25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2014 ÇARŞAMBA 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada bilinmeyen içyüzünü açıklayan ve… … Sabık başbakanın Yüce Divan huzurunda hesap vermesini gerektiren dosyaların gazete bürolarına akın edeceğini yazmakta ne kadar yanılmışız. Dosyalardan önce öyle ses kayıtları açıklanmaya başlandı ki, içerikleri muhteremin bir dakika bile Başbakanlık koltuğunda oturmamasını adeta zorunlu kılıyor. Kılıçdaroğlu da bu demokratik gerçeğin demokrasiyle yönetildiğini sandığımız Türkiye’mizde geçerli olmasını dayatıyor ve “başçalan” dediği RTE’nin Başbakanlık’tan bir zahmet derhal istifa etmesini söylüyor. Boşuna uğraşı. Zira bir başka konuda ana muhalefetin ısrarlı isteğine karşı Başbakan; “Ne yani? Muhalefet istiyor diye o konudaki yolumuzdan ayrılacak mıyız? Avuçlarını yalasınlar” demeye gelen açıklamalar yapmıştı. Şimdiii yapışıp kaldığı Başbakanlık’tan RTE’yi koparabilmek ne mümkün? Hele yalnız hükümetinin değil, oğlunun da rüşvet ve yolsuzluklar operasyonuyla ipliğinin pazara çıktığı ve son gelişmelerle RTE’nin siyasal yazgısının çizildiği… … Bir kez daha ulusal iradenin illa ki bütün günahlarını temizleyeceğini sandığı bir sırada hiç o koltuğu bırakır mı, bırakabilir mi? HHH Telefonların yasal olmayan yollardan da dinlendiği ve hatta dinlemelerin cemaatin eseri olduğunu vurgulayan yayınlar, demeçlerle açıklamalar günlerce günlük yaşamımızın başlıca konusu olduğu... Muhteremin bu konuda hiçbir şifa niyetine önlem almadığı, eleştirilere kulaklarının kapalı olduğu yıllar geride kaldı. Devir değişti. Yasadışı görüşmeler bumerang gibi döndü dolaştı; şimdi Başbakan’ı vuruyor. HHH Oğlu ile yaptığı konuşmaların ses kayıtlarının biri gidiyor; ertesi gün diğeri internette arzı endam ediyor. İçlerinde biri var ki RTE’nin demokrasi perdesiyle örtmeye çalıştığı gerçek yüzünü, kimliğini sergiliyor. Acaba neden Başbakan; oğlu ile Aziz Yıldırım’ın FB’nin başkanlığına son vermeyi planlıyor? Yıldırım’a husumetinin kaynağı nedir? Çünkü Aziz Yıldırım; RTE’nin FB’yi ele geçirmeyi ya da başkaları gibi kendine teba olmasını içeren ihtirasına karşı ödün vermedi. Dik durdu. Ne FB’yi ne de temsil ettiği camiayı RTE korkusuna ve ihtirasına feda etti. Üstelik Aziz Yıldırım, RTE’nin nefret ettiği iki konuda kulüp ve camia adına gayet açık, cesur açıklamalarına ara vermedi. FB yönetimi ve camianın laik cumhuriyet yanlısı ve de Atatürkçü olduğunu sürekli yineledi. RTE, kulis oyunları ve başbakan ağırlığıyla 23 Kasım kongresinde karşı aday Mehmet Ali Aydınlar’ın Yıldırım’ın başkanlığına son vereceğini hesapladı ve… … Hep milli irade ve halk iradesi der durur ya: İşte o kongrede binlerce FB delegesi Aziz Başkan’ın ve söylemlerinin arkasında durdu... RTE’yi halk iradesi FB kongresinde tepe taklak ediverdi. (Ara notu: Darısı bu örneğe koşut seçim sonuçlarına.) “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” haykırışları Kadıköy’ün ücra sokaklarına erişti. Pek çok kişinin, kurumun: Atatürkçü ve laik cumhuriyetçi olduğunu söylemekten korktuğu, sakındığı şu günlerde; bir FB’li olarak; Atatürk’e ve laik cumhuriyete sahip çıkan FB yönetimi ve camiasıyla iftihar ediyor, onur duyuyorum. HHH RTE’nin oğlu ile yaptığı konuşmaların ses kayıtları bitmez tükenmez bir hazine. Başbakan meydan meydan dolaşıyor. Kayıtların montaj olduğunu kanıtlayacak yol ve yöntemlere başvuracağı yerde; avaz avaz... … Bu kasetlerin paralel yapı dediği Gülen cemaatinin, inanılmaz pervasızlıkla CHP ile birlikte tezgâhladıkları montaj ürünler olduğuna halkı ikna etmeye çalışıyor. Geçen gece CNN Türk’teki Tarafsız Bölge programını yöneten Ahmet Hakan, dikkatlerden kaçan; lakin yerden yere vurduğu cemaati bir türlü yasaya teslim edemeyen RTE’nin bu konudaki tutarsızlığını kanıtlayan bir konuşma yaptı ve bir soru sordu. Dedi ki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç CNN Türk’te katıldığı bir programda: “17 Aralık operasyonundan önce Başbakan bana Gülen cemaatinden birkaç kişinin ziyaretine geldiğini ve dershanelerle ilgili girişimden vazgeçmezsek, başına geleceklerden söz ederek kendilerini tehdit ettiklerini söyledi.” Ahmet Hakan’ın sorusu şu: “Hâlâ durmadan suçladığı cemaatten kimseyi yargıya götüremeyen Başbakan, kendini tehdit eden cemaatten kişileri biliyor, ama tehdidi duyuran bu kişileri neden hâlâ yargıya teslim etmedi, etmiyor?” Pek çoğu gibi, bu soru da hâlâ yanıt bekliyor. Üç maymunu oynadılar ALİCAN ULUDAĞ Gezi eyleminde atılan gaz bombasıyla üniversiteli gencin ağır yaralanmasına ilişkin 4 polis ifade verdi GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ANKARA – Kızılay’daki Gezi eylemlerinde polis tarafından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük’ün cenazesinin olduğu gün Kurtuluş Parkı’nda Akrep aracından atılan gaz bombasının isabet ettiği üniversite öğrencisi Dilan Dursun’un ağır yaralanmasına ilişkin şüpheli polislerin ifadeleri ancak 8 ay sonra alınabildi. Olay tarihinde Kurtuluş Parkı’nda görevli olan ve Akrep aracında bulunan şüpheli 4 polis, ifadelerinde “Hiçbir şey görmedik, hatırlamıyoruz” dedi. Dilan’a gaz bombası atan Akrep’in arkasından gelen Akrep aracının içinde görevli olan komiser yardımcısı Kadir Bozoğlu, “Gaz fişeğinin hangi araçtan atıldığını görmedim” dedi. Olay mahalline gidip gitmediğini dahi hatırlamayan Muş shortland aracında görevli Alican Özkan ise Dilan’ı vuran aracın Terörle Mücadele ekiplerine ait olduğunu bildirdi. Kızılay’daki müdahaleden sonra kaçtığı Kurtuluş Parkı’nda yürüyen Dursun’a Akrep aracından gaz bombası atan polisler hakkındaki soruşturmada ifade alma işlemleri gecikmeli başladı. Emniyet 5 polisin ismini, 7 Temmuz’da savcılığa gönderdi. Ancak Savcı Ali Kuşçuoğlu, ifadeleri ancak 8 ay sonra alabildi. ‘Yerde taş parçaları vardı, gaz fişeği görmedim’ Cumhuriyet’in ulaştığı ifade tutanaklarına göre, şüpheli polisler şunları anlattı: Kadir Bozoğlu: Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde komiser yardımcısı olarak görev yapıyorum. 16 Haziran günü saat 13.30 sıralarında komuta ettiğim shortland içerisinde bulunduğum sırada 6212 No’lu telsiz kodunu kullanan Şube Müdür yardımcımızın talimatını duymam üzerine Kurtuluş Kavşak istikametine hareket ettik. Benim aracımın önünde iki shortland ile TOMA 7 aracı gidiyordu. Öndeki shortland araçlardan eylemcilere gaz atıldığı için benim içinde bulunduğu araçtan bir iki kez gaz atıldı. Biz gaz atışını Kurtuluş Parkı istikametine doğru yaptık. Orada toplanan ve taş atan kişiler vardı. Dilan Dursun’un yaralandığı yer ise İl Özel İdaresi’nin bulunduğu taraftır. Benim içinde bulunduğum araç olay yerine geldiğinde yerde yatan bir vatandaş olduğunu gördüm. Yaralının yanında bir iki kişi vardı. Aşağıya iner inmez merkeze anons ederek ambulans istedim. Ancak ambulans gelmeden önce olay yerine beyaz bir araç geldi. TOMA 7’den indiğini düşündüğüm yüzünde gaz maskesi bulunan polis arkadaş yaralıyı kucaklayarak araca bindirdi. Olay yerinde taş parçaları vardı. Gaz fişeği görmedim. ‘Olay mahalline gidip gitmediğimi hatırlamıyorum’ Alican Özkan: Olay günü ben Muş shortland aracın içerisinde görevliydim. Ben gazcı olarak arabada bulunuyordum. O gün gaz kullanıp kullanmadığımı hatırlamıyorum. Olayın olduğu günlerde her gün çalıştığımız için olay mahalline gittik mi gitmedik mi hatırlamıyorum. Ancak ben olayı sonradan duydum. Onun için olay mahalline gittiğimi zannetmiyorum. Benim içinde bulunduğum aracın rengi beyaz renkli üzeri mavi şeritli araçtı. Fotoğrafta görünen araçların rengi yeşil olup, terörle mücadele ekiplerinin kullandığı araçlardır. Bu nedenle benim mağduru yaralama ihtimalim yoktur. Ali Hızarcı: Olay günü Atatürk Bulvarı ve Milli Müdafaa Caddesi’nde görevliydim. Uzun süre Milli Müdafaa Caddesi’nde sabit kaldım. Benim üzerimde bulunduğu shortland açık yeşil renkteydi. Elazığ Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne ait bir araçtı. Aracın önünde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün çift başlı kartal logosu vardı. Dilan’ın yaralanması olayından 34 saat sonra kadar ben Kurtuluş Kavşağı’na başka bir olay nedeniyle gittim. Olay günü gaz tüfeğini kullandım. Ancak bu olayla ilgili herhangi bir ilgim yoktur. Erdem Bekem: 16 Haziran, tarihinde Ethem Sarısülük’ün cenazesi olmasından dolayı gösteriler vardı. Ben ve içinde bulunduğum ekip Batıkent’te görevliydik. Olay günü Kolej Kavşağı’na hiç gitmedim. Fotoğraflar: DHA Üniversitede kavga: 47 gözaltı MALATYA (Cumhuriyet) İnönü Üniversitesi’nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında kavga çıktı. Olayda, 47 öğrenci gözaltına alındı. İnönü Üniversitesi Kadın Platformu, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, üniversite yerleşkesinde etkinlik düzenledi. Kız öğrenci yurdunun önünde toplanan öğrenciler, ellerinde dövizler taşıyıp kütüphane binasının önüne kadar yürüdü. Burada basın açıklaması yapan gruptakiler, şiirler okudu, tiyatro oyunu sahneledi, müzik eşliğinde halay çekti. Etkinliğin sona ermesinin ardından buradan ayrılan grupla karşıt görüşlü öğrenciler arasında tartışma çıktı. Kavgaya dönüşen olay, polisin müdahalesiyle sona erdirildi. Polis, 47 öğrenciyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar, Malatya Devlet Hastanesi’ndeki sağlık kontrolünün ardından il emniyet müdürlüğüne götürüldü. Olayda bir polis memurunun da hafif şekilde yaralandığı ve Malatya Devlet Hastanesi’nde tedavi edildiği belirtildi. Leyla Hanım’ın odasına götürdü beni. Bembeyaz saçlarıyla, az bulanmış bir pınar özünü anımsatan gözleriyle güçlükle doğrulup karşıladı. Elini öptüm. Yüzünde sürekli bir gülümseme vardı. Hal hatırın ardından duvardaki haritayı gösterdi. Meryem Hanım araya girip seslendi: “Bu harita annem için hazine değerindedir... Bakalım nedenini anlayabilecek misiniz?” Duvarda Karadeniz’in tepesinde bir avize gibi sarkan Kırım haritası vardı. Meryem Hanım haritanın yanına gidip özelliğini anlattı: “Buradaki tüm yer adları Tatarcadır. Bugün böyle bir harita yok...” Leyla Hanım ailesiyle birlikte 1944 yılındaki Stalin zulmünden kaçıp Anadolu’yu yurt edinenlerden. O dönemin Sovyetler Birliği’nde rejime karşı oldukları için dışlanmışlar. Türkiye’ye gelince de, “Bunlar Moskova’dan geldi” muamelesi görmüşler. Leyla Hanım’ın bütün özlemi 1991’de sona eren Soğuk Savaş’ın ardından Bahçesaray’da yaşadıkları evi görmekmiş. Bunu başardığı için artık ölse de gam yemezmiş... HHH Ukrayna’dan gelen Kırım haberleri yıllar önceki yurtdışı gezilerimi anımsattı. Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya pek çok yerde Kırım’dan göçen Tatar kökenli insanlarla karşılaştım. Kırım Tatarlarının 200 yıllık tarihinden göçleri çıkardığınızda geriye fazla bir şey kalmaz. 1774’teki OsmanlıRus savaşının ardından imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması pek çok sonuç doğurdu. Bunlardan biri de Tatarların göçüydü. Bu anlaşma sonrasındaki 25 yıllık zaman diliminde 500 binden fazla Kırım Tatarı, Anadolu’ya göçün yolunu tuttu. Bunların 300 bin kadarının göçü tamamlayabildiği düşünülürse çekilen acının, verilen kaybın boyutu net olarak anlaşılacaktır. Acı bununla da kalmadı; 182829 OsmanlıRus savaşı, 185456 Kırım savaşı yeni göç dalgalarını getirdi. 1922 yılına dek Anadolu’ya göçen Tatar sayısının 1 milyon 800 bin olduğu tahmin ediliyor. 1944’te İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetiminin Almanları destekliyorlar gerekçesiyle sürdüğü Kırım Tatarlarının da çoğu yolda yaşamını yitirdi. Soğuk Savaş’ın bitiminin ardından bağımsız devletler sahnesine katılan Ukrayna ile Rusya arasındaki anlaşmalarla Kırım Tatarları kısıtlı da olsa memleketlerine dönebildiler. HHH Ukrayna’da yaşanan Batı yanlısıRusya yanlısı yönetim kavgasının ardından Rusya, Kırım bölgesini fiilen kontrol altına aldı. Halen nüfusunun yüzde 60’ı Rus, yüzde 25’i Ukraynalı, yüzde 15’i de Tatar olan Kırım’ın geleceği Batı ile Rusya arasındaki stratejik rekabetin sonucuna bağlı. Kırım, yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığımız gibi tarihin eteğimizden çektiği coğrafyaların başında geliyor. Bu tabloda Türkiye ne yapabilir? Düşişleri Bakanı Davutoğlu’nun politikalarıyla bir şey yapması çok zor. Zira Türkiye artık çevresinde sorun çözen, en azından izlediği politikalar saygı ile karşılanıp dinlenen bir ülke değil. Suriye örneğinde olduğu gibi sorunların üzerine giderken sorunun bir parçası haline geliyoruz. Kırım Tatarlarının tarihteki acılarının yinelenmemesini yürekten dilerken, şunu da vurgulamadan geçemeyeceğiz: Tanrı onları Davutoğlu’nun politikalarına muhtaç etmesin! MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ AKADEMİSYENLERİ OKULDAN ATILDI DEKANLARLA BİR ARAYA GELDİ Hak aradılar işten atıldılar MURAT İNCEOĞLU Gül: 86 tıp fakültesi fazla İKLİM ÖNGEL Halk Cephesi, Antalya’dan İstanbul’a adalet için yürüyecek İstanbul Haber Servisi Gezi eylemleri sırasında Okmeydanı’nda başından polis tarafından gaz kapsülü ile vurulan ve 262 gündür komada olan 16 yaşındaki B.E. için Antalya’dan İstanbul’a “Adalet Yürüyüşü” gerçekleştirilecek. Antalya Halk Cephesi, 8 Mart Cumartesi günü AntalyaAttalos’da gerçekleştirecekleri basın açıklamasının ardından yola çıkacak. B.E’nin tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kadar sürecek olan bir yürüyüş boyunca “adalet” çağrısı dile getirilecek. Evinden ekmek almak üzere çıktığı sırada vurulan B. için gerçekleştirilen yürüyüş “Halkın ekmeğidir adalet. Uyan B. ekmeği biz alacağız” sloganı ile yapılacak. B.E. Bir eşin isyanı: İntihar etmedi İstanbul Haber Servisi Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde tek kişilik hücrede “intihar ettiği” iddia edilen hükümlü Murat Yavuzcan’ın (32) eşi Safiye Yavuzcan, İHD İstanbul Şubesi’nde dün yapılan toplantıda, eşiyle ilgili açıklanan otopsi raporundaki sonuca inanmadığını söyledi. Yavuzcan, “Ben eşimin intihar ettiğine inanmıyorum. Kamera kayıtlarında eşimin dövüldüğü, sürüklendiği apaçık ortada, adalet istiyorum” dedi. Yavuzcan eşinin zorla tek kişilik hücreye konulduğunu, gardiyanların da kollarını sıvayarak içeri girdiğini daha sonra ise sedye ile eşini çıkardıklarını güvenlik kameraları kayıtlarında gördüğünü söyledi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyenleri, Gezi eylemleri sırasında KESK’in iş bırakma eylemine katıldıkları gerekçesiyle okuldan atıldı. Üniversite, iş bırakma eylemini devletin bütünlüğünü bozmaya yönelik buldu. Gezi eylemleri sırasında yaşanan polis şiddetine karşı KESK’in 4 Haziran günü yaptığı iş bırakma eylemine katılan akademisyenlere soruşturma açan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Dr. Figen Algül ve araştırma görevlisi Can Özbaşaran’ı okuldan attı. Cemile Tokgöz Bakıroğlu için ise maaş kesme cezası uygulanmasına karar verildi. Soruşturma kapsamında daha önce de 8 kişiye 24 ay kıdem durdurma cezası verilmişti. Aygün Şen Telci, Gülşah Başlar, Deniz Demir, Ece Baykal Fide, Elif Demoğlu, Utku Uraz Aydın, Behlül Çalışkan, Bülent Kabaş hakkında verilen cezada yönetim gerekçe olarak yönetmeliğin “Verilen görev ve emirleri kasten yapmamak”, “Siyasal ve ideolojik amaçlar dışında olan boykot, işgal, işi yavaşlatma gibi eylemlere teşebbüs etmek veya kamu hizmetlerini aksatacak davranışlarda bulunmak” maddelerini gerekçe gösterdi. Ancak okul yönetimi Figen Algül, Can Özbaşaran ve Cemile Tokgöz Bakıroğlu hakkında kararını açıklamadı. Marmara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından Figen Algül ve Can Özbaşaran’a yapılan tebligatta, sınav salonunda görev yerlerine gelmeyerek “görevden çekilmiş sayma” cezasının oybirliği ile uygun görüldüğü bildirildi. Rektörlük cezaya gerekçe olarak ise Yüksek Öğretim Kurumu Disiplin Yönetmeliği’nin 11. maddesi b/1 fıkrasında yer alan “Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak; ideolojik, siyasi, yıkıcı, bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek suretiyle kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak; boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak ya da bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tah rik ve teşvik etmek, yardımda bulunmak” düzenlemesini gösterdi. Üniversite rektörlüğü tarafından verilen kararın ardından akademisyenlerin bir hafta içinde karara itiraz etme hakkı bulunuyor. YÖK’e yapılacak itirazın ardından son kararı YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya verecek. Çetinsaya’nın da kararı onaylaması halinde akademisyenlerin hukuk savaşı başlayacak. ‘Gezi Direnişçileri’ yaşıyor ÖZLEM GÜVEMLİ Kadıköylülerin talebi doğrultusunda Moda Havuz Meydanı’na belediye meclis kararıyla Gezi eylemlerinin ilk kaybı Mehmet Ayvalıtaş’ın ismi verildi. Kadıköy Belediyesi, Eskişehir’de sokak ortasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ismini de Yeldeğirmeni’nde bir parkta yaşatacak. Kadıköy Belediyesi, Kadıköylülerin ve forumların isteğini dün akşamki meclis toplantısında gündemine aldı. CHP’li meclis üyelerinin Ümraniye’de eylem sırasında hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın adının Moda Havuz Meydanı’na verilmesi yönündeki teklifi oybirliği ile kabul edildi. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, meclis kararı ile 13 Aralık’ta hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş’ın son arzusunun da gerçekleştiğini söyledi. Öztürk, “20 Kasım 2013 akşamı aralarında Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş, babası, kardeşleri ve yurttaşların olduğu bir grup Moda Havuz Meydanı’nda basın açıklaması yapmış, bu meydanın adının Mehmet Ayvalıtaş olmasını istemişlerdi. Hatta Fadime Ana, Mehmet Ayvalıtaş Meydanı yazılı bir pankart taşımış, ‘Mehmet adalet ve özgürlük için yaşamını yitirdi’ demişti. Fadime Ana ne yazık ki 13 Aralık’ta hayatını kaybetti. Biz, Fadime Ana’nın o günkü sözlerini vasiyet kabul ettik” dedi. ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin pek çok yerinde açtığı, fiziki şartları ve öğretim görevlileri yetersiz tıp fakültelerinden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de şikâyetçi olduğu ortaya çıktı. Gül’ün 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle tıp fakültesi dekanlarıyla yaptığı görüşmede, “Çok sayıda tıp fakültesi açılıyor. Bu doğru değil” dediği öğrenildi. Gül’ün dekanlara “hükümetle daha çok istişare” önerisi getirdiği belirtildi. Tıp fakültesi dekanları, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle Köşk’e çıktı. Görüşmede toplam 8 dekanla birlikte Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı Özden Şener de bulundu. Görüşmede Gül’e son yıllarda tıp fakülteleri sayılarının hızla arttığı, toplam 86’ya ulaştığı ve bunlardan 6’sında hiç personel bulunmadığı sorunu aktarıldı. Gül’ün de plansız açılan tıp fakültelerinden rahatsız olduğunun belirtildiği görüşmede, “Çok sayıda tıp fakültesi açılıyor, bu doğru değil. Tıp fakültelerinin sorunlarının daha iyi anlaşılması için YÖK’e tıp kökenli 2 üye atandı” şeklinde bir ifade kullandığı öğrenildi. Gül’ün “Tıp fakültesi açılırken yeni planlama yapılması gerektiği”ni söylediği belirtildi. Tıp çevrelerinin uyarılarına karşın, Tamgün yasasını onaylayan Gül’ün dekanlara yasadan memnun olup olmadıklarını sorması dikkat çekti. Gül’ün dekanlara “Mali durum nasıl” diye sorduğu da öğrenildi. Dekanların Tamgün’le ilgili sıkıntılarını dile getirmesinin ardından “İyi hekimler bunun karşılığını almalı ” dediği belirtildi. Gül’ün mali duruma ilişkin olarak soru üzerine dekanların “SGK’nin fiyatlandırmasının” olumsuz sonuçlarından söz ettiği belirtilirken Gül’ün çözüm için “hükümetle daha sık istişare yapılması” önerisi getirdiği öğrenildi. ‘Tamgün’den memnun musunuz?’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear