25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 MART 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Elbette bizim gazetenin “8 Mart’ta, Bağzı Güzel Şeyler olacak!” demesinden ilham almış falan değil. Ama o gün, Recep Tayyip Erdoğan da ‘bağzı’ güzel şeyler yapacak! Bu tahmin falan değil. Kesin ve atlatma bir haber. Hem de “çevresinden” değil ‘Saray’ın ta içinden. “Atlatma haber” haber de bazen, iyi olacak hastanın ayağına doktor gelmesi gibi gelir. Geçen gün “Erdoğan, ‘faiz insin!’ diye verdiği mücadelenin onda birini kadına şiddetin inmesi için verseydi, şimdi yüzlerce kadın yurttaşımız hayattaydı. Ama o, hâlâ bu yaşamsal konuya ilgisiz!” diye yazmıştık. (Cumhuriyet’i kendisi okumuyor elbette. Avukatları, danışmanları okuyor; genel yayın yönetmenini ya da yazarları, muhabirleri mahkemeye vermek için de, siyaset üretmek için Yenilenen Cumhuriyet masaya yatırıldı. de.) yeni Genel Yayın Yönetmeni Can “Kadına şiddete ilgisiz!” lafından Dündar ve Cumhuriyet ailesi günlerdir alınmışlar mı yoksa ilham mı almışlar? harıl harıl çalışıyor. VIP’de rastlaştığımız yakını, Eski Babıâli’nin ve Cumhuriyet’in kulağımıza fısıldadı: eskimeyen “sayfa sihirbazı” Ali Acar, “Cumhurbaşkanımız, 8 Mart Pazar emekliliğine ara verip Cumhuriyet’te günü” kadına yönelik şiddete karşı geçici işbaşı yaptı. seferberlik ilan edecek!.. Geceli gündüzlü çalışıyor. Hem de bir anlamda barış sürecinin Yüzlerce sayfa planı projesi üretti. tamamlayıcı bir ayağı olarak. Sonra bunları gazete yönetimiyle Hayırlara vesile bir rastlantı. birlikte elemeden, değerlendirmeden Çünkü, Cumhuriyet de o gün kadına, geçirdi. gençliğe, siyasete, çevreye, sanata ve Dün de bir iki eksikle tüm Cumhuriyet kültüre yönelik yepyeni yüzü ve içeriği ailesi oturdu, yenilenecek gazetenin ile yeni bir döneme giriyor. yeni yüzünü, içeriğini konuştu. aze başlangıçlar Gazetede yarım asrı dolduranlar yaklaşanlar, çeyrek asrı çoktan aşanlar Gazete yapmak, dünyayı her gün ve yeniler hep oradaydık. yeniden kurmak, her gün yeniden Herkesin bildiği gerçeğin önce altı yorumlamaktır. çizildi. Çünkü, “Her gün güneş yeniden Bu gazete ile oynamak ateşle doğar. Her gün dünya yeniden kurulur. oynamaktır. Her sabah taze bir başlangıçtı!” Cumhuriyet gazetesi Türkiye Hele o sabah, dünyaca kutlanan bir Cumhuriyeti ile altı ay farkı ile yaşıttır. güne rastlamışsa! Onu değiştirmenin sonu Tayyip 8 Mart’ın kutlu bir gün olması için Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”sine benzer bir maceraya sürüklenmektir. Bunda herkes hemfikir. ir şeyde daha fikir birliği tamdı: Dünyaya soldan bakmak demek değişimin kaçınılmazlığını kabul etmektir. Çünkü hayatın özü değişimdir, yenilenmedir! Değişim ama nasıl? Bu noktada Emre Kongar söz aldı: “Fareler oturmuş, kediye karşı önlemleri tartışıyorlar. Biri demiş ki, ‘Kedinin boynuna çan takalım. Yürüdükçe sesini duyar Yaşasın 8 Mart B YENİ DEĞİL YENİLENEN CUMHURİYET l Dünyada tirajı artan gazete yok. l Sanal âlem gazeteciliği basılı yayıncılığı giderek saha dışına itiyor. l Gazeteleri yaşatan satış değil reklam. l RTE’siz ülkelerde bile reklam gelirleri internete kayıyor. l Biraz da çevre bilinciyle gençler basılı gazeteden internete yöneliyor. l Cumhuriyet ile ilgili ortalıkta gezinen dedikodulara kulak asmamak gerekiyor. l Bu gazetenin bir asra yaklaşan siyasal duruşundaki bir kaymaya önce okur izin vermez. l Gündelik haber değerlendirme trafiğinde ortaya çıkabilecek eksiklik veya yanlışları gidermenin yeri gazetenin ertesi günkü sayısıdır. l Çünkü gazetecilik edebiyatın aksine bir defada anlaşılacak şeyleri yazma sanatıdır. l “Hayatımın ilk yıllarında gazetelerde hiçbir olayın doğru olarak sunulmadığını fark ettim” diyen George Orwell’i haksız çıkarmak için Cumhuriyet doğruları yazmayı sürdürecektir. l Ortalıkta gezinen evham ve dedikoduların hissi, sinsi veya hesabi bir nedene bağlı olduğunu yenilenen Cumhuriyet ortaya koyacaktır. Rüzgâr Eken Fırtına Biçer! Enerjide dışa bağımlı Türkiye’nin kurtuluş bedeli, büyük bir kirlilik ve doğal yaşamın bozulması mı olacak? Fosil yakıtlar kullanılan termik santrallar, sularımızı kurutan HES’ler, plansız RES’lerin yanında, dayatılan nükleer santral yatırımları çözüm mü? En iyimser tahminlere göre önümüzdeki 50 yıl içinde petrol rezervleri tükenecek. Kömür ve doğalgaz için de benzer öngörüler söz konusu. Nükleer santral felaketleri insanlığın kâbusu. Fosil yakıtın kullanımı, dünya ortalama sıcaklığını son bin yılın en yüksek değerlerine ulaştırdı. Yoğun hava kirliliği bütün canlıları tehdit ediyor. İklim değişikliği, kutupların erimesi, milyarlarca dolar zarara yol açan sel, fırtına gibi doğal felaketleri getiriyor. İnsanlık güneş, rüzgâr, jeotermal, biyokütle gibi temiz enerji kaynaklarına yönelmek zorunda. Birçok ülkenin yeni enerji üretim yatırımları, artık temiz enerji odaklı. Güneş, rüzgâr gibi çok büyük bir potansiyeli olan, ancak kullanılmayan temiz enerji kaynaklarına yönelinmesini savunuyor. Bu alanda ufak adımlar söz konusu. Ancak plansız, kamu çıkarlarına aykırı, sermayeyi gözeten, insan ve diğer canlıların yaşamını olumsuz etkileyen, doğal yaşamı bozan ve kirleten HES ve RES benzeri yatırımlarla geleceğimiz karartılıyor... HHH Ülkenin dört bir yanında kurulan HES’lerle sularımız, derelerimiz çalındı. Son yıllarda temiz enerji derken yanlış RES yatırımları bir dizi soruna yol açıyor. Türkiye’deki doğa yağmasından kısmen kurtulabilen Çeşme Karaburun yarımadasındaki aşırı RES yatırımları, halkı ayağa kaldırdı. Yarımadanın üçte ikisi tümüyle 5 şirkete tahsis edildi. Turizm beldesi Çeşme’de bu yaz tatil yapacakları, şaşırtıcı bir manzara bekliyor. Merkezde bile kahvelerini içenler, içkilerini yudumlayanlar, karşılarında dev kanatlı rüzgâr santralları görecek. HHH Yarımadanın Karaburun bölümü de aynı sorunu, daha büyük boyutta yaşıyor. Oysa yarımada, sahip olduğu bu doğal değerlerle, “Sıfır Yok Oluş Bölgesi” içinde ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında, dünyada önemli bölgeler içinde yer alıyor. Zengin ekosistemi ve doğasının yanı sıra, sosyokültürel yaşamı, özgün ürünleri ve temiz tarım uygulamalarıyla kırsal yaşamı korunabilmiş nadir bölgeler arasında. Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesi için hazırlanan raporlar Bakanlar Kurulu’nda. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dışında ilgili tüm bakanlıklar olur verdi. Bölge, kırsal turizm, ekoturizm ve agroturizm gibi, ülkemizde ve dünyada talebin giderek arttığı alternatif modeller için çok uygun özellikler taşıyor. Bu anlamda önemli bir potansiyel taşıyor. Doğu Akdeniz Havzası’nın en temiz bölümü, deniz, dağ, orman, sulak alan ekosistemlerini bir arada barındıran, çok çeşitli ve nadir türleri de içeren biyoçeşitliliğe sahip Karaburun’da, köylerin dibine RES’ler kurdular. 200’ün üzerinde türü kapsayan çok önemli bir kuş popülasyonu, kara keçilerin otlanma alanları tehdit altında. Bölge halkı, üç yıldır bu aşırı yatırımlara karşı direniyor. Bu direniş, ilk hukuksal kazanımını elde etti. Ankara Bölge İdare Mahkemesi, Lodos Karaburun Elektrik Anonim Sirketi’ne ait projeyle ilgili “ÇED Gerekli Değildir” kararının yürütmesini durdurdu. RES’lerle ilgili hukuksal mücadeleyi, Yurttaş Davası olarak genişleten Karaburun Kent Konseyi’nin başarısının örnek olması dileğiyle.... T kaçarız!’ Öneri çok beğenilmiş. En can alıcı soruyu sormak ise fındık faresine kalmış: Peki çanı kim takacak?” Masadaki herkes aynı anda Can’a baktı... Evet... Çan değil ama davul da, tokmak da Can Dündar’ın boynunda olsa, tamam. Ama burası Cumhuriyet... Toplumdaki ağırlığını sermayesine değil de mazisine, birikimine ve okuruyla bütünleşmiş olmasına borçlu tek gazete. Patronsuz tek gazete. Cumhuriyet ile yaşıt gazete. En özel okura sahip, en özel gazete... Ne yalan söylemeli, matbaasız binasız tek gazete! Ve her gün siyasi, ticari, ekonomik veya fiili iktidarın her tür tehdidine açık gazete! ‘Ne Yapalım?’ “3 Mart 1924”te kabul edilen “Üç Devrim Yasası”nın “91”. yılı, “1923 Atatürk Devrimi”ne sahip çıkan, savunan “STK”lerce kutlandı. İstanbul’da kutlamaların merkezi, Kadıköy CKM’deki “ÇYDD”nin düzenlediği toplantıydı; “600” kişilik salon hıncahınç doluydu. “ÇYDD”, hemen hemen her yıl kutluyor “3 Mart”ı; “Türkiye Cumhuriyeti”ne “laik, çağdaş bir hukuk devleti” niteliklerini kazandıracak bu “üç yasa”nın hem tarihsel, hem güncel değeri hep olduğu gibi çok değerli konuşmacılar tarafından sunuldu, sunuluyor. Ne var ki, “Anayasa” koruması altında olmalarına karşın, “AKP” iktidarıyla birlikte “2002”den bu yana, “Devrim Yasaları” da tilkice kurnazlıklarla kimisinin üstü çizilip, kimisi kemirilerek adım adım yok edilmeye çalışılıyor. Ve öyle görünüyor ki artık bu sürecin son dönemecine girdik; bunun ayrımında olanlar, bir süredir bu durumu engelleyememenin, önleyememenin bir bakıma “öfke”si içindeler. Salonlarda yapılan bu tür toplantılarda, artık daha ilk konuşmacıdan sonra dinleyicilerden, “peki ne yapalım, çözüm ne?” gibi oldukça öfkeli bir seslesorular gelmeye başlıyor. “3 Mart” günkü toplantıda da hemen hemen böyle oldu; dinleyiciler sanki toplumsal bir “öfke” içerisindeydi. İnsan ister istemez “21. yy”a damgasını vuran ve iki yıl önce aramızdan ayrılan bilge “Stephane Hessel”in çağrısını anımsıyor: “Öfkelenin!” “S. Hessel”, geçen yüzyılın düşünür ve yazarı “J. P. Sartre”ın tanımladığı, “kuram ve eylem adamı” niteliklerini birleştiren “Aktif Aydın”ın tam bir örneği. “2010”da yayımladığı “Öfkelenin!” adlı kitapçığı biliyorsunuz dünyayı ayağa kaldırmıştı milyonlarca baskısıyla. “...21. yy’a yaraşır, eşitlikçi, özgürlükçü, adil ve çevreci olan; diktatörlüğe ‘hayır’ diyen, sivil, barışçıl bir başkaldırıdır ‘öfkelenmek!” der ve sürdürür; “olup bitenlere duyarsız kalmayın, öfkelenin!” “Evrensel İnsan Hakları”nı kabul etmiş, “laik” ve “demokratik” olduğunu bildirmiş bir ülkede, “hukuk devleti” ilkesinin çiğnenip yok edilmesi, “yurttaş”ın, “kullaştırılması”, ülkenin parçalanması, “rüşvet”in bakanlara dek uzanıp “aile boyu” alanda çalışması karşısında da, “Tiksindiğinizi, kızdığınızı göstererek, insana has en basit tepkiyi verin: Öfkelenin!” diyor. Ne ki bu uyarıyla kalmaz “Hessel”, “öfkelenmek ilk aşamadır, ikinci ve belirleyici aşama EYLEM’e geçmektir!” vurgulamasıyla ancak noktalar. “90”lık “Hessel”, “2013”te yayımladığı ikinci kitabı “Mücadeleye Katılın”da da, “direnmek sadece düşünmek ya da anlatmak değildir, kesinlikle “EYLEM”e geçmektir!” diyerek de “güçlü bir direnişin” altını çiziyor. (S.28) Düşünür “Hessel”, kuşkusuz “öfkenin” de, “eylemin” de, “kümesteki tilkinin denetimsiz özgürlüğü” demek anlamına gelmediğini de anımsatmaktan geri kalmaz. Değerli dostlar bilmem anımsar mısınız, daha önce de Hessel’in birbirini izleyen bu iki aşamalı “öfke ve eylem” çağrısını bu köşede aktarmıştım. (15.7.2011). Bu yıla gelinceye dek, “STK”lerin düzenlediği bu tür salon toplantılarında, genelde konuşmacıların tümü konuşmalarını bitirdikten sonra dinleyiciler sorularını sorarlardı. “3 Mart” günkü toplantıda görüldü ki “öfke” artık iyice yayılmaya başlamış; ikinci aşama olan “EYLEM” için toplum, “Aktif Aydın”larının öncülüğünü istiyor, aralarında bulunmalarını istiyor... Ne dersiniz? Yarın çoğalarak “Beşiktaş”ta olalım! Hapiste büyüdü HİLAL KÖSE DGM’nin 16 yaşında mahkum ettiği Serhat bugün 42 yaşında akkâri’de PKK bildirisi dağıttığı için gördüğü işkenceler nedeniyle dağa giden Serhat Tuğan, demir parmaklıklarla 16 yaşındayken tanıştı. DGM’de müebbet hapse mahkum oldu. 24 yıldır ‘içerde’. Yeniden yargılanması ve tahliye edilmesi için Twitter’da bir kampanya başlatıldı. Tuğan’ın ablası ve avukatı Rojbin Tuğan “Türk hukuk sisteminin hayatını kararttığı yüzlerce kişiden biri Serhat. Her şeye rağmen bu ülkenin vicdan sahibi insanlarına güveniyoruz, insanların kalplerindeki iyiliğe inanıyoruz. Sizleri, Serhat’ların duyulmayan seslerine, adalet arayışlarına kulak vermeye çağırıyoruz” diyor. Cumhuriyet, 10 Mart 1989 Cuma günü, birinci sayfadan duyuruyor Tuğan’ın ilk tutuklanmasını. Sandalyeye oturmuş, ayak ayak üzerine atmış küçük bir çocuk o zamanlar... Fotoğrafıyla verilen haberin başlığı dikkat çeki H ci: “16 yaşında bölücü.” Haberde, Hakkâri’nin Bulak Mahallesi’ndeki evinden polis baskınıyla alınan 16 yaşındaki S.T’nin, 18 Ocak 1989’da DGM’de, PKK imzalı bildirileri dağıttığı gerekçesiyle sorgulandığı bilgisi yer alıyor. Aradan 26 yıl geçmiş. Tuğan’ın davasını bir kez daha sayfamıza taşıyoruz. Ne yazık ki o hâlâ tutuklu... Tahliyesi için çalmadık kapı bırakmayan annesinin 42 yaşındaki çocuğu... Rojbin Tuğan “Çocukça eylemi yüzünden ağır işkencelere maruz kaldı, beraat etti. Sonrasında polis tacizi devam etti. Aynı şeyleri tekrar yaşama korkusuyla dağa gitti. Kısa süre sonra yakalandı” diyor. Kardeşinin artık adaletten umudunu kestiğini dile getiriyor: “Biz ise bir mucize için yola çıktık. Hepimiz için, birbirimizin yüzüne utanmadan bakabilmemiz, suskunluğumuzun ağır yükünden kurtulabilmemiz için her şey mümkün...” Tuğan’ın diğer avukatı Sennur Baybuğa’nın 2008’de yaptığı yeniden yargılanma başvurusu, gerekçesiz olarak reddedilmiş. Baybuğa, bir hafta boyunca Diyarbakır 12 No’lu DGM arşivinde onlarca dosya inceleyerek, yeni delillere ulaştığını ancak mahkemenin araştırma gereği duymadığını anlatıyor. “Serhat, dağda mutfakta çalıştırılmış, silah verilmemiş. Silahlı çatışmaya girenler, pişmanlık yasasıyla 3, 4 yıl yatıp çıktı. Serhat, Şervan kod adlı, komutan Tahir Oğras’ın dosyası yüzünden müebbete mahkum edildi. Dosyalarda Şervan komutana ait tip tanımı var. Dudak yarığı olduğu belirtilmiş. Serhat’ta herhangi bir dudak yarığı yok. ” BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Polon1 ya’nın Lub 2 lin kenti yakınında, yüz 3 binlerce Ya 4 hudinin öl 5 dürüldüğü 6 Alman Nazi toplama ve 7 imha kam8 pı. 2/ So9 yundan gelinen kim 1 2 3 4 5 6 7 8 9 se... İçinde di1 K U S K U S O F ri balık saklanan, 2 U R A Z E B R A denizden ayrıl 3 S A L L AMA N mış havuz. 3/ 4 K L A M E L İ F “Fulya” da denilen soğanlı bir 5 U Z A M N A R A B İ R süs bitkisi... Bir 6 S E M E N 7 B A L A B A N nota. 4/ “Şellak” İ R İ N T İ da denilen ve ci 8 O R 9 F A N F A R lacılıkta kullaİ L nılan hayvansal reçine. 5/ Maddenin, bir tepkimeye girebilen en küçük parçası... Mektup. 6/ Burun iltihabı... Deri üzerine uygulamaya özgü hamur kıvamında ilaç. 7/ Köpek... İslam dinine göre ölüleri mezarında sorguya çekecek olan iki melekten biri. 8/ 1827’de Osmanlı donanmasının yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşı. 9/ Bir soru sözü... Başörtüsü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Avrupalıların Çin devlet memurlarına verdikleri ad. 2/ Tanrıtanımaz... Parlak beyaz renkli bir element. 3/ Meslek argosu... Bir bağlaç. 4/ Gemi demirinin zinciri. 5/ Bilgin... Yaprakları salata olarak yenen baharlı bir bitki. 6/ Bir ay adı... Bir tür tuzlu turta. 7/ Konut... “Çilbalığı” da denilen bir balık. 8/ Eti yenen bir cins mürekkepbalığı. 9/ Teniste kullanılan oyun aracı... Kalın bükülmüş sicim. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear