22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Çocuklarımız Acımasızca Örseleniyor Prof. Dr. BAHAR GÖKLER Yağmurda Bir Gün Beni etkileyen öyküler, romanlar hep yağmurlu günleri anlatanlardır. Hikâyeler ona göre yazılır... Daha açığı yağmurdur odasında oturup pencereden bakan bir yazara yazdıran. Sıkıntılar, acılar kapının önünde beklemektedir. Dalarsın damlayan gözyaşlarına. Her an canlanır içinde, geçmişte kalmış ama bugüne yetişmek için koşa koşa gelen bir mevsim. Fırtınalı yağmurlar insanı uyuşturur, alır seni geçmişteki bir anıya götürür. Çok severim yağan yağmurda yürümeyi. Islansam da vız gelir. Derken bir bomba gibi patladı Akyaka’nın deli rüzgârı. Ev sarsıldı, ben yerimden oynadım. Bekledim bir daha cehennem azabını yaşayayım. İyi oluyor, bazen doğa coşuyor, deliriyor, çıldırıyor ve bizleri de çıldırtıyor. Dertlere dert katan bir güz dünyası bu. Mevsimler gelir, gider. Birinden kurtulmuşsunuz yenisi yolda gelir. Rüzgârlar, fırtınalar yolunu kesmez. O yıkar, batırır, yok eder. Doğanın gücüyle başa çıkılmaz. Sığınacak bir dost yuvası gibidir yağmurlu akşamlarda doğa... İşte şimdi geldi gelecek diye bekle. Yaşlı biriysen hem iyilikler hem de kötülükler arasında sıkışıp kalmışsın. Böyle havalarda caddeleri arşınlamak güzeldir. Hele bir dost da yanındaysa. En çok nisan yağmurlarıdır beni sevindiren. İşte sular pencereleri dövüyor, derken kapı açıldı. Kahveler geldi. Böyle günlerde yağmuru seyrederek kahve içmek bir çeşit geçici mutluluktur; az sürer, ama varlığını uzun süre yaşatır. Yağmur konusunu bir açtın mı, kapatamazsın. Hava soğudu, buralara kar yağmaz, ama yağmuru da onu aratmaz. Yağmurda Beyoğlu’nda, Taksim’de dolaşmak... Özgürlük budur işte. Polis, jandarma korkusu olmadan, tam bir özgürlükle. Ç ocuk ve gençler, bir ülkeyi oluşturan toplumun üzerinde en özenle durulması, gözetilmesi, eğitilmesi, şiddetten, ihmal ve istismardan korunulması gereken kesimidir. Ülkelerin çağdaşlık düzeyleri çocuk ve gençlere verilen değerle koşuttur. Ne yazık ki bugün ülkemizde çocuk ve gençlere çok hoyrat davranan, onlara yönelik sevgisiz eylem ve söylemlerle, çocuk ve gençleri ve onların ailelerini örseleyen bir devlet yönetimi biçimi egemendir. Yalnızca örselenmek değil, çocuk ve gençler bugünkü yönetimin şiddet içeren yaklaşımlarıyla yaşamlarını, bedensel ve ruhsal bütünlüklerini yitirmektedirler. Ülkemizde Gezi olayları sürecinde pek çok çocuk ve genç kaybedilmiştir. Bu kayıpları ve bu kayıplar karşısında toplumun yaşadığı tepkileri ve ortak yası dikkate almayan bir yönetim kadrosunun, ülkemiz çocukları ve gençleri adına, eğitim, sağlık, koruma ve geliştirme alanlarında güvenilir, doğru, tutarlı kararlar alması, çocuk ve gençlere insancıl bir duyarlılıkla yaklaşması; çağa yakışır bir kavrayış ve bilinçle onları sarmalaması beklenemez. Ülke yönetimini elinde tutmakta olan güçlerin ana özelliği, halkını, insanını sevmek ve bu sevgi ve özeni temel alarak, o ülke halkına hiçbir ayrım göstermeksizin insancıl, çağdaş nitelikli bir yaşam biçimi sağlamak olmalıdır. Çocuk ve gençlere şiddet uygulayan, onların yaşamlarını yitirmelerine neden olan ve olanlardan hiç pişmanlık payı çıkarmayan katı, sert, acımasız, insanca tutum ve söylemlerin uzağında kalmayı özellikle yeğleyen bir devlet yönetiminin varlığı, o ülke çocukları ve gençleri için çocuk ihmali ve istismarı açısından önemli bir risk etmenidir. Son dönemde ülkemizde, devlet eliyle çocuk ihmal ve istismarı örnekleri giderek artmaktadır. Çeşitli kitle iletişim araçlarından edinilen bilgiler doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın valiliklere gönderdiği bir yönerge doğrultusunda, ilköğretim, lise öğrencileri ve yurtlarda kalan gençleri içeren geniş bir çocuk ve ergen grubuna, gönderilen müfettişler aracılığıyla, öğretmen ve ailelerinin siyasi görüş ve yönelimlerini öğrenmek adına sorular sorulduğu, onlardan anne babalarını ya da öğretmenlerini ele veren muhbirler olmalarını bekleyen; onları ürküten, suçlandıran, onların çelişkiler, çatışmalar ve korkular yaşamalarına neden olan totaliter, baskıcı yönetimsel yaklaşımların çocuk ve gençleri kuşattığı öğrenilmektedir ki, bu durum doğrudan çocuk istismarına girer. Çocuk ve gençlerini acımasızca örseleyen, baskılayan, gelişimlerini aksatan ya da engelleyen, kıyıma uğratan ve onların yaşam hakkını ellerinden alan bugünkü devlet yönetimine “dur” denilmesi gerekir. Çocuklarımızı merakın ve oyunun geliştirici evreninden alarak dogmalara ondan da öte ölüme tutsak kılan; coşkunun ve yaşamın güzelim kapısını onlara kapayan; Çocuk ve gençlerimizi ayrımcılığın kötücül aynasında çarpıştırmayı hedefleyen; Gençlerimizi zulmün arka sokaklarında pusu kurmuş olan ölüme teslim eden; Çocuk ve gençlerimizi sorgulamalara çeken, ancak onların özgürce dünyayı, çevrelerinde olup bitenleri sorgulamalarına izin vermeyen, tüm yaklaşımları kınar; toplumu, çocuk ve gençlerin, uygar bir düzende gelişimlerinin önünü açan aydınlık, güzel günlere çıkmalarında, onların destekçisi olmaya çağırırız. Kılıçdaroğlu II Meşrutiyet ile başlayan Türkiye’nin demokrasi tarihi, Atatürk’ün Cumhuriyet ile attığı temeller üzerinde, İsmet İnönü’nün “Tek adam” olarak verdiği, Çok Partili Düzen’e geçiş kararı ile bugünlere gelmiştir. İsmet İnönü elbette bu adımı, Atatürk’ün kurduğu, partisi CHP adına atmıştı... Çok Partili Düzen’e geçildikten sonra da CHP, “Demokrasiyi kurmak ve yaşatmak” biçimindeki tarihsel görevini sürdürdü. Ama ne yazık ki ilk serbest seçimlerle iktidara gelen Bayar ve Menderes’in Demokrat Parti’si, demokratik rejimi yaşatmak ve geliştirmek yerine, onu sınırlamak, kısıtlamak, otoriter bir rejime dönüştürmek için çalıştı ve bunu “Milli irade” kavramının arkasına gizlediği “Çoğunluk diktatörlüğü” anlayışıyla yaptı. O günden bu yana, Ecevit’in çok kısa ve güçsüz iki dönemi dışında, sağ iktidarlar ve askeri darbelerle yönetilen Türkiye, bir türlü demokrasisini sağlıklı bir raya oturtamadı. Oturtamadı, çünkü sağ iktidarlar demokrasinin temel insan hak ve özgürlükleri yerine çoğunluk diktasını, askerler ise (özgürlükçü 1961 Anayasası bir yana) kendilerinden menkul, aslında gerçek Atatürkçülükle hiçbir ilgisi olmayan bir “sözde Atatürkçü ideoloji” ile baskı rejimlerini empoze ettiler. CHP, 1960’ların sonundan itibaren demokrasi mücadelesine “Ortanın solu” sloganı ve 1977 seçimleri öncesinde yeniden yazılan parti programı ile sosyal demokrat olarak (isterseniz “demokratik sol” da diyebilirsiniz) Ecevit’in liderliğinde devam etti. Askeri darbeyle bir süre kesintiye uğrayan demokrasi sürecinde, çeşitli yasaklama ve bölünmelerden sonra bayrağı, demokrasiyi bütün hücrelerine kadar sindirmiş olan Erdal İnönü, SHP lideri olarak devraldı. CHP yeniden açıldıktan ve bölünmeler sona erdirildikten sonra da liderlik koltuğuna oturan Deniz Baykal, CHP’nin demokrasi yolundaki işlevini sürdürdü. Şimdi bu tarihsel görevi Kılıçdaroğlu devraldı. HHH Kılıçdaroğlu, tam bir demokrat, olgun, sakin ve en önemlisi, güvenilir bir lider portresi çizmektedir. Ciddi bir devlet deneyimine sahiptir. Sürekli zulüm gören bir gruptan gelmesine karşın, kurulan bütün tuzakları aşmış, asla etnikçiliğe ve mezhepçiliğe prim vermemiş, evrensel insan hakları ve demokrasi yolunda, hiç yalpalamadan yürümüştür. Türkiye’nin ve CHP’nin en bunalımlı döneminde partinin başına geçmiş, parti içindeki sert tartışmalara ve hizipleşmelere karşın parti bütünlüğünü korumuştur. Seçim kampanyasındaki başarısı şaşırtıcıdır: Gerek meydanlardaki vurguları, gerek Meclis kürsüsündeki konuşmaları, gerek sorunlar karşısındaki somut çözüm önerileri, gerekse televizyon programlarındaki demokrat kimliğiyle yakaladığı başarı, CHP’yi görmezden gelen medyanın bile dikkatini çekmiştir. HHH CHP ve onun lideri Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi, bugün içine düştüğü büyük bunalımdan çıkaracak olan demokrasi umudunu yeniden yeşertmiştir. Seçimlerde Elektronik Hile Olasılığı Prof. Dr. K. Erçin Kasapoğlu G ünümüzde gelişen bilgisayar teknolojisine koşut olarak seçim sonuçlarında “elektronik hile” yapabilme olanağı da oldukça artmıştır. Nitekim, 2004 yılındaki ABD Başkanlık seçim sonuçlarını televizyonda izlerken Ohio’daki sandık sonuçlarına ilişkin bir çelişki dikkatini çeken Stephen Spoonamore adlı bir bilgisayar uzmanı, seçim sandıklarından gelen doğru sayım sonuçlarının sayım merkezine aktarılmadan önce ‘elebaşı’ (kingpin) görevi gören gizli bir bilgisayara aktarılabileceğini ve sayıların orada değiştirildikten sonra merkeze iletilebileceğini iddia etmiş ve bunu kanıtlamıştı. Bunun üzerine konuyu araştıran Ohio Başsavcısı da diğer başkan adayı Kerry’ye verilen oyları Bush’a aktaran ‘elebaşı saldırısı’nın (kingpin attack) SmartTech adlı bir bilgisayar firması tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu ve bu firmanın BushCheney ekibinin seçim kampanyası başkanı, aşırı muhafazakâr evangelist Cumhuriyetçi Parti üyesi ve aynı zamanda Ohio Eyaleti Müsteşarı Ken Blackwell tarafından kiralanmış olduğunu ortaya koymuştu. Türkiye’de ise 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde, 2009 yerel seçimlerinde ve en son 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde sandık sonuçlarına yönelik hile yapıldığı kuşkusu ve iddiaları gerek kamuoyunda gerekse medyada yaygın bir şekilde dile getirilmiş olmasına karşın nedense kimse konuyu derinlemesine araştırma gereğini duy madı. Oysa özellikle 17 Aralık operasyonundan sonra ciddi şekilde oy kaybına uğrayacağını düşünen AKP hükümetinin önümüzdeki 30 Mart yerel seçimlerinde her türlü hileye başvurabileceği ve bir ‘elektronik elebaşı saldırısı’ (electronic kingpin attack) uygulamasının söz konusu olabileceği göz ardı edilmemelidir ve buna karşı gerekli önlem, çok geç olmadan, bir an önce alınmalıdır. Örneğin, ilgili mahkemeden alınacak bir kararla oluşturulabilecek bir bilirkişi heyeti, bir noter gözetiminde, kesin seçim sonuçlarının değerlendirilip ilan edileceği Yüksek Seçim Kurulu’ndaki bilgisayarları denetleyebilir ve söz konusu elektronik hileye neden olabilecek bir korsan bilgisayarın olup olmadığını belirleyebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear