22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 13 Mayıs 2015 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK diktatörün ardından 11 Cemil Kırbayır’ın kız kardeşi Fatma Kırbayır’dan çığlık gibi sözler yükseldi. Kırbayır bir günlüğüne başındaki kara yazma yerine beyaz yazma örtüyor ve ekliyor: “Bu kara yazma onların da başına geçecek.” Fotoğraf: UĞUR DEMİR KONUK YAZAR AHMET ÜMİT Hayır! Ölüm kötülüğü aklamaz! otoğraftaki adama bakıyorum. Yaşlı, çok yaşlı… Yatağa uzanmış, ağzı yarı yarıya açık, belli ki zor nefes alıyor. Rengi sapsarı, gözlerinin feri sönmüş… Hasta, ağır hasta, belli ki ölüm kapıda. Bu adamla en kolay ben empati kurabilirim, çünkü geçen yıl annemi kaybettim. Aynı bu yaşlı adam gibiydi son hali. Merhamet, acıma, çaresizlik içinde kıvranmıştım. Aynı duyguları rahatlıkla bu adam için de hissedebilirdim. Hatta hissetmeye bile başlamıştım. Ama birden o ses çınladı kulaklarımda. Ağır ağır akan zamanın verdiği rehavetle uyuşan belleğimi yeniden canlandıran o ses. Hayır, bundan 35 yıl önce televizyonlardan, radyolardan ülkede darbe yapıldığını bildiren ses değil. Yani bu yaşlı adamın 35 yıl önceki o kendinden emin, kibirli sesi değil. Bir çığlık, bir haykırış, yardım isteyen bir bağırış. İşkencede inim inim inleyen yüz binlerce insanın acılı sesi. 1982 yılının Kasım ayında İstanbul’da işkencede öldürüldükten sonra Kasımpaşa’da kimsesizler mezarlığına gömülen Mustafa Hayrullahoğlu’nun sesi. Gaziantep’te doksan gün işkence gören, günlerce kan işeyen, ölümden mucize eseri kurtulan sevgili arkadaşım Halil’in sesi… Kurşunlanarak, idam edilerek, polis merkezlerinin üst katlarından boşluğa atılarak öldürülen insanların sesi. Çocuklarının, kocalarının, kardeşlerinin mezarları başında, hapishane kapılarında, hastane kapılarında ağlayan kadınların sesi. Ömürlerini sürgünde geçirmek zorunda kalan insanın sesi… Bir değil, beş değil, on değil yüz binlerce insanın sesi… Sonra görüntüler… İşkencede sakat kalan gençler, kocalarının gözü önünde tecavüze uğrayan kadınlar, idam edilmek için yaşı büyütülen çocuklar, çocuklarının ölüsünü bile bulamayan analar, genç gelinler, kardeşler… Onların acıdan, çaresizlikten ve öfkeden kaskatı olmuş yüzleri… Postalla, silahla, yalanla bastırılan bir halk. Duyarlılığını yitirmiş, zulmün işbirlikçisi haline getirilmiş, soysuzlaşmış bir halk… Deniyor ki, ama ülke bir içsavaşı yaşıyordu. Deniyor ki, ama huzurumuz kalmamıştı. Deniyor ki; ülke felaketin eşiğindeydi. Doğrudur 12 Eylül öncesinde her gün bir arkadaşımızın cenazesini kaldırıyorduk. Doğrudur, sabah evden çıkarken akşam döneceğimizin garantisi yoktu. Doğrudur, halk korku içindeydi. Ama bunların hepsi, işte bu alçakları iş başına getirmek için tezgâhlanan büyük bir komplonun eseriydi. 12 Eylül sabahı o bildiriyi okuyan alçaklarla, 12 Eylül öncesi insanları birbirine kırdıranlar aynı kuklacının piyonlarıydı. Yeryüzü arenasında oynanan oyunun bizim ülkemizdeki versiyonuydu. O yüzden sağ bir partinin lideri, “Biz hapisteyiz, fikrimiz iktidarda” diyordu. O yüzden 12 Eylül sabahından itibaren terör bıçakla kesilmiş gibi birden bire ortadan kalkıyordu. Huzur, üstelik bir ülkenin huzuru, vatandaşlarının bir bölümünü işkence ederek, hapishanelere doldurarak, öldürerek, susturarak sağlanamaz. Bu çok daha büyük bir huzursuzluğun nedeni olur sadece. Böylesi bir huzuru, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen benciller, ruhu soysuzlaşmış ya da çok cahil insanlar isteyebilir. Çünkü böylesi bir huzur asla kalıcı olamaz. Zulüm karşısında sinen, boyun eğen, haksızlığı gördüğü halde karşı çıkmayan, daha beteri bunu alkışlayan bir halk artık lanetlenmiştir. Özgürlük duygusunu yitirenlerin yeniden insan olabilmeleri çok zaman alır. O toplumlar, tarihin ilerleyen safhalarında bunun bedelini çok daha ağır biçimde ödeyecektir. Tıpkı bugün ödediğimiz gibi… Nereden mi biliyorum, çünkü yaşadım. Her şey, hepsi gözlerimin önünde oldu. Gördüm, duydum, hissettim. Ve dövüştüm bu alçaklara karşı. Darbe olunca yer altında çalışmaya başladım. Sert ama müthiş günlerdi. Küçücük bir gruptuk, azınlıktık ama haklı olmanın verdiği rahatlık, direnmenin verdiği gurur yetiyordu bize… Yirmi yaşındaydım, gençtim, antifaşisttim, merhametliydim, vicdanlıydım, dürüsttüm. O yüzden karşı durdum 12 Eylül’e… Özellikle de ülkemi sevdiğim için. Evet, ülkemin onurunu en çok bu adam çiğnedi. Üstelik ülke güvenliğini korumakla yükümlü bir kurumun başında olmasına rağmen, vatanımızı ABD’nin çıkarlarını gerçekleştirmesine en elverişli duruma getirdi. Dönemin uluslararası stratejisine uygun olarak “komünizm gelecek” korkusuyla solun bütün unsurlarını yok etmeye çalıştı. Dinsel gericiliğin ilk tohumları, kendini katı bir laik olarak gösteren bu adam tarafından atıldı. Kültürün gericileşmesine bizzat öncülük etti. Böylece, sadece bizim gençliğimizi çalmakla kalmadı, aynı zamanda ülkemizin bugününü de kararttı. Onun sayesinde, yeni diktatör bozuntuları hâlâ yüksek sesle konuşarak dolaşabiliyor bu güzel, bu çileli, bu acımasız ülkenin meydanlarında. Hayır, ölüm, kötülüğü aklamaz… Hayır, zaman, kötülüğün üzerini örtemez… Hayır, hiç kimsenin, hiçbirimizin unutmaya hakkı yoktur. İster yaşlansın, ister acınacak hallere düşsün, ister can versin, kötü, kötüdür. Bu ülkede ve bu dünyada kötülük yeniden yeşermesin istiyorsak, kötüyü ve kötülüğü unutmamamız gerekir. Ölüm eşitleyici değil, anımsatıcı bir çizgidir. Yaşarken neler yaptığımızın muhasebesini belirlemek için bize fırsat tanıyan bir çizgi. Ve daha güzel bir hayat için, daha özgür bir ülke için hakikati hiç korkmadan haykırmak gerekir. Evet, yatağında ölen o yaşlı, o çaresiz görünümlü adam, iyi bir insan değildi. Tarih de böyle yazacak… Kenan Evren kötü biriydi. Çünkü o, ülkesini kana ve gözyaşına boğan bir diktatördü… F ‘Toprağın kan olsun huzurlu yatmayasın’ Berfo Ana’nın kızı, Cemil Kırbayır’ın kardeşi Fatma Kırbayır başındaki siyah yazmanın yerine beyaz yazma örtüyor ve diyor ki, “Berfo Ana onu bekliyor” stiklal Caddesi’ndeki Galatasaray Lisesi’nin önündeSELİN yiz. 78’liler ONGUN Girişimi’nin basın açıklaması okunuyor. “Kenan Evren şike bir yargılamayla hesap vermeden öldü. Parlamentoyu kapatan Evren’e devlet töreni yapanlar Evren kadar onurludur!” sözünü elimizdeki deftere not düşerken, sırtımıza bir parmak dokunuyor. Turist olduklarını anladığımız çift İngilizce soruyor: “Affedersiniz, kalabalık ne için burada?” Turist çiftin sorusuna, yarım saat sonra, yine Galatasaray Meydanı’nda buluşan “Cumartesi Anneleri”nden cevap geliyor. “12 Eylül darbesinde evlatları, eşleri, kardeşleri gözaltında kaybedilen Cumartesi Anneleri, cumartesi insanları ve hak savunucuları olarak Kenan Evren için Ankara’da düzenlenen törenle eşzamanlı olarak bizler Galatasaray’dayız. Musalla taşındaki Kenan Evren için ‘nasıl bilirdiniz’ sorusuna, 12 Eylül’de işkence gören, idam edilen insanların ailesi olarak cevap vereceğiz” diyorlar. “Kenan Evren öldü, 12 Eylül yaşıyor” yazılı pankartı ellerinde tutan cumartesi insanları, kayıplarının isimleri ile birlikte anons edilerek mikrofona davet ediliyor. İşkencede öldürülen Nurettin Yedigül’ün kardeşi Muzaffer Yedigül, “Abim insanlığından vazgeçmedi” derken, İstiklal İ nın yerine beyaz yazma örtüyor. Bir günlüğüne beyaz yazma taktığını söylüyor. Ve ekliyor: “Bu kara yazma onların da başına geçecek.” Ankara’da 1984 senesinde gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Nurettin Öztürk’ün yeğeni Hülya Öztürk ise mikrofana davet edildiğinde, elindeki resmi göstererek, “Bu resim zaten her şeyi söylüyor. Ben herkesi sessizliğe davet etmek istiyorum. Ve hakkımızı helal etmeyeceğiz” diyor. Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu adına ortak basın açıklaması okuMikail Kırbayır: Musalla taşında sorulan bizler olsaydık, insanlık suçlusudur diye haykıracaktık. nuyor: “Merhumu bir insanlık suçlusu olarak bilirdik. Onu evlatları katledilen ansanlık suçlusudur diye haykı nelere bir hediyesi oldu. O Caddesi’nin o meşhur tramnelerin gözündeki acı, dilleracaktık” diyor. Konuşma sı Allah’ın sopası yoktur. Bura rindeki beddua olarak bilirvaylı kalabalık sesini, ezan sesi bastırıyor. Yedigül’ün “35 rası Cemil Kırbayır’ın karde da adaleti yarıda bıraktı ama dik. Kenan Evren’in ölmesi şi, Berfo Ana’nın kızı Fatma öbür dünyada görecek. Rüyıldır çektiğimiz acıların baş 12 Eylül’ün öldüğü anlamıKırbayır’a geldiğinde, gazete yamda da görmüştüm. Geçen na gelmiyor. 12 Eylül yurttasorumlusunun adını anmak cumartesi gelip ona soracak şı düşman gören zihniyet ve istemiyorum. Bu dünyada ona cilerin fotoğraf makinelerinden peş peşe flaş sesi geliyor. tım. Ölünün arkasından soru kurumlarıyla devam ediyor. hesap soramadık. Öbür dünlur. O ölü bile değildir. Katil, yada annelerimizin, kardeşle Sebebi Fatma Kırbayır’dan Devleti yönetenler 12 Eylül’ü rimizin eli yakasında olacak” yükselen çığlık gibi şu sözler: hakkımı helal etmiyorum. Bü sahiplendikçe, 12 Eylül yatün devrimciler, yiğitler, Cesözleri, yükselen ezan sesi ile “Hakkımı helal etmiyorum şayacak. Kenan Evren rahat Kenan Evren. Kenan Evren’in mil Kırbayır için, bana bu ka uyuma. Yarattığın zihniyetle birlikte kayda geçiyor. kızı diyor ki, bize babamın ra yazmayı bağlayan için, ben mücadelemiz devam edecek.” Hakkım helal değil çok güzel haberleri geliyor. şimdi Allah’ın huzurunda kaBasın açıklamasının ardınHangi haberi geliyor? Dünra yazmamı ona gönderece12 Eylül 1980’de gözaltıdan, mikrofondaki sözcü bir yayı kan gölüne çeviren katil ğim. Orada yargılansın. Berfo kez daha soruyor: “Cumartesi na alındıktan sonra bir daKenan Evren’e hakkımı helal Ana onu orada bekliyor. Ana meydanının insanları Kenan ha haber alınamayan Ceetmiyorum. Hangi hoca onu lar onu bekliyor. Hiç utanma Evren’i nasıl bilirdik?” Cemil mil Kırbayır’ın ağabeyi Mikaldırsa, ‘hakkınızı helal edi dın mı? Helal etmiyorum, top Kırbayır, Maksut Tepeli, Haykail Kırbayır, “Kenan Evyor musunuz’ diye soracakrağı kan olsun, ateş olsun. ren babasına doğum müjderettin Eren, Süleyman Cihan, tır. Allah katında Kenan EvOrada huzurlu yatmayasın.” si vereni de cenazesini kıldıVeysel Güney’in resimleri elren sürünerek öldü ve bizim Fatma Kırbayır, titreyerek ta lerinde, kalabalıktan en çok o ran imamı da yalancı çıkarmamladığı bu sözlerin ardın cümle yükseliyor: mıştır. Musalla taşında soru ekmeğimiz boğazında kalarak öldü. Ölümü Allah’ın andan başındaki siyah yazmalan bizler olsaydık, o bir in“Affetmeyeceğiz!” Affetmeyeceğiz DAVUL ZURNA HALAY, LOKUM TÜREY KÖSE ‘Diktatörler böyle uğurlanır’ ‘İnsanlık suçlusu bilirdik’ stanbul’da Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen 78’liler Girişimi üyeleri, 12 Eylül askeri darbesi sonrası idam edilenleri saygı duruşu yaparak andı. Daha sonra burada yapılan açıklamada Kenan Evren’in darbeci rejiminin bugün de devam ettiği belirtildi. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP Milletvekili Pervin Buldan’ın da destek verdiği eylemde konuşan 12 Eylül askeri yönetim döneminde gözaltındayken kaybolan Hayrettin Eren’in kardeşi Faruk Eren, “Bir gün bile işledikleri suçların cezasını çekmediler. Kenan Evren’i nasıl bilirdiniz diyecekler ya birazdan ‘Ben Faşist katilin üksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nda Devrimci 78’liler ve Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği’nin (ADAMDER) çağrısıyla toplananlar bu kez darbeciyi lanetledi. İşkence tezgâhlarından geçmiş, yargılanmış 78’liler de oradaydı, 68’liler de. Deniz Gezmiş’in arkadaşı Tuncay Çelen de oradaydı. 12 Eylül sonrası “Kürtçe yasağı” günlerinde Mamak Cezaevi’nde kendisini ziyarete gelen ve sadece “Kamber Ateş nasılsın” diyebilen annesinin o üç sözcüklük çığlığıyla bir dönemin sembol olmuş aktörlerinden Kamber Ateş de. Bir başka sembol olmuş 12 Eylül fotoğrafında mahkemeye faniladonla çıkanlardan ADAMDer kurucusu Rahmi Yıldırım da oradaydı; darbenin gözaltındaki “kaybettiği” Y İ Cemil Kırbayır’ın dayısı, Berfo Ana’nın kardeşi Torun Karakaya da... Anıt önünde “Kenan Evren öldü, 12 Eylül rejimi sürüyor”, “Mezarına bir torba kireç dökün” pankartları vardı. Lokum dağıtılırken, Büro Emekçileri Sendikası (BES) üyeleri davul, zurnalarla halay çekerek ve “Diktatörler böyle uğurlanır” pankartlarıyla anıt önüne geldi. Diyarbakır Cezaevi’nde ölen Orhan Keskin’in ablası İpek Keskin, “Kenan Evren’in yargılanmasını, elleri bağlı olarak cezasını çekmesini çok isterdim. Binlerce işkenceci hayatta, hepsi yargılanmalıdır” diyordu. Berfo Ana’nın kardeşi Torun Karakaya, “Son nefesini vermeden, işkencelerini açıklamalıydı. Berfo Ana’nın acısı Evren’den hesap soracak” diye özetledi hissettiklerini. l ANKARA tekidir’ diyorum” dedi. Yine aynı dönemde kaybolan Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl de “Biz bu dünyada bu katile hesap soramadık. Ama öbür dünyada bu katile hesap soracak ağabeylerimiz var, annelerimiz var” diye konuştu. Süleyman Cihan’ın ağabeyi Ahmet Cihan da Evren için devlet töreni düzenlenmesini eleştirerek, “Bizim 34 yıldır çektiğimiz acılar bin kat daha arttı” ifadesini kullandı. Konuşmaların ardından Hayrettin Eren’in ablası İkbal Eren kalabalığa, “Kenan Evren’i nasıl bilirdik” diye sordu. Kalabalık da “İnsanlık suçlusu bilirdik” diye karşılık verdi. l İSTANBUL C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear