22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2013 CUMA 16 Yargıtay’ın son kararı malum: “Baz istasyonlarının kansere yol açtığı kanıtlanmış değildir. Şehir içinde, daha az radyasyon yaymaktadırlar. Şehir dışına taşınırsa sinyaller daha da güçleneceği için kanser riski daha artacaktır!” Allah kanserden değil, böyle kararlardan milleti korusun. Yasalar değişmese de yargı kararları değişebiliyor. Silivri’de, Balyoz’da, Deniz Feneri’nde yargıç ve savcıların değiştirilip durması bundan herhalde. Kimi kararlar yasaya göre değil kafaya göre alınıyor. Yargıtay da son kararında böyle yapmış görünüyor: “Minare” Arapçada “nur saçan” anlamına da geliyor. “Radyasyon” da bir tür “nur” sayılabilir. İkisi de aynı kapıya, ya cennete ya cehenneme çıkıyor… Baz cihazlarının şerefelerde minare ile kucak kucağa Belki hayırlı da olur! Hem PKK AB ABD’nin gönlü kazasız belasız yapılmış olur. Hem de “süreç” nihai amacına kestirmeden ulaşır! Ayrıca ülkemizin “hindi’ anlamına gelmesine canı sıkılan turfanda liberallerimizin de rahatsızlığı son bulur!) Habeşistan tarihe karıştı ama Bilali Habeşi’ye yıllardır 5 vakit yapılan saygısızlığa “İslamiyet bizden sorulur!” diyen iktidar dahil kimse kulak vermiyor. Elhamdülillah radyasyon için tek yüzde 99 küsurumuz kılıf yetti! Müslüman ama yine de Bilali Habeşi ve tedbiri ve tekbiri elden Baz Cihazları bırakmayalım… Habeşistan KPSS’ye gireceklere hizmet yıllar önce “kimlik olur diye açıklayalım: tashihi” yaptı. Adını “Bilali Habeşi” İslamiyeti “Etiyopya” diye kabul eden ilk 7 kişiden değiştirdi. biridir. (Bizimkinin Hz. Muhammed’in Müezzinler baz cihazı de eli korkusundan minareye özel buyruğuyla ilk ezanı kulağında. çıkmıyor olabilir mi? okumuş ilk müezzindir! Ezan 5 vaktin 5’inde aynı sözcüklerle okunur. Sadece sabahları bir ek yapılır: “Essalatü hayrün minen nevm! – Namaz uykudan hayırlıdır!” İşte bu eklemeyi yapan ve Hz. Muhammed’in takdirini kazanan Bilali Habeşi’dir. Ki kendisine Habeş asıllı atlet kızımız Elvan’a gösterilen ilgi ve saygının binde biri gösterilmemiştir. Ülkemizdeki 60 bin camiden birinde bile müezzinler minareye çıkmıyor. Gizli tanıklar gibi kapı arkasından teyplere ve hoparlörlere muhatap olmayı tercih ediyor. HHH Başbakan minareler süngümüz dedi. 4 ay hapis yattı. Boşuna yattı. Minareler şimdi süngüden daha tehlikeli. Radyasyon saçıyor ama Yargıtay aldırmıyor. Çünkü bu kararı alanların karşısında “bazlı minare” yok. GÖRÜŞ Ercan YEŞİLYURT Müezzinler Gizli Tanık.. Minareler Süngümüz.. olması bu yüzden! Geçen yıla dek Yargıtay baz istasyonları tehlikeli ve sökülmeli, diyordu. Yargı reformu (!) ile yeni kadrolar geldi. Karar değişti. “Kent dışına taşınmasıyla sinyaller daha güçleneceğinden durum tehlikeli olabilir!” Minarelerle baz cihazları kucak kucağa. Minareleri kent dışına taşımak için binlerce “kılıf” gerek. O kadar kılıf yerine Demokrasi Nedir? Demokrasi, kurumlar ve kurallar rejimidir, bu da örgütlü toplumu gerektirir. Batı toplumlarında uzun toplumsal mücadeleler sonucunda ulaşılmıştır bu değerlere. Ülkemizde demokratik mücadele geleneği oluşmamıştır. Durum böyle olunca, toplumun sosyal yapısı gereği, özgürlük ve demokrasi mücadelesi aydın bir azınlığın elinde kaldı. Sonuç olarak da tepeden inme demokrasiler yerleştirilmeye çalışıldı. Bu yüzden demokratik hak ve özgürlüklerin verildiği gibi alınması da kolay oldu. Demokrasi, kapitalizmin bir ürünüdür, yani üretim olacak, sömürü olacak ki örgütlenmeye ihtiyaç duyulsun. Ülkemizde iktidarlar, üretimsiz ekonomik kalkınmayı, güçlü liderlerle demokrasiyi kuracaklarını sanmışlardır. Meydanlara çıkıp nutuk atarken alkışlanmayı, toplumsal katılım zannetmişlerdir. Bugüne kadar yapılmış en çağdaş ve demokrat 1961 Anayasası’nı yok eden Kenan Evren ve yazdırdığı daha kötüsü yarışmayla bile yapılamayacak 82 Anayasası’na yüzde 91.37 oy vermiş bir toplumda demokrasi kurulamıyor tabii ki. Bizim siyasilerin demokrat olabilmek diye bir çabası yoktur, onlar demokrat görünmek için uğraşıyorlar. Ekonomik ve sosyal gelişmeleri çok gecikmiş toplumlarda var olan büyük gelişme uçurumu, demokrat olabilmeyi, demokrasiyi kurmayı olağanüstü zorlaştırmaktadır. Bizim gibi ülkelerde, öylesine yüksek artıdeğer düzeyleri yaratılmalıdır ki, bu değer hem dış sömürüye, hem de iç büyümeye yetsin. Her türlü büyümenin dinamikleri toplum içinde üretilmelidir, gerekli araçları yaratan, üretim ilişkilerinin ta kendisidir. Toplumsal gelişimi, yığınların gönüllü katkılarıyla başarabilmenin yolu, arenayı yepyeni ve ileri örgütleniş biçimlerine açmaktır, başka da yolu yoktur. Toplumdaki demokratikleşme süreci, pratikte dünyayı değiştirme eyleminin de ana dinamosudur. Böylece demokrasi ile üretimin toplumsal niteliği arasındaki somut bağlar kendiliğinden kurulacaktır. Bilinçlenen yığınların bağrında serpilen toplumcu örgütler ve onların yeni bir geleceği dokuyan dünya görüşleri yaratılacaktır. İşte bu yeni dünya görüşleri etrafında örgütlenen siyasi yapıların mücadelesi demokrasiyi yapılandıracaktır. Batı’da böyle olmuştur, biz de de böyle olacaktır. Her sistem gibi demokrasilerde de malzeme insandır. En gelişmiş demokrasileri yöneten kadroları ve kuranları bizim ülkemize getirseniz bile demokrasi kurulamayacaktır. Paris Belediye Başkanı’na İstanbul’u yönettiremezsiniz, beceremez. Arızaları düzeltmeye kalkarsa şehirde hayat durur. Adam Paris’i kurallara uyarak yönetmiş, takdir yetkisini hiç kullanamamış. Kırk yıldır imarı olmayan bir arsanın iktidara yakın birileri tarafından satın alındıktan sonra imara açıldığını hiç kimse Fransıza izah edemez. Böyle bir şeyi teklif edenin akli dengesinin bozuk olduğunu sanır, tımarhaneden rapor ister. Demokrasilerde siyasi iktidarlar değişince, mahkemelerin kararları da değişmez. Çünkü hukuk devletinin gerçek anlamıyla yerleşebilmesi, çok üstün nitelikte bir yargıç topluluğunun yetişmesine bağlı. Demokrasinin değerleri evrenseldir, bize göresi olmaz, bilim gibi, teknoloji gibi. Şimdi beyhude bir yeni anayasa yapma çalışması yapılıyor. Aynı 12 Eylül’de olduğu gibi, başbakan diyordu ya, Aldıkaçtı mı, kaptıkaçtı mı? Şimdiki de Burhan Kuzu, Başbakan ne diyorsa hemen tamam diyor. Bu toplumsal yapıda demokrasi olmaz ya kazara olursa bu mevcut siyasi iktidarın da sonu olur. Tabii ki mevcut yapılarıyla diğer partilerin de... “TC’nin kaldırılması olayından hiç haberim yok!” diyor... Hâşâ, yalan söyleyecek hali yok. Demek birileri başbakana gizlice tuzak kurmuş. Ona haber vermeden “TC’yi kaldırmak suretiyle halkı kışkırtmak” isteyenler var. Ancak sözün devamında, “TC’nin gereksizliğini” ima etmesi çok ilginç! Diyor ki: “Bursa’da “valilik” dediğimiz zaman İngiliz valiliği mi akla gelecek. İngiltere’de falan bu yerlerde sadece numara yazar ama bu karar alındıysa arkasında durulmalıydı.” Vahamet bu noktada çatallaşıyor: 1 “İngiltere’de sadece numara yazar” dediği başbakanlığın Downing Sokağı’ndaki resmi makam ve konutunun kapı numarası “10”. Evet bu ülkede kimsenin diken ve kendisini küstüren Kim Dikiyor Bu Binaları gökdelen işadamının binasını da tıraş veya sünnet ettirse keşke ama belli ki bu dokunamayacağı bin yıllık semboller ve anayasa dahil yazılı olamayan kurallar var. Terörist IRA ile anlaştı ama rejimi pazarlık masasına yatırmadan anlaştı... 2 “Böyle bir karar alındıysa, arkasında durulmalıydı!” demesi ise hiç hayra alamet değil. Demek ki ondan habersiz ama onun çok beğeneceği çok önemli kararları da birileri alabiliyor. 3 Ve demek ki “gizli tanık”tan sonra “gizli başbakan vekili” dönemine girdik de haberimiz yeni oluyor... 4 Şu “gizli vekil” başbakana haber vermeden Sultanahmet’in 400 yılık siluetine TC’yi kaldırmak kadar başbakanı mutlu etmeyecek! PKK’li “aktivistler”in güzergâhına ve “akillerin” trafiğine fazla takılıp Tayyip Bey’in hallerini, dillerini de gözden kaçırmamak gerek. Geçenlerde iki atış daha yaptı: Ayağı topraktan kesmemek gerek. Ayrıca 4 kattan fazla yapmak da olmaz!.. Başbakan devlet yönetimine göre hem TOKİ’nin patronu hem de Ağaoğlu fenomeninin resmi ortağı. Acaba son on yıldır İstanbul’a ve öteki kentlere o 304050 katları başbakanın “gizli vekili” mi diktirdi, diktiriyor? CIA’ya göre TC I Turkish % 7075, Kurdish % 18; Other mino rities % 712 ‘Susmak İnsanı Yorar!’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr “Susmak” ve “konuşmak” ya da “ses vermek” üzerine toplumumuza yıllarca şırınga edilen, bilindiği gibi, “Söz gümüşse, sükut altındır!” tekerlemesidir. Neyse ki bir süredir, özellikle son on yıldır “AKP” iktidarının tutumu karşısında, “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” diye de haykırılıyor. Bu konuda yani olupbiteni yalnızca “izlemek”le yetinme konusunda, “Balbay”ın son kitabı “Yargıtatör”den alıntılanan “Susmak insanı yorar!” vurgulamasının ne denli “gerçek” olduğunu son on gündür yaşayarak “da” anladım. Çünkü, dünyanın ayakta alkışladığı ülkemizin gururu sanatçımız “Fazıl Say” ve kendisine ait olmayan “tweet”lerle, “Yahudi, Hıristiyan, İslam” inançlarına ve bu dinlerin “değerlerine hakaret ettiği” savıyla verilen “ceza”nın “gerekçe”si açıklandığından bu yana (18 Nisan) gerekçedeki “yanlış”ı bir türlü dile getiremedim. Gerçi bu “yargılama”da, kesilen “ceza” da, yazı lan “gerekçe” de “Silivri Hukuku”nun “yeni” bir “örneği”! Bu “hukuk”un anlamını “Yargıtatör”de “Heryerekon Davası”nı okurken insan daha iyi anlıyor; ha “Ergenekon” ha “Heryerekon”... “Gerekçe”ye gelince; her türlü mahkeme kararının “gerekçeli olarak yazılması” ilk kez “1961 Anayasası”nda (Mad: 135) yer almıştır; günümüzün “1982 Anayasası”nda da vardır (Mad: 141). Kuşkusuz bu durum “gerekçe”nin ne denli “önemli” olduğunun göstergesidir; çünkü genel geçer bir söylemle mahkeme “kararı”nın “neye dayanılarak verildiği” böylece açıklanır, anlatılır ve anlaşılır. Dolaysiyle verilen “karar”ın “doğru ve isabetli” olup olmadığının belirlenmesinde, “ölçü” olacak “sebep”leri, “neden”leri içerir. Bu “özet” çerçeve için de “F.Say” davasının “gerekçe”sine bakıldığında: “...üç büyük dinin ortak değerleri olan ‘Allah’, ‘cennet’ ve ‘cehennem’ gibi kavramların (...) gereksiz ve değersiz olduğu kanaatını uyandıracak şekilde dini değerleri ‘aşağılamak’ kastıyla yazıldığı kanaatına varılmıştır!” denilmekte. (Tweet’leri için.) Bu “gerekçe” karşısında bu “üç” kavramın adı geçen dinlerde nasıl değerlendirildiğine kısaca değinelim diyorum. Örneğin, “Allah” kavramını ele alacak olursak, bu adlandırmanın yalnızca “İslam”a özgü olduğu görülür; çünkü Yahudiler’in “Yehova”sı ile Hıristiyanlar’ın “İsa’nın Babası”nın ve bunlara ait kimi “nitelik”ler kesinlikle “Allah” kavramında yer almaz, alamaz; çünkü bunların kimileri İslam’da “suç” sayılır. Dolaysıyle “Allah” kavramı bu “din”leri kapsamaz; böyle olunca da bu “üç din” adına, “Allah” kavramı üzerinden “suçlama” çok “yersiz”dir. “Cennet” ve “cehennem” kavramlarına gelince; hemen söylemeliyiz ki, “İslam” ve “Hıristiyanlık”ta olduğu gibi “Yahudilik”te (Musa dininde); “cennet” ve “cehennem”den söz edilemez, çünkü bunlar “yok”tur! Bu durumda “yok” olan, olmayan “bir şey”e dayanarak yani “üç din”den biri olan “Yahudilik” üzerinden “cennet ve cehennem” kavramlarının aşağılandığı “suçlama”sı olanaksızdır. Öte yanda, “19. yüzyıl”ın son çeyreğinde, “Şer’iye Mahkemeleri” dışında Osmanlı Devleti’nde kurulan “Nizamiye Mahkemeleri” bile böyle bir davaya bakmaz, “yargılama” yapmazdı. Ayrıca o dönemdeki “Şer’iye Mahkemeleri” de “üç din” adına böyle bir “ceza” verirler miydi bilemem ama, dönemin koyu “hiciv” ustası “Şair Eşref”, yalnız “padişah”ı (Abdülhamit) yönetimi “hicv etmek”le kalmaz, “din”e de dokundurur, yer yer “istihza” boyutuna bile vardırır; sürgün edilmiş ama yalnızca “bir yıl” tutuklanmıştı, bunun nedeni de “evinde yasak (zararlı) evrak bulundurmakmış!”... (1) Gerek Hıristiyanlığın, gerekse Müslümanlığın ilk kuruluş yıllarında ve daha sonraları “12. yüzyıl”a dek bu “üç kavram” ile ilgili sert eleştiriler, hafiften hafiften “dalga geçme”ler olmuştur; “İslam” dünyasında “Dehri”ler (zamancılar), “Maddeciler” işi öyle ileriye götürdüler ki “vahy” olayını hafife alırcasına “Kuran”a “nazire” yazmağa (İbnül Mukeffâ) kalkıştılar... Bu denli ileri gidiş, bu düşünürlere, karşıtlarınca aynı “bağlam”da saldırılarına karşı gelmelerine neden olmuş; “siyasal” olarak ise yalnızca “izlenmişler”dir. (2) “2013” te; çağdaş, la ik bir “hukuk devleti” olan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nde; “10001200” yıl önce siyasal iktidarlarca yalnız izlenmekle “yetinilenlerin”; bugün “tutukluluk”la “ceza”landırılmalarının ne denli “düşündürücü” olduğunu söylemek “insan”a “yetmiyor” artık! Bu “tutum”a yasal çerçeve içinde “başkaldırmak” gerekiyor; üstelik “sonuç” alıncaya değin! Bilmem katılır mısınız? Not: 1) H. Yücebaş, “Şair Eşref”, İst. Gül Matb. 1978 2) H.Z. Ülken; “İslam Felsefesi”, Ülken Yayın, 1983. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eski 1 Türklerde 2 heykel, put ya da anıt 3 taşına verilen 4 ad... Bir nota. 5 2/ Soyundan 6 gelinen kimse... 7 Kaplama ya 8 da doldurma 9 olmayan. 3/ Kalıcı, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ebedi. 4/ Tatar H E L İ K ON Ç mutfağına özgü, 1 U F U K F İ D E “ağzıaçık” da 2 M E T A N Z E R 3 denilen ve içine kıyma konularak 4 O M M İ K A D O E K yapılan bir 5 R E Z E N E E R O T O F O B İ tür mantı. 5/ 6 Birbirine yakın 7 S A M V E B A L B O A E B E adalar topluluğu... 8 K Türkiye’nin de P İ K A Z A R 9 üyesi olduğu bir örgüt. 6/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... İpekle dokunmuş ince ve şeffaf bir kumaş. 7/ İtalya’da bir kent. 8/ Boru sesi... İlkel bir silah... İskambilde bir kâğıt. 9/ Belirti, iz... Bir renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eski Türklerde ölen kahramanın mezarının kenarına dikilen taşa verilen ad... Tantal elementinin simgesi. 2/ Tanrıtanımaz... Otomobilin ön düzeninde bulunan, her yöne dönebilen ve mafsal olarak kullanılan küre biçiminde parça. 3/ Fenerle balık avında kullanılan lamba. 4/ Romatizma ağrısı... Şekerkamışından elde edilen sert bir içki. 5/ Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki... Danışıklı dövüş. 6/ “Kenarın dilberi nazik de olsa olmaz” (Nabi). 7/ Gemilerle haberleşmek için bir kıyı üzerine kurulmuş işaretleşme merkezi. 8/ Kasaplık hayvanların sırtından elde edilen et... Ukrayna’nın plaka imi. 9/ Bağışlama... Toplanmak, birikmek, üşüşmek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear