21 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OLAyLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT Salı 7 Nisan 2015 Oy Çalınması Nasıl Önlenebilir? Prof. Dr. ALİ DEMİRSOY ugüne kadarki, üzerine gölge düşmüş seçimlerin bir kısmı doğru, bir kısmı çarpıtma da olabilir. Oy kaçırma, çalma, yanlış sayma ve benzeri her türlü oyun, münferit (birilerinin işgüzarlığı ile) de olabilir o anda yönetime egemen olan partinin organizasyonu ile de olabilir. Her ne kadar Yüksek Seçim Kurulu seçimlerin adil yapılmasını sağlamak için bulunuyorsa da bunu başaramadığını, defalarca bir yerlere atılmış, bir yerlerde değiştirilmiş oy torbalarından biliyoruz. Bunun sadece bizim ülkemize özgü olmadığı, dünyanın birçok demokratik ülkesinde bile bu çarpıklığın ve sahtekârlıkların yapıldığını defalarca okuyoruz. Ben, 70 yıllık yaşamım boyunca bu ülkede yapılan seçimlerdeki oyunları basından okuyarak ülkem adına hep üzüldüm. Buna kökten bir çare bulunması gerekiyordu. Aşağıdaki önerim, oy verme işleminde, sahtekârlıkların her çeşidini kesin önleyecek gibi gözüküyor, hem de oy verme ve sayma işleminin gizliliğine ve tarafsızlığına gölge düşürmeden. Eğer Yüksek Seçim Kurulu bu tarafsızlığı gerçekten kesin olarak yerine getirmek istiyorsa, yönetimdeki partiler de dahil olmak üzere partilerin hepsi bu öneriyi ciddiye alıp uygulamak istiyorlarsa, buyurun, size yıllarca çözülemeyen oy hırsızlığını kesin önleme önerim: Türkiye’de yaklaşık 200.000 (30 Mart seçimlerinde 194 bin 310) sandık var. O zaman her parti bir defaya mahsus yaptırmak kaydıyla, daha sonra kendi merkezinde sürekli koruyacağı 1’den 200.000’e kadar sayı kazınmış, 200.000 damga bulunduracaktır. Yani her damganın farklı bir numarası olacaktır. Bu damga B YSK’nin rolü türKiYe CUMHUriYeti KUrUlalıdan bU Yana üzerine gölge düşMeMiş bir SeçiM görülMedi. Seçimlerde oy verme ile sayma işlemleri gizlilik ve tarafsızlık ilkeleri çerçevesinde gerçekleşmelidir. (reUterS) lar parti merkezinde tamamen rastgele seçilmiş olarak mühürlü torbaların içine konacak ve seçim günü sandığın parti gözcüsü tarafından, seçim tutanağına geçecek biçimde numarası kayıt altına alınacaktır. Oy pusulaları bugünküne benzer düzende basılacak; ancak arka taraflarına öndeki sıralamaya uyumlu olarak yuvarlak halka içinde damga vurma yerleri basılacaktır. Oy pusulası seçmene verilirken parti ya da partilerin temsilcileri kendilerine ayrılmış bu yerlere ellerinde Türkiye genelinde sadece o sandığa mahsus olan sayıyı taşıyan ve sadece o gün mühürlü torbadan çıkan mühürle o anda oy pusulasını herhangi bir işaretlenmeye mahal vermeyecek biçimde kendilerine ayrılmış yerde mühürleyecektir. Bu mühürleme kuralı partiler için zorunlu olmayacaktır. İsteyen parti bu hakkını kullanabilecektir. Ancak bir sandık başına mühür gitmiş ise o sandığın oylarının geçerli olması için damganın (damgaların) basılması gerekecektir. Bu bir parti de olabilir, 5 parti de olabilir. Herhangi bir işaretlenmeye neden olmamak için, oy pusulasının arkasındaki damgaya ayrılmış halkalar öndeki sıralamanın aynısı olacaktır. Damga kullanma hakkı sadece bir önceki Meclis’te milletvekili bulunduran partilere verilecektir. Bu durumda örneğin Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin Yuva köyündeki sandıkta A partisinin diyelim 5131, B partisinin 154, C partisinin 50325 sayılı damgaları ile oy pusulasının güvenirliği kayıt altına alınmış olacaktır. Hiç kimse daha önce bu pusulayı hazırlayamayacağı gibi, daha sonra da bir yenisini düzenleyemeyecektir. Hiç kimse hangi sandıkta hangi sayıyı taşıyan damganın kullanılacağını bilemeyeceği ve o anda bu kadar çok sayıda damgayı hiç kimse yanında bulunduramayacağı için, daha önce evet basılmış oy pusulalarının yandaşlara dağıtılmasının hiçbir anlamı kalmayacaktır. Bu yöntem sandık başındaki dalaverelerin tümünü bir çırpıda önleyecektir. önlenmesi nasıl olacaktır? Örneğin bir insanı birkaç sandığa yazma; başka yerde birden çok oy kullandırma gibi. Bunun önlenmesi de mümkün, bir defaya mahsus biraz pahalı olabilir. Öyle ki: Hepimizin TC kimlik numarası olan bir dijital kimliğimiz (nüfus kâğıdımız) var. Özellikle lokantalarda seyyar pos makineleri banka işlemlerinin tümünü aynı anda yapabilmektedir. Seçim sandığının yanında bulunan özel pos makinesine oy kullanırken sokup, o anda kimlik numaramızı Yüksek Seçim Kurulu’nun merkezdeki seçmeye yetkili olanların bankasıyla anında karşılaştırıp, aynı kimlik numarası ile bir başka oy kullanılmış ise gerekli işlemin yapılmasına girişilir. Devlet Dersi Cinayetleri epimiz bir kez daha görgü tanığıyız. Devlet, cinayetlerini işlemeyi fütursuzca sürdürüyor. Ece Ayhan’ın şiirinde başlayan ve o gün bugündür mütemadiyen devam eden devlet dersi cinayetlerinden biri daha gözümüzün önünde gerçekleşti. Haddini bilmez bir vali, vahşi mevcudiyetiyle adım attığı küçücük bir sınıfta kocaman bir cinayet işledi. Ağzından dökülen çirkin kelimelerle bir güzel öğretmeni tam kalbinden vurdu. Hem de kazayla değil, taammüden. Devletin bu cinayeti ne ilkti ne de son olacak. Düşman kalbimizin yerini çoktan öğrenmiş. Hep aynı yere atış yapacak. Artık doğrudan ateş etmelerine bile gerek yok. Gördüler, biz, onurumuzdan kendimiz de ölebiliyoruz. Ama onların layık gördükleri değil, hak ettiğimiz yere gömülüyoruz. Keman çalan ve derbeder görünen ve çocuklara okumaları için muhteşem kitaplar öneren bir matematik öğretmeninin kısa ama asil varlığından ve bu varlığın hüzünlü kaybından öğreneceğimiz çok önemli bir şey var. Vali, belki önsezileriyle belki de zaten vâkıf olduğu önbilgilerle görür görmez düşman olduğu o öğretmene boşuna hakaret etmedi. Sınıfa girdiği anda, varlığını borçlu olduğu iktidar modelini tehdit eden büyük tehlikeyi gördü. Öyle bir öğretmen, onun çuvalına doldurup kaçırmayı hayal ettiği itaatkâr öğrencileri asla yetiştiremezdi. Sırf bu yüzden, devlet dersinde öldürülen o öğretmen bir ders daha yaşayamadı ama biz bir ders daha aldık. Öncelikle dış görünüşün bazı durumlarda ne kadar H Oy pusulaları Öneri Damgalar Birden çok oy kullanımını engelleme Ancak sandık başına gelinceye kadar yapılan dalaverelerin Eğer demokrasiden kasıt gerçekten dürüstlük ve tarafsızlık anlaşılıyorsa, bir defa yapılacak küçük bir harcama ile yılların bu ayıbından kurtulabiliriz. Böyle bir önerinin dikkate alınıp alınmaması partilerimizin demokrasiden ve seçim namusundan ne anlayıp ne almadıklarının da bir teyidi olacaktır. Yılların ayıbından kurtulmak önemli olduğunu gördük. Baş örtülü veya badem bıyıklı, itaatkâr, muhafazakâr bir öğretmenin iktidara vereceği huzurla, saçı sakalı birbirine karışmış, akıllı, vicdanlı ve özgür ruhlu bir öğretmenin iktidara verdiği huzursuzluk üzerine daha defalarca düşünmemiz gerektiğini hatırladık. Ellerindeki hileli pusulalarla önümüze düşenlerin, algılarımızla oynayarak, doğru bildiklerimizi kavram karmaşasına buladıklarını ve bizi nereden nereye getirdiklerini hatırladık. Öğretmenin ve öğrenmenin aslında ne anlama geldiğini hatırladık. Ancak hatırladığımız ya da bildiğimiz şeyleri zihnimizde muhafaza edemediğimiz aşikâr. Olanları olacaklarla ilişkilendiremediğimiz rezil bir çağla zehirlenmekteyiz. O öğretmenin kalbini durduran şey, bizim kalbimizi yine şöyle bir tekletip geçecek. Devlet yeni bir cinayet işleyene kadar aynı dersleri aynı hesaplarla aynı sınıflarda vermeye devam edecek. Korkularımız ve kayıtsızlığımız sağduyumuzun en büyük düşmanı. Üst üste defalarca vicdandan tahtaya kalkan koca bir ülke her seferinde sınıfta kalıyor. Çünkü herkes bildiğini çabuk unutuyor, hatırladıklarını yanlış hatırlıyor, en fenası da duymak istediklerine hemen kanıyor. O güzel öğretmenin öğrencileri için çıkardığı o uzun kitap listesine tekrar tekrar bakın. İktidarların yazarlardan neden korktuğunu ve mümkünse kitapları, mümkün değilse onu yazanların ve okuyanların beyinlerini yakıp yıkmayı her dönem neden vazife bildiklerini hatırlayacaksınız. Devlet için tehlikeli olan ne varsa, insan için faydalıdır. Mühendisin ‘Onur’ İntiharı BOZKURT GÜVENÇ ‘Holokost’u Anma Konseri’ 13 Nisan’da yapılacak ir “onur intiharı” olduğu söylenen olayı anlamaya çalışıyoruz. Kusurlu veya sorumlu olmadığı halde “kimin onuru”? Kendisini bir “Haci” (utanç) toplumunun üyesi olarak gören Japon, “Japonum” ya da “Japonyalıyım” yerine, “Ben Japonya’yım” der. “Biz kendimize benzeriz, kimse bizi anlayamaz” yollu övünür. Japon kişiliğinin ortak özelliği, bireyin kendisine, ailesine ve ülkesine karşı taşıdığı bir görev ve sorumluluk borcudur. “Görev karşısında hayatın lafı mı olur!” deyişleri, bizim, “Sakın hakkım var deme hak yok vazife vardır” sözümüzü hatırlatır. Görevde kusur işleyen ya da sorumluluklarını yerine getiremeyen Japon’un kendini cezalandırması, onurlu bir davranıştır. Japonya değişiyor inancıyla, borçlu yaşamaktansa ölümü seçen yazar MISHIMA şehitler katında yüce bir kahraman olarak saygıyla anılır. B Köprü inşaatında görevli JapOn MüHendiS KıSHı rYOıCHı’nin intiHarı MedYada HaYranlıKla KarışıK bir şaşKınlıK Yarattı. Japon mühendis, kişisel onuru değil, ülkesinin onuru için intihar etti. liyor. Ülkemizdeki intiharlar ve cinayetler, Batı’da olduğu gibi orta yaşlarda artıyor. Biz Türkler ötekileri, yakınlarımızı suçladığımız ve yöneticileri sorumlu gördüğümüz için, hayran olduğumuz Japonları anlamakta güçlük çekiyoruz. Dikkat edilirse, son olayda, Japonu suçlamıyor, onun ülkesini yüceltiyoruz. Japon mühendis de kusurlu olduğu için değil, Türkiye’deki saygın “Japon imajı”na gölge düşürmemek amacıyla ölümü seçmiş olabilir. ‘Tatami’ eğitimi Japon intiharları Sayıca Avrupa’ya yakın olsa da, Japon intiharları farklıdır. Batı ülkelerinde intihar orta yaşlarda artarken; Japonya’da azalır. Uzmanlar, bu çelişkiyi sorumlulukla açıklıyor. Japonlar sorumluluktan kaçmıyor; intiharı, çocuklarına ve topluma yük oldukları ileri yaşlara erte Çevresine ve ötekilere, “Beni bağışlayın/özür dilerim” diye seslenen Japonlar, “90/10 ilkesi”ne uyarak kendilerini sorumlu görürler. Biz de bize benzeriz ama istesek de Japon olamayız. Japon olmak için doğmak yetmez“tatami” eğitimi şarttır. Japon yargısı sorumluluğu davalı ile davacı arasında paylaştırdığı için çok az dava açılır, çoğu hukukçular başka işler yaparlar. Japon kişiliği “bambu gibi”dir, eğilir ama kırılmaz. İntihar olayından çıkarılan dersleri uygulamak kolay görünmüyor. Trafik kazasında “Ben kusurluyum, özür dilerim” diyen yurttaşa rastladınız mı? “Ben haklıyım, herkes haksız; bize benzemeyenlerin hakir veya hain görüldüğü ülkemizde, Japon gibi yaşamak ya da ölmek olası mı? “Ölmek öldürmek kolaydır; zor olan yaşamak ve yaşatmaktır” diyen Rus şairi, bir süre sonra, intihar etmişti. İkinci Savaş sonunda teslim olmaktansa toplumca ölmeyi öneren hükümete direnen Japon İmparatoru’nun zora katlanıp yaşamı seçmesi üzerine, bir grup Samuray intihar ederek, savaş yorgunu ülkeye, “Ölenler oldukça Japonya yaşayacaktır” mesajını vermişti. Japon mühendis, kişisel onuru değil, ülkesinin onuru için intihar etti. Şu kanlı ve karanlık günlerde, yaşadığımız onur kırıcı siyasal sorunların çözümünü, kolay ölümlerde değil, uzun bir demokrasi yolunda zor olanı seçip ötekine katlanarak, yani “yaşayıp yaşatarak” bulacağımıza inanmak istiyorum. ‘Uykudan Önce’ Dünya Savaşı sırasında toplama kampında öldürülen besteciler eserleriyle anılıyor. 13 Nisan Pazartesi günü saat 20.30’da yapılacak “Holokost’u Anma Konseri”nde Auschwitz Toplama Kampı’nda hayatını kaybeden besteciler Pavel Haas, Viktor Ullmann, Gideon Klein ve Zikmund Schul’un kampta bestelemiş oldukları piyano ve koro eserleri seslendirilecek. Konserde piyanist Renan Koen ve Şef Erdem Nusret Karakaş yönetimindeki Nâzım Hikmet Akademi Korosu sahneye çıkacak. Zorlu Performans Sanatları Merkezi Drama Sahnesi’ndeki 2. “Uykudan Önce” başlıklı gecede müzik tarihçisi ve yazar Dr. Gottfried Wagner konuşmacı ve anlatıcı olarak gecenin onur konuğu olacak. Gece, Koen ile Wagner’in besteciler ve kamplardaki yaşam üzerine birlikte oluşturdukları metinler doğrultusunda kurgulandı. Gecede tanıkların ağzından toplama kampları anlatılacak, kamplarda yaşamış ve öldürülmüş insanların belgeleri, video röportajları ve Yahudi olmayan Hollandalı bir direnişçinin hikâyesini anlatan video röportaj yayımlanacak. Geceyi Şişli Belediyesi, 500.Yıl Vakfı ve Anadolu Kültür birlikte düzenliyor. l Kültür Servisi Doğuş Çocuk Senfoni konserinde ‘Peter ve Kurt’... ürkiye’nin ilk ve tek ulusal çocuk senfoni orkestrası olan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası (DÇSO), kuruluşunun 10’uncu yılında 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na özel bir konserle sahne alacak. TİM Maslak Show Center’da 19 Nisan Pazar günü saat 14.00 ve 16.00’da yapılacak konserde Rus Besteci Sergey Sergeviç Prokofyev’in ‘Peter ve Kurt’ isimli orkestra eseri seslendirilecek. Şef Rengim Gök T men yönetimindeki orkestranın yorumlayacağı ‘Peter ve Kurt’un sahne uyarlamasını Rejisör Murat Göksu üstlenecek. Çocuk oyuncu Emir Berke Zincidi’nin Peter rolünde sahne alacağı eser, ünlü oyuncu Selçuk Yöntem’in anlatımıyla seyirciyle buluşacak. l Kültür Servisi C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear