23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 17 Ağustos 2015 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK haber 7 umhuriyet’in manşetten gündeme getirdiği Çapa ve Cerrahpaşa ile ilgili “Türk tıbbının iki devi iflasın eşiğinde” haberinin ardından İÜ Demokratik Üniversite Girişimi’nden bir grup akademisyen bir araya gelerek, değerlendirmeler yaptı. İÜ Demokratik Girişim adına açıklama yapan Prof. Dr. Raşit Tükel “Üniversite hastanelerinin sağlık hizmeti ağırlıklı bir çalışma düzenine geçmesi isteniyor. Bununla, çok sayıda poliklinik yapılsın, zor SİBEL olmayan vakalar kısa süBAHÇETEPE reli yatışlarla tedavi edilsin, bunları yaparsanız kar edersiniz deniliyor” diyerek performans sistemini eleştirdi. Tükel, sorularımıza şu yanıtları verdi. Tefeci sistem batırdı C 310 MİLYON TL’LİK BORÇ Eğitim ve araştırma hizmeti sunması gereken üniversite hastanelerinin kâr etmesini isteyen sistem yüzünden İÜ’ye bağlı 5 hastanenin borcu 310 milyon TL’ye çıktı. Sistem hastaneleri borçlandırıp bakanlıkla protokole itiyor. Raşit Tükel ÇAPA VE CERRAHPAŞA’DAKİ ÇÖKÜŞÜN NEDENLERİNİ MASAYA YATIRDIK Küçükçekmece Gölü’nün her iki yanında, İÜ’ye ait toplam 3 bin 685 dönüm arazi TOKİ’ye verildi. Karşılığında ise Çapa ve Cerrahpaşa yerleşkelerindeki hastane binalarının inşa edilecek olması rant iddialarını beraberinde getiriyor. ÇOK KÖTÜ RANT KOKUYOR Evren’le Erdoğan’ın Farkı Ne? on 40 yılda iki gerçek darbe yaşadık. İlkini askerler, ikincisini siviller yaptı. Liderleri de Kenan Evren ve Recep Tayyip Erdoğan. Darbenin tanımı “Devlet yönetimini ele geçirmek” diye kısaca yapılabilir. Devlet dediğin de yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluşuyor. Asker silahını kullanıp yasama ile yürütmeyi alaşağı ediyor, yargıyı da susturuyor. Sivil darbenin yapılması ise demokrasi görüntüsü altında gerçekleştiriliyor. Tek başına iktidarı sağlayacak oy sayısı, yasama ve yürütmeyi yok etmiyor ama denetimi altına almayı sağlıyor. Hele Cemaat gibi destekçiniz varsa yargı da çantada kekliğe dönüyor. HHH Peki, darbe liderleri arasında benzerlik ya da fark var mı? Ben birkaç örnek vereyim, kararı siz verin. HHH Darbenin lideri Kenan Evren, işbaşına devlet başkanı olarak geldi. Astığı astık, kestiği kestikti. İstekleri zaten sıkıyönetim altında olan ülkede şıp diye yerine getiriliyordu. Anayasayı doğrudan, ona aykırı yasa çıkardığında da dolaylı olarak değiştiriyordu. Başkanı olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nun kararları bile yasa değerindeydi. Ama aklı Cumhurbaşkanlığı’nda kalmıştı. Devlet başkanı sanını pek tutmuyordu. O nedenle yaptığı anayasaya eklediği madde ile 7 Kasım 1982’deki halkoylamasında yüzde 91.37 oyla(!) cumhurbaşkanı oldu. Erdoğan cumhurun oyu ile cumhurbaşkanı seçildi ama cumhuru bir yana koyup başkan olmak istiyor. AKP’nin, kendisinin tüm çabasına karşın yüzde 40.66’da kalması umudunu kırmamış gibi. Olasıdır ki başkanlık için erken seçimi yeni bir test denemesi olarak değerlendiriyor. HHH Ülkemizdeki tüm seçimleri düzenleyen 298 sayılı yasa 2 Mayıs 1961’den beri yürürlükte. Belki de 100’ü aşkın kez değişmiştir. En köklü değişikliği de Turgut Özal başbakanken 1987’de işine geldiği gibi yapmıştır. Yasakları ise seçimlerin başlangıç tarihinden çıkarıp son 10 güne indirmiştir. 12 Eylül askeri yönetimi anayasayı ve yasaları yaptıktan sonra yönetimi sivillere devretmeye karar vermiştir. Partilerin ve adayların veto edilmesi ayrı bir konudur. Seçim 6 Kasım 1983 Pazar günü yapılacaktır. Ama Evren’in de özene bezene kurdurduğu bir partisi vardır; Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP). Başkanı Turgut Sunalp da emekli bir askerdir. Onun propagandasını yapmak için yurt gezisine çıkacaktır ama 298 sayılı yasa engeldir. Yasağı düzenleyen 66’ncı maddede başbakan ve bakanlar açıkça yazılıdır. Cumhurbaşkanı ise yoktur, ama ah o “memur” tanımı. Çünkü devletten maaş ve ödenek alan tüm kamu çalışanlarını kapsamaktadır. Kararları bile yasa sayılan Milli Güvenlik Konseyi bir kez daha toplanıp 116 sayılı kararı alır ve der ki: “6 Kasım 1983 tarihinde yapılacak milletvekili seçimleri ile ilgili olarak, seçimlerin başlangıç tarihinden seçim sonuçları ilan edilinceye kadar geçecek süre içinde: 1 Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Kurulu üyelerinin faaliyet ve gezi konuşmalarının (...................) 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da yer alan yasaklar kapsamına dahil olmadığına karar verilmiştir.” Evren geziye çıkar, istediğini söyler ama sonuç hüsrandır. MDP üçüncü parti olmuştur. HHH Cumhurbaşkanı Erdoğan da yasağın kendisini kapsamadığı gerekçesiyle 6 Haziran öncesinde teşekkür gezisine çıkıp çok sayıda ili dolaşır. AKP’ye 400 milletvekili ister. Kurucusu olduğu parti birinci parti olur ama yaklaşık yüzde 41 oy alır. Kimi münafıklar, “Erdoğan’ın oyu yüzde 52’den 41’e düştü” yorumunu yaparlar. Şimdi oyu yükseltme fırsatı çıkmıştır(?). Ne olacağını göreceğiz. HHH Askerler yakıp yıksalar da yönetimi sivillere devretmişlerdir. Ama sivillerin sivillere devretmesinde sorun var... S Üniversite hastanelerinin performans sistemi ile çalışmasının ne gibi sıkıntıları var? R. Tükel: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) SUT fiyatlarına göre geri ödeme yapıyor. SUT fiyatları 8 yıldır güncellenmiyor, bunun sonucu olarak da hastanelere SGK tarafından, sağlık hizmeti üretme maliyetlerinin çok altındaki değerlerde geri ödeme yapılıyor. Tıp fakültelerinde personel harcamaları, işletme giderleri, yatırım, bakım, onarım, araştırma giderleri gibi birçok kalem tıp fakültesi döner sermayesinden karşılanıyor. Eğitim ve araştırmaya ağırlık vermesi, nitelikli sağlık hizmeti sunması beklenen bu kurumların, bir işletme olarak görülüp kâr elde etmesi istendiğinde önüne iki yol çıkıyor: Kârlılığı öne çıkartıp üniversite hastanesi vasfını kaybetmek ya da üniversite hastanesi olmayı sürdürdüğü ölçüde giderek borçlanmak. Şu anda İstanbul Üniversitesi’ne bağlı 5 hastanenin (İTF, İÜ CTF, Diş Hekimliği Fakültesi, Onkoloji Enstitüsü, Haseki’deki Kardiyoloji Enstitüsü) 310 milyon TL borcu var. Bu borçlanmanın sonucunda mal ve hizmet tedarikçilerinin tıp fakültelerinden alacakları artıyor. Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı ile birleşimi projesi, İÜ hastaneleri için de söz konusu olabilir mi? Bu risk tüm üniversite hastaneleri için var. Döner sermayesi borç yükü altında üniversite hastanelerine Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği bir yol bu. 2012’de bununla ilgili bir yasa çıkartıldı. Bu yasaya göre, 750 bin nüfusa kadar olan yerlerde üniversite hastaneleri ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri ‘birlikte kullanım ve işbirliği” protokolü yapmak zorunda. Bu protokol üniversite hastanesinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması anlamına geliyor. Mevcut sistem üniversite hastanelerini borçlandırarak, Sağlık Bakanlığı ile protokol yapmaya itiyor. Şu söylenmiş oluyor: Siz kendinizi Borç katlanıyor 5 maddelik kurtarma formülü T oplantıya, İÜ Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Raşit Tükel, Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, Prof. Dr. Huri Özdoğan, Prof. Dr. Rezan Tuncay, Beyzade Sayın, Doç. Dr. Veli Polat, Prof. Dr. Hasan Kudat, Prof. Dr. Taner Gören ve Doç. Dr. Alper Dizdar katıldı. Protokole itiyor l Üniversite hastaneleri için hazineden ödenek verilmeli. l Türkiye’nin en köklü iki tıp fakültesi ve diş hekimliği fakültesinin acilen yerinde yapılanmasını talep ediyoruz. Bu yapılırken Küçükçekmece Göl Havzası korunmalı, bu bölge yapılaşmaya açılmamalı. l Üniversite hastaneleri borç batağından kurtarılmalı, ilk olarak da performans sistemi kaldırılmalı.  l Bakanlık ve YÖK seyrediyor. Her iki tıp fakültemizde, üniversite hastanelerinde performans sisteminin başladığı 2011 yılından bu yana öğretim üyelerimizin yaklaşık dörtte biri ayrıldı. l Devlet hem tıp ve diş hekimliği fakülteleri hem de üniversitenin geneli için gerekli ödeneği sağlamalı, TOKİ ile protokol iptal edilmelidir. Eski rektör ÜNİVERSİTE ARAZİLERİNİ TOKİ’ye devretti Üniversitenin binaları da çok kötü ve yenilenmesi ile ilgili durum nedir?  Rektörlük, Çapa ve Cerrahpaşa yerleşkelerindeki binaların yerinde yapılanması için 28 Aralık 2011 tarihinde İtalyan Proger firması ile master planı ve avan (ön) proje anlaşması imzalıyor. 240 günlük süre veriliyor. 2012 Ekim ayında avan proje tamamlanıyor. Daha sonra TOKİ ile 9 Ocak 2014’te bir protokol imzalanıyor. 28 Kasım 2014 tarihinde de uygulama projesine başlanıyor ve bunun 1 yıl içinde tamamlanması öngürülüyor. TOKİ ile yapılan protokole baktığımızda şunları görüyoruz: İÜ’nün Küçükçekmece Göl Havzası’nın iki yanında, hem Avcılar, hem de Halkalı tarafında arazileri var. Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar tarafındaki arazi, 2 bin 577 dönüm. Bu arazinin 600 dönümü 1. derece SİT alanı ve 2009 yılından bu yana Bathonea olarak adlandırılan bu yerleşkede arkeolojik kazılar sürüyor. Geri kalan 2 bin dönümlük alan da aynı şekilde 1. derece SİT alanı iken 2010 yılının Temmuz ayında önce 3. derece SİT alanına dönüştürülüyor, aynı yılın Aralık ayında ise SİT alanından çıkartılıyor. 3. köprünün dibi Küçükçekmece Gölü’nün Halkalı tarafında İÜ’nün bin 100 dönüm bir arazisi daha var. Yapılan protokolle Küçükçekmece Gölü’nün her iki yanında İÜ’ye ait toplam 3 bin 685 dönüm arazi TOKİ’ye verilmiş durumda. Bu arazilerin karşılığında ise, Çapa ve Cerrahpaşa yerleşkelerindeki hastane binaları ve diğer yerleşkelerdeki kimi hizmet ve eğitimöğretim binaları inşa edilecek.  Bu arazi aynı zamanda 3. köprü, ikinci havaalanı, Kanal İstanbul için rezerv yapı alanı olarak belirlenen bölge içinde yer alıyor. idare edemiyorsunuz, bu protokolü yapar da bize bağlanırsanız, borçlarınızdan kurtulursunuz. Şu ana kadar Marmara Üniversitesi de dahil olmak üzere 17 üniversite, Sağlık Bakanlığı hastaneleriyle protokol yaptı. Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı hastaneleri ile birleştirilmesi veya birleştirilmek istenmesi, üniversitelerin bağımsız, özerk yapısına zarar vermez mi?  Kesinlikle verir. Bu, başhekimin Sağlık Bakanlığı tarafından atanması, Sağlık Ba kanlığı mevzuatına göre yönetilmeniz demek. Kamu Hastane Birlikleri içinde yer alan bir hastane konumuna geliyorsunuz. İTF ve CTF’nin, bütün olumsuz koşullara karşın, kâr elde etmeye çalışmak yerine bir eğitim kurumunun, bir üniversite hastanesinin gereklerini yerine getirdiğini, bu yönde yoğun bir çaba içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistem, Sağlık Bakanlığı’na bağlanarak borçlarınızdan kurtulmayı bir seçenek olarak önünüze koyarken sizden eğitim ve araştırmayı ikinci plana itmenizi, sağlık hizmetini kâr elde etmeyi amaç layan bir işletmenin gereklerini yerine getirerek vermenizi istiyor.  Üniversiteler iflas ettirilmek isteniyor mu? Koşullar zaten üniversite hastanelerini zarar ettirmeye odaklı. Ya üniversite hastanesi olma vasfınızı bırakacaksınız, hizmet hastanesi gibi çalışmaya başlayacaksınız, o zaman kâr etmeyi hedefleyecek ve ayakta kalmaya çalışacaksınız ya da üniversite hastanesi olmayı sürdürüp giderek borçlanacaksınız. Size başka bir yol sunulmuyor. l İSTANBUL Gâvurun Gölü Fikret Otyam 7 “Göç vakti gelir de elem uyanır Çuğul çuğul eder yollar sabahtan Kul Mustafa” 962 yılının Mart ayı yağmurla geldi. Malatya ve Adıyaman illerine bağlı bazı köylerde topraksız insanlar, geceleri odalarda toplanıp Gavur gölü yöresinden gelen habercilerin anlattıklarını heyecan ve özlemle dinliyorlardı.. Aynı anda Maraş’ın Elbistan içlesine bağlı Tapkıran köyünde de insanlar hane hane toplanıp Maraş’ın Gavur gölü habercilerini suskunluk içinde izliyorlardı. “Su dökmane” (su dökmeye) çıkan birisi işini bitirdikten sonra göğe baktı. Kapkaraydı gök.. Derken bulutlar yırtıldı, sulu bir kar başladı. Ardından muhalif bir “ürüzgar”. dediler. Bir sabah yorganlar dürüldü. Kaplar kacaklar, bulgurlar, torba torba unlar, oklavalar, tahtalar bağlandı ve bir insan seli, Mart ayının sulu sepken karı altında, muhalif yeli altında gün patlamadan çoluk, çocuk, genç, ihtiyar, kadın erkek yollara düştüler, yalın yapıldak.. Atlar kişnemiyor, eşekler bile anırmıyordu. “Hokümatın, hazinenin Gavur gölünde boş toprağı var imiş.. Hokümat topraksızlara bu bereketli topraklardan dağıtıyormuş” haberi yağmurla karla, kara kara bulutlarla tüm güney ve güneydoğu göklerinden köylere iniyor, hane hane dolaşıyor, bunları duyan hane hane başkalarına duyuruyordu. İnsan sürüsü, dağlar bayırlar aşıp Maraş’ın Gavur gölüne doğru yola çıkıyordu hane hane... Hane hane... 1 Dönmek yok “İkrardan dönmek yok!” dedi birisi.. “İkrardan dönmek yok.. Burada da açız.. Varsın orda da aç kalalım.. Temam mı?” “Temam” sızlara toprak dağıtırmış. Varalım oraya. bizim de kendi toprağımız olsun. Öz malımız. Agasız, zalimsiz, zulümsüz kendi öz toprağımız.. Bizim de çiftimiz çubuğumuz olsun. Bir takım halinde birleşip düştük yollara. Ama yağmur, sulu kar.. Aman vermez, bir canavar. Yollardaydık efendi.. Bir takım halinde.. Dabanlarımız vıcık vıcık.. Barnaklarımız buz kesmiş. Yağmur, sulu kar zalım.. Durmak bilmez mübarek.. Haydi dedik, haydi Cenabı Hak acımıyor bize bari sen dur. Sen dur. Ne gezer can? Ne gezer dost?.. İnadına üsKöylülerin toprak dağıtılacağını duyarak gittikleri Gavur tümüze üstümüze gelir.. Gölü civarında kurdukları evler. Varabildik İtma gediğine.. Zalim gediğe.. Bu İtma dağlarında ğılarda binlerce insan oradan, İbrahim Yeşil efendi bir tek ipliğimiz kuru kalburadan bir sel gibi akın akın, madı, bir tek ipliğimiz. Bedenimiİbrahim Yeşil 4 çocuklu. Du takım takım Maraş’ın Gavur göze yapıştı çulumuz, çaputumuz.. rumu görmek için “boydak” gel lüne doğru ilerliyordu. Bedenimize yapıştı.. Sallanır oldi Maraş’ın Gavur gölüne.. Binler Bu yazılar, o anda bu insan sedu.. Ağaçların dibine varsan olce insanı gördü ve inandı ki Ho linin içinde olan kendi deyimleDerken maz. Bir dam yok sığanak. kümat topraksız köylüye toprak riyle “Bir takım” insanın göçüBiliyorduk, yürümek mümkünverecek. Böyle olmasa bu insan Derken sulu sepken altında nü anlatır. Gavur gölüne oradan buradan “İkrardan dönmek yok temam mahşeri neden burada olsun? Yi süz.. Adım atacak derman kalmane “boydak” yollara düştü. Haberi dı dizlerde. Bebeler ağlaşır analakopup gelmiş tam sekiz bin inmı?” Cümle alem “Temam” derının kucaklarında, sırtlarında... verdi. Zaten yola çıkan çıkmıştı. san toplandı. Tam sekiz bin indiler.. “İkrardan dönmek yok Yerdekilerin ellerinden sürürüz.. Hanesini yüklenip ters döndü. san toplandı.. Tam sekiz bin in can... İkrardan dönmek yok Yürün ha.. Dayanın ha.. Ha baYıllardır toprağım yok.. Babasan.. dost... İkrardan dönmek yok... Çoluk çocuk, genç ihtiyar, ka Nasıl olsa burada da topraksızız. mın da yoktu.. Dedemin de yoktu. bam.. Az kaldı... Dayanın canlar.. dın erkek tam sekiz bin insan. Burada da zor doyuruyoruz nef Baharın Çukurovaya inip pamuk Dayanın gardaşlar. Dayanın ha.. Yürüyün.. Ha babam, ha can.. DaAtlar, eşekler, inekler, ördekler, simizi.. Zor körletiyoruz.. İkrar devşirir üç beş kuruş dekleştirip yanın az kaldı ha.. Üç güne vardönerdim köye.. Dağlarda ona bu kazlar ve sadık köpekler. Sekiz dan dönmek yok can. İkrardan na uşaklık edip kömür yakardım. maz Gavur’un gölüne konarız. Kubin can. Allahsız yağmur gündönmek yok dost!.. Hiç yok!..” Pamuk çapalardım, aldığım para rarız evlerimizi.. Kendi öz malılerden beri bereketli topraklaPara dekleştirenler çullarımız olacak.. Dayanın yavrular. dan arta kalırsa yetiştirirdim çorı, bereketsiz toprakları, derele nı çaputlarını trenlerin üçüncü ri, dağları, tepeleri kuru ağaçla mevki aralıklarına attılar. Kimi luk çocuğa. Yetti bu canıma. Yet Dayanın ha... İtma gediğine gelebildik. Bir de rı dövüp duruyordu. Dinmek bil si kamyonların tepesine tünedi.. ti ki yetti. Duyunca bu toprak işimiyordu. Allah’ın göğü delinmiş Kimisi atla, kimisi eşekle, inek ni yollara düştük can. Yollara düş baktık ki... denizler, dereler, nehirler göğe le, çoğu da “boydak” (tek başına) tük. Konalım dedik oraya HazineYarın: Feride’m sizlere ömür! nin toprağına. Hokümat toprakçıkmış boşalıyordu aşağıya. Aşa yollara düştü.. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear