25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OLAyLAR ve GORUSLER 22 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN KÜLTÜR SANAT Pazar 29 Mart 2015 Bağlamını Yitiren Ülke TUNA KİREMİTÇİ  Romancı/Müzisyen irileri konuşmanın görüntü kaydının bazı kısımlarını cımbızlamış ve bağlamından kopuk bir şekilde basına servis etmiş çünkü. Bu arada, “bağlam” sözcüğünün Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğü’ndeki tarifini hatırlayalım: “Herhangi bir durumda olaylar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı, kontekst.” Yani ettiğimiz kelam ya da ileri sürdüğümüz fikir ancak kendi bağlamı içerisinde anlam ifade ediyor ya da etmiyor. Onu çevreleyen dilsel ya da düşünsel ilişkiler kapsamında. Karşı çıkmak da desteklemek de ancak o bağlam içinde kaldığımız sürece mantıksal açıdan mümkün. B Bağlam nedir? GEÇEN AY ROMANCI MURAT Menteş bir belediyenin düzenlediği kitAp fuArı progrAMındAn son AndA çıkArıldı. sebebi de kendisinin AylAr önce yAptığı bir konuşMA. parken en çok buna şaşırmışımdır. Bir kavramı tartışmaya çalıştığımda kel alaka cevaplar alırdım hep. Mesela “ulusal kültür sentezi” hakkında mı yazdım, hemen “Sen asıl karının giydiği kıyafete bak!” düzeyinde tepkiler gelirdi. Hem de ciddi ciddi “kanaat önderi” kabul edilen isimlerden! Yıllarca şaşkın ve çaresiz hissetim kendimi. Ta ki bir sohbetimizde romancı Alper Canıgüz durumu “bağlam yoksunluğu” diye tanımlayana dek. Bu benim için epey aydınlatıcı oldu. selleşiyor ve “Ad Hominem” düzeyinde cereyan ediyor. Yani ileri sürülen fikirden çok, fikri ileri sürenin kişiliği üzerinden kısır bir polemik doğuyor. Hiçbir tartışma hiçbir yere varmıyor. Herkes birbirinin işaret ettiği yere değil parmağına bakıyor. Giderek fikir tartışması yapmak, yeni kavramlar geliştirmek imkânsız hale geliyor. İnsanda hal de kalmıyor zaten. AKM’yi İstiyoruz unca eğitimsiz bir ülke olmasaydık... Çağdaş, evrensel değerlerden biraz nasibini almış bir yönetim olsaydı... Sanatı içine tükürülecek bir şey; baleyi baldır bacak gösterisi; operayı Batı’nın şeytan ayeti sanmasalardı... AVM’lere verilen önemin yüzde biri AKM’ye verilseydi... Elbet AKM bu duruma gelmezdi. 17 milyonluk kentin can damarı, en büyük sahnesi ve salonu, birçoğumuzun belleği katledildi. Yedi yıldır kapalı. Lanet olsun bunu bize yaşatanlara! Önceki gün “AKM’deyiz İnisiyatifi” suç duyurusunda bulundu. Kulak asan olacak mı? Sanmıyorum. Çünkü zaten bu duruma gelmesi bir inatlaşmanın sonucudur. Taksim Meydanı’nı yeryüzünün en çirkin meydanına dönüştürmeyi başaranlar, şimdi yapının “kendiliğinden” yıkılmasını bekliyorlar. Onarmamaları bundandır. Bu senaryoyu değiştirmenin tek yolu da bu zihniyeti, bu yönetimi değiştirmektir! İstanbul’un Batı yakasında AVM’lerin, marketlerin, gökdelen dehlizlerinin bodrum katlarına sıkışıp kalmamış ender salonlardan biridir Cemal Reşit Rey Konser Salonu. 1989’da, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından yaptırıldı. Bugün de belediyeye bağlı Kültür AŞ tarafından işletiliyor. Buranın en büyük şansı bilgili, birikimli, aydınlık kafalı insanlarca yönetilmiş olması. İlk aklıma gelenler: Filiz Ali, Aydın Gün, Arda Aydoğan... Şimdiki Genel Sanat Yönetmeni Ozan Binici de öyle... Nerden mi biliyorum? Sessiz sedasız çalışarak, çok geniş bir yelpazeye yayılan, her türe imkân sağlayan, risk almaktan çekinmeyen, nitelikten ödün vermeksizin en geniş dinleyici kitlesine seslenebilecek bir program hazırlamış. (CRR ocak ve şubatta kapalı kaldı. Nedeni prosedürün çarpıklığı! Belediyeye bağlı ya... Tüm belediye işletmelerindeki gibi konserlerin gerçekleşmesi için ihale açılıyor. İhale sürecinde B aksama olursa konser iptal ediliyor! Rezil bir durum ama sistem, bürokrasi...) Mart ayında gümbür gümbür bir programla karşımıza çıktı CRR. Doğu ile Batı’yı, yerel ile evrenseli, gelenekselle çağdaşı buluşturan bir programla... Nisana geçmeden bir soluklanalım... romancı Murat Menteş nuç vermemiş. Haliyle, bu topraklarda niye bir arada yaşadığımızın bile artık üzerinde uzlaşılmış bir izahı yok. Boş yere fikirler ileri sürüyor, kitaplar yazıyor, tartışmalar yapıyoruz. Şu okuduğunuz yazı dahil hiçbir zihinsel performansın yerini bulması mümkün değil. Geriye birbirimizin kaşıylagözüyle, ne yiyip içtiğiyle, nasıl yaşadığıyla, hangi tribünde oturduğuyla uğraşmak kalıyor ki dikkat ederseniz bugünkü köşe yazılarının ya da siyasi polemiklerin çoğu bu minvaldedir. Kahredici bir çoraklık. Artık her “mahalleden” aydın kişiye düşen, bağlam yaratmak olsa gerek. Üzerinde tartışabileceğimiz zeminler inşa etmek. Bunun niye elzem olduğunu bıkmadan usanmadan anlatmak. Yoksa zihinsel çölleşme belki yarından da yakın. Trajikomik ortam Murat Menteş’in başına gelense, Türkiye’nin bugünkü fikir ortamının trajikomik bir özeti: Ülkede genel bir bağlam krizi yaşanıyor. Üzerinde tartışacağımız herhangi bir bağlam yok. Bu yüzden söylenenen bütün sözler, ileri sürülen bütün fikirler, yazılan bütün kitaplar boşluğa savrulup gidiyor. Bunların yerini bulacağı hiçbir zemin yok çünkü. Köşe yazarlığı ya Bağlamsız ülke Türkiye’nin içinde bulunduğu cendere bu: Bağlam yoksunluğu. Hiçbir konuda işe yarar bir bağlam yok. Çünkü ne hazindir ki aslında Türkiye’nin bağlamı yok. Acı ama gerçek: Ülke iki yüz yıl önce bağlamından koparılmış. Cumhuriyetin ulusal kimlik ve kültür üzerinden yeni bir bağlam yaratma çabası da so Yaşasın CRR Bağlam olmazsa... Ortada bağlam olmayınca ne oluyor? Bütün tartışmalar kişi CHP’de Bir Şeyler Oluyor OĞUZ KAAN SALICI CHP İstanbul Eski İl Başkanı Önceki akşam CRR’de Ivo Pogorelich’in piyano resitali vardı. Kişiliği ve yorumculuğuyla müzik dünyasını çatışmalara sokan; eleştirmenleri bölen; nefret ya da aşk duygularını tetikleyen o “fenomenal” virtüöz... Hırvat ve Sırp ana babanın çocuğu: Bosna savaşından sonra Sırplığı reddetti. Kazanamadığı ödülle ünlendi: Chopin yarışmasında birinciliği alamayınca, jüri üyesi Martha Argerich “Bu genç, jüriden ileri” diyerek jüriden ayrılmıştı. Moskova’da Çaykovski Konservatuvarı’nda ustası, hocası, önce sevgilisi sonra eşi, yoldaşı Gürcü piyanist Aliza Kezeradze’yle geçen mutlu yıllar... Onun ölümüyle girdiği ruhi buhran! Korkunç bir travma! Sahnelerden çekilmesi... Yeniden hayata dönüş. Yaralı bir dönüş. Genç piyanistlere, eğitim ve sağlık kurumlarına inanılmaz yardımlar... Konserde kendine özgü tavrıyla çaldığı Brahms’ın Paganini’sinin bir teması üzerine çeşitlemeleri insanı ağlatacak kadar güzel ve etkileyiciydi. Dünyanın başka yerinde önceki akşam kapılar kırılırdı. CRR’de boş koltukları görünce içim acıdı. Hiç duyuru yapılmamıştı! Malum medyamızda bunlara yer yok. Politikacılar sadece rolleri değil, hayatları da çaldılar! 2 Nisan’da dünya çapındaki ikizler Katia ve Marielle Labeque’in iki piyano resitali var. Duyan oldu mu? Jan Garbarek, Ute Lemper, Âşık Veysel, Viyana Çocuk Korosu, senfoni orkestraları... İnternete girip tüm programı inceleyin ve şimdiden söyleyeyim: 22 Nisan’da hiçbir yere söz vermeyin! Yerim bitti, ayrıntılar başka yazıya... Ivo Pogorelich  büyüsü  en 1972’de doğdum. Doğduğumda başka bir Türkiye’de yaşıyorduk. Bir yaşımdayken Ecevit fırtınası esiyordu. O dönem de önseçimle adaylarını belirleyen CHP, Türkiye’de kendi liderini demokratik mücadeleyle değiştiren ilk siyasi parti olmuştu. Yalnızca kendi liderini değil, sağı da değiştirmişti. Demirel’in AP’si dahi CHP’den feyz alarak önseçimle adaylarını belirliyor, demokrasi kazanıyordu. Sonuçta Türkiye kazandı, ama 1980 darbesi harcadı. Bugüne bakalım. İleri demokrasi diyenler tek adamcılığa savrulmuş. Bırak üyeyi, delegesine bile “Vekil kim olsun” diye sormuyor. Vekâlet millete zorla imzalattırıyor. Herkes demokrasinin tersine giderken, CHP ters yola hiç girmiyor. Önseçim yapıyor. B Herkes deMokrAsinin tersine giderken, cHp önseçiM yApıyor. Nisan sürprizleri tbMM (necati savaş) 1) Davetle gelip vitrinde durmayı tercih eden milletvekilleri değil, üyelerin kendi adayları genel seçimde kendilerine yer buluyor. Örgüt söyleneni yapan bir camiadan, yapılmasını gerekeni söyleyen renkli bir koroya dönüşüyor. 2) Herkesle iyi geçinmeye çalışan, kokmaz bulaşmaz streç filme sarılmış adaylar değil, sözü olan, seçmene söz veren ve dinamik adaylar meydana çıkıyor. Tabana basan değil, tabanı tavana taşıyan sorumlu siyasetçiler çıkıyor. 3) Genel merkez koridorlarında görünmek yerine, seçmenin evinde, kahvesinde, sokağında, hemen yanında duran, dinamik, meraklı, heyecanlı kadın ve erkekler siyasetin havasını üstten esen rüzgârlara değil, dipten gelen dalgalara teslim ediyor. 4) Önseçimlerin yapılması partinin tabanını sola açarken parti tavanını da hizaya getiriyor. Parti aidiyeti artıyor. Kontenjan vekilleri değil, milletin vekilleri partide söz sahibi oluyor. Koridorların değil, sokağın sesini siyasete taşıyor. Bunlar daha önce de oldu. Sonuçları 1970’lerdeki seçim zaferlerinde gördük. CHP adayları önce örgütlerinin umudu ol Şarkılar tiyatro için! demokrasi gereği cHp ön seçim yapmaya karar verdi. (AA) du. Sonra CHP milletin umudu oldu. Pazar günü CHP’de önseçim var. Evet, adayların kaybedeni kazananı olacak. Önemli değil. Çünkü demokrasi kaybedeni olmayan tek oyundur. CHP’de bir şeyler oluyor, iyi de oluyor. Aralarında Çiçek Dilligil, Fırat Tanış, Funda Eryiğit, Orhan Alkaya, Sermet Yeşil ve Sevinç Erbulak’ın bulunduğu pek çok tiyatro sanatçısı 10 Nisan’da tiyatro topluluğu Şermola Performans için şarkı söyleyecek. Geceden sağlanacak gelir, sahneyi ekonomik darboğazdan kurtarmak için kullanılacak. Sunumunu Sadi Celil Cengiz’in yapacağı gecede, tiyatrocular bu kez şarkı söylemek için sahnede olacak. Şermola Performans, 2010 ylında Mîrza Metîn ve Berfîn Zenderlioğlu’nun öncülüğünde, Destar Tiyatro bileşenlerinin ve destekçilerinin çabalarıyla kurulmuş bir performans sahnesi. Destar Tiyatro topluluğunun kendi çalışmalarını daha fazla disipline etmek, gösterimler yapabilmek, mekânı sahne sıkıntısı yaşayan farklı tiyatro gruplarıyla ve farklı disiplinlerle paylaşmak amacıyla kuruldu.  Demokrasi şöleni CHP’nin aday adayları şehirlerde turluyor, partilerini ve neden aday olmak istediklerini anlatıyor. CHP genel başkanı dahi önseçime giriyor. Bu dönüşümün çok önemli dört sonucu var. ‘Araf’  İstanbul’da Tiyatro Avesta yapımı Aydın Orak’ın yönetip oynadığı tek kişilik tiyatro oyunu Araf bugün saat 18.00’de The Mekan/Teras Sahne’de sezonun İstanbul’daki son gösterimi olacak. Oyun,1992 yılında öldürülen Kürt aydını Musa Anter’in hayatını anlatıyor. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear