25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 MAYIS 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 KDV Reformu Lafta mı Kaldı? Bugün 1 Mayıs. Günün anlam ve önemine yakışan bir özgürlük platformu içinde kutlanabilmesi dileğiyle işçi ve emekçilerimizin bayramını kutluyorum. Tabii ki demokrasinin, reformların sadece lafta kalmaması dileğim, sadece bu konuyla da sınırlı değil. Reformlar her alanda gerekli. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “reform” kelimesinin anlamı “düzeltme”, “düzeltim” olarak verilir. Önceki hafta Maliye Bakanımız müjde niteliğinde bir açıklama yaptı ve katma değer vergisinde (KDV) reform yapılacağını söyledi. Geçen cuma günü de düzenlediği basın toplantısında KDV reformunu açıkladı. Reformun temelini aslında “tek tebliğ uygulaması” oluşturuyor. 1985 yılından itibaren uygulanan Katma Değer Vergisi Kanunu ile ilgili bugüne kadar yayımlanmış 123 adet genel tebliğ bulunuyordu. Artık 26 Nisan 2014 tarih ve 28983 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği ile iş yürüyecek. 1 Mayıs 2014 tarihinden itibaren KDV uygulamaları bu tebliğde belirlendiği şekilde yapılacak. Tebliğ ile yapılan düzenlemeleri, eski uygulamadan farklarını, getirilen yenilikleri ilerleyen yazılarımızda irdeleriz. Gelin bu yazıda kısaca, gerçek bir reform yapılıp yapılmadığını tartışalım. 2001 yılından beri 4 bin lira olarak uygulanan incelemesiz, YMM raporsuz Durum daha iyi mi? ve teminatsız iade limiti 5 bin liraya yükseltildi. Yıllardır değiştirilmeden, artırılmadan uygulanan rakam, nihayet artırıldı. Ancak, yeterli bir artıştan bahsetmek mümkün değil. Yani bu konuda reformdan söz etmek mümkün değil. Maliye Bakanımızın basın toplantısında kullandığı ifadeler de dikkat çekiciydi: “…iade süreçlerinin hızlandırılması ve haksız iadelerin önlenmesine yönelik önemli bir uygulamayı hayata geçirmiş olacağız” , “ …bu tebliğ ile ana hedefimizin KDV iadelerini daha etkin, doğru ve hızlı şekilde gerçekleştirmek. Tebliği bu şekilde hazırladık.” Tebliğ bir bütün olarak incelendiğinde, KDV iade sürecini hızlandıracak bazı düzenlemeler göze çarpıyor. Özellikle hızlandırılmış iade sisteminden yararlanabilecek mükelleflerin ve indirimli teminat uygulamasının kapsamının genişletilmesi bu çerçevede değerlendirilebilir. Ancak incelemesiz, YMM raporsuz ve teminatsız iade limitinde yapılan küçük artışı reform olarak değerlendirmek mümkün değil. Sayın bakanın ön plana çıkardığı konulardan biri de özel esaslara tabi mükellefler listesiydi ve şu ifadeleri kullandı: “Özel esaslara alınmadan önce mükelleflerimize, yaptıkları işlemin gerçekliğini, delil serbestisi içerisinde, her türlü delil ile ispat etme imkânını sağladık”, “özel esaslar kapsamından çıkış için daha net belirlemeler yaptık.” Ne yazık ki bu ifadeleri üzüntü ile dinledik. Özel esaslar, yani kod uygulamasının, hiçbir yasal dayanak olmadan sürdürüldüğünü biliyoruz. Bütün yargı kararlarında, bu tür uygulamaların yersiz olduğu, mükelleflerin bu şekilde kategorize edilemeyecekleri açık olarak ifade edilir. Bizce, eğer bir reformdan bahsedilecekse bu, ancak haksız kod uygulamasının tereddütsüz, tamamen ortadan kaldırılmasıyla mümkün olur. Koddan çıkmak kolaylaşıyor GÖRÜŞ İBRAHİM TÜRKEŞ Suçun Sıradanlığı Ülkemiz insanı, kendi özgür ve sorumlu kararları ile davranamadığı, herkes tarafından sürüklenip yönetildiği, herkes gibi düşünüp herkes gibi davrandığı sürece, sağlıklı bir seçmen iradesinden, iyi işleyen bir demokrasiden söz etme olanağı yoktur. 2. Dünya Savaşı yıllarında varoluşçuluğun (egzistansiyalizm) etkin isimlerinden olan ünlü Alman filozofu Martin Heidegger (18891976), bu durumu “yığınlaşma” olarak niteler. Günlük yaşamında (sıradan varoluşta) yığınlaşan insan, artık kendisi değildir, onda yaşayan “herkes”tir. Bunun sosyal yaşamda önemli sonuçları vardır. İnsan bir kez “yığınlaşma” sürecine girmişse, artık “kendi”si olmayan, fakat “herkes” olan bir iradenin buyruğu altına girer. Seçimlerini ve kararlarını “herkes”e bakarak, yığını gözeterek, kendini yığın içinde eriterek vermek zorunda kalır. Bu aynı zamanda “sıradanlaşma”dır da... Son seçim sonuçlarına bakılırsa, ülkemizin “seçmen tercihi” ve kararları açısından bir “yığınlaşma” sürecini yaşadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Böyle olduğu şuradan bellidir ki: Ne rüşvet, ne yolsuzluk, ne hırsızlık iddiaları, ne hesabı verilemeyen paralar, ne “kap ihale, yap bağış” otomatiğine bağlanmış işadamı kılıklı küfürbazlar, ne de içine bir konup üç alınan havuzlar seçmen davranışını fazla etkilemiş. O kadar ki, bir iktidar milletvekili seçimden önce “Bunlar doğru olsa bile millet inanmıyor” diyerek, iktidarın “memleket hayrına(!)” deyip topluma ne ektiyse onun biçileceği müjdesi vermiştir. Türk seçmeninin ağırlıklı olarak yığınlaştığının, artık bilincinin değil, inancının varyantlarında dolaşmakla kötülüğü (suçu) bile sıradanlaştırdığının bundan daha güzel açıklaması yapılamaz. İşte tam da bu noktada, Yahudi asıllı filozof, aynı zamanda Martin Heidegger’in öğrencisi Hannah Arendt’in (Chiago Üniversitesi Felsefe Profesörü) kitabına da ad olan “Kötülüğün Sıradanlığı” tezi gündeme gelmektedir. Arendt, kötülüğün nasıl sıradanlaştığını, Nazi Almanyası’nda Yahudi soykırımının mimarı Adolf Eichmann’ın Kudüs Mahkemesi’ndeki yargılama süreci üzerinden açıklamaya çalışır. Eichmann Kudüs’te yargılanırken duruşmayı izleyenleri şaşırtan bir soğukkanlılıkla “Ne yaptıysam Alman yasalarına bağlı bir vatandaş olarak yaptım” der ve üstüne üstlük “hayatı boyunca yurttaşı ünlü filozof Kant’ın ödev ahlakına sımsıkı bağlı kalarak yaşadığı”nı ilan eder (Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı, Shf. 143). Oysa Nazi Almanyası’nda Prusya köylüsünün “Berlin’de var” dediği hâkimler gitmiş, geriye yasaları onun konuşmalarına göre yorumlayan ve varlığı kendisi için güvence olan Hitler’in hâkimleri kalmıştı. Bu savunma vicdan sahibi herkesi çileden çıkarmış, ancak kendisinde vicdan namına ne kalmışsa onu susturmaya yetmiştir. Arendt, bir insanlık suçu olan “soykırım”ın (en büyük kötülüğün) bile düşünme ve muhakeme yetisinin kaybolmasıyla birlikte nasıl “sıradanlaştığı”nı, bu yargılama süreci üzerinden gözler önüne serer. Kötülük bir kez sıradanlaşmış, bizdeki deyimi ile “vukuatı adiye”den sayılmaya başlamışsa, “rüşvet”, “yolsuzluk”, “hırsızlık” da sıradanlaşmış, sıradanlaşmanın da ötesinde “suç” olan bu fiiller, “devlet eliyle meşrulaştırılmış” da demektir. 17 Aralık sonrasında yargıda yaşananlarla seçim sonuçlarının işaret ettiği nokta budur. Seçmen, “çaldı ama çalıştı” diyorsa, “hırsızlık” o toplumda sıradanlaşmış demektir. Seçmen, “bal tutan parmağını yalar” diyorsa, “rüşvet” o toplumda sıradanlaşmış demektir. Seçmen, “devletin malı deniz, yemeyen domuz” diyorsa “zimmet” o toplumda sıradanlaşmış demektir. Daha vahimi, toplumca tolere edilen (hoş görülen) kötülüğün, devlet katında meşrulaştırılmasıdır. Suçun devlet eliyle meşrulaştırılması, siyasetin yargıya müdahalesi ile başlamaktadır. Bir soruşturmada bir gecede savcılar değiştiriliyor, savcılar değişirken suçun vasıf ve mahiyeti de değişiyorsa, “ben yasaya uymuyorsam, yasayı kendime uydururum” “mantığı ile yasalar çıkarılıyorsa, daha da kötüsü, bütün bu olup bitenler karşısında yargı susuyor, konuşunca övgüler düzüyorsa, artık o toplumda kötülük sıradanlaşmış, suç devlet eliyle meşrulaştırılmış” demektir. İşte “Deniz Feneri” davası! Alman mahkemelerinin asrın en büyük soygunu dediği ve ana bağlantılarının Türkiye’de olduğunu söylediği bu davaya konu suç, o savcı senin, bu savcı benim derken unutturulmuş, devlet eliyle adeta meşrulaştırılmıştır. Sıra, 17 Aralık soruşturmasındadır. Bu toplumda onun da olacağı budur. Çünkü etkili biri söyledi: Doğru olsa bile millet inanmıyor. O zaman hepimize geçmiş olsun! SOSYAL GÜVENLİK ‘Kıdem’de devlet rolünü hatırladı! büyük mağduriyet yaşıyor. Yakında TBMM’de görüşülmesi beklenen torba yasa taslağı bu açıdan taşeron işçilere önemli bir kazanım sağlayacak gibi. Yasa hükmüne göre, kamu taşeron işçisi kıdem tazminatını asıl işveren olan devletten isteyecek. Yine aynı taslakla, kamu işyerlerine ait süreklilik arz eden hizmet alım sözleşmelerinin süreleri de üç yıla çıkarılıyor. Böylece çalışanların kıdeme bağlı haklarını kaybetmeleri önlenebilecek. Taslağa göre ayrıca kamuya hizmet veren taşeron tarafından ödenmeyen ücretin doğrudan işçinin banka hesabına yatırılmasından alt değil, asıl işveren sorumlu olacak. Ayrıca toplusözleşmeden faydalanamayan kamu taşeron işçisine de toplusözleşmeden faydalanan devlet işçisine yapılan zam kadar ücret zammı ödenecek. Böylece kamu taşeron işçisinin, aynı işyerinde ilk işe girdiği tarih esas alınarak, alt işveren değişse bile, yıllık ücretli izne hak kazanması da sağlanmış olacak. SORU CEVAP Çalışma hayatının en önemli sorunları listelense, kuşkusuz ki taşeron işçilik bu sıralamada kendisine önlerde yer bulur. Verilere göre, Türkiye’de 585 bini kamu, 420 bini özel sektör olmak üzere yaklaşık 1 milyon taşeron işçi istihdam ediliyor. Taşeron işçilerle ilgili en temel sıkıntı, ücret düşüklüğü ve çalışma saatlerinin yanı sıra özellikle kıdem tazminatı konusunda yaşanıyor. Özellikle belediye, hastane ve sosyal hizmet kurumlarında yoğun bir şekilde faaliyette bulunan taşeron şirketlerde her yıl yenilenen ihaleler nedeniyle işçiler, yıllık izin kullanamadığı gibi ihbarkıdem tazminatı haklarını alamadığından Doğum yapana 6 ay ücretsiz izin Nisan ayında doğum yaptım ve istirahat iznimi kullanıyorum. Toplam izin hakkım ne kadar ve istersem kıdem tazminatı alarak ayrılabilir miyim? Ayşe Kaya İş Kanunu’na göre, çalışan anne doğum sonrasında altı ay ücretsiz izne hak kazanır. Doğum sonrası raporların bitiminden itibaren altı ay süreyle işverenden yazılı dilekçeyle talepte bulunmak gerekir. Doğum nedeniyle işten ayrılma halinde kıdem tazminatı ödenmez. Sorularınız için malicozum@ismmmo.org.tr adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. Kötülüğün sıradanlığı Ne getiriyor? Ermeni Soykırımı Büyük Bir Yalandır PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr bütün dünyada ve Türkiye’de çok yayıldı, çok okundu. Oysa İttihat İftiranın ürettiği “büyük ve Terakki’nin ona cevap yalanı”, belgelendiren olarak yayımladığı “Beyaz kitaplardan alıntılarla Kitap”, bilinmez, yayılmaz, aydınlatacağım. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı okunmaz. Hatta “Kızıl Kitap” da öyle. “Mavi Sayın R.T Erdoğan, Kitap”a karşı yayımlanan Ermeni diyasporasının “Kızıl Kitap” ve “Beyaz suçlama günü olarak Kitap” Doğu’nun Batı’ya kullandığı 24 Nisan 2014’teki 99. yılı nedeniyle cevabıdır. 2 “Taşnak Partisi’nin ABD’nin gerçekdışı siyaseti Yapacağı Bir Şey Yok” paralelinde şaşırtıcı bir Ovannes Kaçaznuni davranışla Ermenilere (Ermenista’nın İlk başsağlığı dilerken bir Başbakanı) yayımladığı de kabirlerinde rahat konferans raporunda; uyumaları dualarını geçmiş dönemin gönderdi. İngilizlerin özeleştirisini yapar. kışkırtması ve Rus Aslında bu bir askerlerinin giysileriyle itirafnamedir. Çekilen çarpışmaya kalkışan acılardan Taşnaksutyun Ermenilere karşı Partisi’nin sorumlu Mehmetçiklerle birlikte olduğunu dürüstçe ve vatan toprağını korumak açık yüreklilikle saptar. için savaşırken şehit düşen beş binin üstündeki Raporun sonunda Taşnaksutyun’un kendini gönüllü vatandaşımızı feshetmesi gerektiğini görmezden geldiğini izlediğimde Başbakan gibi savunur. Son cümleleri çok çarpıcıdır: “Evet bu konuda tarihi bilgileri intihar öneriyorum, parti edinememiş olanları kendisini feshetmelidir.” da elimden geldiğince Raporunu kitaplaştırırken aydınlatmayı vatandaşlık “Taşnaksutyun’un artık görevi saydım. yapacağı bir şey yok” HHH diye inancını tekrarlar. Bunu, Sayın Mehmet 3 “Taşnak Partisi’nin Perinçek’in Ermeni Karşıdevrimci Rolü belgeleriyle Ermeni (191423)” Ermeni soykırımı yalanını tarihçisi A.A. Lalayan kanıtlayan belgelerden ortaya koyduğu derlediği kitaplar Sovyet Ermenistanı serisinden yararlanarak kaynaklarında; yapmaya çalışacağım. Taşnakların emperyalist, 1 “İngilizlerin ‘Mavi işbirlikçi, terörist, Kitap’ına Sovyetler’in komplocu karakterini Yanıtı ‘Kızıl Kitap’ vurgular. Öte yandan Güneybatı Kafkasya’da Taşnak Mezalimi: Batı’nın Türkiye’nin haklı bir savaş verdiğini yalanlarına Doğu’nun kabul eder. Yaşanan Cevabı, 2006” faciaların sorumluluğunu Ermeni soykırımı emperyalist devletlerle yalanını Birinci Cihan Taşnakların paylaştığının Savaşı’nın başında, İngiliz tartışmasız olduğunu da emperyalizmi üretmişti. belirtir. Bir süre önce Türkiye’de 4 “Ermeni Milliyetçi yabancı parasıyla çevrilip Akımları” Sovyet yayımlanan “Mavi Kitap” Ermenistanı’nın devlet bu yalanları kullanıyordu. ve bilim adamı A. B. Batılı devletlerin bu tür Karinyan, ‘Ermeni marifetlerini, Ermeni bilim Milliyetçi Akımlarının adamları da saptamışlar. Özellikleri’ üzerine” Örneğin; Sovyet Ermenistan tarihçilerinden başlıklı üç bölümden oluşan, dizi yazısını bu Boryan, Batılı Hıristiyan amaçla kaleme aldığını devletlerinin, sözde bilim belirtmektedir adamlarını ve basın yayın Ayrıca; bu önemli organlarını kullanarak belgelerle Ermeni katliamı Türkiye’ye karşı kamuoyu yalanını ortaya çırkararak yaratıklarını kaydediyor. milli onurumuzu babasının Amaçları; Boryan’ın devamı olarak savunan tanımıyla “Sözüm Sn. Mehmet Perinçek’e de ona ezilen Hıristiyan teşekkürü borç biliyorum. halkları,Türkiye’ye karşı Bugün 1 Mayıs; “İşçinin, savaşa hazırlamaktı.” Emekçinin Bayramı”nı Boryan’ın “uydurmalar” kutlarken bizlere de hayırlar dediği malzemeleri getirmesini diliyorum. derleyen “Mavi Kitap” Bize gelince ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Ölmek üzere 1 olan kimseler için kullanılan yerel bir 2 sözcük. 2/ Toplu ya 3 da turistik geziler 4 için yapılmış büyük otobüs... Satrançta 5 bir taş. 3/ Karade 6 niz ile Hazar Denizi arasındaki dağlık 7 bölgeye verilen ad. 8 4/ Bilecen... İlgi çe 9 kici ve değişik kimse. 5/ Sokması bü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yük acı veren zehirli bir 1 Ç E V G E N S E örümcek. 6/ Ortadoğu’da, “Ölüdeniz” de denilen 2 A L E T Ü R E V bir göl... Dökülen tohum 3 L A R G O A L İ larla ertesi yıl çıkan tahıl. 4 P B A L A B A N 7/ Öğütülmüş tahıl... Ko 5 AMO R B A D kulu tohumu hamur işleT O Y rinde ve rakıcılıkta kulla 6 R O M A N nılan bitki. 8/ Tenis oy 7 A T A B E Y NO nanan alan... Kuzu sesi. 8 E N EME K N 9/ Bursa’nın Kestel ilçe 9 E L İ T K İ L T sinde bir şelale. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pekmezin içine su ve sirke katılarak yapılan bir içecek. 2/ Bir gıda maddesi... Muğla ilinde ünlü bir antik kent. 3/ Belli bir topluluğa özgü olan işaret... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Bir pamuk cinsi... Gelecek. 5/ Az pişirilmiş yumurta. 6/ Bir işi yaptırabilirme gücü... Ünsüzle biten bir sözcüğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması. 7/ İpekten dokunan parlak bir kumaş. 8/ İsyankâr... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konargöçerlerin kıl çadırlarından oluşan yayla yerleşmesi. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Gezegen. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear