26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 4 Ekim 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ dizi 11 ‘Milat 2002 yılıdır’SENDİKALAR VE MESLEK ÖRGÜTLERİ OHAL’İ CUMHURİYET’E YORUMLUYOR KESK Genel Başkanı Lami Özgen, AKP’nin, darbeye katılmış kesimlerin kendi içinde barındığını gayet iyi bildiğini ancak bunu ortaya çıkarmak yerine muhalif kesimler üzerinde cadı avı yürüttüğünü söyledi Hükümetcemaat ilişkilerinde 17/25 Aralık’ın milat değil sonuç olduğunu belirten Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Özgen, “Milat, AKP’nin iktidara geldiği gündür. 2002’den itibaren aynılaştılar” dedi. Hükümetin cemaatin ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yaptığını söyleyen Özgen, eğitimdeki 4+4+4 sistemini örnek göstererek “Dönemin eğitim bakanı bilmemesine rağmen birileri yasayı Meclis’e getirdi” diye konuştu. Darbe girişiminde bulunanların aklanacak bir gerekçesi olamayacağını vurgulayan Özgen, “Muhaliflere yönelik darbeler devam ediyor. Sendikal haklar suç olarak görülüyor. MemurSen muhbirlik ve polislik yapıyor” dedi. OLCAY BÜYÜKTAŞ n Darbe sürecini nasıl değerlendiri yorsunuz, kalkışanlar kimlerdi? Hükümet 14 yıl boyunca bilinçli bir tercihle Gülen cemaati ile simyotik bir ilişki kurdu. Gülen cemaati AKP iktidarı nın her dönem açık ve gizli iktidar ortağı ve müttefiği oldu. Bu cemaat iktidarın bir bileşenidir. 15 Temmuz’a kadar yürütü len politikalarda iki güç arasında bire bir bir eşitlik ve ortaklık vardır. AKP eşittir Gülen, Gülen eşittir AKP’dir... n Bu ilişki 17 Aralık’a kadar mı böyleydi? Milat 17 Aralık’tır demek bir mani pülasyondur. 1725 Aralık bir sonuçtur. Bu sonuç üzerinden kendini o suçlardan arındırma, birilerini suçlu göstererek, bazılarını yanına almak için yapılan ma nipülasyondur. Milat, AKP’nin iktidara geldiği gündür... Bugüne kadar yapılmış bütün düzenlemeler Gülen cemaatinin talep ve ihtiyaçlarına göre yapılmıştır. Toplum dizaynı için İddia ediyorum, 4+4+4 eğitim yasa sı AKP’nin, cemaatin talepleri doğrultusunda biçimlendirdiği bir taleptir. O dönemde AKP’nin programında böyle bir şey yoktu. Birçok milletvekili ve dönemin eğitim bakanı bilmemesine rağmen birileri Meclis’e getirdi ve 4+4+4 yasası geçirildi. Bu, eğitimin piyasalaştırılması ve AKP’nin ve cemaatların istedikle KESK Başkanı Özgen, OHAL ve KHK’lerin ardından yaşananları Olcay Büyüktaş’a değerlendirdi. 4 öğretmen ri bir toplum dizaynına göre gerçekleştirdiği bir yasadır. Böylelikle özel okullara sermaye aktarımı gündeme geldi. O dönemde kimlerin okulları vardı. Bunu yaparken düşünmediler mi? Tabii ki düşündüler. Bu çok boyutlu bir ilişki. Yolsuz intihar etti luk ölçüsünde boy verdiği için milat ola rak alıyorlar. Gülen cemaatinin iktidarla ilişkisi öncesine dayanıyor ama 2002’de n Bu ülke hükümetin mi? başkanları da bir irade ile seçiliyor. Sorun ciddi bir sistemsel bir ortaklık oluştu... 4 öğretmen intihar etti. Bunun sorum bir parti sorunu değil. Halk bir irade orta 2002’den önce ilişkileri vardı ama bu ta lusu hükümettir. Sorumlusu ihbarcı tar ya koyuyor. KHK’lerle halkın iradesinin rihten itibaren aynılaşmışlardır. zı öne çıkan müdürler, MemurSen’in yö yok sayılması kabul edilecek husus değil. Darbeciler aklanamaz n Gerçekleşemeyen bu darbeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelmiş geçmiş tüm darbelerden zarar görmüş ve aynı zamanda darbelere karşı duran bir tutumumuz var. Buna da en sert tepkiyi de biz gösterdik diyebilirim. Bizim AKP’nin icraatlarını anlatırken darbeyi aklama gibi bir durumumuz yok; tam tersine, bu darbe yurttaşlara karşı silah kullanmış, milletin iradesini ifade eden Meclis’e saldırmıştır. Bu girişimde bulunanların aklanacak bir gerekçesi yoktur, olmayacaktır... n Türkiye darbe ortamına nasıl geldi? 7 Haziran ile AKP tek başına iktidar gücünü kaybedince “Ya ben ya kaos” dedi. Koalisyon hükümetlerini engelleyerek “ya ben ya kaos” stratejisini çatışma ortamı yaratmak için kullandı. Dışarıda da Suriye’deki savaşa yönelik de bazı tutumlar geliştirildi. Bu bize göre faşizmin hayata geçirilmesi için yürütülen bir strateji. Bu politikalar çok acımasızca yaşandı. Uzun süreli sokağa çıkma netici ve temsilcileridir... Hükümet politikalarına biat etmeyen hiç kimse kamuda çalışmayacak, örgütlenmeyecek. Bu ülke hükümetin ülkesi mi? Diyarbakır’da 4 bin 301 kişinin açığa alınmasına imza atan vali yardımcısı, soruşturmaları yürüten Milli Eğitim müdür yardımcısı, liste oluşturmaktan sorumla müfettiş FETÖ’den tutuklu... Bunlar icraatlarından dolayı tutuklular ama bunların icraatları sonucu oluşturulan listelerde yer alan arkadaşlar açıkta. Onlar eğer suçluysa, bulundukları görevlerde yaptıkları icraatların sonucu iptal edilmeli. Kamu çalışanlarını kitlesel olarak mağdur etmenin, çalışma yaşamının dışına itmenin darbeyle mücadele ile de ilgisi yoktur. Hükümet, kendi politik tutumuyla uyuşmayan insanları işsiz bırakamaz, bunun yerine de sadece kendi politik tercihleri ile uyuşuyor diye insanları işe alamaz. n Alınan öğretmenler zan altında kalmasın? İleride sorunlar çıkacaktır. Mesela bir öğretmen atanıyor. İsmini beğenmediği Bizim alanımıza ilişkin darbeler nasıl devam ediyorsa, basına sansür devam ediyorsa, kayyımlarla da belediyelere yönelik darbeler devam ediyor. Belediyenin iradesini yok sayan atamalarla il meclisleri üzerinden oluşturulan hizmet faaliyetlerini ortadan kaldırırsınız. Gelen kayyımların ilk işleri tabelaları değiştirmek, belediyelerde kadın dairelerini, çalışmalarını durdurmak... Yerel yönetimden seçilmiş kişilerin bir suçu varsa mevcut ceza yasası çerçevesinden yargılanması da tutuklanması da mümkündür. Onun yerine meclisten, meclis kararıyla bir vekil atanır. Sosyal patlama örgütleniyor Asker ve polis zoruyla belediye binalarının ablukaya alınması çalışanların hizmet üretimlerini ortadan kaldıracak. Çalışanlar açısında da sorun var. Bazı belediyelerde taşeron işçiler hemen işten atılıyor. Basından duyuldu, Rize Belediyesi’nden Batman Belediyesi’ne işçi getiriliyor. Bu, halk kitleleri arasında yasakları, öğretmenlerin memleketleri öğrencinin ismini değiştiriyor. Öğrenci yeni sosyal patlamaları geliştirmek ve ör ne gönderilmesi, sağlık ocaklarının ka ye bir kişilik ve biçim vermeye kalkıyor. gütlemektir... Kayyımdan dolayı çalışan patılması... Yaşama, eğitim ve sağlık gibi Böylesi bir kişi öğretmenlik yapamaz. ların iş akitlerinin feshedilmesi de gün temel haklar ciddi bir şekilde ihlal edil Kayyımlar toplumu nasıl etkileyecek? deme gelecek gibi görünüyor ki bunların di ve sindirerek biat ettirme araçları ola Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekille da işten atılması var olan sorunlara yeni Muhaliflere darbe bitmedirakkullanıldı. ri nasıl bir irade ile seçiliyorsa, belediye sorunlar ekleyecektir. LAMİ ÖZGEN Çözüm sürecine dönüşte ciddi sorunlar yaşanır n Çözüm süreci nasıl etkilenir? Suruç’tan bu yana yaşanan süreç, duygusal kopuşlar anlamında önceki savaş sürecinden daha derin izler yarattı. Muhalif kesimleri susturma işi böyle devam ederse barış sürecine dönmede ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınacaktır. Acı üzerinden yeniden barış sürecine dönmek çok uzun zaman alır. Çünkü yaşananlar çok insafsızca yaşanıyor. Bir de Suriye, Rojava boyutu var. Görüyoruz ki hükümet Suriye’deki savaşa daha çok müdahil olmak için bir Cerablus adımı atmıştır. Bu adımın çok tehlikeli boyutları var. Bırakın çözümü tam tersine savaşı öne çıkarın bir durum var. Bir de hükümet Ortadoğu’da savaşa müdahil olunca ittifak olarak oradaki kimi çete gruplarını ılımlılaştırarak sempatik hale getirmeye çalışıyor. Yaptığı ittifak devlet boyutunda ciddi sorunlara neden olacak. Türkiye toplumu ve uluslararası ilişkiler açısından sorunlar olacak gibi görülüyor. Artık hükümet Kürt sorununu demokratik çözümü düşünüyorsa, içerdeki Kürtlerle de dışardaki Kürtlerle de de demokratik bir zeminde görüşme tutumunu öne çıkarmalı. n Bu darbe başarılı olsaydı nasıl bir Türkiye olurdu? Belki bazılarımız içerde olurduk, bazılarımız öldürülmüş olabilirdik ama yaşadıklarımız yine aynı şekilde olacaktı. Kırmızı kitaplarına göre yeni politikalar hayata geçiriyorlar. 12 Eylül’de 4 bin küsur kamu çalışanı işten atılmış, şimdi sadece Diyarbakır’da bu kadar insan açığa alındı. Darbe bizim açımızdan devam ediyor. Hep Fransa örneğini veriyor ama orada kaç kamu çalışanı işten atıldı, kaç gazete kapatıldı. n Darbe sonrası gelen OHAL ve KHK’leri nasıl değerlendiriyorsunuz? 15 Temmuz darbe girişimi bastırıldı ama KHK ve OHAL ile emekçilere, muhaliflere yönelik darbeler silsilesi olarak devam ediyor. Kamu çalışanları kitlesel olarak, sorgusuz sualsiz işlerinden atılıyor. Daha önce yapılan demokratik haklara, barış taleplerine ilişkin tüm eylemler terör şablonuna konuluyor. Tüm özgürlük ve temel haklar rafa kaldırılıyor. Savunma ve ifade etme hakkınız yok ediliyor. Bu bizim açımızdan kabul edilecek bir durum değil. Darbe bahanesi ile kamu çalışanlarının iş güvenceleri ve çalışma hakları kitlesel olarak ortadan kaldırılmış, sözleşmeli ve esnek, kuralsız çalışma, özellikle öğretmen alımı ile başlatılmıştır. Bunu dün normal koşullarda yasama sürecinde yapan hükümet şimdi OHAL kapsamında yapıyor. Bakanlar ve hatta başbakan bile bunu söyledi. “Normal koşullarda anayasa, temel haklar, uluslararası normlar ve ILO sözleşmelerine aykırı olduğu için yapamadığımız düzenlemeleri OHAL kapsamında yapıyoruz” dediler. n Kamudaki durum ne? 120 binin üzerinde kamu çalışanı kamunun dışına atılmış durumda. Büyük bir kısmı işten atıldı. Eğitim işkolunda KHK’lerle 28 bin öğretmen atıldı, geri dönüşleri yok. Bunların arasında 156 üyemiz vardı. Bir bu kadar da açığa alımlar var. Toplam 206 üyemiz atıldı. n Niye asıl olarak kamu seçildi? AKP darbe sürecine katılmış kesimlerin her düzeyde kendi içinde barındırdığını gayet iyi biliyor. AKP bunu açığa çıkarmak yerine bunların üstünü örtmek için muhalif kamu emekçileri üzerinden cadı avı yürütmek suretiyle temizlik yapıyor. Üstelik yalnız kamu emekçileri değil, muhalif tüm gruplar; sol, sosyalist, Alevi, üniversite hocası... Kendi siyasi görüşleri ve hayat tarzlarını uygulayacak insanları, kuralsız şekilde sadece mülakatla işe alıyorlar. Sendikal eylemler suç n Kamu çalışanları neyle suçlanıyor? Suçlandığımız maddeler sendikal hak ve eylemler... Geriye dönük, sendika hak ve özgürlükler, temel hak ve özgürlükler idari işlemle suç konumuna indirgenemez... Şu anda valilik ve bakanlık talimatıyla sendikal haklar suç olarak değerlendiriliyor. AKP ve yandaşları, MemurSen şu an muhbirlik ve polislik yapıyor. İki yıl önceki tartışmalar suça temel oluşturabiliyor ya da 18 yıl önce öğrencilik yapan ve haksızlığına uğradığını düşünen birinin ihbarı üzerinden suç oluşturuluyor. Yarın: TMMOB Başkanı Emin Koramaz ve TTB Başkanı Raşit Tükel İrredantizm üzerine Geçen hafta yayımlanan yazıda Türkiye’de hem iktidarın hem toplumun bir kesiminin siyasal tahayyülüne damgasını vuran bir eğilimi, İslamcımilliyetçi irredantizm olarak tarif etmiştim. Baskın Oran, haklı olarak, irredantizm kelimesinin siyaset bilimi eğitimi almış kişiler dışında bilinmediğini, anlamını anlatmanın yararlı olacağını hatırlattı. Bu vesileyle Türkiye’deki irredantist eğilimleri de biraz daha açabiliriz. İrredantizm kelimesi, 1870’te İtalyan Birliği siyasal projesi gündemde iken İtalyancada ortaya çıktı. Latincede geri alınmamış anlamına gelen “irredemptus” kelimesinden türedi. “Terra irredanta”, geri alınmamış/ kurtarılmamış toprak demek. “Irredentismo”, bu toprakları savaş veya diplomasi yoluyla ilhak etme politikasının adı. İtalyanca okunuşundan hareketle, irredentizm olarak da Türkçede kullananlar var. İrredantizm, herhangi bir toprak parçasını değil, bu toprakları geri almayı isteyen devlette yaşayanlarla dil, din, soy, tarih veya kültür birliği içinde olan, olduğu iddia edilen insanların üzerinde yaşadıkları toprakları geri alma amacını ifade eder. Genellikle sınır komşusu olan topraklardır. Adını bilmeseler de... İrredantizm, 20. yüzyılda milliyetçi gerekçelerle başka bir devletin sınırları içinde yer alan toprakları ilhak etme projelerini tanımlayan genel bir kavram oldu. Günümüzde devletler arası büyüklü küçüklü birçok ihtilafın ve savaşın önde gelen nedenlerinden biri olmaya devam ediyor. Türk Dil Kurumu bu yabancı kökenli kelimeye “kurtarmacılık” diye karşılık üretmiş olsa da, irredantizm genellikle olumsuz anlamda, yayılmacı, saldırgan, maceracı, savaşçı bir devlet politikasını işaret etmek için kullanılıyor. Buna karşılık, irredantizme olumlu nitelikler atfedenler de var. Örneğin, faşist Türkçü Nihal Atsız, 1968’de Ötüken’de yayımlanan makalesinde, irredantizmi emperyalizmden ayırıp, “makbul bir davranış” olarak değerlendirir. Türkiye’de, adını bilmeseler de, irredantist politikaları benimseyen, destekleyen geniş bir kesim var. Ülkemizde irredantizm birkaç farklı kanalda kendini ifade ediyor. Faşist veya radikal Türkçü akımların, Türkiye devleti sınırları dışında yaşayan Türkçe konuşan toplulukları aynı devlet çatısı altında toplama ideali bunun bir kanalı. Diğer kanalı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde kaybedilen toprakları, başta Halep, Musul ve Kerkük olmak üzere, geri almak arzusu. Ahmet Davutoğlu’nun temsil ettiği romantik irredantizm, ilhak etme ile MüslümanTürk coğrafyasında Türkiye merkezli bir siyasalkültürel hegemonya oluşturma projesi arasında salınıyor. 1990’larda Irak’la ilgili, 2010’larda Suriye ile ilgili politikalarda irredantist emellerin de olmadığını söylemek mümkün değil. İç fütuhat emeli Bunların yanında, Türkiye’de açıkça ve aktif olarak ilhak amaçlı yürütülmüş, yürütülmeye devam eden irredantist politikalar da vardır. İkinci Dünya Savaşı’na hızla gidildiği bir ortamda, güç dengelerini kullanarak ve diplomasi yoluyla İskenderun Sancağı’nın ilhak edilmesi, bir irredantist politika başarısıdır. Bir diğer örneği, Kıbrıs’ta 1974’te “enosis”ci faşist darbeye karşı garantör devlet yetkisine dayanarak başlatılan askeri müdahale fırsatını kullanıp, bunun kalıcı işgal politikasına dönüştürülmesidir. Geçen günlerde, On İki Adalar veya Ege adalarıyla ilgili Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri, bu adalardan öteye, esas olarak Kıbrıs’ta yürütülen barış görüşmelerini benzer irredantist amaçla baltalamayı amaçlıyordu. Bunun hemen ardından görüşmelerle ilgili son derece karamsar bir tablo çizen KKTC Dışişleri Bakanı’ndan ilhakın da gündemde olduğu beyanının gelmesi rastlantı değildi. Bugün İslamcı ve laik Türk milliyetçilerinin buluşma noktalarından biri, “kanla alınan Kıbrıs’ın, hiçbir koşulda verilemeyeceği” ilkesidir. Bir diğeri Kürt sorununa sadece bölünme paranoyası içinde ve asimilasyon perspektifinde yaklaşmaktır. İrredantizm, dış fütuhat arzusunu ifade etmenin yanında, bir bölgedeki durumu milliyetçi (etnik, kültürel, dini...) kriterler ışığında değiştirme politikasını ifade etmek için de kullanılır. Ya da bir geri alma saplantısı içinde, ülke içi fütuhat emelini de yansıtabilir. Örneğin bir veya iki yüzyıldan beri yaşanan kültürel, siyasal dönüşümler nedeniyle geçmiş büyüklüğün kaybedildiği inancı, bugün İslamcı asabiyyede çok açık biçimde görüldüğü gibi, bir iç fütuhat emelini de besliyor. Türkiye’de bazı İslamcı yazarların, “Lozan ile içeriden sömürgeleştirildik” iddialarını, iç fütuhat zamanının geldiği çağrıları tamamlıyor. Bunu sadece muhafazakârlık olarak değerlendirmek yetersiz. Hınç ve öfkenin canlı tutulması çağrısıyla birlikte hayata geçirilen “yeniden ihya ve inşa” politikası, esas olarak toplumun içindeki “yabancı”dan arındırılması ve işgal ettikleri toplumsalkültürel alanların da mütedeyyin Müslüman Türk olana ilhak edilmesi çabası olarak tezahür ediyor. İrredantist politikaların beslendiği toplumsal enerji, yalnız ülke dışına yönelik bir yayılma hevesini değil, ülke içi mutlak tahakküm arzusunu da içinde barındırır. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear