29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 MART 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 ün geçmiyor ki G İran’ın, Türkiye’de kimi muktedirlerin açgözlü aptallığını kullanarak uluslararası ambargoyu nasıl deldiğini irdelediğim “İki Zahit, Bir Ahit” (Cumhuriyet, 14 Şubat 2014) başlıklı yazım doğrulanmasın... Büyük zahit Babek Zencani, 17 Aralık 2013 operasyonu öncesi zaten İran’a kaçmıştı. Küçük zahit Rıza Sarraf da serbest kaldı. Onun da ortadan kaybolması yakındır. Bir süre sonra İran’da olağan yaşamlarına dönecekler ve biz, kendilerini gerçek, yani molla kimlikleriyle tanıyamayacağız bile. Ne var ki buradaki ortaklarıyla çevirdikleri işler yüzünden, Türkiye’nin başı fena halde derde girdi, daha da girecek. R.T. Erdoğan, 29 Ocak’ta İran’a resmi bir ziyaret yaptı. Amaç, yeni bir doğalgaz anlaşması imzalamaktı. Ama bir sorun çıktı: İran’ın Türkiye’de “Tahran’a döndürülmemiş” yüklü bir parası vardı. Bu para ait olduğu yere varmadan, doğalgaz anlaşması imzalanamazdı. HHH Raslantıya bakın ki aynı gün, Türkiye’deki ilgili mahkemeden, “organize işler” konusunda 17 Aralık operasyonuyla köşeye sıkıştı. Ama cemaate yüklenirken “Feto sana söylüyorum, CIA sen anla!” diye kıvranıyor, aslında. Fethullah Gülen, ABD’den yeşil kart alırken kim referans olmuştu, anımsayanınız var mı? Ya Washington merkezli Demokrasileri Koruma Vakfı’nı (FDD) duyanınız? Bu vakıf, 21 Şubat 2014’te “Türkiye’de Terörizmin Finansmanı: Giderek Artan Endişe” başlıklı bir rapor yayımladı. Rapor FDD Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer’in imzasını taşıyor ve Türkiye’nin teröre verdiği iddia edilen destek 8 faaliyet alanıyla açıklanıyor: İran ile altın ve gaz alışverişi bunlardan birincisi! Diğer kalemler de yenilir yutulur türden değil, onları ayrıca irdeleyeceğim. FDD’nin başkan yardımcısı Schanzer, ABD Hazinesi’nin eski çalışanlarından. Başkanı ise... CIA’nın eski CEO’su James Woolsey! Açgözlü muktedirler giderek köşeye sıkışıyor. Ama daha da kötüsü, hırsları kadar sınırsız aptallıkları, Türkiye’yi çok tehlikeli sulara sürüklüyor. “Bütün muhafazakârlar aptal olmak zorunda değildir. Ama aptal insanların çoğu muhafazakârdır!” JOHN STUART MILL R.T. Erdoğan’ın iktidarının başından beri Menderes’in izinde olup AKP’nin de DP’nin yolundan gittiğine yönelik iddiaları, meğerse propaganda ötesi bir gerçeklikmiş. Türk basın tarihini en iyi bilen gazetecilerden biri olan Cumhuriyet yazarı Orhan Erinç, yayımladığı çok önemli üç yazıyla, Erdoğan’ın söylediği ile yaptığının hiç olmazsa bir kerecik uyduğunu kanıtladı! Erinç’in “Boynuz Kulağı Geçti” başlıklı yazısından, Demokrat Parti’nin de 18 Nisan 1960’ta kurumsal varlığı ve yöneticilerine özel koruma sağlayacak yasa çıkardığını öğrendik... Bu özel yasayla, DP iktidarı da yargının tüm yetkilerini 15 DP milletvekilinden oluşan bir komisyona bağlamış meğer. Basın ve yayın araçlarına zorla el koyma, yani sansür yetkisi de cabası. “Alt Tarafı Bir İt” başlıklı yazısında, kamuoyunda “köpek davası” diye küçümsenen davanın altındaki bit yeniğini, ibretle okuduk: Meğer Celal Bayar Afgan Kralı’nın kendisine hediye ettiği Afgan tazısını, AOÇ’ye satacak kadar devletlüymüş; üstelik köpeğe biçilen 1000 TL değeri az bulup Tarım Bakanı Nedim Ökmen’e 20 bin TL verilmesi için baskı yapacak kadar da küçülebilmiş... “Menderes’in Camileri” yazısından da İstanbul’un ilk talanı, ilk çılgın projelerinin de Menderes’in imzasını taşıdığını anladık: 1956 yılında girişilen bu talanda, Mimar Sinan’ın yapıtları da dahil olan 54 cami yıkılmış, iyi mi? İsmet Paşa’yı İkinci Dünya Savaşı’nda “camileri depo yapmakla” suçlayan Erdoğan, rehberi Menderes’in yıktırdığı camilerden habersiz mi yoksa? Orhan Erinç’in bu yazılarını saklıyorum. Tarihin, zaman boyutu değişse de değişmeyen bir mekân boyutunda tekrarladığına, artık eminim. Hırslı ve Budala! kamuoyunu şaşırtan bir karar çıktı: Rıza Sarraf’ın mal varlığına konulan tedbir kalktı! Kararın haberi AA tarafından dünyaya duyuruldu. Hemen akabinde, bekletilen doğalgaz anlaşması, ama nedense salt Farsça olarak hazırlanıp taraflarca imzalandı. İran ile Türkiye arasındaki kriz, Sarraf’ın mal varlığına konulan tedbirin kaldırılmasıyla çözülmüş oluyordu... Hatırlarsanız, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2013 yılında Babek Zencani’ye yönelik soruşturmayla ilgili olarak “Neden bu kadar yüklü miktarda petrol ve para bir kişiye verildi, anlamakta zorluk çekiyorum. Rakam çok büyük” demişti. Ruhani, aynı demeçte Zencani’nin açıkladığı mal varlığının, İran’ın alacağına yetmediğine de dikkat çekmişti. Türkiye ile krizin çözülüp doğalgaz Bir Gün Olsun… Bezdik, bunaldık, öfke doluyuz. Gün olmuyor ki yeni bir utanç belgesi önümüze sürülmesin, yeni bir rezalet ülke gündemine oturmasın. Sürüklenip gidiyoruz. Bu koşullarda kendi kişisel gündemimizi oluşturmamız, bir gün olsun gönlümüzce, dilediğimizce, kafamızın estiğince yaşamamız olası değil. Oysa hayat akıp gidiyor. Yaşanan gün bir daha yaşanmayacak, giden gün bir daha geri gelmeyecek. Bunu biliyoruz, bile bile tek bir günü olsun kendimiz için yaşamak, bunu istemek ama hep ertelemek tuhaf değil mi? Tuhafın da ötesinde delice değil mi? HHH Bir kitaba başlamak örneğin, yazarının peşinden serüvenlere atılmak, düş ülkelerinde dolaşmak, yeni insanlar tanımak… Ya da müzik dinlemek… Türü hiç önemli değil, yeter ki kulağımızın pasını silsin, benliğimizi sarsın, ruhumuzu dinginleştirsin. Sinemaya gidebilir, bir film izleyebiliriz, bir komedi filmi niçin olmasın? Salt gülmek, en geç iki saat sonra yeniden içine gömüleceğimiz tatsız gerçeklerden biraz olsun uzaklaşabilmek için… Seçimimiz bir tiyatro oyunu da olabilir. Kriz dönemlerinin sanatı, özellikle de tiyatroyu tetiklediği bir gerçektir. Son yıllarda birbirinden güzel oyunlarla birçok yeni tiyatronun birbiri ardınca kapılarını açması bir rastlantı değil herhalde. Şu sıralar öyle güzel oyunlar sahneleniyor ki… Haydi öyleyse… Sanat galerileri, müzeler… Tümü bizi bekliyor. Yaşadığımız kenti farklı bir gözle dolaşmak, kente ve insana dair yeni meraklar uyandırmak içimizde… Bu da bir seçenek olabilir. Doğaya çıkmak, doğayla baş başa güzel şeyler düşünmek, geleceğe ilişkin umutlarımızı yeşertmek, kendimizi yenilemek sonra da bir ıslık tutturmak… HHH Unutmayalım! Acı fakat acı olduğu kadar gerçektir de; Cumhuriyet tarihimizde bir benzerine rastlanmayan bu rezillikler dönemi bugünden yarına son bulmayacaktır. Daha uzun bir süre ülkemizi ve toplumumuzu sarıp sarmalayan kötülüklerle boğuşacağız. Ahlaksızlığın kitleselleştiği, yolsuzluğun, hırsızlığın yukarıdan aşağıya dalga dalga yayıldığı toplumlarda kötülüklere son vermek uzun soluklu savaşımları gerektirir. Bunun için dinç olmaya, diri olmaya zorunluyuz. Dinçliğin, diriliğin ilacı da yaşanan tüm keşmekeş içinde bir gün olsun kendi belirlediğimiz kişisel gündemimizi gönlümüzce yaşamaktır. SAM AMCA anlaşmasının imzalanmasıyla; Sarraf’ın tedbir kararı kaldırılan mal varlığının büyük bölümünün aslında İran’a ait olduğu belli oldu, sahibine geri verilmesi de güvence altına alındı. Molla hikmetinden sorulsa gerek, 16 Şubat’ta Rıza Sarraf tutuklandığından beri ilk kez havalanan özel jeti de Moskova’ya uçup aynı gün geri geldi... Ne taşıdığı, sizin de benim de hayal gücüme bağlı. HHH AKP hükümeti, İran’la sürdürülen GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Doğru Olan Bu… Geçen hafta aday yapılmayınca son dakikada partisinden istifa edip başka partiye geçen, koltuk düşkünü başkanları yazmıştım. Bugünse, koltuğunu örnek bir tavırla kendi yerine gelecek adaya bırakan Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’tan ve duruşundan söz etmek istiyorum. Biliyorsunuz Ankara, Türkiye’nin kalbi, Çankaya ilçesi de Ankara’nın kalbidir. Çankaya Belediyesi, yalnızca 1984 seçimleri dışında 1963’ten beri dokuz dönemdir CHP’li başkanlar tarafından yönetilmektedir. CHP’nin aday açıklamayı sona bıraktığı en önemli ilçedir. Bülent Tanık, 2009’da yüzde 58.4 oyla seçilmiş, geçen beş yıllık dönemde Çankaya’ya büyük katkılar sağlamış bir başkandır. Buna karşın CHP Genel Merkezi değişime karar vermiş ve Alper Taşdelen’i aday göstermiştir. Olabilir, saygı duymak gerekir. Böyle bir durumda Bülent Tanık, ne basın toplantısı yapıp partisine bayrak açtı, ne kameralar karşısına geçip demeçler verdi. Bu karara saygı duydu, adayı kucakladı. Yani doğru olanı yaptı. Çankaya’da aday adaylığı süreci çok heyecanlı geçti. Ankara’da da CHP’li olmayan belediyelere aday adayı başvuruları sınırlıyken Çankaya’ya çok sayıda oldu. Bu başvurular içinden bir adayı seçmek zordu ama olanaksız değildi. Sonunda sorumluluk Alper Taşdelen’in omuzlarına yüklendi. 2009 yerel seçimlerinde CHP yüzde 58.4, AKP yüzde 21.9 oy aldılar. Siyasi analistler CHP’nin oy oranının 30 Mart’taki seçimlerde yüzde 70’leri bulabilir diyorlar. Aday adayları da zaten bu oranı hedef aldıklarını söylediler. Her biri kapı kapı tüm evleri gezerek CHP’yi ve kendi projelerini anlattıklarını açıkladılar. Yani bir anlamda aday adayı yarışı partinin halkla olan diyaloğunu güçlendirdi. Bu arada başkan adayı Alper Taşdelen’in CHP Çankaya İlçe Başkanı Mehmet Perçin’le Bülent Tanık’ı belediyede ziyarete gitmesi, Bülent Tanık’a çalışmaları ve seçim sürecinde duruşu için teşekkür etmesi, ayrıca “Bülent Tanık denilince aklımıza onurlu, namuslu, dürüst ve halkçı bir belediye geliyor. Partimize, halkımıza hizmet etmiş, Çankaya’ya çok büyük katkıları olarak 5 yıl hizmet etmiş bu ismi onurla taşıyacağıma inanıyorum” demesi, onu “Halkçı bir Belediye Başkanı ve ağabey olarak başımız sıkıştığında başvurabileceğimiz bir isim” olarak nitelemesi, Bülent Tanık’ın da “Ağabey değil bir baba yarısı gibi istediğiniz her an yanınızda olacağım. Belediyeyi bizim getirdiğimiz durumdan daha ileriye taşıyacağınıza inanıyorum” diye karşılık vermesi, siyaset kültürümüze çok şey kazandırdı. Öte yandan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katılımıyla geçen hafta sonu gerçekleştirilen başkan adayı Alper Taşdelen’in tanıtım toplantısında, Çankayalıların Tanık’a olan sevgisi ve Kılıçdaroğlu’nun Bülent Tanık’a açık teşekkürüyle de siyaset kültürümüz ve Bülent Tanık taçlandırılmış oldu. Toplantıda Bülent Tanık ile Alper Taşdelen’in kucaklaşarak birlik ve beraberlik mesajları vermesi büyük alkış aldı. Bülent Tanık, Çankaya Belediyesi’nin tarihinde ilk kez böylesi sıcak bir buluşma yakaladığını belirtip “Parti disiplini ile aldığım görevi halkın yüzüne rahatlıkla bakabileceğim bir şekilde yaptım. Şimdi bu görevi genç kuşaklara bırakmanın gururunu yaşıyorum. Evlat sıcaklığıyla yaklaştığım Alper’e benim eski ve deneyimli belediye başkanlarından aldığım destek gibi daima destek olmaya çalışacağım” diyerek bir anlamda “CHP’yi ayakta tutan ruhu” gerçek CHP’li olma duruşunu dört dörtlük olarak gösterdi. Şimdi bir bu duruşa, bir de koltuk için son dakikada CHP’den istifa edenlerin yaptığına bakın. Koltuk için CHP’yi ve Türkiye’yi zor durumda bırakan kimi başkanların bunu yapmaya hakları var mı? Ne dersiniz? Acaba son kararları mı?.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY 1/ 1 Antalya’nın 2 Serik ilçe 3 sinde, birçok kuş tü 4 5 rünü ba6 rındıran bir göl. 2/ 7 Büyük ve 8 süslü ça9 dır... İçin 1 2 3 4 5 6 7 8 9 de tohum ya da krizalit 1 T U T A M A K K bulunan korun 2 U F U N E T P O 3 Z O B U cak. 3/ “Her E T Ü V içinde sey 4 L A B A L ON 5 A K redilir başka İ S R E Y bir cihan” (Y. 6 M E R S E R İ Z E K. Beyatlı)... 7 A H U T A N Ş Eti beğenilen 8 L A L O F O B İ 9 G EM İ N İ bir deniz baEM lığı. 4/ Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim... Sodyum elementinin simgesi. 5/ Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış... Küçük körfez. 6/ İlave... Aykırı, karşıt, ters. 7/ Mısır. 8/ İlkel bir su taşıtı... “Yazarlar, edipler” anlamında eski sözcük. 9/ Cüzam hastalığına verilen bir başka ad... Dolma yapmak için hazırlanan karışım. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Büyük yelkenli gemilerde ikinci kaptana verilen ad. 2/ Bitkilerden elde edilen ilaçlarla bir hastalığı iyileştirmek... Bir renk. 3/ Donmuş, donuk... Güreşte bir oyun. 4/ Pantolonun apış arasına gelen yeri... Doğu Karadeniz yöresinde mezgit balığına verilen ad. 5/ Elin ve özellikle el tırnaklarının bakımı. 6/ İğdiş edilmiş erkek sığır... Üzeri toprak ya da otla örtülmüş saman yığını. 7/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Briç, poker gibi oyunlarda, oyunu oynayan dört kişilik grup. 8/ Yabancılardan nefret etme ve korkma. 9/ Geleneksel Türk evlerinde önü açık sofaya verilen ad... Kükürtle demir bileşimlerinden biri. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear