21 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 30 Eylül 2015 yorum TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 18 olculuğum bir dünya cennetine davetle başladı. Kuzey İspanya ile Güney Fransa arasında mekik dokuduğum yıllarda keşfettiğim Collioure, doğanın kutsallığına inananların huşuyla tavaf ettikleri bir koy; her şeye bir kusur bulan mızmızların ise mimarisine bakıp “Bu kadar da mükemmellik olmaz ki!” diye hayıflandıkları bir Katalan kentidir. Bir zamanlar Katalonya, Aragon Prensliği diye anılan devlet çökünce İspanya ile Fransa arasında gidip gelmiş, 1659 yılından öteye Fransa’ya kalmıştır. İspanyol mimarisinin özelliklerini taşıyan muhteşem Kraliyet Şatosu, 14. Louis tarafından bölgeye gönderilen ve tüm zamanların en büyük kale mimarı kabul edilen Vauban’ın restorasyonuyla Fransızlaştırılmıştır. Collioure Koyu, bir ucunda yükselen Kraliyet Şatosu ile öteki ucunda yine Vauban’ın imzasını taşıyan Miradou Kalesi tarafından korunan bir Akdeniz incisidir. HHH Kuruluşu Vizigotlara dayanan minik kentin tarihi dokusu yüzyıllardır bozulmamış ve 1986’da bırakın yeni inşaatı, çivi çakılması bile “Kıyı Kanunu” ile sımsıkı kurallara bağlanmıştır. Kanunun amacı, girizgâhında “Fransa kıyılarını yağmadan korumak” olarak açıklanır ve anayasadan bile daha sağlam olup, yararı öylesine net biçimde görülmüştür ki, hiçbir hükümet herhangi bir maddesini tartışmaya açmayı düşünmez. Çünkü Fransa, bu ve benzeri koruma yasaları sayesinde dünyanın bir numaralı turistik destinasyonudur. Çünkü Fransa’nın korunmuş mimari Y Geçmiş yok artık... evgili okurlarım herkes bayram yapar da yazarlar yapmaz mı? Ben de bu bayram bolca film izledim. İzlediğim filmlerden biri beni öylesine acıttı ki sizlerle paylaşmadan edemedim. Film sanki, bir zamanlar dünyayı değiştireceğimize inanan ve inatla bu inancı sürdüren bizlerin hikâyesiydi. Bir İsrail filmiydi. Adı: SON. Yaşlı bir çift Tev Avin’de, şehir dışında yoksul bir mahallede yaşıyor. Yaşadıkları apartman öylesine harap ki binanın her yerinde kötü sigortalara bağlanmış elektrik telleri sarkıyor. Yaşlı adamın adı Bert, ondan biraz daha küçük karısının adı ise Hayuta. Öylesine az bir parayla yaşıyorlar ki, günlük politikayı izlemeyi iş edinmiş Bert, komşularından önce kalkıp kapıların önündeki gazeteleri çalıyor, evet düpedüz çalıyor. Bu yaşlı çiftin evine bir gün bir sosyal güvenlik görevlisi geliyor ve ikisini de muayene ediyor. Sonuçta kadının ilerlemiş bir kanseri olduğu ortaya çıkıyor. Sosyal güvenlik uzmanı bir reçete yazıp karıkocayı kendi hallerine bırakıyor. Film kadının ve erkeğin bir gününü anlatıyor. Hayuta kendine verilen ilaçları almaya gidiyor ama sadece tek bir ilaç için parası var. Genç eczacı kadının yüzündeki çaresizlikten öyle etkileniyor ki, bir ilacın parasını kendi cebinden ödeyerek kadına Mücadeleyle geçmiş bir veriyor. ömrün hüzünlü sonu. Bu arada eski bir komünist parti militanı olan Bert, elinde ev telefonu (cep telefonları yok) sabırla radyoda bir programın başlamasını bekliyor. Program başlıyor, ilk konuşmacı Bert oluyor. Hemen herkesi bir gün sonra kent merkezindeki parkta yapılacak, partinin 56. kuruluş yıldönümüne davet ediyor. Bert devam ediyor, halen dünyayı değiştirme güçleri olduğuna inanan insanlarla partiyi yeniden yükseltebileceklerini söylüyor. Program yapımcısı onun söyleve dönüşen sözlerini kesmek zorunda kalıyor. İlaçlarını alan Hayuta, bir kahvede soluklanıyor ama sadece su içecek parası var, var olan birkaç kuruşuyla sinemaya gitmek istiyor: hayatı boyunca en sevdiği şey film izlemek. Sonra Hayuta’yı bir telefon kulübesinde Almanya’da yaşayan oğluyla konuşurken görüyoruz. Anlıyoruz ki oğlan evi terk etmiş, babasıyla kavgalı. Hayuta, telefon konuşmasından sonra bir marketin bozulmuş yiyeceklerin atıldığı bölümüne giriyor, yiyecek seçmeye çalışan Hayuta’nın karşısına Rus sevgilisi Olga’yı yitirmiş, yarı delirmiş bir genç adam çıkıyor. Adam sürekli sevgilisinin adını sayıklıyor. Hayuta şefkatle adamın başını okşayıp “tamam” diyor “onun görürsem Sebastian seni arıyor” diyeceğim. Bu arada Bert evdeki birinci baskı ve imzalı bazı kitaplarını bir sahafa götürüp satmak istiyor. Sahaf “bunların artık modası geçti” diyerek az bir parayla kitapları satın alıyor. Bert bu parayla hemen bir kostümcü dükkânına gidip, kendisine ve karısına çok şık elbiseler kiralıyor. Ertesi gün partinin kuruluş yıldönümüne gidecekler ya, hem kendisinin hem karısının çok şık olmasını istiyor. Giysilerle eve gelen Bert, elektriğin olmadığını görüyor, atan sigortaları tamir edemiyor, bunun üzerine mumlar yakarak karısını karşılıyor. Takım elbisesini de giymiş. Yorgun argın gelen karısına “Yarın büyük gün, gene mücadelemize başlayacağız!” diyerek sarılıyor. Karısı onun yüzüne bakıp belki de ilk kez, “Biz kaybettik” diyor, “anla artık dünya başka bir yer!” “Ve ben senden şu anda sadece bana bakmanı istiyorum.” Bunları söyleyen Hayuta birden bayılıyor. Ayıldığında çok üşüyor, o zaman Bert ömür boyu kendisiyle birlikte gelen kitaplarını ocağa atıp odayı ısıtmaya çalışıyor. Kendine gelen Hayuta kocasının onun için kiraladığı giysiyi giyiyor ve karıkoca eski bir aşk şarkısı eşliğinde dans ediyor. Hayuta, “Bugün burada ölmek istiyorum” diyor, Bert başını sallıyor, birlikte dışarı çıkıyorlar. Kapatmak üzere olan bir pizzacının onlara uzattığı bir dilim pizzayı bölüşüp yiyor ve karanlığın içinde yürüyerek kayıp gidiyorlar. Film ertesi gün kostümlerin getirilmesini bekleyen kostüm satıcısının kepenkleri indirmesiyle son buluyor. “Son” böyle. Benim çok canım yandı ve kendimin ve çevremdeki hayatları, anları düşündüm. Bugünlerde umutsuz muyum ne? S Collioure Koyu sine hayran kalıp yeniden gelmek isteyen turistler; on yıl, yirmi yıl arayla geldiklerinde aradıkları binayı, meydanı, her şeyi bıraktıkları yerde bulurlar! Onlardan sonra çocukları, onların anılarını bıraktıkları yerde kendi anılarını örmeyi sürdürür. Dolayısıyla ben de Collioure’u 30 yıl önce bıraktığım gibi buldum ve bir kez daha âşık oldum… HHH İspanya İkinci Cumhuriyeti’nin çöküşünden sonra Fransa’ya kaçmak zorunda kalan büyük İspanyol ozanı Anto ğınmacı, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar konsantrasyon kamplarından farksız koşullarda kaderlerine terk edildi. Epeycesi öldü… İspanyol ve Katalan dilinde “Retirada” (rücu) diye anılan bu trajik dönemde, Collioure’daki Kraliyet Şatosu da siyasal sığınmacılar için hapisaneye dönüştürülmüştü. Bu dram, bugün hüzünle anılan, ama bağışlanan bir tarihe ait. HHH Collioure’un “Bir Denizden Ötekine” adını taşıyan edebiyat festivaline, bu yıl Akdeniz ülkelerinden üçü romancı biri çizer, dört kadın çağrıldı. İspanya’dan Christina Fallaras, İtalya’dan Diana Lama, Fas’tan Gihen Ben Mahmoud ve bendeniz. Fransız Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle Katalan romancı Gildas Girodeau’nun yönettiği edek arasınbiyat festivaline, “siyasal müili c te ze a g a “Edebiyatl teciliğin okunak cadele veren kadınlar” olduaze ma ğumuz için davet edilmiştik. daki fark; g edebiyatın ise okun Barselona, Collioure’a sız olması, ILDE Paris’ten çok daha yakın masıdır.” OSCAR W nio Macolduğu için hepimiz sınıhado, rı İspanya’dan geçip Fransa’ya intison günkal ettik. lerini Collioure’da yaşamıştır, mezarı Açık havada düzenlenen festivalin ilk buradadır… günü, tanıştık ettik, nefis bir paella yeAkdeniz’in mavisiyle Pirene dik, söyleşi saatine daha vardı; ben de Dağları’nın yeşili arasında, tahinli kurakimseye görünmeden sıvışıp dolaşmabiye rengindeki evleriyle güneşe uzanan ya çıktım. bu minik kent, 20. yüzyılın ilk yarısında Dönüşte, artık ahbap olduğumuz fesbüyük bir insanlık dramına sahne oldu. tival yöneticisi koluma yapıştı: “Nere1939 Şubatı’ndan öteye 465 bin İsdeydin?” Beti benzi atmıştı. “Polis harıl panyol Cumhuriyetçi sınırı geçerek harıl seni arıyor” demesin mi? Afalladım. Fransa’ya sığınmıştı. Fransa da Alman Gevezeliğimden hâlâ sıkılmadıysanız, devamı pazara. bozgununu yaşıyordu. Yüz binlerce sı Katalonya’da polisiye ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY Sanatın sürekli Expo’sunda avanın hafif bulanık, zaman zaman yağışlı olmasına rağmen Venedik oldukça kalabalık. Bu kalabalığın içinde bayram tatili için Türkiye’den gelenler de önemli bir yekun oluşturuyor. Doğan Hızlan’ın “Seyahat programınıza Venedik Bienali’ni katın” (Hürriyet, 15.09.2015) çağrısına uyup bienale giden olacak mı diye düşünmeden edemiyorum.  Venedik Bienali 100 dönümlük iki alanda, Giardini ve Arsenale’de gerçekleştiriliyor ama bu alanlarda yer bulamayan ülkelerin pavyonları ve eşzamanlı sergilerle tüm şehre yayılıyor.  Bienale bu yıl 89 ülke katılmış, 29’u Giardini’de, 31’i Arsenale’de, 29 ülke de şehrin çeşitli yerlerinde pavyonlarını açmış. 44 de eşzamanlı sergi gerçekleştiriliyor. Giardini ve Arsenale’de yer alan ana sergide de 53 ülkeden 136 sanatçının işleri sergileniyor. 159 iş özel olarak bienal için üretilmiş. Türkiye bu yıl ilk kez Arsenale’deki mekânında pavyonunu kuruyor. Ana sergide de Meriç Algün Ringborg ve Kutluğ Ataman Türkiye’yi temsil ediyor.  Türkiye pavyonunu karşılaştırmaya örnek olur diye bienali gezmeye Giardini’den başlıyorum. Bienal ülke temsilleri ve “Altın Aslan Ulusal Katılım Ödülü” ile Eurovision’a benzeyip demodeleştiği gerekçesi ile eleştiriliyormuş. Bence ülke binaları ile ge H 30 EYLÜL 2015 SAYI: 32865 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı nel görünüm “Sanatın Sürekli Expo”su izlenimi veriyor ve bu nitelik olmasa sıradanlaşır. Eurovision’daki gibi ödülde kayırma oluyor mu, bilmiyorum ama San Lazarro Adası’ndaki Ermeni Manastırı’ndaki Ermenistan Pavyonu’nun ödülü hak ettiğini düşünüyorum. San Lazarro hem bir ibadethane hem de müze ve buradaki eserlerle 18 sanatçının işleri karışınca serginin konusu olan “Ermenilik” teması güçlü bir biçimde vurgulanmış.  Doğan Bey mutlu olabilir, çok sayıda olmasa da bienalde Türkiye’den izleyiciler var. Görünüm olarak diğer ziyaretçilerden farkımız yok ama grup halinde olunca yüksek sesle ve hep bir ağızdan konuştuğumuz için ayırt ediliyoruz. Bienalin Nijeryalı küratörü Okwui Enwezor’un seçimi ile “Dünyanın tüm gelecekleri” temalı ana sergi savaş, sürgün, kirlenme, şiddet gibi siyasi tartışma konularında, bir bölümü oldukça belgeci sayılabilecek işlerden oluşuyor. Çok etkileyici işler de, çok sıradan yaklaşımlar da, konuyla hiç ilgisi olmayanlar da var. Seçimde olabildiğince çok ülkeden katılım sağlamak arzusunun etkili olduğunu düşünüyorum. Kutluğ Ataman’ın işi çok ilgi görüyor ama Sakıp Sabancı’nın 10. ölüm yıldönümü için sipariş edildiği bilinse bu sergiye seçilmesi paradoks Köşemen olarak değerlendirilir mi, sormamak elde değil. Meriç Algün Ringborg’un minimalist yerleştirmesi ise ana serginin karmaşasında, içerdiği ev içi gizli şiddetle ayırt ediliyor. Ahmet Güneştekin’in San Marco Meydanı’nındaki bienal programı dışındaki sergisinin de ilgi gördüğünü belirtmeliyim.  Çağdaş sanatta öncü ülkelerle sanatta henüz emekleme çağında olanlar bir arada. Ülke pavyonlarında çok özgün işler de var, benzerini görmüştüm ya da çok sıradan diyeceklerimiz de... Bu yıl ilk kez kendi sabit mekânında yer alan Türkiye Pavyonu sergileme için oldukça uygun, geniş bir yer. Sarkis, mekânı çok iyi kullanmış. Tüm dünyada yaşanan savaşın ve terörün kurbanlarına vurgu yaparken Türkiye’nin yakın tarihinde yaşananlarla güçlü bir ifade ile yansıtmış. Sarkis, hem bienal konusuna uyum sağlayan hem de oldukça etkileyici ve güçlü işi “Respiro Nefes” ile çağdaş sanatta öncü ülkeler arasında sayılabileceğimizi düşündürüyor. T.C. SİVAS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2015/472 KAMULAŞTIRMA İLANI KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN BULUNDUĞU YER: SİVAS MERKEZÇAYBOYU MAHALLESİ ADA NO: 5558 PARSEL NO,VASFI: 131 PARSEL YÜZÖLÇÜMÜ, MALİKİN ADI VE SOYADI 5.336,54 m2 1OSMAN TUNCER (Hasan oğlu 2MUSTAFA TUNCER ( Hasan oğlu) 3HASAN HÜSEYİN TUNCER ( Mehmet oğlu), 4ZEYNEP YILDIRIM 5KEZİBAN ALBAYRAK KAMULAŞTIRILACAK ALAN: 2.427.68 m2 KAMULAŞTIRMAYI YAPAN İDARENİN ADI: SİVAS MERKEZ 1.ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ MÜDÜRLÜĞÜ ADINA SİVAS BELEDİYE BAŞKANLIĞI KAMULAŞTIRMANIN VE BELGELERİN ÖZETİ: Kamulaştırmayı yapan davacı idare, malikleriyle cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememizin 2015/472 Esas sayısında dava açılmıştır. İlan tarihinden itibaren 30 gün süre içerisinde, tebligat veya ilan tarihinden itibaren kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açabilecekleri. Açılacak davalarda husumetin Sivas Belediye Başkanlığına yöneltileceği. İlan tarihinden itibaren 30 gün süre içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği. Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına Sivas Ziraat Bankası Şube Müdürlüğüne yatırılacağı, duruşmanın 10/11/2015 günü saat 10.10’a bırakıldığı hususları. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasının 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. 16/09/2015 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın:146540) Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.26 05.11 05.36 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.52 13.01 16.18 06.36 12.46 16.03 06.59 13.08 16.27 Akşam 18.59 18.43 19.06 Yatsı 20.18 20.01 20.22 usya kararlı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı her türlü muhalefete karşı doğrudan destekleyeceğini kesin bir dille açıkladı. Daha önce Suriye’ye insansız hava araçları göndermişti. Şimdi de altı adet MİG31 savaş uçağı Suriye’nin başkenti Şam’daki Mezze Askeri Havaalanı’na indi. MİG31’ler sahip oldukları gelişkin radarlarla 200 kilometrelik bir hava sahasını kontrol altında tutabiliyor. Ana görevi yüksek irtifada keşif ve saldırı önleme olan MİG31’ler dünyanın en hızlı savaş uçakları arasında yer alıyor. Rusya, 2007 yılında Suriye’ye 8 adet MİG31 satmayı kabul etmiş ancak daha sonra İsrail’in baskısıyla anlaşma rafa kaldırılmıştı. Anlaşma raftan indirildi. HHH ABD Başkanı Obama Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada her ne kadar Esad’dan, “çocuklarının üzerine varil bombası atan” bir zalim olarak söz etse de ülke IŞİD belasından temizlenene kadar onunla ittifak içinde hareket edeceğinin altını çizdi. Rusya gibi ABD de Türkiye sınırındaki Kürt yapılanması PYD’yi ve onun askeri gücü YPG’yi Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın aksine “terör örgütleri” olarak görmüyor, bu yapılanmaları “müttefik” olarak değerlendiriyor. HHH Suriye’deki gelişmeler “bizimkileri” her geçen gün biraz daha yalnızlaştırıyor. Hiçbir beklentileri, hiçbir öngörüleri doğrulanmadı. Suriye konusunda neye el attılarsa ellerinde kaldı. Rusya da, ABD de “Suriye muhalefeti” denen etkisiz kalabalıkları umursamıyorlar. ABD’nin Türkiye ile birlikte topraklarımızda uygulamaya soktuğu “eğitdonat” programı fiyaskoyla sonuçlandı. Eğitilip donatılan “muhalifler” Suriye’ye döner dönmez ya öldürüldüler, ya esir alındılar ya da altlarındaki araçlar ve silahlarla El Nusra saflarına katıldılar. Geçen hafta Amerikan Kongresi’nin bir oturumuna katılan CENTCOM komutanı General Lloyd Austin, eğitdonat programına katılanlardan yalnızca “4 ya da 5 kişinin” Suriye’de IŞİD’e karşı savaştığını söyledi. Bizimkilerin dile getire getire dillerinde tüy bittiği “güvenlikli bölge”, “uçuşa yasak bölge” önerilerini ise Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın dışında ciddiye alan olmadı. HHH Kısacası kuramcısının Başbakanımız olduğu, Ortadoğu’ya yönelik Sünni odaklı “stratejik derinlik” nazariyesi tam anlamıyla çuvalladı. Şimdi 2 milyon 200 bin Suriyeli mülteciyle ülkemizde baş başa kaldık. Bu ağır yükün altından nasıl kalkacağımızı kara kara düşünüyoruz. Bizimkiler hâlâ sınırımızdaki Suriye topraklarında kentler kurup ülkemizdeki mültecileri bu kentlere yerleştirmek gibi gerçekleşmeyecek hayaller kuruyorlar. Ne yapsınlar? Hayal kurmaktan başka ellerinden bir şey gelmiyor. Zor durumdalar yani… Bizimkiler zor durumda R C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear