23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 17 Nisan 2015 İktidarın Kürtler ile Yeni Oyunu ktidar karşısında hakkıyla muhalefet yapabilmek için, iktidarı iyi okumak veya en azından bu çabayı göstermek gerekir. Cumhurbaşkanı öncülüğünde iktidar partisi, ne pahasına olursa olsun başkanlık sistemi, daha doğrusu bir liderlik sistemi kurmak istiyor, bunu hepimiz biliyoruz. Bu yolda karşısındaki tüm muhalefet çevrelerini sonuna kadar baskılamaya ve bu meyanda HDP’yi baraj altına itmeye çalışıyor. Ağrı olayının, bu yönde bir provokasyon olup olmadığı tartışılır, ama sonuç olarak iktidar bloku, bu olayı HDP’yi terörist ilan etmek için “iyi” bir fırsat olarak kullanıyor. Ancak, bu noktada ben genel kanaatlere katılmıyorum; yani bu çabanın asıl hedefinin HDP’nin Türkiyelileşme siyasetini baltalamak, batıda alacağı oyları kesmek olduğunu düşünmüyorum. Bence asıl hedeflenen, HDP’ye kayması söz konusu olabilecek Kürt seçmenler. Batıda HDP’ye kayabilecek oylar, zaten iktidarın yaptığı ve söylediği her şeye fazlasıyla kuşkucu yaklaşan bir kesim. Nitekim, Ağrı olayının iktidarın bir provokasyonu olabileceği kuşkusu en çok bu kesimde karşılık bulabiliyor. Diğer taraftan, HDP’yi desteklemeyi düşünebilecek muhafazakâr veya muhafazakâr olmasa da Kürt siyasi hareketine kuşku ile bakan Kürt seçmenlerin durumu farklı. Kürt siyasi hareketini koşulsuz destekleyen klasik seçmenin dışında kalan ama Kürt kimliğini giderek daha fazla önemseyen Kürt seçmenler, bana kalırsa, ne olursa olsun “barış sürecinin” devamından ve bu açıdan AK Parti ile arayı bozmamaktan yana. Bu kesimin, başkanlık sistemine güçlü bir itirazı yok, dahası bu kesim, çatışmalı sürece geri dönmekten en çok çekinen kesim. AK Parti, HDP’yi çatışmacı bir aktör olarak resmetmenin bu kesimde karşılık bulacağını biliyor. O nedenle her fırsatta HDP’yi, barışı tehlikeye atabilecek, Türkiye’nin diğer “muzır” muhalefet çevreleri ile işbirliği yaparak “Kürtlerin geleceğini tehlikeye atabilecek” bir parti olarak tanımlamaya, bunun altını çizmeye özen gösteriyor. HDP’nin Türkiyelileşme vurgusu, demokratikleşme siyaseti açısından kuşkusuz çok önemli, sol çevreler ile ittifak anlayışı siyasi sembolizm açısından değerli. Ancak, aday seçiminde bu hususu fazlasıyla öne çıkarması, iktidar partisinin fazlasıyla işine yarayan bir strateji oldu. HDP’nin Kürtlük eksenine hapsolması da, müzakereleri riske etmemek için başkanlık sistemi konusunda muhalefet etmekten imtina etmesi de, içinden geldiği siyasi geleneğin inkârı olurdu. Bu konuda söylenecek fazla bir şey yok, tam tersine Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından son derece değerli. O halde, bu siyasi tavırda ısrardan vazgeçmeden, daha incelikli bir siyaset izlemek gerekirdi diye düşünüyorum. Örneğin, HDP’nin sol bileşenlerinin de adaylıklarda ısrar yerine, bu konularda daha hassas davranmasını bekleyebilirdik. HDP içinde sağ Kürt milliyetçiliğine savrulma riskini, Alevi kesiminin dengelemesi daha anlamlı bir tablo olabilirdi. Diğer taraftan, “müzakere süreci”nin hukukisiyasi zemine taşınmamasının, “barış süreci”ni iktidarın rehine alması ile sonuçlanabileceği aşikârdı. Bu konuda en ufak bir hatırlatma, “barış sürecine karşı çıkmak”, “Kürt siyasetine güvensizlik” olarak algılandı ve yıpratıldı. Oysa, söz konusu olan barışı istememek veya Kürt siyasi hareketini çatışmaya teşvik etmek değil, tam tersine asıl mesele, süreci demokratikhukuki zemine taşımakta ısrar etmekti. O halde, “barış sürecini riske atmamak adına temkin” ile “iktidara karşı popülist muhalefet” arasında salınmaktansa, barışın ve demokrasinin güvenceye alınması daha ciddi bir zeminde kurulabilirdi. Biliyorum, Türkiye’de bir kesim sol muhalefet, kendine bir parti, bir zemin arıyor ve HDP bu arayışa cevap veriyor, ama küçük bir çevrenin kendini iyi hissedeceği zemin arayışı ile belirlenirse, toplumsal karşılığı zayıflar. Sol muhalefet, Türkiye’de demokratikleşmeye hizmet etmek istiyorsa, Kürt muhalefetinde kendine yer açmak veya oy verip içini rahatlatmak yerine, toplumsal zemin arayışı ve katkısı içinde olmalıydı. Diğer taraftan, Kürt siyaseti de barış sürecinin kapalı kapılar ardında verilen sözler ile yürümeyeceğini hesap etmek zorundaydı. Şimdi de muhafazakâr ve/veya Kürt siyasi hareketi dışında kalan tüm Kürtler aynı hataya düşmemeli, iktidar partisinin “HDP muzır bir parti, siz yine de bana güvenin, ben başkan olunca Kürt meselesini halledeceğim” mesajlarına kanmamalı. Bu konuda HDP’ye çok iş düşüyor; sol değerler ve demokratik ilkelerinden taviz vermeden, Kürt seçmen tabanını yabancılaştırmamanın bir yolunu bulmalı. İ Yıldızsız bayrak yargıya taşındı Hatay’ın İskenderun ilçesinde AKP’li belediye 13 Nisan’da Atatürk Anıtı’ndaki iki Türk bayrağını 13 Nisan’da değiştirdi. Göndere çekilen bayraklardan birinde yıldız olmaması yurttaşların tepkisini çekti. Belediye Başkanı Seyfi Dingil, “Bir kasıt yok. Fabrikadan böyle gelmiş. Firmaya dava açıyoruz” dedi. Hamdi Taşdemir ihmali olanlar hakkında, Mahmut Şirin ise Seyfi Dingil hakkında suç duyurusunda bulundu. l İSKENDERUN/Cumhuriyet C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear