kurulu koruyacak. Bu kurumun, AB kriterlerine göre özerk olması gerekiyor. Oysa bizdeki tasarıya göre bu kurulun üyelerini Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı atayacak. Böyle özerklik mi olur?” “Ayrıca istisnalar çok geniş tutulmuş” diyor bir başka arkadaşımız: “Milli güvenlik, kamu düzeni, ekonomik güvenliği sağlamak, koruyucu ve istihbari faaliyetler hep kapsam dışında bırakılmış. Böylece tasarıyla sanki kişisel verilerimizi korumaktan çok insanların fişlenmesine yasal dayanak yaratılmış.” İnternette, “Devlet fişleyecek, Erdoğan denetleyecek” başlıklı haber dikkatimi çekiyor. Peki Devlet Denetleme Kurumu’nun 2013’te 7 önemlil kamu kurumunda yaptığı araştırmaların sonuçlarına ne demeli? Verilerimizi yıllarca ölçüsüz bir şekilde, kimi zaman da zorla bizden toplayan devlet kurumları bu bilgileri korumayı başaramıyordu. Verilerimizi korumak için gerekli teknik altyapıya bile sahip değillerdi. Devlette çok önemli verilere ulaşmak için kullanılan şifreler tam bir komediydi. Kullanılan en yaygın şifre “1234”tü mesela. Olur şey değil. O ana kadar konuyu “sıkıcı” bulduğu için sohbete katılmayan, cep telefonuyla ilgilenen bir arkadaşımız birden canlanıverdi. “Benim elektronik posta kutumun şifresi bile daha karmaşık. Türkiye’de kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir kültür eksikliği var” derken birden cep telefonunda bir şey oldu. Arkadaşımızın hafiften yüzü sarardı: “Az önce bedava bir program yükledim cep telefonuma; telefon rehberime ulaşmak istedi. Evet dedim. Şimdi benim rehberimdeki yüzlerce kişinin telefon, adres, yaşgünü gibi kayıtlarını ele geçirmiş olabilirler mi?” Siz ne dersiniz? Ele geçirmişler midir? “K ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Pendik’ten aşağısı Haydarpaşa! asan Ali Düzovalı ile trende ahbap olduk. Ankara’ya ölen amcası için taziye ziyaretine gelmiş. Ümraniye’de berberlik yapıyormuş. Kira ve kalfa derdi yüzünden dükkânı kapatmış. “Şimdi hazırdan yiyorum!” diyor. Hasan Ali kardeşimiz 30 yıl önceki dalgada Türkiye’ye sığınan Bulgaristan göçmenlerinden. “Ama hâlâ sizdeki bazı şeylere alışamadım!” diyor. “Neylere mesela?” “Mesela affedersin aptal yerine konulmaya?” “Estağfurullah! Kim kimi aptal yerine koyuyor ki?” “Devlet! Bak burada ne yazıyor? İstanbul 3.5 saat!” “Evet!” “Orası neresi?” “Haydarpaşa!.. Ama o bir reklam. Tren deyince bizim vatandaş önce orasını bilir!” “Daha kötü ya! Devlet yalan reklam yapar mı? Pendik’te bırakacağı yolcuya Haydarpaşa resmiyle bilet satıyor!” “Ama bilette İSTANBUL’un altında parantez içinde ‘Pendik’ yazısı da var.” “O yazıyı bileti aldıktan sonra görüyorsun. Aklınızda ve gözünüzün önünde hep Haydarpaşa var. Pendik’te bırakacaklarsa Haydarpaşa resmi niye? Ben otobüsle geldim. Haydarpaşa diye trenle dönmek istedim. Pendik’ten sonra ne yapacağım!” HHH Hasan Ali kardeşimizin sorusu ve sorunu bu! Muhatabı kim? TCDD Genel Müdürü mü, Ulaştırma Bakanı mı? Yoksa peronlarda hâlâ sigara içildiği için Sayın Cumhurbaşkanı mı? Tayyip Bey, her konuda Atatürk’ü sollamaya kararlı. Şöyle Yüksek Hızlı Tren penceresinden elde H 14 ŞUBAT 2016 SAYI: 33002 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. tespih bir poz verse ve İstanbul’a bir seyahatini de YHT ile yapsa... Pendik’ten sonra yaşanan macerada vatandaşa ortak olsa... HHH Elbette kardeşimizle ağız birliği içinde ve yol boyunca, halkı eşek yerine koyan “Devlet Demiryolları”na veryansın etmek de bir tercihti. Ama yoldaşımız öylesine öfkeliydi ki, ister istemez kendisini sakinleştirmek gerekiyordu. Ama çok zorlandık. Aslında Haydarpaşa resmi gibi, “3.5 saat” de, hadi yalan demeyelim, “temmeni”den ibaretti. YHT’nin kendi tarifelerinde bile Ankaraİstanbul arası 4 saat ile 4 saat 20 dakika görünüyordu! HHH Adını belirlemek için ülke çapında aylar süren çalışma yapıldı. Türkçesinde hafif yamukluk olsa da “Yüksek Hızlı Tren” bu iktidarın alkışlanacak (sigara yasağı gibi) birkaç hizmetinden birisi. “Yüksek Hız”ı mazur görmek için “Alçak Hız” diye bir kavramımızın daha olması gerekiyor ya, neyse! TCDD’nin dediği oldu. Adında “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” yer aldığına göre tersi olamazdı. Ama yaptığını da bir otobüs firması yapsa yanına bırakılmazdı. Çünkü Gümrük Bakanlığı “YanıltıcıAldatıcı Reklam” yapanlara ağır cezalar kesiyor. Çünkü “Reklam Kurulu” (her nedense) bu bakanlığa bağlı. Sayın Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkçi acaba, Haydarpaşa gösterip Pendik’e bilet kesen TCDD’yi de hedefe koyacak mı? 6 BİLEN: 1 Milyon 710 Bin 869 Lira 80 Kuruş (1 Kişi) 5 BİLEN: 3 Bin 132 Lira 70 Kuruş 4 BİLEN: 45 Lira 55 Kuruş 3 BİLEN: 7 Lira 5 Kuruş İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.27 05.12 05.34 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.54 12.25 15.15 06.37 12.10 15.01 06.57 12.33 15.27 Akşam 17.44 17.30 17.55 Yatsı 19.04 18.49 19.12 17 28 19 32 25 34 C M Y B