23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 KASIM 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER TEŞEKKÜR BEKLERKEN SÜRÜLEN müezzin Yıldırım, itiraz dilekçesinde 3 gün boyunca büyük krizi yönettiğini söyledi 7 ‘Polis yardım etmedi’ Alevilerin Bilge Tutumu 15 yıl önce üst komşum, 2530 yaşlarında delikanlı, Aleviymiş... Bilmiyordum. Annesi oğlunun yanına geldiğinde bir tas aşure ile kapımı çaldı... Ama aşure bizim evde de yapılır hep.. Farkında değilim hâlâ. Anne, oğlunun Alevi olması nedeniyle çekingenliğinden bahsetti. Benim kimliğimi tanımanın cesaretiyle.. Anne de çok çekingen... Fark ettim ki birden, topluma paralel yaşıyorlar. Ve her zaman dışlanma endişesi içindeler... Endişe falan değil, dışlanmışlar. Siyaseten ve dincilikten, devletten ve kurumlarından dışlanırsanız, kendinizi güçsüz ve dayanaksız hissedersiniz. Bir “güvercin tedirginliği” içinde yaşayan sadece Ermeniler değil bu ülkede. Bu Türk devletinin, Türk siyasetinin, Türk Sünniliğinin utanç verici yüzüdür... Ve yeni değildir, kökleri taa Yavuz Sultan Selim’e kadar gider... Oysa bu toprakların en kadim köklerinden biridir. Sık sık bu Sünni siyasi illet, Alevilere hep Yavuz Sultan Selim’in soykırımcılığını, katilliğini anımsatır. Fişler, dışlar, evini işaretler, camileri yaktılar diye yalan uydurarak Alevileri öldürür... SünniAlevi birbirine düşürülür. Kahramanmaraş, Sivas... Yani irili ufaklı katil ruhlar hep ayaktadır... RTE, Alevi düşmanlığını, toplumu bölmek, kamplara ayırmak ve kendi taraftarlarını bir arada tutmak için hiç gündeminden eksik etmedi. Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini miting meydanlarında anımsattı, neden korkuyorsun Aleviliğini saklıyorsun, diye kışkırtıcı davrandı. En son Berkin Elvan’a ve annesine yine bir mitingde yaptıkları unutulabilecek gibi değil. Ya Sivas davasının düşmesi karsışında “hayırlı olsun” sevinci?! Sivas katliamı AKP’nin içindedir... Bunu yapan, aynı zamanda da her yıl “Alevi açılımı” tezgâhladı... Alevi milletvekili de yaptı! Vitrinlik! Neymiş dertlerinizi anlatın bakiiiiim.. O çok iyi bildikleri kıyım tarihine ve kendi dışlama tarihlerine, Sünniliğin yapısal eğemenliğine baksalar görecekler... HHH Bu iktidarın 12 yıldır Alevi düşmanlığını anlamak için basit bir saptama yeterli: Devletin her kademesinde Kürtler var... Milletvekilleri, bakanlar... Cumhurbaşkanları... Çok güzel. Demek bu anlamda bir problem çözülmüş. Kürtlerin siyasi, ekonomik ve toplumsal düzeyde Türkiye ile “entegrasyonu” söz konusu. “Kürtçü”ler diyecektir ki, “onlar asimile olmuşlar”... PKK’cilere göre bu anlamda “Kürt demek; Kürt ulusu, Kürt devleti, Kürt özerkliği ve bağımsızlığı için mücadele eden kimsedir”... Hepimiz birbirine asimile olabilsek keşke ama henüz o çağlar insanlığın çok uzağında! İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı eylemleri sırasında Dolmabahçe’de göstericilerin sığındıkları Bezmi Âlem Valide Sultan Camisi’nin o dönemki müezzini Fuat Yıldırım, başka bir camiye atanması kararının iptali istemiyle açtığı dava için hazırladığı dilekçede 3 gün boyunca yaşadıklarını anlattı. Camideki yaklaşık 3 bin eylemcinin panik içinde olduğunu, dışarıda kalan eylemcilerin sinirlenerek caminin cam ve kapılarını tekmelemeye başladığını aktaran Yıldırım, eylemcilere Alevilerin yakılarak öldürüldüğü “Madımak Oteli”ni hatırlatarak uyarı anonsu yaptığını söyledi. Müezzin Yıldırım, avukatı Ali Tizik tarafından 21 Mart 2014’te İstanbul 4. İdare Mahkemesi’ne verdiği dilekçede, olayların başladığı 31 Mayıs 2013 akşamı istenmesine rağmen polisten yardım alamadıkları gibi eylemcilerin camiye doğru püskürtüldüğünü aktardı. Yıldırım, eylemcilerin küçük gruplar halinde sabaha kadar caminin önünde slogan attığını, dolayısıyla kendilerinin sabaha kadar gaz yediklerini, hiçbir idarecinin de olaya müdahale etmediğini belirtti. Ertesi gün, etraftaki ilçelerden gelenlerin Dolmabahçe Meydanı’nda toplanmaya başladığını anlatan Yıldırım “İnsanlar çıldırmıştı, sanki küçük bir kıyametti. Gün boyu polisten yardım talep ettim. Fakat netice alamadım. 2 Haziran’da da olaylar devam etti. Pazar günü izinli olmama rağmen gece yarısı camiye döndüm” dedi. Yıldırım, “Camideki 3 bin eylemci panik içindeydi. Dışında kalan eylemciler sinirlenerek caminin cam ve kapılarını tekmelemeye başladı. Ortalık cehennem gibiydi. Allah korusun bir molotof veya bir el bombası atılsaydı hem insanlık olarak Madımak uyarısı hem de ülke olarak biterdik. Belki de bu güzel ülke iç savaşa gidecekti” değerledirmesini yaptı. Yıldırım, mikrofonla eylemcilere seslendiğini kaydederek onlara molotofkokteyli atılırsa caminin yanabileceğini, yaralıların zarar göreceğini ve caminin “Sivas’taki Madımak Oteli olayına” dönebileceğini söylediğini aktardı. Yıldırım, 3 gün 3 gece tek başına mücadele ettiğini ve büyük bir kriz yönettiğini dile getirerek “3 günlük bu mücadelem süresince tüm yetkilileri ve bana yardım edecek memur arkadaşları aramama rağmen kimseye ulaşamadım. Ulaştıklarımdan da netice alamadım. Diyanet İşleri Başkanlığı, iki müfettiş görevlendirdi ve 15 gün boyunca inceleme yapıldı. İk ay sonra hazırlanan rapor doğrultusunda görev yerimin değiştirilmesine çok şaşırdım. Teşekkür ve takdir beklerken tenzil edilmem beni çok üzdü” dedi. Tarih Sıkıştırıyor Ulusal ve uluslararası ölçekte sorunlar birikti, yoğunlaştı. Bu aynı zamanda “çözümlerle” ilgili bir yoğunlaşmadır. Öyle ya da böyle, beğenin ya da beğenmeyin bir “sıkışma” anı gelecek, tablo hızla değişecektir. Uluslararası ölçekte İkinci Dünya Savaşı öncesi günlerini hatırlatan yoğun bir trafik yaşanıyor. Sınırları zorlayan askeri ve politik harekâtlar, potansiyeli büyük, kendisi şimdilik sınırlı, küçük savaşlar zamanındayız. Ortadoğu’daki, Rusya Avrupa sınırındaki askeri hareketlenmeler tehlikenin büyüdüğünü gösteriyor. Türkiye ise her iki bölgenin ortasında, tehlikenin göbeğinde, büyüklük kompleksine kapılmış, içte de dışta da tutarlı bir politika üretme yeteneğine sahip olmayan bir siyasi ekip tarafından yönetiliyor. HHH Bu tabloya giderek tükenme sınırına getirdiğimiz doğa ile ilgili ve galiba çözümde geç kalınmış sorunlar ekleniyor. O konuda da sıkışma tatsız bir “çözümü” önümüze koymak üzeredir. Kapitalizmin doğası ile yapışık bu sorunu, insanın lehine çözebilme umudumuzu, teorik olarak ne kadar çaba göstermiş olursak olalım sosyalizm deneyiminde de koruyamadık. Kuşatılmış sosyalist ülkeler henüz çaresini üretemediğimiz uluslararası rekabetin ağırlığına dayanamadılar. Ortaya çıkan tablonun “tarihin sonu”, “kapitalizmin nihai zaferi” olarak ilan edilmesi, gerçeği perdelemekten, yaşadığımız sıkışma anını hızla yaklaştırmaktan başka bir sonuç doğuramazdı. Öyle de oldu. HHH Batı’nın taktığı ve kabul ettirdiği tanımla “soğuk savaş” döneminin nükleer “dehşet dengesi” yerini daha tehlikeli bir “dengeye” terk etti. Bu denge günü birlik değişen, aktörlerin hızla kimlik ve kılık değiştirdiği kaotik bir dengedir. Tarihçi Eric Hobsbawm “Kısa 20. Yüzyıl” adlı eserinde (Everest Yayınları) derin bir karamsarlıkla daha bu yüzyıla girmediğimiz günlerde bu tehlikeli geleceğe işaret etmişti. Uzunca bir alıntıya izin verin; şöyledir: HHH “Gelecek, geçmişin bir devamı olamaz ve gerek dışsal, gerekse içsel olarak tarihsel bir kriz noktasına ulaştığımızı gösteren belirtiler var. Teknobilimsel ekonominin oluşturduğu güçler artık çevreyi, yani insan hayatının maddi temellerini tahrip edecek kadar büyüktür. (...) Dünyamız hem dışa hem de içe doğru infilak etme tehlikesiyle karşı karşıyadır.” Umutsuz ve karamsar bir öngörüydü bu. Devamı azıcık umut ışığı, daha doğrusu şartlı da olsa bir “çözüm” umudu içerir. “İnsanlığın anlaşılabilir bir geleceği olacaksa, bu geçmişin ya da şimdiki zamanın sürdürülmesiyle olamaz. Üçüncü bin yılı bu temelde kurmaya çalışırsak başarısızlığa uğrarız. Ve başarısızlığın bedeli, yani değişmiş bir toplumun alternatifi, karanlıktır.” (78788) HHH Şimdi biz o 21. yüzyılın içindeyiz. Ufukta görünen, ne yazık ki, 19 ve 20. yüzyıllarda yaşadığımız sıkışma zamanlarının daha vahimi ile karşılaşabileceğimize dair korkutucu işaretlerdir. Bu tehdide eklenen tehlike ise kitlelerin, yani bu tablonun içinde oradan oraya koşuşan insanların çılgın bir hareketlilik içinde rotayı şaşırma, Marx’ın filozoflarına benzeme ihtimalidir. “Filozoflar, diyordu Marx, dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamakla yetindiler; oysa asıl önemli olan dünyayı değiştirmektir.” HHH Filozoflar dünyayı değiştiremezler. Değiştirme yeteneğine sahip olan kitleler iradeleriyle, bilinçleriyle kendilerini gösterebilirlerse dünya gerçekten değişebilir ve yaşadığımız bu sıkışma anlarında farklı bir çözüme doğru ilerleyebilir. Kuşkusuz bunun ön şartı; değişmez karakteriyle felaketi çağıran sistemle hesaplaşma kararlılığını gösterebilmektir. Toplumsal hareketler hem bizim ülkemizde, hem de dünyanın pek çok yerinde eylemdedirler. Peki bir sonuç alabilecekler mi? Bunu henüz bilemiyoruz. Ama günümüzün sorusu da, sorunu da budur. Dört merkezde eylem l 228 ağır 578 hasta tutsak var Yurt Haberleri Servisi Kayıp yakınları Diyarbakır, Batman, Cizre ve Yüksekova’da yaptıkları eylemlerle bir kez daha kayıpların akıbetini sordu. DİYARBAKIR: İHD Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 302’ncisi, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde sağanak yağmur altında gerçekleştirildi. Eylemde, çalışmak için gittikleri Kuzey Irak’tan dönerken Habur Sınır Kapısı’nda kaybolan Abdullah ve Ali Osman Heyecan kardeşlerin akıbeti soruldu. Kayıplardan Ali Tekdağ’ın eşi Hatice Tekdağ, eşinin gözleri önünde götürüldüğünü ve kendisinden bugüne dek bir haber alınamadığını belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Tekdağ, kayıp resimlerini göstererek “Bu gençleri görmüyor musun? Hâlâ da kan içiyorsun, hâlâ. Bu gençlere yazık değil mi? ” diye konuştu. CİZRE: Şırnak’ın Cizre ilçesinde ise kayıp yakınları 310. kez Sanat Sokak’ta eylemdeydi. Ailelerin eylemine, Cizre Belediye Eşbaşkanı Leyla İmret, KESK Kadın Meclisi, MEYADER, KURDİDER, İHD ve Barış Anneleri Meclisi üyeleri katılarak destek verdi. Eylemde, SilopiCizre arasında taksicilik yaparken 3 yolcusu ile birlikte zorla alıkonularak katledilen Ömer Candoruk’un hikâyesi Kayıp yakınları Diyarbakır, Batman, Cizre ve Yüksekova’da yakınlarının akıbetini sordu ‘Siyasi malzeme yapmayın’ eki Aleviler? Hiçbir yerde yoklar... AKP’nin hiçbir yerinde... Ne bakanlıklarda üst yönetimlerde, ne partilerinde, ne milletvekillerinde, ne parti üyelerinde... Üst yargıda varlar mı? AKP ve cemaat yargısında şüphesiz ki sıfırlar... CHP’liler arasında olabilirler. P leviler üzerinden boşuna hesaplar Bu ülkenin okumuş yazmış başbakanı “Alevilerin neden CHP’ye oy verdiklerini anlayamıyorum” deyince, acaba gerçekten mi söylüyor yoksa politik olarak bir saflıkümmilik mi sergiliyor diye düşündüm. CHP’nin başında bir Alevi var, daha ne olsun! Büyük bir açılım olarak Hacıbektaş’a gidiyor ve “müzenin parasız olacağını” müjdeliyor! Böylece Alevi meselesini çözümlüyor... Tamam tamam bugün de Alevi paketini açacakmış. Diyanet de bir rapor yazmış, iki tarafın ikiyüzlülüğünden bahsetmiş. İnsaf, tek taraflı olan bir konuda, Alevileri neden kendinize ortak ediyorsunuz? Evet bir şeyler kotarıyorlar. Yapacakları tek şey var: Cemevleri Alevilerin ibadet yerleridir, nokta. Bence tamamen lağvedilmesi gereken Diyanet’te, o zamana kadar, Aleviler de başkanlık düzeyinde yer almalı ve tüm düzenlemeler ve haklar Aleviler için de yapılmalı. En önemlisi, Alevilere devletin bütün kapıları açılmalı... Fişlemeler bitmeli. Açık ve net olarak, milletin önünde, MİT’e, Emniyet’e bu konuda talimat verilmeli... Ve başka en önemlisi, siyasi arenada, Alevileri dışlayıcı hiçbir söz edilmemeli ve savcılara, kim yaparsa soruşturma talimatı verilmeli... Açıkça, milletin önünde! Seçimlere giderken, Alevi açılımı rüyasıyla oy devşirmeyi düşünen, planlayan ve bu yolda girişimlerde bulunan bir iktidar partisi... Aleviler, yüzyılların kavrayışıyla, bunu çok iyi biliyorlar. Sözde bu yolla, Alevileri CHP’den koparacaklar! Bütün bunları düşünüyorlar mı, gerçekten mi?.. Aptal yerine koyamayacağınız birileri varsa, dikkat edin onlara hitap ediyorsunuz... İki nokta daha, bitirelim: İlki, Genç Cumhuriyetin, Dersim’de Alevileri hedef almadığını bütün Aleviler biliyor.. Keşke, şeyhlere, ağalara karşı Alevi emekçileri, köylüleri ayaklansaydı da, feodalizmin kökünü bizzat kazısaydı... Dersim’de yaşanan acılara, hiç gerekmeyen katliamlara rağmen... İkincisi, Aleviler ilk kez Atatürk’ün laikliği altında nefes alıp vermeye başladıklarını hep bildiler... Dersim’i bağırlarına basarak... Bu ne yüce düşüncedir! Davutoğlu hâlâ anlamıyor mu dersiniz... A İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, hasta tutuklular için Galatasaray Meydanı’nda 140. kez oturma eylemi yaptı. İnsan hakları savunucuları cezaevlerinde 228’i ağır olmak üzere 578 hasta tutuklu olduğuna dikkat çektiler. İHD üyeleri, “Hapishanelerde ölüm istemiyoruz” ve “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın” pankartları açarak “Tecrit işkencesine son”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganları attı. İHD İstanbul Şube Başkanı Abdulbaki Boğa yaptığı açıklamada, hasta tutuklular konusunun insanlık sorunu olduğuna dikkat çekti. Hasta tutukluların hiçbir şekilde siyasi malzeme yapılamayacağını vurgulayan Boğa, tüm hasta tutukluların serbest bırakılmasını istedi. Grup adına yapılan ortak açıklamada da 19 Aralık 2000’de gerçekleştirilen Hayata Dönüş operasyonunun ardından uygulamaya konulan F tipi cezaevleriyle birlikte hak gasplarının arttığı belirtildi. Açıklamada, 14 yıldır cezaevlerinde uygulanan tecrit sisteminin, ölüm kusmaya, hastalık üretmeye ve ağır sonuçlar doğurmaya devam ettiğinin altı çizilerek “Hapishanelerde 228 ağır, 578 hasta mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpuslarla ilgili sorunların başında, hayati tehlikesi olan hastalığa yakalanmış mahpusların hem tedavi edilmeyerek hem de serbest bırakılmayarak adeta ölüme terk edilmesi gelmektedir” denildi. anlatıldı. Yıllardır eşinin faillerinin yargılanması amacıyla mücadele yürüten Hanım Candoruk, “Eşimi katleden dönemin JİTEM elemanları olan Abdulhakim Güven, Cemal Yüzbaşı, Hıdır, Kamil Atak ve arkadaşlarıdır. Bir ara bu isimler yargılandı, ancak hepsi serbest bırakıldı” dedi. BATMAN: Batman’da ise kayıp yakınları 302. kez Atatürk Parkı önünde eylem yaptı. Eylemde, Mardin’in Dargeçit ilçesinde 30 Ekim 1995’te gözaltına alınarak kaybedilen, geçen günlerde de kemikleri bulunan Abdurrahman Olcay’ın öyküsü anlatıldı. Eşi Mizgin Doğan, “2003’te kardeşim ve kuzenimin kemiklerine ulaştık. Şimdi de eşimin cenazesine ulaştık. Yarın (bugün) Batman Asri Mezarlığı’nda defnedeceğiz” diye konuştu. YÜKSEKOVA: Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde de aileler 34. kez eylemdeydi. İHD Yüksekova Temsilcisi Muhyettin Ünal, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkul, Berkin Elvan ve İbrahim Aras’ın güvenlik güçleri tarafından katledildiğini vurgulayarak “Son olarak Yüksekova’da polis tarafından okul dönüşü yoldan alınan 10 yaşındaki Serhat Işık polis tarafından dövülmüş, tartaklanmıştır. Bu vesileyle çocuk haklarının güvence altına alınması ve çocuk katliamlarına dur denmesi lazım” dedi. l Kasten adam öldürmekten ceza istendi Bu ne yüce tutum ve gönüldür! ‘Kürtçe’ cinayetinde iddianame hazır Haber Merkezi Antalya’nın Kaş ilçesinde Kürtçe konuştuğu için ülkücü bir grubun saldırısına uğrayan ve hayatını kaybeden 20 yaşındaki Mahir Çetin’in öldürülmesiyle ilgili iddianame hazırlandı. 1’i tutuklu 7 sanıktan 4’ü için “Kasten adam öldürmek” suçundan, 3 zanlı için de “suça iştirak” gerekçesiyle hapis cezası istendi. Kaş’ta bir otelde çalışan 20 yaşındaki Mahir Çetin, 3 Eylül günü kuzeni Vedat Çetin ile Kürtçe konuştuğu için saldırıya uğramıştı. “Pis Kürtler” diyerek kuzenlere saldıran grup Vedat Çetin’i kafasına bira şişesi vurarak yaralamıştı. Mahir Çetin de aldığı darbeler sonucu beyin kanaması geçirmesi üzerine ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede kurtarılamayarak hayatını kaybetmişti. Mahir Çetin’in ölümü sonrası başlatılan soruşturmada, saldırganlar arasında yer alan bazı kişiler gözaltına alındı. Mehmet Ali Çakma tutuklanırken diğer zanlılar ise serbest bırakıldı. Olayla ilgili yürütülen soruşturma dosyasına olay gecesine ait güvenlik kamerası görüntüleri de girdi. Alınan ifadeler, görüntüler ve otopsi raporları sonucunda savcılık tarafından biri tutuklu 7 zanlı hakkında iddianame hazırlanarak Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. Çetin ailesinin avukatı Hasan Elban, tutuklu sanık Mehmet Ali Çakma ile Sefa Gömcü, Arif Bozdağ ve Gökhan Güney hakkında “kasten adam öldürmek” suçunu işlemekten, diğer üç kişi hakkında ise “suça iştirak”ten hapis cezası istendiğini aktardı. ‘Acımız 34 yıldır devam ediyor’ İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri, 504. oturma eyleminde 21 Kasım 1980’de gözaltına alınarak kaybedilen Hayrettin Eren’in faillerinin açıklanmasını istedi. Oturma eylemine katılan Hayrettin Eren’in 81 yaşındaki annesi Elmas Eren, oğlu için yapılan konuşmaları gözyaşları içinde dinledi. Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren, 34 yıl içinde 21 hükümetin değiştiğini belirterek “Neden işkencecileri yargılamıyorsunuz? Yargılarsanız itibarınız mı bozulacak, gözaltında kaybetme politikalarınızla hangi itibarınızı kurtaracaksınız?” diye sordu. Hayretin Eren’in kardeşi Faruk Eren, faili belli cinayetlerin Roboski’de, Gezi’de devam ettiğini vurgulayarak “Bütün yakınlarımızı devlet görevlileri ve çeteler kaybetti. Yeter artık, durun, bitirin bu cinayetleri” diye konuştu. Eren’in bir diğer kardeşi Cemile Eren ise 34 yıl önceki gibi acıyı hâlâ aynı tazelikte yaşadıklarını dile getirdi. İHD adına yapılan ortak açıklamada, Eren’in 12 Eylül’ün işkence merkezlerinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube’de kaybedildiğine dikkat çekilerek “Başta Kenan Evren olmak üzere, 12 Eylül cuntacıları, İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı, Siyasi Şube Müdürü Tayyar Sever, Siyasi Şube Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar, işkence timinin şefi Fikret Işık Karalar Hayrettin Eren’in kaybedilmesi suçunun failleridir” denildi. Cumartesi Anneleri 504. oturma eyleminde Hayrettin Eren için toplandı Okur Notu, Atilla Ulaş: Hocam Çerkes’i çıkarın Ethem sizin olsun... Hain değildir aslında... Ethem’in etnik olarak Çerkes olmanın dışında Çerkeslikle bir ilgisi olmadı. Bu yüzden de sürekli olarak etnik kimliğinin hain sıfatıyla birlikte vurgulanması her şeyden önce Çerkes halkına haksızlıktır. Eğer Ethem Bey’in etnik kimliği sürekli vurgulanacaksa, Osmanlı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminin onlarca kahramanının Çerkes kimliğini de vurgulamak gerekir... Aksi durum kötü niyettir...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear