26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 24 Ekim 2016 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ZARİFE SELÇUK Emek siyaseti atağı haber 5 CHP’li Ağbaba, partisinin 81 il ve bütün ilçelerde kuracağı ‘Emek Büroları’yla ülkenin emek enerjisini iktidara taşımanın yolunu açacaklarını söyledi CHP İşçi Sendikaları ve Sivil Toplum Kuruluşları’ndan Sorum lu Genel Başkan Yardımcısı Ve li Ağbaba başkanlığında CHP Genel Merkezi’nde Türkiye’nin 81 ilinden gelen 150’yi aşkın katılımcı ile Emek Büroları ör gütlenme süre ci tartışıldı ve tüm Türkiye’de, CHP’li üyelerin yanı sı ra her ildeki sendi ka ve sivil toplum İKLİM ÖNGEL örgütleri temsilcilerinden oluşacak Emek Büroları’nın kurulması kararı alındı. CHP Genel Merkezi’nde ge çen hafta gerçekleşen toplantı ya, milletvekilleri, Parti Meclisi üyeleri, akademisyenler ve sen dika, sivil toplum örgütü temsil cileri katıldı. Toplantıda 22 Ka sım itibarıyla tüm Türkiye’de Emek Büroları kurulması ka rarı alındı. Ağbaba, Türkiye’de sendikalaşma oranının yüzde 10’larda olduğu bu dönemde, ECEVİT ÖRNEĞİ Ağbaba, din, mezhep, etnik kimlik ekseninde boğulan siyasete nefes aldırmanın, Türkiye’yi yaşanır bir ortama kavuşturmanın yolunun emek mücadelesinden geçtiğini kaydetti. 1970’lerde Ecevit’in bütün emekçi kesimlere yönelik tavrını örnek gösteren Ağbaba, bu sahiplenmenin partiyi iktidara taşıdığını ve emeğin örgütlü mücadelesine güç verdiğini kaydetti. Ağbaba, “Bugün Türkiye’nin emek mücadelesine, güçlü bir sendikal harekete ve buradan çıkan enerjiyi iktidara taşıyacak bir atmosfere ihtiyacı vardır” dedi. Veli Ağbaba Emek Büroları’nın asıl amacının örgütsüz emekçileri örgütlemek olduğunu vurguladı. ‘Korkunç tablo’ Dünyada ve Türkiye’deki krizlerde en büyük mağduriyeti emek kesiminin yaşadığını an latan Ağbaba, “AKP’nin iktidarı ile birlikte emeğe yönelik saldırı, tarihimizin en korkunç tablosunu ortaya çıkarmıştır. Bir taraftan katliamlara dönüşen işçi ölümleri, diğer taraftan sendikasız, toplusözleşmesiz, grevsiz ve taşerona mahkum edilen çalışanlar karşımıza insanlık dışı bir manzara çıkarmaktadır. İşçi ölümlerini normal karşılayan, bunu işin fıtratında var diyerek aklamaya çalışan bir zihniyet, emeğin ve emekçinin hakkını veremez” dedi. ‘Büyük dayanışma’ Demokratik bir ülkenin örgütlenmeden geçtiğini söyleyen Ağbaba, bu nedenle her ilde emeği örgütleyeceklerini belirtti. “Her ilimizde emeğe, emekçiye, çalışana yönelik saldırıların karşısında olacağız” diyen Ağbaba, iş kazaları sonucunda yaşamını yitirenlerin aileleriyle dayanışacaklarını söyledi. Ağbaba, “Çok çalışır, sağlam bir örgütlülük kurarsak bu ülkenin kaderinin değişiminde çok büyük rol oynarız. Çünkü bu sömürü ve zulüm koşullarını artık işçi, emekçi ve çalışan kaldıramıyor. Buna dur demenin zamanı gelmiştir ve bunu yapacak iradeye sahibiz” diye konuştu. l ANKARA ‘Amaç AKUT’a el koymak’ AKUT Başkanı Mahruki: Cumhurbaşkanı’nın anonsçusu bizi tehdit etti ZEHRA ÖZDİLEK Muhalif ve Atatürkçü kimliğiyle bilinen AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, kendilerine kumpas kurulduğunu ifade ederek, AKUT binasının boşaltılması sürecine nasıl gelindiği Cumhuriyet’e anlattı. Bülent Ecevit’in Arama Kurtarma Derneği’ne (AKUT) 49 yıllığına verdiği ve açılışını yaptığı İstanbul Esentepe’deki yerleşkelerinin İstanbul Valiliği tarafından boşaltılmak istenmesi tepkiyle karşılandı. AKUT’ u uydurma bahanelerle yerinden çıkarmak istediklerini belirten Mahruki, Ankara’dan birilerinin müdaNasuh Mahruki hale edip Maliye Bakanlığı’ndan yazıyı çıkarttırdığını vurguladı. Olaylar yaşanmadan iki hafta önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anonsçusu olarak bilinen Orhan Karakurt’un AKUT ekibine telefon ederek, “Genel merkezi de elinizden alacağız” diye tehdit ettiğini kaydeden Mahruki, “10 gün sonra bu belge geliyor. Ne düşünmem lazım benim burada. Ne biçim devlet, ne biçim bir hukuk. Bizim bürokratik her şey yolunda gidiyor. Defterdarlıkla 14 yıldır ilişkilerimizi iyi yürütmüşüz. Biz oraya kira ödüyoruz, bedava kalmıyoruz. Kendi kaynaklarımızla içerisine bakım yaptırdık” dedi. Mahruki bir tazyik ile ortalığı karıştırıp panik havası oluşturulmaya çalışıldığını dile getirerek ‘AKUT Nasuh’tan kurtulsun bakın önünüz nasıl açılacak’ algısının yaratılmak istendiğini belirtti. ‘Türkiye mozaiği’ AKUT’un tam bir Türkiye mozaiği olduğunu belirten Mahruki, “Bizden rahatsız olmalarının sebebi biz çok başarılı ve nitelikli bir ekibiz. Türkiye’nin bu kadar politize olduğu ortamdan kırk kere yarıldığı bir ortamda aramızda MHP’lisi, HDP’ lisi, AKP’lisi, CHP’lisi, Alevisi, Sünnisi, ateisti var. Bunca yıl bu ikiliği hiç aramıza sokmadık. Tehdit ve algı operasyonuyla şimdi ilk defa bu kadar gerginlik, çatışma oldu” dedi. Hükümetin kendisine çekidüzen vermesi gerektiğini belirten Mahruki, “AKUT’un üzerine bu şekilde gelemez, buna müsaade etmeyiz. Ben kanımın son damlasına kadar ölmeyi göze alarak mücadele edeceğim. Buna asla müsaade etmem. Benimle mi bir hesapları var ben tek başıma bir vatandaşım, yasaların önünde yasalara teslim durumdayım. Yapabilecekleri bir şey varsa bana yapsınlar ama AKUT’tan uzak dursunlar. AKUT’ta binlerce insanın emeği, enerjisi var” dedi. l İSTANBUL Geniş güvenlikli 29 Ekim provası 29Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 93’üncü yıl dönümü kapsamında düzenlenecek törenin provası Vatan Caddesi’nde yapıldı. Prova nedeniyle dün saat 07.30’dan itibaren Vatan Caddesi’ne çıkan yollar araç trafiğine kapatıldı. Polisler, öğrenciler, askerler ile askeri bando takımının hazır bulunduğu provada, çevik kuvvet ekiplerinin bölgede geniş güvenlik önlemi aldığı görüldü. Özel harekât po lisleri yüksek yerlere çıkarak çevre güvenliği sağladı. Provalar sırasında polisler, öğrenciler ile askeri personel selamlama yürüyüşü yaptı. Yunus ve Şahin adı verilen motosikletli polisler geçiş yaparken, geçen yılın aksine askeri zırhlı araçlar törene getirilmedi. Zırhlı araçların 15 Temmuz askeri darbe girişimi nedeniyle şehir dışına çıkarılması nedeniyle geçişlere katılmadığı öğrenildi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet ‘3 aşamalı başkanlıkBerberoğlu 1991’den bu yana ‘başkanlık’ tartışmasını kitabında anlattı planında tökezledi’ Enis Berberoğlu İKLİM ÖNGEL 35yıllık gazetecilik yaşamına bir gecede veda etmeye karar veren ve aktif siyasette yer alan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun anlatımıyla Gürkan Hacır’ın yazdığı “Çöp Adamın Gayri Resmi Tarih Tanıklığı” söyleşi kitabı, Asi Kitap Yayınevi aracılığıyla okuyucu ile buluştu. Kitabınızda 35 yılı mı anlattınız? Milat kendiliğinden doğdu 1991. Ben o zaman orta, yaşa yeni merdiven dayamış bir muhabir olarak Bağdat’ta savaşı izlemeye gittim. Oradan başla dık. Özal’ın yaklaşımı ile şu an birebir izdüşümü olan Erdoğan’ın yaklaşımı... Muhafazakârlar sınırlarına pek sığamazlar. Fikri ve fiziki sınırlara sığamazlar ve belki de doğru düzgün yönetemedikleri için Türkiye’nin önüne Türkiye dışındaki coğrafya ile ilgili iddialar koyarlar. Bu iddiaları bir pazarlık masasına getirirler. Pazarlığı da genelde ABD ile yaparlar. Durumu “Ben ABD’nin buradaki temsilcisiyim, en güçlü ortağıyım” noktasına kadar getirirler. Bu gücü de içerde tek adam olmaya ve bunu resmiyete geçirme aşamasında da rejim değişikliği ve başkan lık olarak ifade ederler. Yani üç aşama. Erdoğan bu aşamalarda başarılı mı? ABD’nin oraya asker koyması, Suriye’de öngörülmedik şekilde PKK ile ABD’nin işbirliğine girmesi, İran’ın Irak ve Suriye’de söz sahibi olması; Türkiye’nin mezhkalarının bölgede geri tepmesine yol açtı. Tüm bunların sonucunda Erdoğan ilk iki aşamada tökezliyor. ABD ile ilişkileri parlak değil, bölgede öyle bir liderlik açlığı yok. Üçüncü aşamada da tökezleyeceği beklenebilir. İçerdeki siyasi planlarda sonuç getirecek gibi durmuyor. Külahımıza anlatın bunları Gözlerini nereye dikmişlerse, kimlerle takışmışlarsa, oradaki ‘mağduriyetler’i parmaklarına sarıyorlar. Şimdi Musul, varsa yoksa Musul, tamam anladık, Türkiye’nin Musul konusunda inkâr edilemez bir dahli olmalı, ama o başka, ortalığı birbirine katıp mümkün olanı da zora sokmak başka. Ayrıca, bırakın Musul halkının mağduriyetinden dem vurmayı. Neden, ği gibi, Cumhuriyet devrinden sonra, Batıcılık sevdası ile, Ortadoğu ile bağımız kopmuş falan değil, fırsatını buldukça pek çok gelişmeye burnumuzu sokmuş ve bunu Batılı müttefiklerimizin siyasetleri lehine, onlar ile işbirliği içinde gerçekleştirmiş ve daha fazlasını yapmaya çalışmış değil miyiz? Arap dünyası ile bağımız kopmuş falan değil, Soğuk Savaş’ın tarafı olduğumuz için, sadece ABD birdenbire Suriye’deki mağdur Batı kampı karşısında yer alan lar, Rusya’nın operasyonlarında lar ile aramız soğumuş idi. O ölen siviller, Türkmenler falan kadar ki, daha durumu doğ unutuldu? Aslında, tıpkı, sabah ru dürüst kavramadan, Süveyş akşam suçladıkları ‘emperyal güçler’ gibiler. Zaten asıl dert ‘emperyal’ güç olmak isteyip, olamamak, heveslerin kursakta kalması, öfkenin nedeni bu! Şimdilerde, bir de Suudi Arabistan meraklısı oldular, meğer ne güzel memleketmiş Suudi Arabistan, yargının çok ama çok bağımsız olduğu yermiş, o kadar ki ‘hanedan’ kendi çocuklarını bile koruyamıyormuş. Sahiden mi? Hem, kimmiş bu ‘hanedan’, Osmanlı atalarımıza nasıl isyan etmiş, ‘her belanın altından çıkan İngilizler’ ile mutabakat içinde nasıl devlet kurmuş, ‘şimdilerde emperyalist olduğu hatırlanan ABD’ ile on yıllarca nasıl iş tutmuş, dünyanın her yerinde kir krizinde bile Batılıların yanında yer alma hevesine kapıldık, sonra Cezayir’de Fransa’nın yanında bile yer aldık. Tüm bunlar laiklerin işi değil, çoğu muhafazakârların desteklediği iktidarlar döneminde oldu. Zamanında iş o hale gelmişti ki, eski ABD büyükelçisi George McGhee, 1990’da yayımladığı kitabında (Türkçe çevirisi 1992, Bilgi Yayınevi), Süveyş krizine (1956) ilişkin BM oylaması için “O bir tek oy, Türklerin Arap çevrelerindeki saygınlığına önemli bir darbe indirmiş oldu” demiş. Bilhassa Menderes devrinde, Batı yanlılığı o kadar abartılmıştı ki, McGhee bile, bundan sonra “Eğer ara sıra Birleşmiş Milletler oylama li müdahalelere nasıl her tür larında bizden farklı ve Araplar lü destek sağlamış, izah ede dan yana oy kullanırlarsa, bura cek olan beri gelsin. Şimdiler lardaki saygınlıkları artacağı gi de ne yapıyor Suudi Arabistan? bi, Amerika’nın çömezi gibi al Yemen’de operasyon yapacağım diye kaç sivili öldürdü? Daha geçenlerde cenaze merasimini bombalayıp 140 sivili öldürmedi mi? İnsan hiç olmazsa, zevahiri kurtarmak için, Suudi güzellemesi yapmak yerine, birkaç laf eder. Ne utanmaz insanlar bunlar! ABD, yıllarca Sünni müttefikleri ile İran’ı, sadece devleti de değil, İran halkını cezalandırırken ses etmeyenler şimdi İran ile anlaştı diye kıyameti koparıyorlar. ABD, Ortadoğu’da Şiilere dayalı siyaset yapıyormuş; on yıllarca Sünnilere dayalı siyaset yürütmedi mi? İran’ın gücünü kırmak için bin bir dolap çevirdiğinde, baş destekçileri Sünni dev gılanmaları engellenir” diyor. Bakar mısınız, ‘Lozan’a hayır’, ‘imparatorluğumuzun bakiyesine tabii sahip çıkacağız’ diyenlerin yere göğe koyamadıkları Menderes devrinde olanlara! Güya tarihi yeniden yazıyorlar da tüm günahlar Cumhuriyetçilere, laiklere çıkarılıyor. Diğer taraftan, İngilizler dünyayı yönetiyormuş da, İslam âlemini yok etmeye çalışıyormuş da, o yüzden bu hallerdeymişiz. Yahu, Osmanlı Devleti’nin payıtahtına yürüyen Mısır valisini, Osmanlı Devleti İngilizlerden yardım ile durdurmadı mı? Daha önce, on sekizinci yüzyılın son yıllarında Osmanlı vilayeti Mısır’dan Fransızları İngilizler çıkarmadı mı? Daha o zaman letler, Sünni çevreler, Sünni İs Tanzimat düzeni bile yoktu, lamcılar değil miydi? Zamanın neydi bu işlerin esbabı mucibe da, Arapların emperyalizm kar si? Bu akılla mı, yani sorunların şıtı, bağımsızlıkçı siyasi dalga sebebini hep dışarda arayarak ları, ABD’nin Sünni destekçileri ile işbirliği içinde kırılmadı mı? Türkiye, o zamanlar bu işlerin merkezinde değil miydi? Menderes idaresi, Bağlantısızlar Hareketi’ni sabote etmek için elinden geleni yapmadı mı? Neydi Bağdat Paktı, Türkiye neden bu paktın merkez ülkesiydi? Menderes döneminde Türkiye, Batılılar ve Suudlar ile Suriye’de darbe yapma işleri içine girmedi mi? Irak’ta monarşi yıkılınca, askeri müdahale hevesine kapılmadı mı? Yok, cahilce iddia edildi mı Batı’ya kafa tutacaksınız? Hem ne oldu, şu İsrail işi? İsrail ile anlaşma sağlandı ama İsrail hâlâ Gazze’de operasyon yapmıyor mu? Ambargoyu delmeye çalışan gemilerin yolunu döndürmeyi başarmıyor mu? Neden ses çıkaran yok artık? Emperyalizm karşıtlığıymış da, eski topraklara sahip çıkmakmış da, mağdurdan yana olmakmış da… Külahımıza anlatın bunları. Hadi biz neyse, bari dış politikadaki muhataplarınız nezdinde daha iyi yol alabileceğiniz bir söylem tutturun. l BAŞBUĞ’DAN MUSULKERKÜK YORUMU Şeyh Sait isyanını hatırlattı Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, son kitabı “15 Temmuz Öncesi ve Sonrası”nın İstanbul’da bir alışveriş merkezinde düzenlenen imza gününe katıldı. Son günlerde Misakı Milli’nin, Lo zan Antlaşması’nın ve Musul’un nasıl kaybedildiği konusunun Türkiye’nin gündemini iş İlker Başbuğ gal ettiğini söyleyen Başbuğ, “Musul’un kaybedilmesiyle Lozan anlaşmasının ilgisi yoktur. 13 Şubat 1925’te Şeyh Sait isyanı başlar. 5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti Musul ve Kerkük bölgesinden vazgeçecektir. Şeyh Sait isyanı çıkartılmasaydı, belki bugün farklı sınırlarla karşı karşıya kalabilirdik” dedi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet l İNÖNÜ’NÜN TORUNU BİLGEHAN: Lozan’a eleştiriler anlamsız CHP Ankara Milletvekili, İsmet İnönü’nün “Bu iftiralar, Türkiye’de 20092010 torunu Gülsün Bilge yıllarında yaygınlaştırıl han, CHP Üsküdar İlçe maya başlandı. Türki Başkanlığı’nın düzenlediği ye’deki saygın tarihçiler “Türkiye Cumhuriyeti’nin artık Lozan’ın gizli mad Tapusu Lozan” başlıklı pa Bilgehan deleri, 100 yıllık süresi nelde bir konuşma yaptı. Bil gibi konuları dile getirenler gehan, Lozan’ın gizli maddele le dalga geçmeye başladılar. ri bulunduğu, süresinin 100 yıl Ama çamur at izi kalsın, man lık olduğu iddialarıyla ilgili ise tığıyla iftiralar sürdürülüyor.” şunları kaydetti: l İSTANBUL/ Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear