29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2014 PERŞEMBE 8 HABERLER GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada ATC direktörü, ‘TürkiyeABD ilişkilerinin bu hale gelmesini kimse beklemezdi’ diyor MUSTAFA BALBAY Nedeni Erdoğan’ın tutumu LEYLA TAVŞANOĞLU ABD’yle Türkiye arasındaki en yaygın iş kuruluşu olan American Turkish Council’ın (ATC) direktörü Büyükelçi James Holmes, son sekiz ayda ABDTürkiye ilişkilerinin böylesine kırılgan hale geleceğini hiç kimsenin tahmin edemediğini söylüyor. Diplomatik kariyerinden emekli olmadan önce devlette pek çok görev üstlenmiş olan Holmes, Başkan Obama’nın Suriye’yle diplomatik anlaşma yolunu seçmesinin bir nedeninin AKP hükümetinin Washington’a karşı takındığı sert tutum olduğuna dikkat çekiyor. Ancak her kim olursa olsun, iki ülke arasındaki ilişkileri hiç kimsenin bozamayacağını ima ediyor. 1990’lı yıllarda ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde de görev yapan Holmes, özellikle de ATC bünyesinde iş bağlantıları ve ticari ortaklıkların her zaman olduğu gibi gelişerek devam ettiği mesajını veriyor. l Başbakan Erdoğan’ın “dış güçlerin” Türkiye’nin istikrarını bozmayı hedefledikleri sözleri ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone’yi istenmeyen adam ilan etmekle tehdit etmesi üzerine TürkiyeABD ilişkilerini nasıl görüyorsunuz? HOLMES Sekiz ay önce Başbakan Erdoğan Washington’ı ziyaret ettiğinde herkes ikili ilişkilerin yirmi yılın en iyi ilişkileri olduğunda hemfikirdi. O dönemde hiç kimse ilişkilerin bir şekilde kırılgan bir hal alacağını düşünemezdi. Bu değişimin bir nedeni Başkan Obama’nın, Suriye’nin yaygın kimyasal silah kullanımına askeri harekâtla karşılık vermek yerine diplomatik anlaşma yo ‘Sürdürülebilir değildi’ Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikasının gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz? J.H. Sorunuz devamlılığı olan bir siyasetin gerçekçi olarak görülebileceğini ima eder gibi. Komşularla sıfır sorun siyaseti, Türkiye’nin başlangıçta umduğunun aksine esnek ve sürdürülebilir olmadığını kanıtladı. Ama bence bu baştan yanlış bir siyaset değildi gibi. Baştan bu siyaset Türkiye’yi bölgesel bir oyuncu olarak gösterdi ki yine bence bu iyi bir durumdu. (Büyükelçi Holmes, Tahran’la Washington arasındaki yakınlaşmanın Türkiye’nin rolünü nasıl etkileyeceği ve Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in, Ankara’nın Özgür Suriye Ordusu’na silah yardımında bulunduğu suçlamasını nasıl değerlendirdiği sorularımı yanıtsız bıraktı.) lunu seçmesi olabilir. Bu karara sebep olan nedenlerden bazıları muhtemelen ABD ve Büyükelçi Ricciardone’ye yöneltilmiş aşırı sert suçlamalardır. Ama bunların hiçbiri Türkiye’yle ABD’nin çok değerli ve çok önemli stratejik bir anlaşmayla birbirlerine bağlı oldukları ve çok uzun bir dostluk, ortak değerler tarihini paylaştıkları gerçeğini değiştiremez. yanlış olur. Çok meşgul bir ABD Savunma Bakanı’nın son anda bile olsa bir ziyaretini ertelemesi için pek çok nedeni ve işi olabilir. Savunma Bakanı’nın gelecek bir tarihte Türkiye’yi ziyaret edeceğinden eminim. l Washington Post gazetesinde ABD’nin iki Ankara Büyükelçisi Eric Edelman ve Morton Abramowitz’in ortak bir makalesi yayımlandı. Makalede iki büyükelçi Başkan Obama’ya AKP hükümetine uyarıda bulunması çağrısı yapıyordu. Ayrıca Türkiye’yi çok iyi bilen analistlerden Henri Barkey’in de Başkan Obama’nın en önemli sorununun Türkiye haline geldiğini ileri süren bir yazısı yayımlandı. Acaba ne oldu da Washington’da AKP hükümetine karşı böylesine kaygılar oluştu? Büyükelçiler Edelman ve Abramowitz’i bu yazıyı yazmaya sevk eden nedenleri ya da Erdoğan’da ne gibi özellikler görüp bu yazının etkili olabileceğini niçin düşündüklerini bilemem. Ancak şu sonuca varabilirim: Bu yazı muhtemelen ikili ilişkilere katkı yapmak yerine iç siyaset değeri gözetilerek yazılmıştır. l AKP hükümetiyle Gülen Cemaati arasındaki koalisyon parçalandı. Sizce bu gelişmenin Türk siyasetinin geleceğine nasıl etkileri olabilir? Keşke bana bunca siyasi soru yerine bizim AmericanTurkish Council (ATC) üyelerinin ticari ve yatırım faaliyetleriyle ilgili sorular yöneltseydiniz. Benim, sağlam ikili ilişkilerimizin geleceği ve ticaretin siyaset yolunda meydana gelen ve gelebilecek kimi sarsıntıları her zaman düzelteceğine sonsuza kadar inancım var. ATC üyelerimiz, benim de sürekli teşvik ettiğim uzun vadeli iş yapmaya kendilerini bağladılar. Biz çok daha zorlu zamanlardan geçtik ve her seferinde de daha güçlendik. Olayların yönü olumluya yönelecektir. Bütün bunlar olurken hiç kimse panikleyerek tasını tarağını toplayıp evine dönmedi. İşimizin başındayız. Ekonomi yavaşlayabilir ama çökmez. Bu yıl için Türkiye’nin ekonomik büyümesinin çoğu Avrupalı komşusundan çok daha iyi olacağına da iddiaya girerim. Ticari fırsatlar sayısız. Yarışın galipleri de maraton koşucuları olacaktır. ATC olarak biz üyelerimizin böylesine uzun vadeli bir yarışı sürdürmelerini teşvik ediyoruz. ‘Sarsıntılar düzelir’ l ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, yaklaşık bir ay önce Ankara’yı ziyaretini programlamıştı. Hagel’in son anda ziyaretini ertelemesini neye bağlıyorsunuz? Bu sorunuzun cevabını bilmiyorum. Ayrıca bu konuda bir spekülasyon yapmam da gözetmiş olabilirler’ ‘İç siyaseti ULUDERE İTİRAZI: Katliam zanlılarını gizlediler DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nın, Şırnak’ın Uludere ilçesinde 28 Aralık 2011’de sınırdan geçen 34 kişinin hava operasyonuyla öldürülmesiyle ilgili verdiği takipsizlik kararına, Uludereli ailelerin ardından, Şırnak Barosu da itiraz etti. Baronun hem Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na hem de Milli Savunma Bakanlığı’na verdiği itiraz dilekçesinde, görevli yargı merciinin, TMK 10. madde ile görevli savcılık ve ağır ceza mahkemeleri, bir kısım şüpheli için ise Anayasa Mahkemesi olduğu vurgulandı. Dilekçede, “34 sivil yurttaşın katledilmesi ve 4 kişinin yaralanmasına sebebiyet veren olayda, görevli yargı merciinin Askeri Savcılık olduğunun kabulü tam bir keyfiyettir, hukuk tanımazlıktır, katliamın şüphelileri gizlenmiştir” denildi. Baro, yaralılara müdahale etmediği iddia edilen Şırnak Valisi ve Uludere Kaymakamı’na da soruşturma açılması istendi. Hayata Dönüş davasında hakkında koruma kararı bulunan binbaşı ifade verecek Zorla getirecekler Fotoğraf: ŞAHAP AVCI Çocuklar özgür kalsın Haber Merkezi Aralarında İHD, ÇHD, TİHV, TAYDER’in de olduğu çok sayıda sivil toplum örgütü, dün İzmir, Ankara, Diyarbakır, Mersin ve İstanbul ceza infaz kurumları önünde yaptıkları eşzamanlı eylemle, çocuk cezaevlerinin kapatılmasını istedi. İZMİR: Aliağa Şakran’daki cezaevi önünde yapılan basın açıklamasında “Yakın tarihte cezaevinde kalan çocukların işkence, kötü muamele ve diğer onur kırıcı muamelelere maruz kalmalarını insanlık adına utançla ve büyük bir kaygıyla takip ediyor ve ihlallerin sona erdirilmesi için yetkilileri göreve çağırıyoruz” denildi. DİYARBAKIR: Diyarbakır D Tipi Cezaevi önünde yapılan açıklamada, “Çocuk cezaevleri bütünüyle kapatılıncaya kadar, biz sivil toplum kuruluşlarına cezaevlerinin kapılarının açılmasını talep ediyoruz” denildi. MERSİN: İHD Mersin Şubesi Başkanı Ali Tanrıverdi, “Cezaevlerindeki çocuklara karşı onur kırıcı muameleleri nedeniyle uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiği açıktır. Çocuk cezaevlerinin kapatılması, alternatif modellerin geliştirilmesi zorunludur” dedi. ANKARA: Sincan Cezaevi’nde toplanan grup adına açıklama yapan İnsan Hakları Derneği Başkan Yardımcısı Hasan Erdoğan, uluslararası sözleşmeler gereği, hiçbir çocuğun yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını söyledi. ‘GAvAT’ HAKARETİ İstanbul Haber Servisi Bayrampaşa Cezaevi’ne 19 Aralık 2000’de düzenlenen ve 12 kişinin öldürüldüğü “Hayata Dönüş” operasyonuna ilişkin 39 jandarma erinin yargılandığı davada, hakkında koruma kararı bulunan emekli Binbaşı Zeki Bingöl’ün tanık sıfatıyla ifadesinin alınması için zorla getirilmesine karar verildi. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen davada, mahkeme dönemin Adalet ve İçişleri Bakanı hakkında düzenlenmiş bir fezleke bulunup bulunmadığı, var ise sonucunun bildirilmesi için Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ile Ankara ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına karar verdi. Duruşmaya, sanıklar Hayrettin Çiftçi, Vedat Ceylan, Hasan Köse, Tuncay Köken, Türker Geçdoğan, Sultan Dağ, Ramazan Şener ve Mete Koçtürk ile müşteki avukatları katıldı. Mahkeme heyeti, emekli Binbaşı Zeki Bingöl’ün tanık sıfatıyla ifadesinin alınması için zorla getirilmesini kararlaştırdı. Jandarma Genel Komutanlığı’na yazı yazılarak komutanı Jandarma Üsteğmen İdris Tahta olan Jandarma Özel Harekât taburunun, komutanı Jandarma Üsteğmen Murat Bektaş olan Jandarma Komando Arama Kurtarma Taburu’na ve komutanı Jandarma Üsteğmen Bayram Özer olan Jandarma Komando Özel Operasyon Taburu’nun Aralık 2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi’ne müdahale görevi yapan personel listesinin bildirilmesinin istenmesine karar verdi. Heyet aynı zamanda Jandarma Genel Komutanlığı Hukuk Hizmetleri Başkanlığı ve Adli Müşavirliği’ne yazı yazılarak Bayrampaşa Cezaevi operasyonuna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderilen dosyanın varsa bir suretinin gönderilmesinin istenmesine karar vererek duruşmayı 9 Temmuz’a erteledi. telefonla müdahalesini kabul etmesi, internet erişimini sınırlandırma yasası hükümetin medyaya bakışını bir kez daha ortaya koydu. Başbakan genellikle devlet kadrolarında atamaların yapılmasına müdahale eder, deyim yerindeyse devlette kadrolaşır. Ancak AKP iktidarı döneminde artık patronların da hükümete ait bir eleman gibi kullanıldığını görüyoruz. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun partinin salı günkü grup toplantısında yasal dinlemeler sonucu elde edilen delillerden verdiği örnekler, gelinen noktayı tartışmasız biçimde ortaya koyuyor. Tablo şudur: Hükümet çok kanallı tekseslilik istiyor. Farklı alanlara hitap ediyormuş gibi görünen televizyon kanalları, gazeteler olacak, örneğin biri magazine, öteki dini değerlere ağırlık verecek. Ama hepsinin ortak paydası Başbakan’ın sesi olarak yayım hayatındaki yaşamını sürdürecek. Başbakan’ın taa Fas’tan telefon ederek yayın değiştirtecek kadar müdahaleci bir tutum sergilemesini de şöyle tarif edebiliriz: Çok kanallı teksesli medya; AKP’nin tıpkı kadın kolları, gençlik kolları gibi partiye ait bir organ! HHH Televizyon yayıncılığının giderek etkinleşmeye başladığı yıllarda Batı demokrasileri de şu ikileme yanıt aramıştı: Kamu yayıncılığı ve özel yayıncılık nasıl denetlenecek? Kamu yayıncılığını denetlemek kolaydı. Bu yayın organları özerk bile olsa bütçesi kontrol edilerek denetim altında tutuluyordu. Özel yayıncılık ise adı üstünde devlet çarkının dışında bir yapıydı. Medyada ayrı bir güç sahipliğinin ortaya çıkmaması için özel televizyon sahiplerinin bankacılık, inşaat gibi öteki alanlarda olması kısıtlandı. Bir medya patronunun ülkenin toplam medya gücünün belli bir orandan fazlasına sahip olmasını engelleyen yasalar getirildi. Türkiye bu konuları tartışsa bile gelip giden hükümetlerle şekillenen istikrarsız bir yapıya teslim oldu. Dünyada yükselen küreselleşme özel yayıncılıkla ilgili kararları anlamsız hale getirdi. Politikacılar da özel sektörü denetim altına almak yerine, önünü açarak kullanma yoluna gitti. AKP iktidarı ise Batı’daki bu gidişten daha densiz biçimde medya gücünü tam bir silah ve propaganda aracı haline getirdi. Yazının başında vurguladığımız gelişmeler Başbakan’ın yüzde 80’den fazlasını kontrol ettiği medyada tek bir muhalif ses olmaması için her şeyi göze aldığını gösteriyor. Siyasi tarihi biraz inceleyince bu tür yöntemlerin çok denendiğini ancak başarılı olunamadığını herkes görecektir. HHH Başbakan yazılı ve görsel medyayı kontrolle yetinmiyor, sosyal medyayı da deyim yerindeyse asosyal hale getirmek için her yöntemi deniyor. Halen Cumhurbaşkanı’nın önünde bulunan internet yasasının temel amacı budur. Türkiye’deki 40 milyona yaklaşan internet kullanıcısını tek tek denetim altında tutmak gibi akıl dışı bir yolu seçen AKP güç kaybetme telaşıyla daha büyük hatalar yapıyor. Cumhurbaşkanı bu hatalar zincirinin bir parçası olacak mı? Önümüzdeki en fazla 12 günlük dönemde bu sorunun yanıtı netleşecek. İçinden geçtiğimiz iletişim çağının başlıca araçları olan yazılı, görsel ve dijital medya bir toplam güç olarak kendisini kontrol etmeye kalkan tüm organları kısa ya da orta vadede etkisiz hale getirecek güçtedir. ISPARTA’DAKİ UÇAK KAZASI Atlasjet’in patronu: Uçuş yeterliliği yoktu İstanbul Haber Servisi Atlasjet Havayolları’nın sahibi Ali Murat Ersoy, 52 kişinin yaşamını yitirdiği Isparta’daki uçak kazasıyla ilgili olarak “Uçuşları yapabilecek kabiliyette olmayan havayolu şirketinden kiralanan bir uçak Isparta’da düştü. Eğer filoda olmayan uçaklar tur operatörlerine pazarlanmasaydı, bu uçak Isparta seferini yapmayacak, bu elim olay yaşanmayacaktı” dedi. Atlasjet’i menfaatları için zarara uğrattıkları iddiasıyla biri Amerikalı 4 sanığın yargılandığı duruşmada ifade veren Ersoy, sanıklar’ın Atlasjet’i yok pahasına ele geçirmek için işbirliği yaptıklarını ve 6 aşamalı bir planı devreye soktuklarını iddia etti. Ersoy, bu planının ilkinin şirketi zarar ettirmek olduğunu savunarak “Suudi Arabistan Havayolları’na maliyetin çok altında fiyatla filonun neredeyse yarısını oluşturan uçakları kiralamışlardır. Bu eylemin sonucunda havayolu şirketimiz net 22 milyon dolar işletme zararı yaşamıştır. İkinci eylem ise filoda bulunmayan 5 uçağı sanki filoya katılacakmış gibi tur operatörlerine pazarlamışlardır. Sadece bu uçakların pazarlanması sonucu oluşan işletme zararı ve tur operatörlerine ödenen tazminatların toplamı 10 milyon doları geçmiştir” dedi. Üçüncü eylemin, SLOT yönetmenliğine aykırı yapılan uçuşlarla ilgili gelen cezalara gerekli itirazların yapılmasının önüne geçilmesi olduğunu ileri süren Ersoy, “Filoda olmayan uçaklar, tur operatörlerine pazarlanmasaydı, bu elim olay yaşanmayacaktı” dedi. Savcı, sanıkların beraatını istedi. Duruşma erteledi. vali Coş’a soruşturma SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Adana’da 10 Kasım Atatürk’ü Anma törenleri sırasında kendisini protesto eden yurttaşlara “gavat” diyerek hakaret eden Adana Valisi Hüseyin Avni Coş hakkında Mersin Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma yürütüldüğü belirtildi. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, “Söz konusu olaya ilişkin karar 27 Kasım 2013’te verilmesine karşın, uzun süre sonra konunun karar yeni verilmiş gibi gündeme getirilmesi ve Adana Valisi hakkında hiçbir işlem yapılmıyormuş gibi izlenim uyandırılmaya çalışılmasının dikkat çekici bulunduğu” belirtildi. Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin 18 sanıklı davaya devam edildi ‘Örgütü gizlediler’ CANAN COŞKUN Yunanistan’da hapis yatacaklar Haber Merkezi Yunanistan’ın başkenti Atina’da, terörle mücadele çerçevesinde bir apartman dairesine düzenlenen baskında yakalanan 4 DHKPC üyesinden 3’ünün Sabancı suikastı zanlısı İsmail Akkol (42), Dursun Karataş’ın ölümünden sonra örgütün lideri sayılan Hüseyin Fevzi Tekin (49) ile geçen yıl AKP Genel Merkezi’ne düzenlenen saldırıda adı geçen Murat Korkut (32) olduğu iddia edildi. Zanlıların kimliklerinin tespit edilebilmesi için DNA testi yapılacak. Yunan Emniyeti tarafından sorgulanan zanlılar, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Zanlıların Suriyeli olduklarını söyleyerek Atina’da kiraladıkları evde yapılan aramada ise çok sayıda silah mermi, el bombası, bilgisayar, örgütsel doküman ele geçirildiği açıklandı. Terörle mücadele şubesince el konulan silah ve mühimmatın, terörist faaliyetlerde kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi için incelemeye alındığı kaydedildi. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin 18 sanıklı davaya İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Dünkü duruşmaya tutuksuz sanıklar Osman Hayal ve Tuncay Uzundal katıldı. Mahkeme başkanı sanıklardan Zeynel Abidin Yavuz’un ifadesinin celse arasında alındığını, sanık Ahmet İskender’in de hâlâ yakalanamadığını ifade etti. Duruşmada Tekirdağ Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in ifadeleri can lı bağlantı kurularak alındı. Dink ailesi avukatlarında Hakan Bakırcıoğlu, cinayetin örgütlü bir yapı tarafından işlendiğinin gizlendiğine dikkat çekerek, Dink cinayetinde yalnızca emniyet görevlileri Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in sorumlu olmadığını, dönemin Emniyet görevlileri Celalettin Cerrah, Reşat Altay, Jandarma görevlileri Ali Öz ile bazı MİT görevlilerininde sorumluluğu olduğunu kaydetti. Bakırcıoğlu, soruşturmanın ve incelemenin yeniden yapılması gerektiğini vurguladı. Mahkeme heyeti, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda devam eden Dink cinayeti soruşturmasının hangi aşamada olduğuna ve akıbetinin sorulmasına karar vererek duruşmayı 18 Nisan’a erteledi. Öte yandan duruşma öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde toplanan “Hrant’ın Arkadaşları”, sorumluların tümünün yargı önüne çıkarılmasını istedi. Grup adına açıklama yapan Karin Karakaşlı, “Hrant Dink davası, yakın tarihin bütün kirli oyunlarının ifşa edilebilme ihtimalidir. Ortak bir yüzleşme simgesidir. Bu sınavdan geçemeyen bir devletin meşruiyeti yoktur. Bu dava çözülmeden barış yoktur”dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear