23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 MAYIS 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA Ülkemizde ilk kez bir gazete 90. yaşını kutluyor. Bu başlı başına bir haber... Havuz medyasında çıt yok. Ertuğrul Özkök ise örnek bir kadirşinaslık sergilemiş. Hürriyet’teki köşesinde dün, bu 90 yılı 3 ayrı bölümde özetleyen eklerimiz üzerinden Cumhuriyet’i değerlendirmiş. Aslında biraz da, Cumhuriyet’le kesişen, kendi “kısa şahsi tarihini” yazmış. Bu da doğal.. Genellikle kıdemli bir gazetecinin (ve siyasetçi) yeri ve fırsatı geldiğinde kendi şahsi tarihinden söz etmesi bir tür mesleki etkinlik! Özkök, meslekte 35 yılı devirmiş ve 20 yılını “Amiral Gemisi” kaptanlığında geçirmiş, sevenisevmeyeni hatta gıcık kapanı her dönemde bol olmuş bir meslektaş. “Çok Yaşa Cumhuriyet” başlıklı yazısında, Cumhuriyet için takdirkâr ifadeler kullanıyor. “Bugün gazeteci diye gezebilen yüzlerce insanın” yetiştiği ve “büyük kurum” dediği Cumhuriyet için övücü sözler ediyor. Ama “Bir Cumhuriyet okuru olarak” Hasan Cemal’den yeterince söz edilmediğinden yakınıyor. Aslında 90. yıl için 3 ayrı ek yerine “Biz de Hasan Cemal’i çok sevmiştik!” diye bir kitap çıkartabilseydik, kendisinden fazlasıyla söz edilebilecekti. Ama gazeteyi 150 binlik tirajlardan bugünlere getiren süreci ilgiyle okuyabilecek okur kaldı mı emin değilim. 19 tim!” diye bir kitap yazmaya niyetim yok. Kısa yazmam istendiğinden, gazeteyi Ankara’da onlarca yıl sırtında taşıyan cefakâr, vefakâr Vural Saygılı’ya, Sofu Tuğrul’a “Bobin Tadatçısı Naci Abimize” bile yer verememiştim. Onlarca gazetecinin gelip geçtiği uzun bir dönemden söz ediyoruz. Büromuzun en parlakları arasında yer alan, daha sonra sizin de iki kademede selefiniz ve mevkidaşınız olan Enis Berberoğlu’nu bile unuttum. Hafızayı beşer, durmaz şaşar dörder beşer! Bir de zülfü yâre dokunmamak için kasten es geçtiklerim var. Yazmaya kalkılsa Nadir Bey’in cenazesini Yeniköy’de oturduğu evin kayıkhanesinde ve 10 mumluk bir ampulün aydınlığında sabaha kadar tek başıma beklediğimden girip... “Sen bu işlere daha alışkınsın!” diyen o günkü gazete yöneticileri gibi Müşerref Hekimoğlu ablamızın da erkenden çekip gitmesinden çıkmak gerekecekti... O zaman da anlattıklarımız gazeteninki değil, kendi “kısa şahsi tarihimiz” olacaktı. HHH 90 yıl çok uzun bir zaman... Baştan başa bir devletimizin tarihi... Cumhuriyet gazetesi bir tek kişiye mal edilemeyecek kadar uzun, soylu ve onurlu bir geçmişe sahip. Kendisini bu geçmişin bir devamı ve paydaşı sayan değerli okurları sayesinde Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yaşayıp gidecek... ANKARA BAŞSAVCILIĞI: 90. Yıl’ın 3 Eki... Kısa Bir Ek Daha.. Ama belli ki Özkök’ün aklı, o “altın günlerde” kalmış. Sözü sonunda bendenize getiriyor: “Hadi genel yayın yönetmenliğinden silindi. Hiç olmazsa Ahmet Tan’ın Ankara Bürosu’nu yazdığı bölüm de olabilirdi” diyor. Ve “Haksız mıyım?” diye soruyor! Hemen söyleyeyim: “Haklı değilsin Ertuğrul Bey!” Çünkü... HHH Hasan Cemal silinmiş falan değil. Tam dört ayrı yazıda adından söz ediliyor. Üç ayrı yerde de büyükçe sayılacak fotoğrafı kullanılmış. Özellikle İlhan Selçuk için sonradan yazdıkları (annesinin Ermeni olduğu vs.) ortadayken hakkında kesinlikle olumsuz hiçbir laf edilmiyor. HHH Her neyse... Gazete benden sadece “çalıştığım dönemin” Ankara Bürosu’nu yazmamı istedi. Cumhuriyet’te ilk imzam çıktığında Hasan Cemal ne gazeteye girmişti ne de bürodaydı. (Uğur Mumcu, Altan Öymen, Yalçın Küçük, Füsun Özbilgen gibi bendenizin de kadrosu ANKA’da olduğu halde haber ve yazılarımız Cumhuriyet’te çıkıyordu.) Hasan Cemal’den söz etmedim. Çünkü, o Ankara temsilcisi olduğu dönemde ben Ankara’da değildim. Ben Ankara temsilcisi olduğumda da o İstanbul’daydı. Evet, Hasan Cemal ile halefselef idik. Ama “Ben de Cumhuriyet’i Çok Sevmiş Ses kaydı yayınlamak suç değil Haber Merkezi İnternette yayımlanan Fethullah Gülen ve 17 Aralık soruşturmasına ilişkin ses kayıtlarıyla ilgili yapılan haberler hakkında iki ayrı takipsizlik kararı veren Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu, ses kayıtları haberlerine ilişkin “kayıtların yasadışı elde edilmiş olmasından gazetecilerin sorumlu tutulamayacağına” karar verdi. Bu kararın yasadışı ses kayıtlarını yayımlayan gazetecilerle ilgili açılan soruşturmalarda emsal teşkil edeceği belirtildi. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra dosyanın şüphelileri ve Fethullah Gülen’e ait ses kayıtlarının internetete yayımlanmasının ardından söz konusu kayıtlar gazetemiz başta olmak üzere basında haber olarak yer almıştı. Söz konusu habere ilişkin hem 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının şüphelileri hem de Gülen’in avukatı yapılan haberle ilgili bazı gazeteciler hakkında “kayda alınan konuşmaları yayımlamak, sesli, yazılı ve görüntülü hakaret” suçlamasıyla şikâyetçi oldu. T24’ün haberine göre soruşturmaya bakan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu her iki şikâyetle ilgili takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararında, yasadışı kayıtların yayımlanmasında kamu yararı varsa gazetecinin suçlanamayacağı belirtildi. Kararda, AİHS ve yurtdışında yaşanan benzer olaylar emsal gösterildi. Her iki kararda da özetle şöyle denildi: “AİHM, Radio TwistSlowakya kararında, davacının siyasi bir görev üstlendiğini vurgulamış Slovakya’daki yerel mahkeme kamu görevi üstlenmiş kişilerinde mahremiyetlerinin korunmasını talep etme hakları bulunduğunu telefon konuşmalarının doğası itibarıyla bu mahremiyete dahil olduğunu ve yayımlanmaması gerektiğini kabul ettiğini tespit etmiş ancak AİHM yerel mahkemenin bu yorumuna katılmanın mümkün olmadığını belirterek, büyük çapta ulusal bir sigorta şirketinin özelleştirilmesi hakkında konuşan iki üst düzey görevlinin bu kapsama dahil edilmesinin mümkün olamayacağını belirtmiştir. Telefon konuşmasını gerçekleştirenlerin siyasi kimliğe sahip olduğu gibi telefon konuşmasında geçen konunun açıkça politik bir nitelikte olduğunu söylemiştir. Bu nedenle mahkeme olayın özel hayatı ilgilendiren bir yanı olmadığını kabul etmiştir. AİHM, kaydı yayımlayan gazetecilerin yayına konu ses kaydının gizlice kaydedilmesi veya gizlice gerçekleştirilmiş kaydın elde edilmesi esnasında kişisel olarak hiçbir faaliyet gerçekleştirmediğine dikkat çekmiştir. Gazeteciler veya medya bilginin yasadışı bir şekilde elde edilmesinden kendilerinin sorumlu olmadığını, asılsız veya çarpıtılarak yayımlanmadığını veya basılmış olmadığını veya konuyla ilgisiz bir amaçla kötü niyetli bir şekilde davranmadıklarını ileri sürerek kendi ifade özgürlüğü taleplerini güçlendirebileceklerini belirterek, kamuoyunu haberdar etmek dışında bir çıkar elde etmek istediklerine dair hiçbir kanıt olmadığına dikkat çekmiştir. Mahkeme başvurucuyu haklı görerek AİHS 10. maddesinin ihlal edildiğine oybirliği ile karar vermiştir.” İktidar katında, kol saati almak moda... Çok şükür, şimdilik, halk arasında “kol saati göstermek” pek moda değil. Çünkü mahkemeler bu eylemi tıpkı “ayakkabı kutusu” göstermek gibi suç sayabiliyorlar. Aile terbiyesi muhkem olan okurlar için anımsatmakta yarar olabilir. “Kol saati göstermek” bir deyim ve eylem... Kol saati göstermek için... Saatini gösterir gibi, sol elini yumruk yapmak... Kıvrık olan işaret ve orta parmakların arasından başparmağın ilk boğumunu göstermek yetiyor... Bu ifadeyi daha güçlü kılmak isteyenler, hissiyatlarını ifade etmek istedikleri şahsa Kol Saati Vakti Yaklaşırken doğru, sağ el ile sol bileğini kavramak suretiyle, kol hizasından aşağı yukarı sallayabilirler. HHH Siyasi sözlüğümüzdeki yeri çok eskidir. Ama çok şükür kol saati gösterme ihtiyacı ve kol saati hediyesi gibi şimdilik o kadar da yaygın değil. Kol saatiyle ilgili eski bir olay anlatılır. Hekim ve profesör baba ile ressam annenin terbiyesini almış kolejli Bülent Ecevit de, avanta “kol saati” almayı da “kol saati göstermenin” anlamını da bilmiyordu. Ama ne demişler, öğrenmenin yaşı da başı da yok. Ecevit de 50 yaşından sonra ve başbakan iken Gaziantep’te üstelik kendi bakanından öğrenmiş. 1979 yılı ara seçimleri için yurt gezisinde iken... Kalabalığı “ısıtmak” için önce natıkası kuvvetli biri kürsüde nutuk atıyor... İktidarda malum, Milliyetçi Cephe var. Yani, o günlerdeki ifadesiyle “zam zulüm işkence” dönemi. Bir kamyonun kasasına oturtulmuş kürsüdeki yerel hatip haykırıyor: “Artık yeter! Yarın sandığa gideceksiniz. Sandıkta bu MeCe’ye kol saati göstereceksiniz! Kol saati göstereceksiniz!” Alan alkıştan, gürültüden yıkılıyor... Ecevit söylenenleri pek kavrayamadığı için yanındaki Turan Güneş’e soruyor: “MC kol saati mi dağıtacakmış?” Turan Güneş’in yanıtının ne olduğu ve konuyu Ecevit’e nasıl izah ettiğiyle ilgili rivayet muhtelif... HHH Türkiye örtülü, yeni bir “zam zulüm işkence” dönemi yaşıyor. Önümüzde, 10 yılı belirleyecek çok önemli bir seçim var. Rastlantıya bakın ki “kol saati” kendiliğinden gündeme gelip oturdu. Bunda bir hayır olmalı. Ayakkabı kutusu taşımak zor. Ama kol saati göstermenin pratik imkânını halkımız mutlaka kullanmalı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kös Dinlemek “Hiçbir sese, hiçbir öneri ve uyarıya kulak asmayan, dahası, yüzüne tükürsen yağmur yağdı sanan kişiler de yaşar bu ülkede. Bunları anlatmak için “kös dinlemek”ten daha güzel deyimler de var Türkçemizde. Rahmetli “İsmet Paşa” Meclis’teki bir tartışma sırasında böyle bazı politikacılar için “yüzleri kösele kaplı” deyimini kullanmıştı. Utanması, arlanması olmayan, bugün söylediğini yarın yadsıyan kişiler için kullanılır bu laflar. Böyle kişilerin, özellikle politika ortamında etkin görevlerin başına gelmesi o ülke için “felakettir!” diyor “Hıfzı Veldet Hoca”. Ardından da çok önemli bir duruma da vurgu yapıyor; bu kişilerin ya da “kişi”nin topluma olumsuz bir “örnek” olacağını dahası bunların “toplumdaki bireylerin bir bölümünü de türlü yol, oyun ve tuzaklarla ‘arsız’laştırdıklarını” dile getiriyor “Cumhuriyet”teki yazısında (27.1.1980). Bu yazıyı, geçen cumartesi günü “Cumhuriyet”te bir haberi okurken anımsadım; haberde: “Wall Street Journal, ‘Erdoğan’ı tam bir internet sansürcüsü olarak niteleyip başka ülkeler için ‘model’ oluşturmasından ‘kaygı’ duyduğunu” yazıyordu. Kuşkusuz, “Erdoğan”la bağlantılı “kaygı”nın yalnızca bu konu için duyulmaması gerektiği ortadadır. Türkiye’yi eksiksiz “Faşist” bir düzen içine salmakta olan “Erdoğan”ın; bu düzenin temelini oluşturan “Kişisel Rejim”in özelliklerini öyle bir sergiliyor ki... Böylece, öncellikle İslam ülkelerine de çağdaşlıktan iyice uzaklaştırıcı bir “örnek” (model) olmayı sürdürmüyor mu? “Faşizm”in özü olan “Kişisel Rejim”in dolaysıyle da “Erdoğan” yönetiminin birkaç özelliğinden söz edip, bu rejimin ne denli “kaygı” duyulacak “örnek”leri içerdiğine kısaca bir değinelim diyorum. Bu yönetimin en çarpıcı tutumlarından birinin başkan tarafından atanan “bakanların, danışmanların birer ‘er’ olduğu, başkanın gösterdiği yere gitmeleri, dur dediği yerde durmalarıdır” diye belirtiliyor (*). Bu konuda “Erdoğan”ın, alanlarda, TV’lerde; “Beniimm” bakanlarım, beniimm valilerim...” diyerek ellerini göğsüne ya da karnına vura vura haykırışını anımsatmak yeter sanırım. “Bütün ‘muhalif’ gazetelerin susturulması”, “Özel bir ‘polis örgütü’nün oluşturulması”, “Özel bir ‘mahkeme’ kurulması” da “Faşizm”in olmazsa olmazları arasında yer aldığı açıkça ortaya konur. Bu “Faşist” düzenin, Türkiye’de eksiksiz uygulandığını söylemek, gereksizse “de”, “Erdoğan”ın yanında olmayan gazetelere (yazılı, görüntülü tüm basına) uygulattığı her türlü baskı yetmezmiş gibi, alanlarda halka yaptığı “bu gazeteleri almayın!” çağrısını; ya da ekmek almaya giden bir çocuğu da göz göre göre direnişçi diye öldüren “özel polisler”e de “efsane yarattıklarını” söylemesini; dahası sözde “Ergenekon Davası”na bakacak “Özel Yetkili Mahkeme”yi kurdurtmasının yanı sıra bu mahkemenin “savcısı” olacağını da haykırmasını, böylece “Erdoğan”ın diktatörlüğünün bu konularda “Mussolini”ninkini ne denli aştığını “yine”de ortaya dökmeliyiz derim... Ayrıca, “ ‘Faşizm’de, faşist rejimin kök salabilmesi için ‘din’ öğesinden yararlanma ve dini inancı bir ‘araç’ olarak kullanma yolunun açık olduğu” belirtilir. “Erdoğan”ın bir “imam” olarak “din”i her konuda daha büyük bir yoğunlukla, daha bir “ustalık”la kullanmasına “Faşizm”in kurucusu kuşkusuz şaşar kalırdı. Öte yanda “Faşizm” in; “demokrasi”yi “yadsıması”nın, bu rejimin temel ilkelerinden biri olduğunun altı çizilir. “Erdoğan” bu bağlamda tıpkı “din” gibi “demokrasi”yi de bir “araç” olarak görüp, “demokrasi”nin gerektiğinde binilecek, istenilen durakta da inilecek bir “tramvay” olduğunu” haykırmıştır, anımsanacağı gibi. Dahası, “Faşizm”de, “demokrasi” nin yadsınma sıyla birlikte, iyice başına buyruk kesilen “devlet”in dışında “dernek” lerin, “ sivil toplum kuruluşları”nın (STK) oluşumunun düşünülemeyeceği bilinir; çünkü bunlar “Mussolini”ye göre “insan bedeninden atılması gereken ‘iltihap’ gibidirler!” Nitekim “Erdoğan” da, kendi yanında olmayan “STK”leri, soluğunu bundan böyle daha rahatça kesmek için, yarattığı “MİT Yasası”yla avcunun içine almayı başarmış. Kuşkusuz, “Faşizm”in önemli bir duruşu da “birey” bağlamında kendini gösterir; “Faşist rejimde ‘devlet’ dışında ‘birey’ yoktur; birey toplum içinde erimiştir.” Yalnızca “Duçe Mussolini” ve “Führer Hitler”, “her şey” demek olan tek “BİREY”diler; bu durumda, onların aile bireyleri de gerek uzak yakın akrabalarıda vö’ler de, “devlet”in gündemine girmezler, giremezler; kamuoyu gündemini de aylarca “işgal” edemezler; “Duçe ve Führer” hemen hemen bu kurala uygun hareket etmişlerdir. Türkiye’nin “Uluemr”i ise bu görüşün bu tutumun “cılk”ını çıkartmıştır, hem de yüz kızartıcı biçimde... Ama ne olursa olsun “Faşizm” gibi “Kişisel Rejimler”in hep aynı yazgıyla “son” buldukları bilinir... Bakalım! (*) Kaynak, H.V. Velidedeoğlu, “12 Mart Faşizmin Felsefesi”, Evrim Yayın. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Osmanlı 1 Devleti’nde 2 19. yüzyılda 3 açılan ortaöğretim ku 4 rumlarına 5 verilen ad. 6 2/ Mersin’in Silifke ilçe 7 sinde antik 8 bir kent... Fi 9 deleri gömmek için 1 2 3 4 5 6 7 8 9 toprakta açı1 C A L İ B A N M lan çukur. 3/ Ka 2 A L O S A E B E pı, pencere ya da 3 L I Ğ L A B E L kapak kenarları 4 İ Ç MA Ş A L A na açılan, dik açı5 G L O B U T N lı yiv... Kayın6 U L U D A Ğ A K birader. 4/ Daha E D O çok Türk halkla 7 L A G Ü N A G E L rının müziklerin 8 A R A L de kullanılan bir 9 A Z A NOM İ tür nefesli çalgı. 5/ Harman kaldırıldıktan sonra harman yerinde kalan samanla karışık taneler. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Birden ödenerek faizinin işlemesine son verilen tahvil. 7/ Borç ödemede güvenilir olma durumu... Vilayet. 8/ Lütfi Ömer Akad’ın bir filmi... Kar fırtınası. 9/ Ayrım yapma, taraf tutma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sarı renkli ve çekirdeksiz bir üzüm cinsi. 2/ Sınır nişanı... Makinelerde devingen bölümleri içine alan parça. 3/ Bir aydınlatma aracı... Küçük erkek kardeş. 4/ Bir tür bataklık kuşu. 5/ Evlerin üzerindeki karı atmakta kullanılan büyük tahta kürek. 6/ Sodyum elementinin simgesi... Piyangoda en küçük ikramiye. 7/ Saygınlık, prestij... İsrail’in plaka imi. 8/ “Ey Ankara / Ey en iyi kalpli üvey ” (Cemal Süreya)... Kuzey Amerika kızılderililerinin geleneksel konutu olan, koni biçiminde çadır. 9/ Sporda gümüş madalyanın karşılığı olan derece.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear