25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
pazar yazıları TASARIM: BETÜL BERİŞE EDITÖR: MİNE ESEN Pazar 29 MART 2015 21 Singapur’da tecavüze aleni kırbaç! SİNGAPUR GÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN Kâbe’nin sağında Yemen solunda Şam SANAA PINAR TREMBLAY E ndonezya hakkındaki birçok kitapta atıf yapılır. Dile kolay 300 yıl Hollanda sömürgesi olan Endonezya halkı mutsuzluğunu şöyle dile getirir: “Keşke Hollanda yerine İngiliz sömürgesi olsaydık.” İngiliz egemenliği altında kalan Singapur ve Malezya ile karşılaştırırlar, onlar daha zengin ve moderndir. Halbuki Singapur 5 milyon, Malezya 30, Endonezya ise 240 milyon nüfusla 17 bin adadan oluşan büyük bir ülkedir! Yine de bu serzenişi anlamak mümkün! İngiliz nereye giderse dilini öğreterek geride bıraktığına büyük avantaj sağlamış ancak Hollandalı sömürgesine dilini öğretmeyi bırakın konuşmayı bile çok görmüş, elit dili olarak kalsın istenmiştir. Geçenlerde Singapur’a gidince bu serzenişin sebebini daha iyi anladık. Cakarta’ya 1.5 saat uzakta bir Londra! Adeta küçük İngiltere’deydik, her şey aynıydı. Trafik düzeninden tutun da iki katlı otobüslere, dünyanın en iyilerinden olan metroya, sokak adlarına kadar. Asya ve Avrupa’nın senteziydi Singapur! Londra’dan daha temiz, düzenli, daha sıkı kuralları olan bu şehir ülke, fahiş fiyatları ile de Avrupa’dan farksızdı. lk seferler unutulmaz... Sağ yanağı şişkin bir adam karşılamıştı havaalanında beni. Gözlerinde sürme, belinde hançer olan bu adam, ilk olarak 20’li yaşlarda “son sığınak Yemendir, Yemen’e git” diyenleri dinleyerek geldiğim bu diyarda şoförüm ve mahremim olacaktı. Evet, Yemen’de herkes örtülü, esas sorunsa bir kadının yanında mahremi olmadan sokağa çıkıp çıkamaması... Yemen’de kadınlar araba kullanabilir, çalışabilir. Hatta bazı zengin mahallelerdeki kafelerde erkeklerle bir arada bile oturabilir. Mısır’da pe İ çeyle dahi tacize uğramadan sokakta yürümek ne kadar zorsa, Yemen’de bir kadın için o kadar kolaydır. Kurallar basit, kambur yürü, sallanma, yanında çoluk çocuk varsa, “nene” desin sana ki, kimse genç olduğunu bilmesin. Yanağındaki şişliği öte tarafına geçiren hançerli ben büyülenmiş gibi bakarken, “Fildişi” demişti, “ama şimdi yasak, yabancılar yurtdışına çıkaramazlar, sakın almaya kalkma.” Uslu uslu başımı salladım. Ağzındaki şişlik, bir tek burada var olan yeşil yapraklar, “kat” yani. Öğleden sonraları çoğunlukla erkekler, kırsal alanda kadınlar ve hatta 78 yaşındaki çocuklar kat çiğnerler. Organik Yemen kahvesini bile bulmanın zor olduğu bu diyarda kat, kahve ağaçlarının yerini almış. Enerji veriyor, dişleri de sarartıyor. ‘Biz size iman yollayalım’ Sanaa, çamurdan gökdelenleriyle bir de masallarıyla ünlü. Ortadoğu’nun pek az yerinde böylesine kızgın insanlar böyle kocaman gülümsemelerle yaşayabilirler. İki sene önce Türkiye’den gönderilen “bisküvi kutularından” silah çıktığı haberleri yayıldığında, gazeteci bir dost Hadramut’tan şöyle demişti: “Bizde silah çok dünyada kişi ba Sir Stamford Raffles 1819’da adı sanı duyulmamış, küçük bir balıkçı kasabası olan Singapur’a gelip de İngiliz bayrağını dikene kadar kimse ormanlık bu adanın farkında bile değildi. O günlerde haberleşme zor, işler daha bürokratik olduğundan İngiltere dahi haberdar edilmemişti. Kraliyet ailesinden gelmiyordu Raffles, bir gemici çocuğuydu ve babası ile gezmedik liman bırakmamıştı. Sonra o zaman ki adı East Indies olan Endonezya’ya demir atmış ve dünyanın ilk tekeli olan VOC firmasında baharat ticaretine başlamıştı. Asya’yı seviyordu. Cava Adası’na Vali olmuş ve çok hizmet etmişti. Ancak bir gün kafasına esmiş valiliği bırakıp yeni bir yer aramaya girişmiş, Singapur olacak bu adacığı bulmuştu. Sonrası ortada; öylesine mükemmel bir ülke yarattı ki bugün dünyanın 4. finans merkezi, birçok ekonomik alanda dünya lideri. Bu sebeple her köşesinde Raffles’ın adına rastlamak mümkün. Otel, okul, hastane, müze, sanat merkezi... Singapur farklı etnik gruplardan oluşan, birçok dil ve diyalektin konuşulduğu bir ülke olmakla beraber resmi dil İngilizce altında toplanılmış. Hatta Çince ve İngilizce karışımı Singlish bile oluşmuş halk arasında. Nüfusun yüzde 40’ı yabancı; sonra Çin, Malay, Hindistan ve Tamil gelmekte. 1963’te tamamen özgür olan Singapur bağımsızlığın 50. yılını kutlamaya hazırlanıyor bugünlerde. Yönetimi Cumhuriyet olan ülkede elli yıldır aynı parti hükümette. Halkın Hareketi Partisi kurucusu ve 31 yıl iktidarda kalan ilk Başbakan Lee Kuan Yew hafta başında 91 yaşında yaşamını yitirdi. Singapur’un bugünkü hale gelmesinde katkısı büyük olan Yew sakızı yasaklamasıyla da tanınıyor. Bırakın ciklet çiğnemeyi ülkeye sokmak bile yasak! Uyuşturucu da ise dünyada en alt sıralarda ve cezası idam. Yasaklar ülkesinde yasak çok. Mesela sokağa çöp atmak. Suçüstü yakalanan işlediği suçun yazıldığı tişörtü giyiyor ve birkaç gün toplum hizmeti yapıyor. Duvara resim çizen, yazı yazan, isyan eden hapsi boyluyor, üstüne de kırbaç cezası. Tecavüz suçluları cezalarının yanı sıra kırbaçlanıyor. Açılan yara iyileşene dek beklenip sonra yine kırbaca devam, izler yüz karası olarak kalıyor. İsteyen hapishane galeri bölümünde kırbaçlamayı izleyebiliyor. Singapur bazı ülkeler gibi vatandaşına yurtdışında kol kanat germiyor. Vatandaş ödev ve sorumluluğu bir kitapta açıklanmış. “Yurtdışında yaramazlık yaparsanız karışmayız, baştan söylemesi, sorumlu sizsiniz” denilmiş. En önemli görev askerlik, yaşı 18, liseden sonra 2 yıl. Hiçbir yolu yok, geciktirmek, kaçmak bedel ödemek gibi. Yurtdışında olsan da gelip yapmak zorunlu. Yapmayan vatandaşlığını kaybeder! Dünyanın ikinci büyük kumar ve en lojistik merkezi, en yoğun beş limanından biri. Aynı zamanda en büyük petrolteçhizat üreticisi, gemi onarım hizmetlerinde rakipsiz. Asgari ücretin olmadığı Singapur’da kurban dağıtacak kadar fakir olmadığı için bayramda kesilen kurbanlar Endonezya’ya gönderiliyor. Raffles’ın bayrak diktiği ada ‘İşte senin hayatın’ STOCKHOLM OSMAN İKİZ şına en çok silah düşen ülke söyle devletine biz size iman yollayalım.” Rivayet olur ki Peygamber efendimiz “İman Yemenlilerdedir” buyurmuşlar. Yemen, aynı zamanda bir savaş sırasında Peygamberin “son sığınak” gösterdiği topraklar. Sahabe mezarlarının kayalar arasında olduğu ve rivayete göre Hz. Hud ve bir avuç inananın Hadramut dağlarında doğal afetler ve/veya Allah’ın gazabından korunduğu topraklar... Öfkeli sürücülerin trafikte durup birbirine bağırdığı, bellerinde hançer ve silah olsa da birbirlerine ateş edip saldırmadıkları bir yer.. Yemen, Barack Obama 2009’da başkanlık yemini etmeden günler önce, Sanaa’da bir avuç El Kaide üyesinin bir video eşliğinde Arabistan Yarımadası’ndaki El Kaide’yi (AQAP) kurduğu yer aynı zamanda. Devletleşmeye inatla direnen, ordudaki generalin oğlunun AQAP’ın önemli bir üyesi haline geldiği... Aden Körfezi’nden her gün yüzlerce göçmenin bölgeye sızıp Suud ve diğer petrol zengini Körfez ülkelerine geçtiği atlama tahtası. Yemen pasaportu size kapı açmaz, kapatır. Yemen en fakirimizdir, açlığın derinden hissedildiği bir diyardır. Suriye dersi alınmadı mı? G Yasaklar ülkesi... ene kar yağıyor. Sakin, huzur verici. İnsanlar kaçışmıyor. Keşke hep böyle yağsa. Okul bahçeleri teneffüs saatlerinde cıvıl cıvıl. Çocuklar birbirlerine kartopu atıp eğleniyor. Âşıklar şemsiyelerinin altında bütünleşerek, acele etmeden yürüyor. Kar altında mutlu insanlar. Manzara sanki romantik bir filmin dekoru. Kentin merkezindeki Hamngatan’da, paltosunun yakasını kaldırmış, başında fötr şapkası, gümüş saplı bastonuyla bir adam yürüyor. NK adlı kentin büyük lüks mağazasının içindeki kafeye gidecek anlaşılan. Yok girmedi. Ana kapı önünde yoğunlaşan insan trafiğinde, çocuklu annelere, yaşlılara yol verdi. Bakışları dikkatli. Kaldırımdan aşağıya doğru devam etti. Aşağıdaki sokakta kristal avizeli yeni kafeye gidecektir mutlaka. Orayı seviyor. Kristal avizeleri, deri koltukları, özenli servisiyle Stockholm’ün en şık kafelerinden biri. Zaten O’nun İstanbul’da, Stockholm’de, Berlin’de gittiği kafeler belli. Hepsi kendisine benzeyen insanların gittiği yerler. İyi kahve yapılan, müşterilere saygı gösterilen, iyi şaraplar bulunduran medeni yerler. Yazar Demir Özlü hep böyle kafelere gitti. Kentlerin dokularını da müdavimi olduğu kafeleriyle, kaldırımlarından evlerine kadar incelediği sokaklarıyla, insanlarıyla anlattı. Kısa bir süre önce yayınlanan son kitabı “İşte Senin Hayatın”da ise kendisini anlatıyor. Riyad liderliğinde Yemen bombalanmaya başladığında, fildişi olmayan hançerlerimden birisine baktım uzun uzun. Dört küsür yıldır Şam için yanan yüreğim tekrar yandı. El Sisi “Gerekirse orduyu göndereceğiz” demişti. Elbette, darbeci El Sisi’ye karşı duran “onurlu yalnızlığıyla” ünlü Türk hükümeti “Biz Müslümanın Müslümana saldırmasına karşıyız. Bir an önce bu bombalamalar durmalıdır” demedi, çocuklarının İHA’larını kuşlardan daha iyi tanıdığı, 89 yaşında kızların en çok ettikleri duanın “bir adama verilmemek olduğu” bu imanlı insanların diyarı için “Lojistik ve istihbarat desteği verebiliriz” dedi Cumhurbaşkanımız. Suud’da olmayan ne tip lojistik destek var acaba Türkiye’de? Askeri güçten başka ne olabilir? IŞİD savaşçılarını mı, Mehmetçiği mi yollayacağız Yemen’e? Suriye’yi avucunun içi gibi bilenler ders almadılar mı? İstihbarat öyle yerel kıyafetlerle poz verilip kat çiğneyerek göbek büyütmekle toplanmıyor Taiz’de, Abyan’da, El Baida’da, Marib’de. ‘Çürüme her tarafı sardı’ İlk romanlarında küçük burjuva aydınının bunalımını, yalnızlığını anlatan Demir Özlü, anlatı formatındaki “İşte Senin Hayatın”da İstanbul, İzmir, Paris ve Stockholm’deki yaşamından belleğinde yer etmiş anılarla, toplumun sosyal yapısına, politik gelişmelere, tarihe ayna tutuyor. Haykırarak değil. Bir bilgenin, olgun bir yazarın, felsefi derinlikli üslubuyla. Tıpkı, o şık kafelerde pek az sayıda görüştüğü dostlarına kitapta geçen anıları yeri geldikçe anlatırken tutturduğu zarif üslup gibi. Seçim kürsülerinden idamlık urganlarla nutuk atıldığı günlerde anlatmıştı bir anısını. Ödemiş’in Gölcük Yaylası’ndaki o güzel otelin restoranında 1213 yaşlarındayken öğretmen babasıyla, kasabanın ileri gelenleri arasındaki konuşmayı. Babası, İsmet Paşa’nın Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’na sokmama başarısından söz edince, masadaki kodamanlardan biri şöyle demiş: “Öyle söyleme müdür bey. Paşa bizi savaşa sokmayarak milletin erkekliğini öldürdü.” Özlü, bu anıya kitapta da yer vermiş. Savaşa girilmediği için erkekliği ölen o kodamanların hepsi daha sonra Demokrat Parti’ye girmiş. Demir Özlü, bir İstanbul sevdalısıydı ama kapitalizmin, politikayı rant mekanizması haline getiren politikacıların elinde görgüsüz bir kent haline gelen İstanbul artık nostaljik bir sevgili. “Çürüme her tarafı sardı” diyordu geçen gün, bohem mahalledeki, yazarların, gazetecilerin, tiyatrocuların meken tuttuğu modern kafede. Sek Chardonnay’ın aroması mükemmeldi ama Demir Özlü, şahinleşen ve silahlanan Yeni İsveç’in gidişatından huzursuzdu. osman.ikiz@gmail.com Bir halkı bombalayarak ne kazanacağız... İşgaller bu topraklara neler getirdi bakan yok. Irak mesela. İşgalden önce İran’ın etkisi çok azdı. Saddam 8 yıl süren kanlı savaşta Iraklı Şiileri İran’la savaştırmıştı. Irak ruhu ABD işgaliyle bitti. Suriye aynı şekilde. İran’ın etkisi çok azdı, “Suriye’nin dostları” İran’a kapıları sonuna kadar açtı. Biz şimdi Yemen’i konuşurken aynı cevapsız soruları soruyoruz. Türkiye Suriye iç şavaşındaki rolüyle ne kazandı? Hamas neden İran’a geri döndü? Milli menfaatlerimiz nelerdir? Şimdi Suud’un, Sisi’nin, Netanyahu’nun yanında yer alıp bir halkı bombalayarak ne kazanacağız? Hangi milli menfaatlere hizmet edecek? Cevaplar gelmese de biz sormaya devam edeceğiz. ‘Ne zaman evleneceksin?’ K arşımda duruyor 300 milyon dolar! O bana bakıyor, ben ona bakıyorum! Elimi uzatsam dokunacağım. Fakat yanına yaklaşılmıyor. Onlarca insan hayranlık dolu bakışlarla seyrediyor. O bize hem çok yakın, hem de çok uzak! Kısa süre sonra daha da uzaklaşacak, terk edecek bizleri. Gidecek çok uzaklara. Arap emirlerinin malı olacak! İnsanların karşısından ayrılamadığı şey bir tablo! Bir Paul Gauguin. Daha doğrusu onun en değerli eseri “Ne zaman evleneceksin?”. Yakında Arabistan yarımadasında, Katar’ın saray duvarları ardında gözlerden uzaklaşacak. Tahitili iki güzele 300 milyon dolar ödeyen Katarlı emirlerin daha önce Paul Cézanne’ın “İskambil Oynayanlar”ını ve Avrupalı ressamların başka yapıtlarını da çok yüksek fiyatlara satın aldığı anlatılıyor. Gauguin’i Arap yarımadasına satan, yaşamını az ötedeki Basel’de sürdüren Staechlin ailesi. Daha doğrusu Rudolf StaecheAHMET ARPAD lin Aile Vakfı. Staechlin ailesinin dededen kalma ve uzun yıllardır Basel Sanat Müzesi’nde sergilenen değerli koleksiyonunda Van Gogh, Picasso ve Pissaro’nun da yapıtları yer alıyor. Ancak 1946’da Basel’de vefat eden Staechlin’in çocukları ve torunları 1960’lardan başlayarak empresyonist ve postempresyonist yapıtlardan oluşan koleksiyonundan bazı tabloları elden çıkardı. BASEL Robot garsona hazırlanın... Rüşvet nedir bilinmiyor, en güvenli şehirler arasında. Cakarta’da Türkler dahil yabancılar apandisit ameliyatında bile soluğu orda alıyor! Ama burada konuşma ve toplanma özgürlüğü sınırlı! Beş kişiden fazla toplantıda polisten izin gerek. Bu arada lokantada servis yapan robot garson üretmeye de başladı; yakında siparişinizi almaya bir robot gelirse şaşırmayın, made in Singapur! gjtozkoparan@hotmail.com ‘50 Gauguin yapıtının değeri iki milyar Avro’ “Ne zaman evleneceksin?”i satma nedenleri sorulan Staechlin: ”Şu sıralar piyasa çok hareketli” diyor. “On yıl sonra ne olacağını kim biliyor? Geçen yıl bize yapılan öneri çok iyi idi.” Dedesinden kalan koleksiyonun aile si için hep “bir yatırım ve yaşam güvencesi” olduğunu da itiraf ediyor. Şu sıralar salonlarını elli Gauguin yapıtının doldurduğu “Fondation Beyeler”, sanat koleksiyoncuları Hildy ve Ernst Beyeler’in 1982’de kurdukları bir aile vakfı. Gezdiğimiz Gauguin sergisinin hazırlığı tam altı yıl sürmüş. Avrupa çapında heyecan verici bir sanat olayı! Rusya’dan Amerika’ya tam on üç ülkeden ödünç alınarak BaselRiehen’e getirilen elli Gauguin yapıtının toplam piyasaya değerinin iki milyar Avro olduğu söyleniyor! Avrupa’da çok inişli çıkışlı bir yaşam sürdüren Gauguin düşlediği üne bir türlü kavuşamaz. Yalnızlaşır, intihara kalkışır. İşte bu süreçte Güney Pasifik bölgesinin en büyük adası, Fransız Polinezyası’ndaki Tahiti’ye yerleşir. Eşsiz, bakir bir doğanın ortasında, uygarlığın henüz kirletmediği bir dünyada sadece sanatla yaşamak ister. Kendine çok değişik bir biçem geliştirir, eserleri canlanır, renklenir. Onlarda doğa, mistizm, erotizm, düş ve gerçek, neşe ve hüzün bir arada yaşar. Duyumsallık dolu ünlü kadın tabloları cennet köşe Tahiti’de oluşur. Ancak Gauguin zamanla Tahiti’de de mutlu olamayacağını anlar. Fransa’nın sömürgeciliği ve misyonerlik el değmemiş bu toprakları da değiştirmeye başlamıştır. Aradığı gerçek cennetin sadece düşlerinde olduğunu kavrar! Tutku ve serüven dolu bir yaşama, fakir ve hasta 54 yaşında veda ettiğinde, yitirilmiş o cennette yarattığı yapıtlara günün birinde milyarlar ödeneceğini nereden bilecekti? Beyeler’in girişinde insanlar bekleşiyor. Kuyruk, parkın yollarına taşmış! Az öteden kalkan 6 numaralı tramvaya binip Basel’in tarihi sokaklarını şöyle bir gezmeye gitmeli... Hava ilkyaz kokuyor. www.ahmetarpad.de C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear