25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2013 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR KONUĞU Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Akaydın, içki yasağı dahil AKP’nin uygulamalarını topa tuttu Sahilde bağnazlığa yer yok LEYLA TAVŞANOĞLU Antalya’nın CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, kıyı illerinde yaşayan insanların demokrasi özlemi içinde olduklarını söylüyor. “Sahilde taassuba yer yok” diyor. Alkollü içki satışı ve tüketimine ciddi yasaklar getiren yasanın kaçak içkiyi özendireceğini, bunun da ölümlere neden olacağını vurguluyor. Akaydın, şeriatçılığa varan politikalarla turizm sektörünün baltalanacağı uyarısını da yapmadan geçemiyor. Antalya’da CHP’nin durumunu nasıl görüyorsunuz? M.A. Geçen yıl Antalya’da CHP’nin durumunu iyi görmüyordum. Ama kamuoyu yoklamaları ve tespitlerle bu yıl iyiyiz. Son yıllarda büyükşehirde hep öndeydik. Şimdi bütün şehir olduk. Yerel seçimdeki seçmen alanımız genişledi. Ona rağmen şu anda ikinci partiden birkaç puan öndeyiz. Son bir yıl içinde özellikle yeni il yönetimi ve yeni il başkanına borçluyuz bunu. Bir de açılıma ve 2B’ye borçluyuz. Açılım derken Kürt açılımı mı? M.A. Evet. Yani Antalya halkı sürecin aldığı yön nedeniyle hem Kürt açılımına hem de 2B’ye karşı. Ayrıca savcının beni 4.5 saat sorguya alması da, aynı Eskişehir ve İzmir’de olduğu gibi, Antalya halkında ciddi bir tepki uyandırdı. Halk ne kadar eleştirse de sonuçta, “Belediye başkanım dürüsttür. Çalmaz, çaldırmaz” der. Şöhretimiz böyle. Bundan da gurur duyuyoruz. Evet, 19 Haziran’da mahkemeye çıkacağım ama halkın nezdinde kredim oldukça yüksek. Sadece muhalif belediyeleri, içişleri ve maliye müfettişlerini üzerlerine salıp köşeye sıkıştırmaya çalışmak nasıl bir demokrasi anlayışı sizce? M.A. Zaten demokrasi anlayışından filan bahsetmiyoruz. Öyle bir anlayış kalmadı. 12 Eylül 2010’daki referandumdan sonra, “İkinci Cumhuriyet başlayacak” demiştim. Tabii bu espri, arzu edilen bir şey değil. Ama bugün bir tür İkinci Cumhuriyet’i yaşıyoruz. Başbakan yasamadan da yargıdan da şikâyetçi. Bunu da sık sık dile getiriyor. Yasamadan, yargıdan şikâyet eden bir başbakan varsa zaten demokrasiden söz edilemez. Önce kendisine uygun bir üniversite, yargı, ordu yarattı. Şimdi de haberlerden duyduğum kadarıyla Sayıştay denetimlerinden şikâyetçi olmuş. Oysa Sayıştay da onlara uygun hale geldi. Bu da ilginç. Özetlemek gerekirse Türkiye’de demokrasinin varlığından söz edemeyiz. Yine de gerek yerel gerekse de genel seçimlerdeki oy oranlarına baktığımız zaman özellikle Türkiye’nin kıyı bölgelerinde yaşayan seçmenin demokrasi özlemi içinde olduğu görülmüyor mu? M.A. Sahil kesimlerinin halkı farklı. Bir kere okuryazar oranı daha yüksek. Gelir bölüşümünde biraz daha üst tabakada. Anket sonuçlarına baktığımız zaman Türkiye’de gelir ve eğitim düzeyi yüksek kesimlerde CHP’li seçmen oranı yükseliyor. Bir yandan da sahil halklarının turizmden kaynaklanan çok dinamik bir görüntüsü var. Yabancı kültürlerle iç içe olduğunuz zaman entelektüel düzey de yukarı çıkıyor. Sahilde taassuba (bağnazlık) yer yok. 11 milyon turist çeken bir bölgede çok tutucu bir politika izlerseniz ayakta kalamazsınız. Turizmi götüremezsiniz. Bir başka konu da Antalya’nın Türkiye’nin en çok göç alan illerinden birisi oluşu. Göçle gelen kesim de daha çok orta yaşın üstünde, emekli olmuş, eğitim düzeyi yüksek kişilerden oluşuyor. A nketlere baktığımız zaman Türkiye’de gelir ve eğitim düzeyi yüksek kesimlerde CHP’li seçmenin oy oranı yükseliyor. 11 milyon turist çeken bir bölgede çok tutucu bir politika izlerseniz ayakta kalamazsınız. lkollü içkilerin üzerine Dördüncü Murat zamanından beri giden yöneticilerin hiçbiri ayakP ta kalamamış. Sanıyorum burada aşırı bağnazlığın rolü var. Bu noktadan daha ileri gidilirse turizmi O son derece baltalar. A R T R E PROF. MUSTAFA AKAYDIN Çorum, 1952 doğumlu. Ortaöğrenimini Ankara Fen Lisesi’nde, yükseköğrenimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptı. AÜ Tıp Fakültesi’nden genel cerrahi dalında uzmanlık derecesini aldı. 1980’de Akdeniz Üniversitesi’ne atandı. 1984’te doçent, 1992’de profesör oldu. 198890 arası Antalya Tabip Odası Başkanlığı’nı yürüttü. 19962004 arası Akdeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 20042008 arası rektör oldu. 20072008 arası Üniversiteler Arası Kurul Başkanı olarak görev yaptı. 2009 yerel seçimlerinde CHP’den Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi. Bir Antalya milletvekili hasmane tutum izliyor Bürokraside nereye gitseniz “Bu milletvekilini aşmadan sorunlarınızı çözemezsiniz” sözlerini duyuyorsunuz. Bu milletvekili nedense büyükşehir belediyesine çok hasmane bir tutum içinde Türkiye’nin müthiş bir turizm potansiyeli varken buna rağmen hükümetin neredeyse yasaklama derecesine varan alkollü içeceklere karşı yasayla önlem alma girişimlerini nasıl karşılıyorsunuz? Bu tür yaklaşımlar özellikle Batı ülkelerinden gelecek turistlerde caydırıcı etki yapmaz mı? M.A. Hükümet tütüne karşı önlemler aldı. Buna saygı duyuyorum. Bizden çok önce Batılı ülkeler bunu yaptılar. Ama hükümetin alkollü içeceklerle ilgili tutumu tehlikeli. Bir tıp doktoru olarak alkol tüketimini teşvik etmem mümkün değil. Sigara kadar olmasa da alkol de sağlığa zararlı. Ama belli oranda tüketilmek şartıyla pek değil. Bütün dünyada alkollü içkiler dikkatli tüketildiği zaman sosyalleşmenin bir aracı. Alkollü içkilerin üzerine Dördüncü Murat zamanından beri giden yöneticilerin hiçbiri ayakta kalamamış. Sanıyorum burada bir aşırı taassubun rolü var. Bu noktadan daha ileriye gidilirse turizmi son derece baltalar. Şu andaki tavırları bile baltalayıcı nitelikte. Son bir haftadır Antalya’da alkollü içki servisi yapan restoranlar ve kafelerde ciddi bir tepki var. Bir de içkiyi pahalılandıran tedbirler var. Bu, dünyanın her yerinde kaçak içki tüketimini teşvik eder. Kaçak içki dediğiniz zaman Türkiye’de acı olaylar yaşandı. Kaçak içki ölümlere yol açıyor. Bence bu tehlikeli bir gidiş. Antalya’da son faaliyetleriniz neler? M.A. Bir kere Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğim için çok gururluyum. Dünyanın en güzel şehrinin belediye başkanıyım, diyorum. Antalya’yı en güzel kılan, doğal güzellikleriyle kültürü ve tarihi. Ama bunun ötesinde dünyanın en güzel denizine sahip. Ayrıca Akdeniz’in en temiz denizi Antalya’da. Dünyanın pek az kentinde 2000 metrenin üstündeki dağlarla deniz bu kadar güzel buluşur. Kanalizasyon sistemimiz daha tamamlanmadığı halde denizimiz tertemiz. Türkiye’deki mavi bayrakların yarıdan fazlası Antalya’da. 97 mavi bayraklı plajımız var. Bir de dünyada en sık ziyaret edilen dördüncü şehiriz. Üçüncü sıradaydık, New York o sırayı kapınca dördüncülüğe düştük. Şimdi sıralama Londra, Paris, New York, Antalya. Antalya ayrıca Avrupa, Asya, Afrika’nın üç çemberinin kesişme noktası. Dolayısıyla yaklaşık dört saatlik bir uçuş mesafesinde dünya nüfusunun üçte birine ulaşmak mümkün. Başka ülkelerin bu şansı yok. Fiyatlarımız da öbür merkezlere göre göreceli olarak oldukça ucuz. Ayrıca Antalya’nın en az 2050 yılına kadar içme suyu sorunu olmayacak. Göreceli olarak halka ucuz su satan belediyelerden birisiyiz. Antalya Büyükşehir Belediyesi kültürel faaliyetlere çok önem veriyor... M.A. Antalya turizm ve tarımda Türkiye’nin amiral gemisi. Ama kültürde de zengin olmak zorunda olduğumuzun bilincinde olarak belediye bütçesinden kültürel etkinliklere çok ağırlık veriyoruz. Bunlarda halkın da katkısını görüyoruz. İstanbul’a belediyem adına ödül almaya geldim. Geçen yıl 12’ncisini idrak ettiğimiz Fazıl Say’ın çaldığı piyano festivali için klasik müzikteki en önemli ödül olan Donizetti Ödülü’nü alıyoruz. Dolayısıyla Antalya’yı kültür bakımından da hareketli tutmak zorundayız. Kentsel dönüşümün aslı TOKİ’leşme Kentsel dönüşüm konusunda neler yapıyorsunuz ya da yapamıyorsunuz? M.A. İstanbul’da yaşanan kentsel dönüşüme baktığım zaman bunu sağlıklı görmüyorum. Ben buna “TOKİ’leştirme” diyorum. Ne yazık ki TOKİ, Özelleştirme İdaresi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geçen yıl torba yasadan aldıkları yetkiyle kentsel dönüşüm adı altında kentlerin dokusu ve kültürünü bozmak için olağanüstü bir gayret içindeler. Biz bunu desteklemiyoruz. Bizim kentsel dönüşüm anlayışımız Türkiye’de bunu ilk defa Ankara’da başlatan Murat Karayalçın’ın modeline dayanıyor. Antalya’da çok örnek bir proje geliştirdik. Tapusu belediyeye ait iki gecekondu mahallemiz var. Oralarda geliştirdiğimiz projeyi halkın oyuna sunduk. Bunun için Karalayçın’ın uzmanlarını kullanarak üç yıl çalıştık. Planlama kısmında da bize muhalefet edenlerin bütün engellemelerine rağmen planı geçen ay belediye meclisinden geçirdik. Artık halka tapu dağıtmak için hiçbir engel kalmadı. Hükümetin engelleri çalışmalarımızı baltalıyor Peki, bunu yaparken hükümetten engellemelerle karşılaşmadınız mı? M.A. Karşılaşmaz olur muyuz? Çok... Kendi yandaşı belediyeyse hükümet Hazine destekli borçlanma sağlıyor. Ya da AB projelerinde karar verici makam hükümet olduğu için sosyal demokrat belediyelerin AB projeleri hep reddediliyor. Genelde hep AKP’li belediyelere bu tür destekler sağlanıyor. O nedenle benim hükümetten ricam bize ekstra bir şey vermemeleri ama bizden de kırpmamaları ve engellememeleri. En büyük engellemeyi yapan Maliye Bakanlığı ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü. Antalya’nın çok hayati projeleri var. Bir önceki belediye başkanına (AKP’li Menderes Türel) Hazine’ye ait geçici tahsis yapılmış yerler, ben belediye başkanı seçilince sudan bahanelerle ya da hiç bahane gösterilmeksizin teker teker elimizden alındı. Orman Bakanlığı da çeşitli engeller çıkarmaya kalktı. Belediyeler demokratikleşmenin beşiği Peki, bu durumu Antalya milletvekillerine bildirdiğiniz zaman ne oldu? M.A. Bu yaşadığımız engellemeleri tek tek, madde madde yazdım: Bütün bu projeleri engelleyen bir tek milletvekili var. O da AKP’den. Etik olarak ismini vermiyorum. Ama onu bütün Antalya biliyor. Bürokraside nereye gitseniz, “Bu milletvekilini aşmadan sorunlarınızı çözemezsiniz” sözlerini duyuyorsunuz. Bu milletvekili nedense çok hasmane bir tutum içinde büyükşehir belediyesine karşı. Batı ülkelerinde yerel yönetimlerin demokrasinin beşiği olduğu söylenir. Türkiye’de de öyle mi? M.A. Yerel yönetimler seçimleri özellikle halkın kendi iradesini en bilinçli olarak kullandığı seçimdir. Milletvekili seçimi öyle değil. Türkiye’de genel merkez, daha doğrusu parti liderleri milletvekili aday listesini belirler. İnsanlar kişiye değil, partiye oy verirler. Ama yerel yönetim seçimlerinde kişi faktörü çok öne çıkar. Özellikle muhtar seçiminde adayın kimliği çok önemlidir. Onun için yerel yönetimler demokratikleşmenin, yerelleşmenin beşiğidir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear