23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Olaylar ve GOrUSler KÜLTÜR SANAT Pazar 24 Mayıs 2015 Yüz karası değil! eçen hafta Ferit Edgü’nün cahiller ve cahillik üzerine yeni kitabı “CAHİL”den kimi aforizmaları paylaştım sizlerle. (SEL Yayıncılık) Okurlardan sayısız katkı geldi yazıma... Bu pazar sabahı birkaç örnek paylaşmak, yüzünüze bir gülümseme yerleştirebilir. Farklı yörelerden, Orhan Keskinsoy adlı okurum yerel deyişler derlemiş : “Cahil adam, yarım adam” (Antalya)... “Cahile söz yetmez, çalıda gül bitmez” (Adana, Bolu) “Cahil günde bir hatır yıkar, âlim yapar” (Diyarbakır) “Cahili ata bindirmişler, bey oldum sanmış” (Malatya) “Cahil ile gitme yola; başına getirir türlü bela...” sözünü anımsatan (Hamza Saykan); Âşık Veysel’den “Cahil insan gül olsa bile, sakın koklama...” diye alıntı yapan (Seymuz Kayabal); Ömer Hayyam’dan örnek veren: “Cehalet çirkefleştirir insanları/ Suskunluğum asaletimdendir/ Her lafa verecek cevabım var elbet / Lakin bir lafa bakarım laf mı diye/ Bir de söyleyene bakarım adam mı diye...” (Sennur İnce adlı okurun katkısı.) Yunus Emre’nin iki dizesini anımsatan birçok okur: “Cahil ile sohbet güçtür bilene/ Çünkü cahil ne gelirse söyler diline”... Hepinize katkılarınız için teşekkür ederim... Bir alıntı da benden: Daha doğrusu Konfüçyüs’ten “Gerçek bilgi, insanın ne denli cahil olduğunu bilmesidir.” 22 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK Yine cahillik üzerine G Hepinize destekleriniz ve duygudaşlığınız için sonsuz teşekkürler. Nepal depreminden sağ salim dönen öğrencilerin, “Biz döndük ama ya orada kalanlar ne olacak” sorusu henüz çok tazeyken Nepal yeniden yeniden sarsıldı zelzelelerle. İşte o günlerde Zeynep Özcan’dan gelen bir mektup, yakınmanın üzülmenin ötesinde de bir şeyler yapabileceğimizin kanıtıydı. ‘Namesta’ ya da ‘Toprağın Tuzu’ Onların yüzündeki yüz karası değildi; ama bu devletin yüzü, başta madenciler olmak üzere tüm işçilere karşı her zaman karaydı; bugün de kara.  ha başka yerlerdeki işçi katliamlarını hemen unutmuştuk. Soma’yı unuttuk, Ermenek faciasını yaşadık. “Benim oğlum yüzme bilmez ki” diyen yoksul, gözü yaşlı anayı; ayağında sağlam lastik ayakkabısı bile olmayan acılı babayı da çok çabuk unuttuk. Aynı acıları defalarca yaşayıp başka acıların yaşanmayacağı aymazlığına kapıldık. Facia sonrası güya kapatılan maden ocaklarının kaçak çalıştırıldığını görmezden geldik. Kaçak çalışan ocaklarda madencilerin yeniden ölüme indirildiğini fark etmek istemedik. Ölen öldüğüyle kalıyor, kadınlar dul bırakılıyor, babasız çocuklar büyüyor madenci şehirlerinin sokaklarında. Zonguldak’takiler, Amasya Yeni Çeltek’tekiler, Yozgat Sorgun’dakiler gibi, Soma’nın sokaklarında çocuklar babasız bir yaş daha büyüdüler. Olup biteni, bir türlü anlamak istemedik. Bazen anlamak işimize gelmez; çünkü birçok şeyin anlamında suçluluk gizlidir. Suçumuz büyük, hem de çok büyük. 301 insanını kaybeden bir ülkenin yurttaşları olarak, “orda neler oluyor” demeyi bilmediğimiz için suçluyuz. Benim madenimi, benim kaynaklarımı kimlere, hangi koşullarda, hangi ayrıcalıklarla, ne hakla veriyorsunuz sorusunu bir kerecik olsun güçlü ve gür bir sesle soramadığımız için suçluyuz. Suçluların cezalandırılmasını talep etmediğimiz için, taleplerimizin arkasında duramadığımız için suçluyuz. İnsanın en temel hakkının “yaşama hakkı” olduğunu unuttuğumuz; insanımızı, yaşam ile geçim arasında bir tercih yapmaya zorladığımız için, onlara ölmezse şanslı olduklarını, ölürlerse bunun bir kader olduğunu ve kadere boyun eğmekten başka bir çarenin olmadığını öğrettiğimiz için suçluyuz. Suçların örtbas edilmesine göz yumduğumuz, suçluların gücünden korktuğumuz, haklının yanında yer almadığımız için suçluyuz. Babaları, kocaları, evlatları göçük altında kalanlar için bu dünya artık bir göçük yeridir. Bu gerçeği biliyoruz; ama onunla yüzleşmiyoruz. Tıpkı taşeronlaşmayla yüzleşemediğimiz gibi. Gerçeğe sırtımızı döndüğümüz, yaşanan acıları yok saydığımız için suçluyuz. “Pireler, filleri yutuyor; yedi nüfuslu haneye üç buçuk tayin yetecek” deniyor. Yetsin! Sakıncası yok, diyoruz. “Memleket isterim/ Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun/ Kış günü herkesin evi barkı olsun” diyemiyoruz. Özlemlerimizi dile getiremiyoruz. Hayallerimiz çalınmış, sesimizi çıkaramıyoruz. Madencinin yaşam hakkı elinden alınmış, biz başımızı önümüze eğiyoruz. Suçluyuz... GALİP UYAR Sosyolog T ürkiye tarihinin en büyük maden kazası geçen yıl Soma’da yaşandı. Tabii buna kaza denilebilirse. Hâlâ ilkel şartlardaki kömür ocaklarına her gün binlerce insan ekmek parası için ölüme indiriliyor. Suçluyuz İşin acısı onlar da biliyor ölüme indiklerini. Yerin bilmem kaç metre derinliğinde, bilmem kaçıncı galeride ölüm gelip bulmazsa onları fazladan bir gün yaşayacaklar. Peki, tersi olursa? İş kazasıydı; “Bu işin fıtratında ölüm var”, “Acımız büyük denilecek.” Ve birkaç güne kalmadan, Soma’yı unuttuğumuz gibi unutacağız, her şeyi. Zonguldak’ı, Amasya Yeni Çeltek’i, Yozgat Sorgun’u ve da Ölüme inmek Yine Katmandu... Yine çocuklar Yaşam hakkı Neleri unutmamıştık Anlaşıldı: Bugün Okur Mektupları günü... Torunlarımla birlikte bir grup lise öğrencisinin Nepal’de yakalandıkları o korkunç deprem yazımdan sonra sizlerden gelen destek, empati, paylaşım mektupları inanın hem tüm ailelere, hem de bana sonsuz bir güç verdi. Her birini tek tek yanıtlama olanağım olmadı. “Zeynep Hanım Namaste” diye başlıyordu mektup. “Biz Nepal’e gitmiş bir grup fotoğrafçı arkadaş Nepalli dostlarımız için bir kampanya başlattık” diye sürüyordu... (Namaste Nepal’de “merhaba, güle güle, teşekkür ederim” gibi pek çok kelimenin yerine kullanılan, “Senin önünde saygı ile eğiliyorum”, “İçindeki saygın ruhu selamlıyorum” anlamlarına gelen bir sözcük.) Nepal’e gidip gezen, fotoğraf çeken bir grup fotoğraf gönüllüsü bir araya gelmiş, fotoğrafın sınır tanımayan dilini kullanarak bir web sitesi oluşturmuşlardı www.fornepalphotos.org Bu siteye girip o değerli fotoğraf ve kitaplardan ısmarlayabilirsiniz. Satın alacağınız her fotoğraf, baskısı yapıldıktan sonra size kargo ile ulaştırılıyor. Kitaplar da öyle... Alacağınız her kitap ya da fotoğraf Nepalli çocuklara yardım eli olarak uzanacak. Fotoğraf deyince: Win Wenders’in, ünlü fotoğrafçı Sebastiao Salgado’nun farklı kıtalara ve bölgelere yayılmış 40 yıllık serüvenini yansıtan belgesel “Toprağın Tuzu” filmini hâlâ görmediyseniz mutlak bulun ve izleyin. İnanın öncelikleriniz değişecek. Nepal’deki ya da yanı başınızdaki bir tek çocuğa yardım elini uzatmak, bir ağaç dikmek, seçim konuşmalarını dinlemekten çok daha önemli ve değerli olacak... İktidarın ‘kaynak’ tercihi Seçim meydanlarında “kaynak” tartışmalarının ayyuka çıktığı bugünlerde Defense News dergisinin “1 Milyar Dolarlık Havuzlu Çıkarma Gemisi; LPD/Landing Platform Dock Projesi” haberi ulusal basında öne çıkmasa da iktidarın “kaynak” tercihlerine ışık tutabilir.1 ALİ ER Emekli Tuğgeneral P rojeye ayrılan bütçe “kaynak” tartışmalarında AKP’nin siyasi tercihlerinin “ibretlik” başka bir örneğidir. Çünkü TSK, Atatürk’ün veciz sözlerinde ifadesini bulan “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde vatan topraklarının savunulmasını esas alan bir doktrinle harbe hazırlanmaktadır. ları ise “israftır”... Çünkü habere göre “2021 yılında tamamlanması planlanan proje kapsamında yurtiçinde üretilecek havuzlu çıkarma gemisi Ege, Karadeniz ve Akdeniz harekât alanlarında ve gerektiğinde Hint Okyanusu ile Atlantik Okyanusu’nda kullanılabilecektir.” dadır. Bu konum Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de milli menfaatlerimiz gereği yapılacak her türlü harekâtta doğal “ana üs” ve “uçak gemisi” görevleri için eşsiz stratejik üstünlük sağlamaktadır. Bu nedenle Ege, Akdeniz ve Karadeniz deniz harekât alanlarındaki ulusal güvenlik ihtiyaçlarımız, bu tip gemilere öncelik Savunma harcamalarında ise milli menfaatler, ulusal güvenlik politikaları ve tasarruf her hal ve kârda öncelikle dikkate alınacak vazgeçilmez parametrelerdir. Bu bağlamda savunma ve güvenlik projelerinde temel ilke; ulusal savunma ve güvenlik stratejilerinin zorunlu kıldığı ihtiyaçlara öncelik verilmesidir. Ancak söz konusu projenin milli hedef ve ulusal çıkarların zorunlu kıldığı bir harekât ihtiyacı olduğu tartışmalıdır. Tartışmalı ihtiyaç! Çünkü bu tip çıkarma gemileri özellikle okyanus aşırı amfibi harekât maksadı ile tasarlanmıştır. Haberde de vurgulandığı üzere İspanya ve Avustralya’dan sonra dünyada bu çıkarma gemisine sahip olacak 3’üncü ülke Türkiye olacaktır. Okyanusta kıyısı olan veya okyanus ötesi coğrafyalardaki stratejik hedef ve ekonomik çıkarlarının gereği askeri güç kullanabilecek deniz kuvvetlerinin tercihi olan bu gemiye ayrılan 1 milyar dolarlık “kaynak” hangi gerekçeye dayanıyor? Yandaş üreticiler ABD’nin küresel “âli (!)” ihtiyaçları için Türkiye’nin kâh sırtını sıvazlayan kâh “baseball” sopasını gösteren Obama’nın yeni güvenlik stratejilerine destek için mi? Cevap hayır ise geriye kalan diğer olasılık “yandaş” gemi üreticilerine “kaynak” aktarmak mı? Her ikisi de değilse geriye tek olasılık kalıyor... Dış politikamıza yön veren “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi terk edilmiştir ve taban tabana zıt bir yaklaşımla “stratejik derinliğin” ulaştığı coğrafyalara yelken açılacaktır. En tehlikeli olasılık da budur. http://www.defensenews. com/story/defense/policybudget/industry/2015/05/10/turkeysigns1bdealforlandingplatformdock/27091441/ 1) Maliyetinin 500 milyon dolar olduğu açıklanan LPD Projesi’nin imza aşamasında 1 milyar dolara yükselmesi dikkat çekiyor. Daha önce maliyetinin 500 milyon dolar olduğu açıklanan LPD Projesi’nin imza aşamasında 1 milyar dolara yükselmesini bir kenara not edelim, bu çıkarma gemileri hangi milli savunma ihtiyacımızın gereğidir? Bir düşünelim... Anadolu, çevreleyen üç denizdeki deniz harekât alanları için yarımada konumun 1 milyar dolar İsraf mı? Eğer bu projenin gerekçesi amfibi tugaya sahip TSK’nin harekât ihtiyacı ise bir LPD yetmez! Demek ki bu başlangıç, gerisi gelecek... Üç mü olur? Dört mü olur? Ağanın elinden tutulmaz! Eğer gerekçe Türkiye’nin Milli Stratejik güvenlik ihtiyaç li gerekçe olamaz. Haberde altı çizilen Atlantik ve Hint Okyanusu’ndaki görevler (!) için halkın cebinden 1 milyar dolarlık kaynağın ayırılmasını da ulusal güvenlik ihtiyaçları ile gerekçelendirmek oldukça güç görünüyor. Gerekçesi nedir? Yoksa Türkiye okyanuslar ötesine çıkarmaya mı hazırlanıyor? C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear