26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 8 Kasım 2016 14 AKP’nin düşürüldüğü tuzak ve çelişkiler BOP, terör ve kutuplaşmalar AKP, Gülen ve PKK üçgeni içinde olageldi. Kimi zaman uyuşma, son dönemde ise kavga, üçgen hiç değişmedi. “Üst akıl” dedikleri emperyalizm bu üçgeni kontrol edegeldi. Ergenekon kumpasının uygulamaya konduğu 2008’den beri bunu bu köşede 100 defa hep yazdım. Bugün geldiğimiz noktaya bakın: 1) AKP yönetimi PKK ve HDP ile tamamen karşı karşıya; PKK terör örgütüne yönelik savaş şiddetini arttırarak sürdürüyor. AKP, HDP’yi Meclis’ten dışlıyor. PKKHDP bütünleşmesi yoğunlaşıyor. Bu durum ABD ve AB’nin Kürdistan projesine yardım ediyor. PKK ve YPG onlar nezdinde meşrulaşıyor. 2) AKP yönetimi Şam ve Bağdat ile fiili ve diplomatik bir çatışma ve savaş halinde. Bu durum da ABD ve AB’nin Kürdistan projelerine yardım sağlıyor. 3) AKP dün Gülen’le (ve arkasındakilerle) yoğun işbirliği yaparak Türkiye’de Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının düzenlenmesine sessiz kalmış; kumpas kendisine de yönelince o zaman düşürüldüğü tuzağı anlayabilmiş. Cumhuriyet’e karşı olmanın kendi iktidarına da zarar verebileceğini görmüş. 4) Bugün hâlâ, Cumhuriyet Türkiye’si ve Cumhuriyet’le çekişme halinde. Dün Gülen’le birlikte desteklediği “karşıtlığı”, bugün de sürdürmenin çelişkisi içinde bulunuyor. Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığının yalnız İslamcı devlet yapısına hizmet etmediğini, Türkiye’yi yıkmak için kullanılırken, kendi iktidarını da elinden almaya başladığını sonunda anlayabildi. Cumhuriyet’e karşı olunca Cumhuriyet’i FETÖ’cülük ile suçlamaya kalkmak bu çelişkiler zincirinin sonucudur. BOP ve Kürdistan projeleri emperyalizm tarafından yürütülürken onlarla işbirliğine girerseniz yalnız Türkiye değil, siz de iktidar olarak kendinizi kurtaramazsınız. Şam’la, Bağdat’la, PKK ve YPG ile hep birlikte karşı karşıya getirilirsiniz. Türkiye’nin ulusal çıkarları Şam’la Bağdat’la, Cumhuriyet (ve Cumhuriyet’le) barışık olmaktan geçer. Görmüyor musunuz; ABD FETÖ ile üstünüze gelince gidip Moskof Gâvur’u (!) ile bile yakınlaşıp işbirliği yapmak zorunda bırakılıyorsunuz. Hani dün sizinkilerin, “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurdurdukları o Moskova ile! Moskova’ya gelinceye kadar Şam, Bağdat ve Tahran ile “ulusal çıkarlar bağlamında işbirliği yapmak zorundaydınız”. Cumhuriyet’e karşıtlık uğruna BOP (ve emperyalizmin) bir parçası olanlar, bu coğrafyadaki bataklıktan kendilerini kurtaramazlar. Değişmesi gerekenler AKP’nin kendine biçtiği misyon ve “İslamcı” ideolojik yapı, Türkiye’nin “emperyalist güçler tarafından, Lozan’dan Sevr’e götürülmek istenmesine ortam hazırlamaktadır.” 1990 sonrasının “yeni Türkiye ve yeni İslamcılar kavgasında” Ankara’nın işbirliğine girmesi, 14 yıl içinde bu sonucu yarattı. Türkiye iç savaşla birlikte, komşuları ile savaş ve çatışma ortamının içine kilitlendi: İslamcı devlet yapısı ve iktidar için BOP’ta her şeye razı olmak, Türkiye’nin kuruluş felsefesi ve Cumhuriyet’in temel değerleri ile çatışmak, Ankara’yı, “AKPBahçeli” kıskacı içine kilitledi. Bu kilitlenme Türkiye’nin haklı davalarında bile, “içerde ve dışarıda haksız duruma düşmesine yol açtı”. Meclis’te kavga eden ve onu çalıştırmayan; terör örgütü ile savaşta bile, Batı’nın PKK’yi ve YPG’yi desteklemesine ortam hazırlayan bir sonuç göz göre göre yaratıldı. Cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri, yurtta barış dünyada barış diyenleri, demokrasi ve çağdaşlık isteyenleri düşman kabul edip Bahçeli’ye sarılarak Türkiye’yi (ve kendinizi) kurtaramazsınız. Fethullah Gülen tuzağından sonra bu yeni bir tuzak olur. “Üst akıl” Atatürk, Cumhuriyet ve devrimler yerine emperyalizm olunca bütün dengeler bozuldu. Ülke Lozan’dan Sevr’e götürülmek isteniyor, hâlâ görmüyor musunuz? 8 kasım 2016 SAYI: 33270 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.07 05.51 06.13 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.36 12.55 15.35 07.18 12.39 15.22 07.38 13.02 15.47 Akşam 18.02 17.48 18.14 Yatsı 19.23 19.09 19.32 yorum TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Demokrasilerde “yasama, yürütme, yargı, yayın (4Y)” arasında “kuvvetler ayrılığı” denilen temel ilke geçerlidir… Başbakan Adnan Menderes, 1960’ta, “muhalefet ve basının faaliyetlerinin tahkiki için” yalnızca Demokrat Partili milletvekillerinden oluşan, 15 üyeli bir komisyon kurdu. Komisyonun “yargı yetkisi” de vardı! Demokrasinin (4Y) ilkesini ihlal etti. Menderes, beğenmediği yargı görevlilerini, “görülen lüzum üzerine” denilen, içeriksiz gerekçe ile “bakanlık emrine” alırdı. Demokrasinin (4Y) ilkesini ihlal etti. O dönemde internet, TV, özel radyolar yoktu. Yalnızca yazılı basın vardı… O günlerde Emniyet 1. Şube polisleri, gazete baskıya girmeden önce okuyup “Şu haberi kazıyın!” talimatını verirlerdi. Ertesi günü gazete, bazı boş sütunlarla yayımlanırdı. Demokrasinin (4Y) ilkesi ihlal edilirdi. Sonra ne oldu? Rahmetli karikatüristimiz Ali Ulvi’nin tarihsel çizgisi 31 Mayıs 1960’ta Cumhuriyet’te alkış aldı! HHH Sultan, ElCezire televizyonuna açıkça “Demokrasi ve laikliği yeniden tanımladık! Dünyaya Müslüman na rakın “cep te lefonu” kullan ÖzAgecanr mayı, “Facebook, Tvitter, Instagram, VhatsApp” cahiliyim… İktidar, “top lumsal iletişi Kavşak mi” engelliyor. Demokrasi Demokrasi İcat Edildi! nin “4Y” ilkesi ihlal edili yor. Ama üs sıl siyaset yaparmış gösterdik. Hz. Muhammed’i ve sünneti yol haritamızdır!” dedi. tün teknoloji, hemen “VPN” denilen “sanal özel ağı” ile iktida Alman Bild gazetesinin “Diktatör Er rın engelini deliyor. doğan” tanımlamasına “Diktatör, de HHH mişler, hiç umurumda değil!” diye ko “Atatürk ilkelerinin” sa nuşabiliyor. Çünkü o “diktatör” değil, vunucusu Cumhuriyet ga “yeni demokrasinin” mucidi… zetesinin 9 yazarıyöneti Dokunulmazlıkları, TBMM’de kaldırıl cisi tutuklandı. Cumhuri madan milletvekilleri tutuklanıyor, de yet gazetesini Işık Kan mokrasinin (4Y) ilkesi ihlal ediliyor. su cumartesi günü yazdı. Günümüzde “toplumsal iletişim” ola Çerçeveletilecek bu yazı ğanüstü ileri. Ama ben bu gelişme yı dostlarınıza yönlendire ye ayak uyduramadım! Posta müdü bilirsiniz: “http://www. rü olan rahmetli babam Hilmi Acar’ın cumhuriyet.com.tr/ko “manyetolu” telefonu ve “Mors harfleri” seyazisi/626362/Benim ile telgraf yazarken büyümüş ben, bı Cumhuriyetim.html” Amerikan Vashington Post gazetesi: “Erdoğan’ı hâlâ eleştiren nadir medya kuruluşlarından biri Özgen AcarCumhuriyet’e operasyon yapıldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Basın Özgürlüğü sıralamasında Türkiye, 180 ülke arasında 151’inci olarak, Tacikistan ve Kongo’nun arasında yer aldı.” İtalyan Il Giornale gazetesi: “Hükümet muhalefetin en itibarlı sesini hedef aldı.” İspanyol El Mundo gazetesi: “Cumhuriyet’e yapılan, korkunç bir baskı örneğidir. Erdoğan, basın özgürlüğünün en kötü düşmanlarından biri olarak Cumhuriyet’in 93. yıldönümünde Cumhuriyet’ten kişisel öç aldı!” Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas: “Türkiye’deki gelişmeleri, gazetecilerin gözaltına alınması dahil, büyük bir kaygıyla izliyoruz. Basın özgürlüğü demokrasi ve hukuk devletinin temel bileşenidir.” HHH Rahmetli usta yazar Şinasi Nahit Berker, “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur!” derdi. Mete Akyol, yalnızca “gazeteci” değil, “usta gazeteci” olarak doğmuştu, şimdi de yüceldi… 12 Eylül döneminde cezaevinde katledilen Erdost için düzenlenen törende aydınlanmaya katkısı anlatıldı: İlhan Erdost bize mücadeleyi öğretti İlhan Erdost 12Eylül 1980 darbesi sonrası “yasak yayın basmak ve bulundurmak” gerekçesiyle gözaltına alınıp 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevi’ndeki görevliler tarafından dövülerek katledilen yayıncı İlhan Erdost, Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü başında anıldı. Törene, Erdost’un eşi Gül Erdost, kızları Türküler Erdost ve Alaz Erdost, ağabeyi Muzaffer İlhan Erdost, gazetemiz yazarı Işık Kansu, İnsan Hakları Derneği’nin eski Genel Başkanı Nevzat Helvacı, CHP eski milletvekili Mustafa Gazalcı, CHP milletvekili Mustafa Balbay, şair Hüse yin Haydar ve çok sayıda seveni katıldı. Nevzat Erdoğdu, “İlhan Erdost ve ağabeyi Muzaffer İlhan Erdost aydınlanmaya katkı sunmak istedi, ikisi için de bedeli ağır oldu. İlhan’ın öldürüldüğü koşulları yaşıyoruz. Demokrasi yok, tek adam yönetimi var” diyerek sitem etti. “Bunca karanlık tabloya rağmen İlhan ağabeyin düşüncelerine hangi KHK ile ket vurabilirsiniz” diyen şair Hüseyin Haydar da gazetemize asılan “Bu iş yerinde cesaret var” pankartını işaret ederek “Hedef belli, cesaretimizi kuşanıp, mücadele edeceğiz” diye konuştu. Bitsin artık bu oyun!Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr ORHAN GAZİ ERTEKİN Demokrat Yargıçlar Derneği Başkanı Türkiye siyaseti, yargı ve hukukun esas sahnesi ve oyuncusu olduğu trajikomik oyuna aynen devam ediyor. Eğer başka bir ülkede yaşamasaydık ve çok yakın geçmişi bile hatırlayamıyor olsaydık, “Türkiye bir hukuk devletidir. Yargımız bağımsız ve tarafsızdır. Yargı üzerinden Türkiye’yi çok eleştiriyorlar. Niye eleştiriyorlar? Yargının yaptığı bazı işler uluslararası çevrelerin rahatsız olduğu sonuçlar doğuruyor” diye demeçler veren Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın şu son iki yıldır yargının neredeyse yarısını “terörist” olmakla suçlayan kişi olmadığını, olamayacağını düşünebilirdik pekâlâ. Bozdağ’ın sözleri 3600 hâkim ve savcıyı “terörizm” suçlamasıyla ihraç eden ve bu haliyle yargının bir suç merkezi olduğunu kendi kararıyla ispatlayan HSYK’nin bir üyesi olduğunu aklımızdan bile geçiremeyebilirdik. Şu lafı söyleyen kişi de aynı: “HDP eş genel başkanları dahil milletvekilleri gönderilen davete icabet etmediler. ‘Biz gitmeyeceğiz. İfade vermeyeceğiz’ diye açıklama yaptılar. Yargı görevini yapan bir savcının ve mahkemenin bunların zorla getirilmesini emreden yasa hükümlerine uymaktan başka çıkar yolu var mı? Yasa uygulanıyor.” Bu sözün sahibi Adalet Bakanı Bozdağ, bundan daha üç yıl kadar önce yargı ve emniyet güçlerinin 1725 Aralık soruşturması tebligatlarını hiçe sayan, dört bakanın fezlekesini engellemeye çalışan, yasanın uygulanmadığını düşünen bir siyasetçiydi. Görünen o ki, şimdi birdenbire ve bu kadar kısa bir süre içinde yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını keşfetmiş. Kabak tadı verdi Bu oyunu, ses tonunu ve tavrını hiç değiştirmeden kullanan Bozdağ gibi biz de iyi biliyoruz. Ama artık kabak tadı verdi. Ona, AKP kapatma davası sırasında “yargı bağımsız ve tarafsızdır” demişlerdi. O ise çaresizce ve öfkeyle karşı koymuştu. Ona 367 formülü sürecinde “Yasa uygulanıyor”, o da “Ne yasası kardeşim” diye cevap vermişti. Ona 1725 Aralık’ta “Yargı görevini yapan bir savcının ve mahkemenin bunların zorla getirilmesini emreden yasa hükümlerine uymaktan başka çı Gerçekte Cumhuriyet gazetesi soruşturması, gazeteciyi kendi görevi ile suçluyor. Gazeteciyi, hükümetin kendi gerçeğini, başka deyişle iktidarın düşünce ve kanaatlerini taşımakla sorumlu tutuyor. Bunun dışına çıkılmasına “suç” olarak bakıyor. Gazetecinin ve giderek halkın itiraz ve sorgulama hakkını elinden alıyor ve onu hükümetin hedef ve amaçları ile uyumlu olmaya çağırıyor. kar yolu var mı?” diye sormuşlardı. O da “Ne yargısı, bunlar kumpasçı” diye işaret etmişti eski arkadaşlarına. Şimdi bize dönüp aynı oyunu oynayarak eski kâbus günlerini geride bırakacağını zannediyor ve bir türlü “Bu oyun bitsin” demek içinden gelmiyor. O halde biz diyeceğiz “Yeter artık bu oyun bitsin!” Cumhuriyet’e soruşturma Ceza hukuku, uzun süredir Türkiye’deki iktidar inşasının temel aracı olarak kullanılıyor. Ergenekon ve Balyoz davaları bunun en çarpıcı ve acı örneklerini oluşturuyordu. Cumhuriyet gazetesi ve yazarlarına yönelik baskın, gözaltılara ve tutuklamalara dair basına yansıyan soruşturma gerekçelerine baktığımızda hakikaten de geçmiş dönemin acı yargı hatıralarını anımsamamak elde değil. Haberlerde aktarıldığı kadarıyla: Cumhuriyet gazetesinin FETÖ kaynaklı haberleri yayımladığı, yazar Aydın Engin’in “Hrant’ı da Cemaat öldürmüş öyle mi?” başlıklı yazısı nedeniyle Dink cinayetine ilişkin gerçekleri sulandırmaya çalıştığı, Hikmet Çetinkaya’nın “Gülen Hareketi terör örgütü değildir” şeklinde beyanlarının olduğu, Can Dündar’ın savcı Celal Kara’yı övdüğü, Kadri Gürsel’in ise darbe girişiminden 3 gün önce örtülü ya da subliminal mesaj yöntemiyle darbeyi işaret ettiği ileri sürülüyor. Durum vahim Eğer suçlamalar ve ayrıntıları bu örneklerden ibaret ise soruşturma bakımından durum hakikaten vahim. Çünkü her ne kadar suçlama kipinde sorulmuş olsa da bu ifadelerin kendi başlarına bir suç oluşturması mevcut yasalar ve içtihatlar çerçevesinde mümkün değil. Bu itibarla, bu iddialar, gerçekte Cumhuriyet gazetesi soruşturması gazeteciyi kendi görevi ile suçluyor. Gazeteciyi hükümetin kendi gerçeğini, başka deyişle iktidarın düşünce ve kanaatlerini taşımakla sorumlu tutuyor. Bunun dışına çıkılmasına “suç” olarak bakıyor. Gazetecinin ve giderek halkın itiraz ve sorgulama hakkını elinden alıyor ve onu hükümetin hedef ve amaçları ile uyumlu olmaya çağırıyor. Ve en vahim olanı da gözaltı ve tutuklama gerekçeleri bir bütün olarak incelendiğinde bütün bir düşünsel, kültürel hayat alanlarını bir “terör” olarak damgalıyor. Bütün bunlardan çıkan sonuç ise şu: Soruşturma bu haliyle asıl rayından çıkıyor ve FETÖ’ye yönelik kendi amaçlarını imha ediyor. Ve nihayet yine bu haliyle soruşturma, yargı ve hukuk alanının tüm anayasal ve yasal temellerini ihlal ederek hepimize vaat ettiği kurumsal görevlerini aşıyor. Herkesi sorguya çekiyorlar Ve bir noktayı daha vurgulamadan geçmemek gerek: AKPCemaat iktidar koalisyonunun bozulmasının hemen arkasından çok garip bir biçimde AKP dışındaki herkesin FETÖ hesabı vermek zorunda bırakılmasıdır. Bu hem AKP açısından hem de AKP ve Cemaat muhalifleri açısından oldukça trajik. Çünkü gerçek bir hukuk mücadelesinden çok bir iktidar çatışmasındaki çıkarların takip edildiğine dair hisleri daha da güçlendirmektedir. Bu durum Türkiye’nin gerçek bir hukuk ve yargı amacı bakımından ciddi bir tehdit barındırmaktadır. HDP soruşturması Gelelim bir başka acil yargı gündemine daha. Ki bu mesele de Türkiye’nin yargı ve hukuk bakımından olduğu kadar terörizm bahsi bakımından da ne kadar ürkütücü bir durumda olduğunu gösteriyor. Dokunulmazlık meselesinden başlayalım. Bir kere dokunulmazlıkların kaldırılmasının ceza hukuku ile değil doğrudan parlamento hukuku ile alakalı olduğu, 7 Haziran sonrasında AKP tarafından sorun edilmesinden pek bellidir. Nitekim hükümet dokunulmazlıkların kaldırılması ile sadece ceza hukukunun temel ilkelerini değil aynı zamanda anayasa hukukunun temel ilkelerini de ihlal etti, anayasal bir hak ve statüyü günlük ve geçici bir fiili operasyonun konusu haline getirdi. Bu soruşturma öncelikle bu yönden yanlış ve sakat. Dahası merkezi bir politik kararın icrası cümlesinden olmak üzere hare kete geçildiğine dair şüpheleri güçlendirmektedir. Antiterör hukuku İkinci olarak suçlamalara bakıldığında ise silah taşıma iddiası dışındaki tüm iddiaların politik çatışma ve muhalefetin içinden doğan düşünce ve eylemlere dahil olduğu anlaşılmaktadır. Ve üçüncü olarak terör bahsinin suç iddiası üzerindeki stresi artırdığı anlaşılmaktadır. Oysa Türkiye’nin yakın yargılama tarihi bile “terörizm” bahsinin ne kadar tehlikeli ve politik alanı olağanüstü daraltacak şekilde kullanıldığını göstermektedir. Genelkurmay Başkanı’nın, polis başmüdürlerinin terörist ithamlarıyla yargılandığını unutmayalım. Antiterör hukuku şiddet ile politikayı birbirinden ayırma vaadi ile geldiği halde 1991’den itibaren yürütülen uygulamalar göz önüne alındığında politik alanı da şiddet olarak tasnif eden bir uygulama olarak yaşandı ve amaç ve vaatlerinin tam tersine olarak politik yolları şiddet ile bastırma biçiminde ortaya çıktı. Bugün Kürt meselesinde şiddet dışı tercihler olarak ortada duran HDP milletvekillerinin tutuklanmaları antiterör hukukunun amaçlarının yanlış uygulamasından başka bir şey değil. Bu açıdan HDP operasyonu şiddet dışı tercihlerin büyütülmesi gerekirken tersine şiddet dışı tercihlerin daraltıldığı bir sürece tekabül etmektedir. Gerçek bir hukuk ve yargı yaratılmasının önündeki engelleri güncel örneklerle besleyen ikinci gündemin de bu operasyonlar olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Hayır getirmez Türkiye, aynı yanlışları yeniden ve yeniden gerçekleştirerek feraha ulaşamayacağını artık öğrenmeli. Bu oyun kimseye hayır getirmez. Getirmeyecektir. Dün bizzat hükümetin, bugün ulusalcı, sol Kemalist veya Kürtlerin konusu olduğu bu trajikomik oyundan artık vazgeçilmeli, gerçek bir adalet alanının inşası için bir an önce harekete geçilmelidir. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear