23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 NİSAN 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Suç kolektif değil, kişiseldir. Kendinizi kötülükle bir tutmayın. Kötülük yapıldı, bununla uğraşılmalıdır. Bu bölgeden kötülük talimatı verilmiştir. Bunu artık bütün dünya biliyor. Ve bu gerçek, kaybolmayacaktır. Ne şimdi ne de hiçbir zaman. Çocuklarınıza verebileceğiniz en güzel hediye doğru, demokratik, güvenli ve açık bir Republika Sırpska olmalıdır, BosnaHersek’in bir parçası. Gerçeği inkâr ederseniz, gelecekte çocuklarınızın kalbine ve ruhuna ve hatta çocuklarınızın çocuklarının onuncu nesline kadar yakın geçmişin kötülüklerini gömersiniz: Saraybosna kuşatması, Srebrenica, Omarska, Keraterm ve diğer vahşetlerin hepsi yapıldı. Bu vahşet, Müslümanlar tarafından, Marslılar tarafından, uluslararası toplum tarafından yapılmadı. Hiç kimse, diğerini ayıplamamalı. Vahşet kötü niyetli, savaş suçundan mahkum liderlerin talimatıyla hareket eden bazı Sırplar tarafından yapıldı. Dolayısıyla söz konusu bir ders değil, bir davettir. Böyle bir kötülüğün parçası olmayınız ve sizin parçanız olmasına da izin vermeyiniz. Kendinizi kötülükten uzak tutun. Saygın dünyaya katılın ve barışı yeniden inşa edin. HHH Böyle bir barış ve ümit dünyası kesinlikle çocuklarınızın, onların çocuklarının gerçekten istediğidir. Bu onların en büyük ümididir. aramamalıdır. Kendisinin yanlışlarını düzeltmeye “Ayrımcılık, insanın kend çalışmalı, başkalarını sinden duyduğu tiksin itiyi da kendi yanlışlarını başkasına yöneltmes inden düzeltmeye bırakmalıdır. ibarettir.” Gerçek kabullenilmeden barış olmaz. Çocuklarınıza ROBERT SABATIER bunu borçlusunuz.(*) HHH Okuduğunuz satırlar, Bosna Savaşı Çarşamba sırasında BM Yüksek Temsilcisi’nin özel  Nisan 2014’te bir gün danışman ve sözcüsü, yolum Çarşamba’ya insan hakları savunucusu düştü İrlandalı yazar Colum Çarşamba’dayım Murphy’nin, 1997’de günlerden de tam Sırplarla yapılan barış Çarşamba görüşmeleri sırasındaki geldi eller bir basın toplantısında götürdüler sevdiğimi yaptığı konuşmadan nerdesiniz seller alıntıdır. Murphy’nin ah... bölgedeki görevine, sizi gidi Sırpların yüzüne karşı yalancı türküler. söylediği bu sözlerden   sonra son verilmiştir. A.Kadri Ergin Çünkü Bosna Savaşı, tıpkı İkinci Dünya Savaşı’ndaki ırkçılık gibi, tarihsel ve duygusal günlerde, eski BosnaHersek kökeni çok derinlerde olup, Büyükelçisi Sina Baydur’un soykırıma katılmayanların bile çok güzel çevirisiyle soykırımcılarla bilinçaltında Türkçe’ye kazandırdığı aynı önyargıları taşıdığı, kirli Colum Murphy’nin Bosna bir savaştır. Savaşın gerçek savaş günlüğü olan “Aza yüzü, salt savaş suçlularını Beast” başlıklı anı kitabını saklayıp korusunlar diye ibretle okudum. bazen Batılı müttefikler Benzer bir savaşın tarafından bile Sırp halkından gizlenmiş, böylece halkın makus kökleri yaşadığımız bir iç muhasebe yapması, topraklarda da mebzul vicdan azabı duyması ve kulağı keskin olanlar engellenmiştir. Colum duyuyorlar. Birileri, “Kanla Murphy’nin konuşması sularsak canlanır!” diye da Sırp halkını böyle bir fısıldaşıyor... hesaplaşmaya çağırdığı için hoşa gitmemiştir. * Aza Beast Savaşın Türkiye’de Alevilere karşı Köklerine İnmek, Colum meşum bir Sünni cephesinin özenle oluşturulduğu bu Murpy, Terazi Yayıncılık, 2013. Savaşın Meşum Kökleri Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN Ama seçim sizindir. Uluslararası toplumun amacı Republika Sırpska’daki ailelere ekonomik yardımın akmasıdır. Fakat Republika Sırpska halkı Dayton Anlaşması’nın bazı bölümlerinin onlardan saklandığının farkındalar mı? Mültecilerin geri dönüşünü engellemenin dünya tarafından lanetlendiğinin farkındalar mı? Kendi liderleri ve basın tarafından onlardan nelerin saklandığının farkındalar mı? Lahey Mahkemesi’nin bütün dünyada geleceğin temel taşlarından biri olarak kabul edildiğinin, herhangi bir ‘siyasi mahkeme’ olmadığının farkındalar mı? ‘Müslümanlarla birlikte yaşamak istemiyoruz’ gibi açıklamaların dünyada en ileri cahillik ve en geri ilkellik görüldüğünün farkındalar mı? Bütün dünyanın Sırpların değil, halkını başıboş bırakan suçlu liderlerin aleyhinde olduğunun farkındalar mı? Saraybosna’ya atılan bombaların Sırpların, Müslümanların, Hırvatların, Yahudilerin, Agnostiklerin, yabancıların, erkek, kadın ve çocukların üstüne düştüğünün farkındalar mı? HHH Bu ve benzeri suçların her kıtada nasıl bir nefret topladığının farkındalar mı? Uluslararası toplumun bu binaya barışı görüşmek amacıyla ne sıklıkta geldiğini, ama onlara sadece yalan söylendiğini ve heyet döndüğünde Saraybosna’ya bomba yağdığının farkındalar mı? Yoksullaştırılan varlıklarının ve gerçeği görmeden kefalet ödenemeyeceğinin farkındalar mı? Sırpların cesaretine ihtiyaç vardır. Savaş alanındaki cesarete değil. Fakat insanın kendisiyle hesaplaşma cesaretine. O cesaret ve beceri sizde var. Bir kimse sadece kendisiyle hesaplaşmalıdır, suçu başkalarında G NOKTASI Sosyal Demokrat Dostlara Bilgi Notları (II) Günümüz Türkiyesi’nde siyasal süreçlerde başlıca farklılaşma; din, gelenek, görenek, ahlakçılık, milliyetçilik gibi soyut kavramları öne çıkartarak siyaset yapan muhafazakâr partilerle özgürlükçü, çoğulcu, eşitlikçi, yenilikçi öneriler temelinde siyaset yapan partiler arasında biçimlenmektedir. Son 12 yılda karşılaştığımız tüm sandık sonuçları gibi son yerel seçim sonuçları da bu biçimlenmeyi somut olarak ortaya koymaktadır. Bu gerçek, ülkemizdeki sosyal demokrat ve sosyalist partileri programatik söylemlerini yeniden gözden geçirmeye zorlamaktadır. Bu partiler temel ideolojik ve siyasal görüşlerinden ödün vermeksizin ülke genelinde bölgeselnesnel koşulları irdeleyerek o bölgelerdeki hedef gruplarına yönelik, kolay algılanabilecek somut öneri ve söylemler geliştirmelidir. Büyük kentlerden örnek verecek olursak İstanbul’da Avcılar ile Bağcılar’da, Ankara’da Çankaya ile Altındağ’da, İzmir’de Karşıyaka ile Kınık’ta aynı söylemlerle, aynı propaganda içerikleriyle aynı oranda oy almak olası değildir. HHH Geçen yazımızda da dile getirdiğimiz gibi seçmenlerin kentlileşme düzeyindeki farklılıklar onların algı düzeylerini de belirlemekte, farklılaştırmaktadır. İnsanların yaşam algılarını, düşüncelerini, taleplerini belirleyen onun içinde yaşadığı nesnel koşullardır. İstanbul’a bakalım: CHP son yerel seçimlerde İstanbul’un 39 ilçesinden 14’ünde (Adalar, Ataşehir, Avcılar, Bakırköy, Beşiktaş, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Çatalca, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Sarıyer, Silivri, Şişli) birinci partidir. Ortak özellikleri kentsel gelişmişlik olan bu ilçeler arasında yeni olan tek ilçe Beylikdüzü’dür. İstanbul genelinde “popülerliği” kuşku götürmeyen Mustafa Sarıgül’ün ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm çabalarına karşın geri kalan 25 ilçede belediye başkanlıklarını AKP kazanmıştır. Üsküdar, Fatih ve Beyoğlu dışında ortak özellikleri “göç alan” bölgeler olan bu ilçelerdeki nüfusun somut durum ve taleplerine uygun projeler üretilmediği sürece CHP’nin İstanbul genelinde birinci parti olması çok zordur. HHH İstanbul özelinden Türkiye geneline projeksiyon tutacak olursak göreceğimiz gerçek CHP’nin iktidar seçeneği olamayışının nedenlerini algılayamamış olmasıdır. Seçmen tercihleri açısından CHP büyük kentlere, büyük kentlerin merkezlerine, Trakya, Ege kıyıları ve Karadeniz ile Akdeniz’in biriki kentine sıkışıp kalmıştır. İç Anadolu’da Eskişehir dışında hiçbir varlık gösterememektedir. Aynı durum Doğu ve Güneydoğu için de geçerlidir. Kanımızca CHP’nin bugünden başlayarak yapması gereken Bursa, Kocaeli, Kırıkkale gibi sanayileşmiş kentlere yönelik olarak somut projeler üretmesi, bu projeleri uygulamaya sokmasıdır. Sosyal demokratlık savındaki bir partiden beklenen ülkenin sanayileşmiş kentlerinde işçilerle ve diğer emekçi kesimlerle bütünleşmektir. Taşıma suyla değirmeni döndürme girişimleri uzun erimde başarısızlığa mahkumdur. Bu, partiyi omurgasız, popülist bir “halk partisine” dönüştürmekten başka bir şeye yaramaz. CHP, içi boş milliyetçiliği de bir yana bırakmalı, tüm ülkeyi her ırktan, her etnisiteden, her din ve inançtan insanlarıyla ve de doğasının bütünüyle kavrayan çağdaş yurtseverliği benimsemelidir. Özünde doğruyu içeren fakat gereken açıklıkta dile getirilemeyen Kürt sorununa, barış sürecine, Kürt toplumunun yerinden yönetim taleplerine ilişkin söylemlerini gözden geçirmelidir. Popülizmi AKP, milliyetçiliği de MHP çok daha iyi başarmaktadır. CHP’nin rakipsiz olduğu tek alan demokratik sosyalizm ya da emek ağırlıklı sosyal demokrasidir. Ağırlığını bu alana vermelidir. GÖRÜŞ İ. GÜRŞEN KAFKAS KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Demokrasimizde Seçim Kirliliği Ses kirliliği, doğa kirliliği, konuşma kirliliği, Türkçede kirlilik ve de derken seçim kirliliği… Her şeyin kirlendiği bir süreci yaşıyoruz. Karanlıkta demokrasi ışığa ulaşmayacak mı? Mevlana, “Karanlığı gördüm, korktum” diyor. Bütün kötülüklerin üstünü örten karanlıklardan korkulmaz mı? Fenerbahçelilerin büyük coşkuyla gittikleri Anıtkabir buluşmasında, yaşlıca bir kadının gözyaşlarını dökerek mozoleye elini sürüp “Kalk kalk Atatürk!..” diye haykırışı düşündürücüdür. Halkımızda bilinç/alt bilinç oluşumu sorgulanır durumdadır. 17 Aralık depremi çağdaş ülkelerde olsaydı siyasi değişim ve gelişmelere yol açardı. Ülkemizdeki kabullenirlik bir türlü anlaşılmazdır. 17 Aralık’taki rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık söylemleri, 30 Mart seçimlerinde oy çalma, usulsüzlük ve sahtecilikle devam etti. İktidar için her yol deneniyor. Yakın bir zamanın “deniz fenerinin” ışığı sönmeden, kasaların, para sayma makinelerinin, saat, dolar, villalar ve daha nelerin seslerinin ayyuka çıktığı acınası günlerimiz bir zincirin dişlileri gibi sürüp gidiyor. Anlaşılan harami (hırsız) haramiliğinden gurur duyuyor. “Bu ülke seninle gurur duyuyor!” söylemlerinin mide bulantılarına ne denebilir ki? Karanlıklardan beslenenler, ışıkları kapatıp tüm çirkin eylemlerini sıralıyorlar. “Yiyin efendiler yiyin/bu hanı iştiha sizin / çatlayınca, patlayınca, tıksırıncaya kadar yiyin...” Tevfik Fikret’in haykırışı bugün de kulaklarımızda çınlıyor. Her şeyin kirlendiği günümüzde, birinciliği, Türkçeye verdiler, / seçime verdiler, / demokrasiye verdiler, / eğitime verdiler, / hukuka verdiler. Daha doğrusu özgürlüğe, demokrasiye, özgür bir yaşama verdiler. Eflatun’un (4. yüzyıl): “Demokrasi bir eğitim sorunudur. Halkın eğitimi zayıflayınca, demokrasi oligarşiye dönüşür” sözünün yerindeliğine katılıyorum. Oligarşi: Sosyal ve siyasi hakların sınırlandırılması, kamu gücünün belli bir azınlık lehine, haksızca kullanılmasıdır. Ülkemizdeki demokrasiyi tanımlıyor. Halkımızın eğitiminin zayıf olduğu gerçeği ortada. İstatistiki verilere göre, 76 milyon nüfusumuzun yüzde 82’si eğitimsizdir. Bu rakam 62 milyon insan demektir. 21. yüzyılda 9 milyon 750 bin insanımız okuma yazma bilmiyor. İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu rakamlar yüzde 3035’tir. Dini ve töresel nedenlerle okulla buluşturulmayan kız ve kadın sayısı daha çok sayıdadır. Ülkemizde demokrasinin tükendiği, hukuk devleti kavramının bittiği süreci yaşıyoruz. Korku, kaygı, kuşku, baskı, kin ve öfke yol çizgimiz olmuş. Türkiye Cumhuriyeti’ni “Yeni Türkiye”ye, dönüştürerek kullanılmasını anlayamıyorum. Toplumun iyice gerildiği, kaygılı bir yaşamın solunduğu günümüzde hangi “Yeni Türkiye” diye haykırasım geliyor. Hudutlar ateş çemberinde. Sıfır sorun yerine her yer soruna dönüşmüş. Yabancı basının alay ettiği bir Türkiye’ye yazık olmuyor mu? Bu nasıl demokratik, parlamenter bir yönetimdir? Demokrasi “halk idaresidir” halkın huzur ve güven içinde yaşamını sürdürme yönetimi olmalıdır. Ülkemizde sevgisizlik yol çizgimiz oldu. Herkes birbirinden kuşku ve kaygı içindedir. “Sevgi varken nefret niye / barış varken savaş niye” diye soran Hacı Bektaş Veli’nin deyişine kulak verelim. Yunus Emre’nin “Sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz” dizesi bizleri yönettiklerini sananlara armağan olsun. Bilmezler mi ki, “Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı!” Bu hırs, bu kin, bu kızgınlık niye? Nereye kadar bu eziyet? Sır dolu yerel seçimlerin ülkemizin her yerinde yarattığı kaygı, kavga, kuşku dolu gerginliklere değer mi? Halkın güveni, inancı, devlet babaya saygısı zedelendi. Üniter yapımız ayrışımcı bir yapıya dönüştü. Basında okuduğumuz bir haberde ölülere bile oy kullandırılmış. Nasıl olduysa? Siyaseti ar dünyası olarak görmeyip kâr dünyası olarak algılayanların ülkemizde yarattıkları olumsuzlukları dile getirmek istedim. Ünlü düşünür ve yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın: “Karada yüzemezsiniz / Denizde yürüyemezsiniz / Havada oturamazsınız” diyen her şeyi yerli yerinde yapınız, özlü sözünün anlatım zenginliğine kulak verilmelidir. Kant’ın “Toplumsal ahlak felsefesi” eserinde, ahlaki değerler çökünce “Kant gitti, rant geldi” şeklinde bir söyleme yol açıyor. Sözün özü, ülkemizin her yerinde seçimlerle ilgili kuşkular, kaygılar ve itirazlar yerel yönetimler seçiminin kirlendiğinin, dolayısıyla demokrasimizin de zedelendiğini gerçeğinin anlatımıdır. Devletler, güvenilir ellerde yönetilince devlet olur. Yoksa karmaşa, ayrışım, korku ve kuşku dolu bir topluma dönüşürüz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN Bir çocuk daha okusun diye... ANMA Dünya iyisi, bilim adamı 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212.274 15 02 • 213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 HALDUN DİRESKENELİ Dr. Seni uğurlayışımızın 10. yılına girdik. Seninle geçirdiğimiz güzel anıların tazeliği artarak korunuyor. Ailemiz seninle gurur duyuyor, şükranlarımızı sunuyoruz. Bıraktığın eserin Alper ve Murat senin izinde ve senin başarılarını yürütüyorlar, müsterih uyu, inan ki baban da sana kavuşmanın özlemi içinde... Işıklar içinde yat güzel oğlumuz. AİLEN ve SEVENLERİN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Peyote” 1 adlı kaktüsün 2 çiçeklerinden elde edilen ve 3 insanda algı 4 bozuklukları 5 na neden olan 6 doğal alkaloit. 2/ Kişinin 7 öz benliği... 8 Gecikme. 3/ 9 “ Fulya ” da denilen, so 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ğanlı bir süs bit 1 M Ü V E R R İ H kisi... Baryum ele 2 U R U K A Z A T mentinin simgesi. 3 Ş E K E R P A R E 4/ Delikli bir nes 4 A U N U T M A K nenin deliklerin5 B Ü F E İ R E den her biri. 5/ Ko6 A D K A Y A L nuğu ağırlamak. K EMA L 6/ Itırlı bir bitki... 7 K E F B A L İ İ T Ü Bunaltma, tedir 8 gin etme. 7/ Gü 9 K A R A K U R U M müş elementinin simgesi... Bir bağlaç... Olağanı aşan büyüklüğü olan. 8/ Tarihöncesi dönemlerde İran’da ve Hindistan’ın kuzeyinde yaşamış halk. 9/ Kastamonu’nun bir ilçesi... Türk müziğinde geleneksel öğretim yöntemi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Artvin’in Arhavi ilçesinde bir şelale. 2/ Yurdumuzun bir bölgesi... Hareketleri yavaş olan, uyuşuk kimse. 3/ Antalya’nın Manavgat ilçesinde, Titreyengöl’ü, ormanı ve kumsalıyla ünlü turistik bir yöre... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde bir şelale. 5/ Yüksek bir makama sunulan mektup ya da dilekçe... Yabancı. 6/ Kan kanseri... İlaç. 7/ Köpek... Başka bir şiir örnek alınarak aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan şiir. 8/ Haylaz, serseri. 9/ Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi... Sigara ağızlıklarında biriken zifir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear