23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 2014 ÇARŞAMBA 18 Çocukluk çağımda, babamın 1956 Macar ayaklanmasını anlatırken niçin gözlerinin yaşardığını anlamaz, çoook uzaklardaki Rusların, çook uzaklardaki Budapeşte’de yaptığı katliamın onu niçin böylesi duygulandırdığına bir anlam veremezdim. Belki de bu uzaklık algısı, dünyanın o kadar da büyük olmadığını anladıktan sonra bile Budapeşte’yi ulaşılmaz kılmıştı gözümde. Gidip görmek için hiçbir çaba harcamadım. Ta ki Sina ve Yunus Baydur, “Gelsene…” diyene kadar. Yunus, tıpkı babası Memet Baydur gibi ilgi alanı geniş bir yetenek. Budapeşte Üniversitesi’nden kimya mühendisliği diplomasını aldıktan sonra müzisyen olarak takılıyor, Macaristan başkentinde. Annesi Sina da büyükelçilikten emekli olduğundan beri, daha sık gidebiliyor yanına. Meğer iki saatlik yolmuş Budapeşte ve Orta Avrupa’nın Berlin’den sonraki en büyük, tüm dünyanın da en güzel kentlerinden biriymiş! HHH Tuna’nın iki yakasına kurulu Budin ile Peşte’nin 1873 yılında birleşmesinin üstünden henüz 200 yıl bile geçmemiş. Ama her taşı, her tuğlasıyla, her sokak başında, Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti olduğunu anımsatıyor. Bırakın olağanüstü görkem ve güzellikteki emperyal sarayını, resmi binalarını, katedralini, operasını, sayısız müze, tiyatro ya da konser salonlarını; yüz yılı aşkın her bina, apartmanlar, caddeler, sokaklar, hatta sokaklardaki rögar kapakları bile emperyal! En küçük, en gözden ırak ayrıntılarda bile ince el işçiliğini görüyor, estetik uyum titizliğini seziyorsunuz. İşte tam da burada durup, kalıcılık ve geçicilik üstüne düşünmek gerekiyor. Budapeşte’nin zaten 1867’den 1918’e kadar ömür süren Avusturya Macaristan İmparatorluğu’ndaki başkentlik geçmişi, sadece 51 yıl. HHH Macar diline ana, ata, sakal, papuç, elma, bıyık, cep, küçük, tepsi ve hatta kurultay kelimelerini miras bırakan Türklerden, bir hamam, bir de Gül Baba türbesinden başka bir şey kalmamış Budin ile Peşte’de. İkinci Dünya Savaşı sırasında Budapeşte’yi bombalayan müttefiklerin özel olarak Osmanlı eserlerini hedeflemediği düşünülürse, kuşkusuz Avusturya Macaristan imparatorluğu zamanında yok edilmişti, çoğu. Bu yıkıcılığın nedeni, belki de Osmanlı egemenliğinin toplumsal bellekte bıraktığı “acı hatırat”. Çünkü bugün bile “kötü”nün iki ölçeği var, genelinde Macaristan, özelinde Budapeşte’de: Türk ya da Çigan olmak. Zaten ülkenin başında da ırkçı söylemi ve Rusya’ya yakınlaşma çabalarıyla Macaristan’ın üyesi olduğu AB’yi çıldırtan, milliyetçi muhafazakâr Viktor Orban var. İktidar, Çiganları hem kent, hem de toplum yaşamından dışlayan düpedüz ırk ayrımcı bir politika izliyor. Neyse ki bizimkilere şimdilik ilişmiyor. Budapeşte’de yaşamaktan mutlu epeyce Türk var. Tarihteki Osmanlı kılıcının yerini de döner bıçağı almış. Kent tam anlamıyla Türk döner ve lahmacun büfelerinin istilası altında. Zaten Budapeşte’nin tek çirkinliği, mutfağı. Dünyaca ünlü Tokay başta, şahane şaraplar ve salam çeşitleri üretilen ülkede, nereye giderseniz gidin, yemekler çok kötü. Oysa iyi yemek yapacak her şey var. Olağanüstü güzellikteki Budapeşte Hali, kentin hem en renkli, hem de mutlaka görülmesi gereken bir çekim merkezi. HHH Bigot Pavilon diye anılan ve baştan aşağı seramik kaplı “Uygulamalı Sanatlar” müzesini gezerken, “İslam Sanatı” sergisine denk geldim. Macaristan’ın en eski soylularından Esterhazy ailesinin 1650 yılından öteye oluşturduğu ve Macar devletinin 1870 yılında satın aldığı sanat koleksiyonuna ait İslam eserleri sergileniyordu. Aralarında birkaç parça Osmanlı ve inanılmaz ama doğru, Sultan Dördüncü Mehmet ve İkinci Murat’a ait silme altın üstüne firuze işli gürz, kılıç, kavuk tuğrası, mücevherlerle süslü eyer, hatta terlikleri vardı. Ne Osmanlı sultanı, zaten ne de sarayı satmayacağına göre, Esterhazy prensleri bu eşyaları, savaş alanında yenilince bırakıp kaçan ya da zafer sevinciyle unutan sultanların ardından toplamıştı. İçim burkuldu. Zaten Budapeşte’yi gezerken, hep içim burkuldu. Bizim 21. yüzyılda ne kurmayı, ne korumayı bildiğimiz bir kent dokusunu, 19. yüzyılda kurup, korumayı başardıkları için kıskandım. Var ve Yok İmparatorluklar Fotoğraf: RÖGAR KAPAĞI/BUDAPEŞTE CHP Ne Yapmalı? Yerel seçimler sonrası Cumhuriyet Halk Partisi’nde tartışmalar bitmiyor, daha uzun bir süre biteceğe de benzemiyor. Dileriz bu tartışmalar verimli önerilerle sonuçlanır, parti örgütünde yeni bir heyecana yol açar. CHP, kuruluşundan bu yana kısa dönem vekâleten görev yapan Kamil Kırıkoğlu, Mustafa Üstündağ, Cevdet Selvi dışında 6 Genel Başkan tarafından yönetilmiştir: Mustafa Kemal Atatürk (11 Eylül 1923 – 10 Kasım 1938), İsmet İnönü (26 Aralık 1938 – 8 Mayıs 1972), Bülent Ecevit (14 Mayıs 1972 – 30 Ekim 1980), Deniz Baykal (9 Eylül 1992 – 18 Şubat 1995), Hikmet Çetin (18 Şubat 1995 – 11 Eylül 1995), Deniz Baykal (11 Eylül 1995 – 22 Nisan 1999) , Altan Öymen (23 Mayıs 1999 – 30 Eylül 2000), Deniz Baykal (30 Eylül 2000 – 10 Mayıs 2010), Kemal Kılıçdaroğlu (22 Mayıs 2010 ). CHP, Kurtuluş Savaşı sonrası başlayan kuruluş döneminde “devlet partisi” olarak yapılanmış, kısa ömürlü Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (17 Kasım 1924 – 3 Haziran 1925) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (12 Ağustos 1930 – 17 Kasım 1930) denemeleri dışında tek parti niteliğini 1946 yılına kadar korumuştur. HHH Tarihteki tüm örneklerinde görüldüğü gibi “tek partiler” lider partileridir. CHP, çok partili rejime geçildikten sonra da lider partisi niteliğini günümüze kadar sürdürmüştür. Günümüzdeki CHP’nin en büyük zaaflarından biri lider partisi olarak kalmaktaki ısrarıdır. Nitekim bu ısrar son yerel seçimlerde kimi il ve ilçelerde belediyelerin başka partilerin eline geçmesine neden olmuştur. CHP, en kısa zamanda kendisini bir “program partisi”ne dönüştürmelidir. Program partilerinde basit üyeden genel başkana kadar tüm değerlendirmelerde temel ölçüt parti programına bağlılıktır. Örgüt içinde yükselme, üyelerin parti programını hangi düzeyde içselleştirdiğine, programdan kaynaklanan önerilerinin uygulanabilme derecelerine bağlı olmalıdır. Bu, hem yerel hem de genel seçimlere ilişkin aday belirlemelerde de geçerlidir. HHH Her ağzını açanın aklına geleni söylemesi sosyal demokrat parti anlayışıyla bağdaşır bir durum değildir. Her kademeden parti üyesinin söylemleri parti programından kaynaklanmalıdır. Parti üyelerinin dil bütünlüğü ancak bu şekilde sağlanabilir. Sosyal demokrat partilerde kanatlar da yine parti programının uygulanmasına ilişkin olarak önerilen yöntem farklılıklarından ortaya çıkar. Çünkü bu noktada da belirleyici olan filancanın adı/ kişiliği değil, programdır. Ya da CHP de 1959 yılında Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin yaptığı gibi ideolojiyi bir yana bırakarak salt seçim kazanmaya yönelik olarak bir “bütün halkın partisi” olduğunu ilan etmelidir. Bunun da partiyi getireceği yer, günümüz Almanya’sında görüldüğü gibi, bir zaman sonra iktidarda sağ bir partinin payandalığına razı olmaktır. HHH Son günlerde CHP’ye yakın dostlar gönüllerindeki cumhurbaşkanı adaylarını açıklıyorlar. Eğer parti dışından olacaksa benim gönlümdeki aday Yargıtay eski başkanlarından Sami Selçuk, eğer partili bir aday düşünülecek olursa Güldal Mumcu, Osman Korutürk, Rıza Türmen’den biri. “Zaferi ilk varan değil, kalıcı olan kazanır.” ALFONSO CAYCEDO Bugün dünyanın en güzel kentlerinden birisi sayılmasının nedenlerini, yani emperyal görkemi yansıtan tüm altyapı ve üstyapı mimarisi, bu yarım yüzyılda gerçekleşmiş. Oysa Budin ile Peşte’nin 1526’dan 1686’ya kadar süren bir başka imparatorluk tarihi, 160 yıllık bir Osmanlı geçmişi de var. Ama bu emperyal geçmişin görkemi ya yoktu, ya da görünmüyor Macar başkentinde. İzmir’e yolcuyum. Bu güzel olduğunca özel kentin özgür insanları arasındaki okurlarımla, TÜYAP Kitap Fuarı’nda buluşuyorum. 26 Nisan Cumartesi 1618 ve 27 Nisan Pazar 1618 saatleri arasında, Kırmızı Kedi Yayınevi’nin 609/B ve 207/B No’lu standlarında kitaplarımı imzalayacağım. GÖRÜŞ AHMET ÖZGÜNEŞ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Yaşamı ve dünyayı sevmek sosyal ve ekonomik gelişmenin anasıdır. Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, yaşadığımız çevreyi korumak ve güzelleştirmek, sanat, bilimsel ve teknolojik gelişme, spor, daha zengin bir ekonomi; bu önemli öğeler ve diğerleri, yaşamı ve dünyayı sevme ile oluşmuş kültürlerin yarattığı güzelliklerdir. Bu tezin tersi de doğrudur. Yaşamı değerli bulmayan, geçici ve boş olduğuna inanılan kültürler kaçınılmaz olarak sosyal ve ekonomik yıkıntı getirmektedir. Böyle olumsuz kültürlerin sahibi toplumlar yaşadıkları çevreleri de yıkıntıya uğratmaktadırlar. Yazının tezi yaşamı ve dünyayı sevmenin toplumları kaçınılmaz olarak yüksek standartlara eriştireceği değildir, ancak yüksek standartlara ulaşmanın olmaz ise olmaz şartının bunlar olduğudur. İnsanlık serüveninin ana çizgisi yaşamı ve dünyayı sevmektir. Festivaller, hasat festivalleri, düğün ve doğum kutlamaları ile yeni hayatların yaratılmasını kutlamak bu ana çizginin örnekleridir. Birçok kültürde yaygın olan bahar festivalleri Nevruz Festivali bunun bir örneğidir kış günlerinde ölmüş olan tabiatın yeniden hayata kavuşmasını, insanoğlunun ölümü yenmesini temsil eder. Nasıl tabiat her baharda canlanıyor, toprağa atılan tohum ölürken bir bitkiye veya ağaca dönüşüyor ve yüzlerce tohum oluşturuyorsa insanoğlu da hayata katkısı ile varlığını ölümden sonra da devam ettirmektedir; bahar festivalleri bu inancı veya umudu da yansıtmaktadır. Günümüzde sanatta, bilimde, teknolojide ve demokratik standartlarda etkin olan kültür Batı kültürü olduğuna göre, bu kültürün ana çizgisini oluşturan yaşama bağlılığı daha yakından incelemekte fayda var. Bilinir ki, Batı kültürünün temelinde Antik Yunan ve Antik Roma kültürleri yatar. Bu antik kültürler de birbirinden bağımsız değildir; Roma, Yunan kültürünün üzerine devlet kurumları ve teknolojinin giydirilmesinden ibarettir. Her iki kültürde de yaşama sıkı sıkıya bağlılık vardır. Müzik, dans, tiyatro, heykel sanatı, edebiyat, spor, şarap festivalleri ile yaşam renklendirilmekte ve yüceltilmektedir. Avrupa’nın ortaçağ karanlığından Yaşamı ve Dünyayı Sevmek Rönesans ve Aydınlanma evreleri ile kurtulması sürecinde Antik Yunan ve Roma kültürlerine dönüş vardır. Bilim ve teknolojide ilerleme, ekonomik gelişme, daha sofistike bir yaşam tarzı bu kültürel öğelerin ivmesi ile oluşmuştur. Yaşama tutkun kültürler daha iyi bir yaşam aramakta ve bu arayış da gelişmenin motoru olmaktadır. İnsanlık tarihinde yaşam sevincinin hedonizm olarak anıldığı zamanlar veya toplumların başına musallat olmuş totaliter ideolojilerin bu sevinci yönetimleri için tehlikeli gördükleri zamanlar olmuştur. Dini kitaplar hedonizmin getirdiği felaketleri anlatan hikâyelerle doludur. Burada tarihsel bir çatışma ile karşı karşıyayız. Bu çatışmanın bir tarafında özgürce yaşama arzusu diğer tarafında ise insan topluluklarını kontrol altında tutmak isteyen inanç ve ideolojiler vardır. Toplumların çoğunluğu bu çatışmada bir denge noktasına ulaşmıştır. Bu denge bir tarafta özgürce yaşam olarak belirirken diğer uçta yaşama küsmüş kaderci toplumlar da vardır. Bazı toplumlarda bu denge kurulamamıştır ve çatışma devam etmektedir. Türk toplumu bunlardan biridir. Türkiye’nin üzerinde bulunduğu coğrafyada yaşama bağlılık geleneği güçlüdür. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme ve çöküş devirlerinde kaderci ve hayata küsmüş bir kültürün, özellikle Anadolu’da etkin olduğunu gözlemliyoruz. Büyük Atatürk ve arkadaşlarının başlattığı Türk Aydınlanmasının bir boyutunun da insanları yaşam sevincine ve özgürce yaşama kültürüne döndürmek olduğu açıktır. Önemli bir örnek Köy Enstitüleridir. Bu enstitüler dünyaya ve yaşama kapalı yerlerden sanatçılar ve bilim adamları ürettiler; topluma umut aşıladılar. O günlerin fakir ve toplumun çoğunluğunun içine kapalı küçük yerleşim birimlerinde yaşadığı Türkiyesi’nde yapılan kültürel devrim meyvelerini verdi. Günümüzde Türk toplumunun çoğunluğu yaşamı, dünyayı seviyor; daha özgür ve renkli bir yaşam talep ediyor. Bu talepleri söndürme gayretleri ve bu gayretlerin kazandığı mevziler moralimizi bozmamalıdır. Gelecek yaşamı ve dünyayı seven bir Türkiye’nindir. T.C. DURSUNBEY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (KAMULAŞTIRMA İLANI) Davacı Dursunbey Orman İşletme Müdürlüğü tarafından Davalı Seyitali CIĞA aleyhine açılan kamulaştırma (Bedel Tespit ve Tescil) davasında; dava konusu Dursunbey ilçesi Karyağmaz Köyü Köyiçi Mevkii 237 ada 8 parsel, 264 ada 31 parsel, 265 ada 4 parsel sayılı taşınmazların tamamı ile 264 ada 30 parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı 1/3 hissesi ve 264 ada 33 parsel, 265 ada 2 ve 5 parsel sayılı taşınmazların davalı adına kayıtlı 1/5 hisselerinin kamulaştırma yoluyla satın alınmasına karar verildiği, ancak anlaşma sağlanamadığı belirtilmekle 4652 sayılı yasa ile değişik 2942 sayılı kamulaştırma kanununun 810 maddeleri gereğince işbu taşınmazlara ilişkin aşağıda dosya numarası ve duruşma tarihi kamulaştırma bedelinin tespiti, kamulaştırmanın tescili davaları açılmıştır. Dosya Duruşma Kasaba Köy Ada Parsel Davalı Baba Kamulaştırma Mevkii Cins No günü ve Mahalle No No AdıSoyadı Adı Alanı m2 237 8 658,75 Zeytinlik 264 30 887,53 2 ah.ev 264 31 5.572,01 Tarla 2014/45 29/04/2014 Karyağmaz 264 33 Seyitali ÇIĞA Mustafa 492,34 KÖY CİVARI Bahçe Köyü 265 2 250,29 Tarla 265 4 21.860,23 Tarla 265 5 634,31 Bahçe Yukarıda esas numarası yazılı dava dosyasının duruşması 29/04/2014 günü, saat 09.20’de olduğu ilan olunur. 1 Tebligata veya ilan tarihinden itibaren 30 gün içerisinde kamulaştırılma işlemine ilişkin idari yargıda iptal ve adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açılabilecektir. 2 Husumet DURSUNBEY ORMAN İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ’ne yöneltilecektir. 3 Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların dava açtıklarını veya yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde kamulaştırma bedeli üzerinden taşımaz mal kamulaştırmayı yapan idare adına kesinleştirilecektir. 4 Mahkememizce tespit edilen kamulaştırma bedeli hak sahipleri adına T.C. Ziraat Bankası’nın Dursunbey şubesine yatırılacaktır. 5 Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerin ilan tarihinden itibaren Mahkemeye 10 gün içinde yazılı olarak bildirilmeleri gerekmektedir. 6 Yukarıda adı ve soyadı yazılı tapu malikine 2942 sayılı yasanın 10. Maddesi uyarınca ilan olunur. 03/04/2014 Not: Tebliğ tarihi, gazete yayım tarihidir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 26127) BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN T.C. DURSUNBEYASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (KAMULAŞTIRMA İLANI) Davacı Dursunbey Orman İşletme Müdürlüğü tarafından Davalı Mustafa ÇAY aleyhine açılan kamulaştırma (Bedel Tespit ve Tescil) davasınında; dava konusu Dursunbey ilçesi Karyağmaz Köyü Köyiçi Mevkii 243 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tamamının kamulaştırma yoluyla satın alınmasına karar verildiği, ancak anlaşma sağlanamadığı belirtilmekle 4652 sayılı yasa ile değişik 2942 sayılı kamulaştırma kanununun 810 maddeleri gereğince işbu taşınmazlara ilişkin aşağıda dosya numarası ve duruşma tarihi kamulaştırma bedelinin tespiti, kamulaştırmanın tescili davaları açılmıştır. Dosya no 2014/46, Duruşma günü 29/04/2014, Kasaba Köy ve Mahalle Karyağmaz Köyü, Ada no 243, Parsel No 1, Davalı AdıSoyadı Mustafa ÇAY, Baba Adı Durali, Kamulaştırma Alanı m2 665,01, Mevkii KÖY CİVARI, Cins Tarla Yukarıda esas numarası yazılı dava dosyasının duruşması 29/04/2014 günü, saat 09.35’te olduğu ilan olunur. 1 Tebligata veya ilan tarihinden itibaren 30 gün içerisinde kamulaştırılma işlemine ilişkin idari yargıda iptal ve adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açılabilecektir. 2 Husumet DURSUNBEY ORMAN İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ’ne yöneltilecektir. 3 Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların dava açtıklarını veya yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde kamulaştırma bedeli üzerinden taşımaz mal kamulaştırmayı yapan idare adına kesinleştirilecektir. 4 Mahkememizce tespit edilen kamulaştırma bedeli hak sahipleri adına T.C. Ziraat Bankası’nın Dursunbey şubesine yatırılacaktır. 5 Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerin ilan tarihinden itibaren Mahkemeye 10 gün içinde yazılı olarak bildirilmeleri gerekmektedir. 6 Yukarıda adı ve soyadı yazılı tapu malikine 2942 sayılı yasanın 10. Maddesi uyarınca ilan olunur. 03/04/2014 Not: Tebliğ tarihi, gazete yayım tarihidir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın:26128) 1/ Bir tür bil 1 ye oyunu. 2/ 2 Nijerya’nın başkenti... Üs 3 tün bir yetki 4 nin gücünü 5 simgeleyen 6 değnek. 3/ Çam ağacı 7 nın çiğnenip 8 emilen iç ka 9 buğu. 4/ Kedi ya da köpek 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yavrusu... Bir soru 1 H İ P O F İ Z S sözü. 5/ Şarkı, tür 2 A Ç K A D A N A kü... Ölçü aygıtla 3 M İ Y A R L İ F rında gösterge çi4 S T A R S İ H zelgesi. 6/ İskam5 T K İ R E M İ T bilde bir kâğıt... L A Alçak enlemlerde 6 E M A N E T S İ N esen düzenli rüzgâr. 7 R O M A N DO E N E Z E 7/ İspanya’da, En 8 dülüs Araplarından 9 G A Z E T E MN kalma saraylara verilen ad. 8/ Gübre, tezek... İtici neden, güdü. 9/ Birine dokunsun diye söylenen söz... “İnsan bir misali / Seni eken biçer bir gün” (Karacaoğlan). YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ “Seksek” de denilen bir çocuk oyunu. 2/ Bir tür kalın ve kaba kumaş... Bir kumar aracı. 3/ Atletin yarış sırasında attığı adımlardan her biri... Reçine. 4/ Haber toplama ve yayma işiyle uğraşan kuruluş... Göklerin en yüksek katı. 5/ II. Dünya Savaşı’nın sonlarında Japonlar tarafından kullanılan intihar uçaklarına ve bunların pilotlarına verilen ad. 6/ Bilgiçlik taslayan kimse. 7/ Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi... Aşk, özlem gibi duygusal konuları işleyen şiir türü. 8/ Sahip... Cilve... Boru sesi. 9/ İsviçre’ye özgü, ağaç kütüklerinden yapılan dağ evi... Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear