22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 MART 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 7 Katilleri yanı başlarındaydı ÖZLEM GÜVEMLİ ‘ 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün Türkiye’deki ana gündem maddesi yine kadın cinayetleri. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun en son verilerine göre 2012 yılında 210 kadın öldürüldü. Kadınların öldürülme nedenlerinin başında yüzde 29.2 ile ayrılma ve boşanma geliyor. Geçen yıl öldürülen kadın sayısı 121, 2010’da ise 180’di. 2010 yılında kurulan Kadın Ci nayetlerini Durduracağız Platformu Derneği en son 2012 yılının ilk altı ayında öldürülen kadınların istatistiki verilerini kamuoyuyla paylaşmış ancak rakamlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından gerçekçi bulunmamıştı. Platform İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurarak bilgi istedi. Resmi kurumlar taleplere olumsuz yanıt verdi. Platform da resmi veriler açıklanmadığı için ailelerden aldı ğı bilgiler ve basın organlarında çıkan haberler üzerinden hazırladığı “ölüm istatistiklerini” dün açıkladı. Buna göre 2012 yılının ilk 6 ayında 92 olan erkek şiddetine kurban giden kadın sayısı yıl sonunda 210 oldu. En yüksek öldürülme nedeni olan ayrılma ve boşanmayı yüzde 22.95 ile kıskançlık, yüzde 10.5 ile kriz ve işsizlik, yüzde 10.15 ile “kadının hayatına dair karar verme isteği” izledi. Cinayet nedenleri arasında intihara zorlamanın oranı da yüzde 6.51. Di ğer cinayet nedenleri ise namus cinayeti, reddetme, nefret cinayeti, cinsel saldırı olarak sıralandı. 20082012 arasında yapılan karşılaştırmada da çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Kadınların öldürülme yöntemleri başlığı altındaki istatistiklere göre son dört yılda kadınların öldürülmesinde yüzde 39.4 oranında kesici alet kullanıldı.Yine aynı yıllar arasında kadınlar kimler tarafından öldürülüyor sorusuna yanıt arandığında karşımıza yüzde 39.3 ile “koca” yanıtı çıktı. Sanal Âlem Kahramanları Venezüela lideri Chavez‘in ölümü sürünerek gittikleri yoldan dönebilmek için çare arayanlara yeni bir fırsat gibi göründü. “Diktatör öldü” diye bağırmaları bundandır. Her zaman tek boyutlu çalışan beyinlerinde çakan kıvılcım onları şimdi daha da yoksullaştıracak diye üzülüyorum doğrusu. Kafalarındaki şablon sermayenin alavere dalavere demokrasisini geçemediği için, halkın işe karışmadığı “alternatifleri” pek beğenirler. Halkın örgütlendiği, her işe, her karara eliyle koluyla katıldığı demokrasileri, denemeleri sevmezler. Onların demokrasi kavramı kısırdır, doğurmaz. Akılları, hadi biraz utandıklarını varsayalım, miting yapma özgürlüğünü savunmada tıkanır kalır. Hele bugünlerde işleri iyice zor. Duruma adapte olma zorluğu var çünkü. ??? Ne yapsınlar, Başbakan’la açık açık polemiğe girmenin zararları bu kadar açıkken, gazete patronları genel yayın müdürlerini çağırıp “Ben sana ne dedim” diye fırça çekerken, anlı şanlı medya patronları, gazetecileri, muhabir, yazar çizer tayfasını “hangi ‘yayın kuralları’ ile zapturapta almalı” diye kafa yorarken ve yandaş medyanın çığırtkanları “hadi bakalım sıra size geliyor” diye korku salarken ne yapsınlar. İşte fırsat çıktı. Hem de ne fırsat. Hem kendi ülkendeki zorbalıklara gözünü kapatma fırsatı, hem “diktatörlüklerle mücadele eden anlı şanlı gazeteci” olma fırsatı hem de “bakın ben sınırları aşmıyorum; serbest piyasa kurallarını zinhar ihlal etmiyorum” deme fırsatı, daha ne olsun. Böyle bir zamanda o uzak ülkedeki Chavez’in ölümü ballı börek gibidir. ??? Devrimlerden nefret edenler için çok uygun bir zamandır. Bir zamanlar meyvelerini çabuk yiyeceklerini düşündükleri devrimin bir türlü gelmemesi, ille de halkın işe karışmasının bir devrim için zorunluluk olması canlarını hep sıkmıştı. Onlar konuşsalar, devrim gelse, “mümkünse hemen gelse, salınsa gelse” onlar kahramanlar gibi dolaşsalar ortalıkta. Düşleri böyleydi ve olmadı tabii. Sonra uyum zamanları geldi. Ruhların rahatlaması gerekti, rehabilitasyon dönemi geçirdiler. Sıkıldılar, eğildiler, büküldüler ve sonunda çıkış yolunu buldular. Kavramlarla didişme, onları altüst etme işine verdiler kendilerini. Antiemperyalizmi milliyetçilik ilan ettiler. Devrimleri darbecilikle, devrimcileri darbecilerle eşdeğer görmeye başladılar. Demokrasi kavramı üzerinde düşünmeyi bir yana bıraktılar, Amerikan demokrasisinin ne kadar mükemmel olduğunu öğrenmek için sunulan hiçbir ABD seyahatini reddetmemeye özen gösterdiler. Şimdi sıra başkanlık sisteminin erdemlerini keşfetmeye gelmiştir. Onu da yapacaklardır hakkıyla. Tam bu sırada Chavez ölmesin mi? Şu menhus diktatör, şu halkı her işe karıştıran darbeci eskisi, şu tam sosyalizm tarihin çöplüğüne savrulmuşken Castro ile dostluğu ilerleten, “hadi bir daha deneyelim” diyen mendebur ölmesin mi? Bundan iyi fırsat mı olur? Eşitleme basitliğinden kendini kurtaramayan dostlarımı tenzih ediyorum, ama sen, diktatörlerle mücadelede kül bırakmayan kahraman çık ortaya. Çıkmasına çık da, dolup taşan hapishaneleri, Balbay’ı, Haberal’ı, Özkan’ı ne yapacak, nereye koyacaksın, sürekli horlanan genel yayın müdürlerini, “ben ne diyorsam odur” diyen Başbakan’ı ne yapacaksın. Neyse sende marifet çoktur. Hadi gir şu “sosyal” medyaya, patlat bir iki tweet. Yürü, kim tutar seni bu sanal âlemde koçum. Seksek oynarken görücü geldi SELDA GÜNEYSU ANKARA Koca şiddeti nedeniyle ailesi paramparça olan kadınlardan yalnızca ikisi Ümmüsün Piri ve Gönül Dilekçi. 40 yıl evli kaldıktan sonra eşinden boşanan ve devletten koruma talep eden, Ankara sokaklarında kâğıt mendil satarak geçimini sürdüren Piri, “seksek oynarken görücü geldiğini” söylüyor. Gönül Dilekçi ise çok değil, bundan 50 gün önce kocası tarafından, babasının evinde, 4 yerinden bıçaklanarak katledildi. Babası Yusuf Dilekçi, elinde kızının fotoğrafı, gözü yaşlı hükümete sesleniyor: “Savcı kızıma, ‘Çok çok ölürsün’ demiş. Kızım öldü. Ciğerim yanıyor, devlet nerede?” ’ Çocuklarını Geçmişim rahat bırakmadı MELTEM YILMAZ Sığınmaevinde kalan A.S’nin kendisine şiddet gösteren, tecavüz eden, başkalarına pazarlayan erkeklerden 7 çocuğu var ama o onları göremiyor Hacı Ömer köyünden. Evlendirildiği anı hiç unutamadığını belirterek o günü şöyle anlatıyor: “20 Ekim 1971 yılında evlendim Doğan’la. Henüz 14 yaşındaydım. Doğan komşumuzdu, 29 yaşındaydı. İlkokulu bitirir bitirmez görücüler gelmeye başladı. Ben de onlardan kaçar, sokakta seksek oynardım. Doğan’ın ailesi beni istemeye geldi bir gün. Babam önce evlendirmek istemedi. Sonra Doğan’ın ailesi tuzak kurdu bana. Babam beni komşuya göndermişti. Bir de baktım Doğan ve ablası da gelmiş. Eve geldiğimde durumu babama anlattım. Hiç unutmuyorum. ‘Eyvah... namus elden gitti’ dedi babam. Bir de baktım, beni Doğan’a vermişler.” Piri, evlendiği günden itibaren eşinin şiddetine maruz kaldığını belirtiyor: “Evlenir evlenmez, kapıyı üzerime kilitlediler. Beni adamın eline verdiler. İlk gece öyle bir kan geldi ki... Ölüyorum sandım... Buna karşın ‘Sen dul geldin, haydi dön evine’ dedi eşim. Ardından ha bire dayak. Döve döve iki çocuğumu düşürdü. Ulucanlar’da bir doğumevi vardı; hâlâ oraya gider acaba bir çocuk ‘bu da benim annem’ diye bana sarılır mı diye düşünürüm” diyor. Eşiyle 40 yıl evli kaldığını, bu süre içinde eşi tarafından “çırılçıplak soyularak sokağa atıldığını, başka erkeklere pazarlandığını dile getiren, yaşamını bugün selpak satarak ve eşinden kalan 190 TL’lik nafaka ile sürdüren Piri, “Erkekler hangi namusun peşinde? Eski eşim bana şiddet uyguladığı halde ceza almadı. Devlet hangi aileyi, hangi kadını koruyor?” diyor. ‘Y ediğim ekmek bile işaretliydi’ Ümmüsün Piri, Kırşehir’in Kaman ilçesinin tanımıyor bile abilerimden şiddet gördüm. İlkokulu bitirdikten sonra eğitimime devam etmedim. Ailem beni 13 yaşımda bir akrabamla evlendirmeye kalktığında, sevdiğim bir başka adam vardı kuaför, ona kaçıp evlendim. Bir ay sonra, alkol alıp beni dövmeye başladı” diyen A.S. şöyle devam ediyor: Hamileliğimin 8. ayında çocuğumu eşimin tekmesi nedeniyle düşürdüm. Evden kaçtım, ama abilerim beni kabul etmedi. Geri dönüp tekrar hamile kaldım ve dayak devam etti. Bu kez çocuğu doğurdum ve eşim iki ay sonra askere gitti. Askerden döndüğünde ise beni arabaya bindirip Konya’nın çıkışında ormanlık alana götürdü. Beni burada 10 erkeğe zorla sattı.” Son rakamlara göre Türkiye’de kadınların yüzde 40’ı babasından, yüzde 32’si annesinden, yüzde 28’i sevgilisinden, yüzde 39’u ise eşinden fiziksel şiddet görürken her 10 gebeden biri de fiziksel şiddete maruz kalıyor. Uzun zamandır bir kadın sığınma evinde kalan A.S, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, yaşadıklarının başkalarına örnek olması dileğiyle hikâyesini bizimle paylaştı. A.S, “Hayat peşimi bırakmadı” diye başlıyor söze. Çocuk yaştan itibaren maruz kaldığı şiddet, ilerleyen dönemlerde katlanarak, taciz ve tecavüzü de içine alarak devam etmiş. Yaşadıkları birçok kişiye “bu kadarı da olamaz” dedirtecek şekilde. “Konya’nın bir köyünde dünyaya geldim. Çok küçük yaşlardan itibaren annem, babam ve Bu hükümet mi? Henüz 50 gün önce, boşanmak istediği eşi tarafından, Etimesgut’taki baba evinde, 4 yerinden bıçaklanarak öldürülen 34 yaşındaki Gönül Dilekçi’nin babası Yusuf Dilekçi, kızının henüz iki aylık evliyken de dayak yediğini ve bıçaklandığını, baba evine yerleştikten sonra da “Benim arkamda koskoca Türkiye Cumhuriyeti var. Seni öldüreceğim. Senin arkanda kim var?” diye mesajlar aldığını belirtti. Dilekçi, olay gününü şöyle anlatıyor: “Metin, kızımı tehdit ediyordu. Olayın olduğu gece çatıya çıkmış. Oradaki bütün kabloları kesmiş. Bütün gece orada beklemiş ve terastan bizim eve gelip eşimin sabah 6.30 sularında işe gitmek için evden ayrılmasıyla, kızımı bıçaklayıp öldürmüş. Öldürdükten sonra da telefon etti. ‘Kızınızı öldürdüm, git bak evine’ diye...” Kızının eşinin daha önce de “kadın ticareti, uyuşturucu madde satışı” gibi suçlardan dosyasının bulunduğunu öğrendiklerini anlatan Dilekçi, “Madem bu adam bu kadar suçlu, nasıl serbest bırakılıyor?” diye isyan ediyor. Başkanı Hayrettin Bulan, Türkiye’de taciz ve tecavüz olaylarının ancak yüzde 5’inin adli mercilere yansıdığına dikkat çekti. ? ŞefkatDer ‘ Haberlerin geniş hali www.cumhuriyet.com.tr’de ? A.S, boşandıktan sonra ailesinin çocuğuna sahip çıktığını, ancak kendisini kabul etmediğini, bir arkadaşının onu Karaman’da bir gazinoya götürdüğünü, burada çalışmaya başladığını anlatıyor: “Gazinoda gece 4’e kadar konsomatrislik yapıyor, ardından da erkeklerin yanına gönderiliyordum. Köle gibi yaşıyordum; aç, susuz, uykusuz... Bir süre sonra bir teğmenle yaşamaya başladım, ama zamanla geçmişim onu rahatsız etti, beni terk etti. Ondan da bir çocuğum olmuştu, ama bakacak durumum yoktu, evlat edinmek isteyen bir aileye hukuki olmayan yollarla verdim.” Bu kez ailesinin kendisini kabul ettiğini, ancak abilerinin onu 40 yaşında bir adama kuma olarak verdiğini anlatan A.S, şiddetten yine kaçamadığını söylüyor: “O da içip içip beni arabaya bindirir, kışın gecenin bir vakti sokağa bırakırdı. Bu adamdan tekrar hamile kaldım ve o çocuğu da bir aileye verdim. Ayrıldık ve ben bu kez bir başka adamla yaşamaya başladım. Başlarda iyi gidiyordu, bana çok iyi davranıyordu ve ben tekrar hamile kaldım. Ama o da zamanla, geçmişimi yüzüme vurmaya başladı. Ondan da bir kızım oldu ve beni istememeye başladı. Çocuğu ona bırakıp gittim.” 20 yaşına geldiğinde, tüm bunların üzerine önce Konya’da bir huzurevine, ardından Ankara’da bakanlığa ait kadın sığınma evine başvurduğunu belirten A.S, burada da erkek müdürün bir arkadaşını taciz ettiğini, şikâyet etmeleri üzerine sığınma evinden atıldıklarını, bunun üzerine Konya’ya geri döndüğünü belirtiyor. A.S, sığındığı insanlar tarafından önce gazinoda, sonra da evde fahişe olarak çalıştırılma gibi benzer olayların içine tekrar düşünce, Konya’da kadın sığınma evine sığınmış. Yine koca, yine sokakta ‘infaz’ MANİSA (AA) Turgutlu’da 3 çocuk annesi bir kadın, tartıştığı eşi tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldü. Turgutlu’da yaşayan Musa Ç. (38), uzun süre telefonda konuşan eşi Gülcan Ç. (38) ile tartışmaya başladı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine eşini darp eden Musa Ç, sokağa kaçan Gülcan Ç’yi bıçakla kovaladı. Eşi tarafından sokak ortasında bıçaklanan Gülcan Ç, 112 Acil Servis ekiplerinin müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Olay yerinden kaçmaya çalışan Musa Ç, kısa süre sonra elindeki suç aletiyle yakalandı. Bir fabrikada işçi olarak çalışan Gülcan Ç’nin biri kız, ikisi erkek 3 çocuk annesi olduğu öğrenildi. 9 bin kadına polis koruması ANKARA (AA) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre yurt genelinde şiddete uğradığı gerekçesiyle 8 bin 908 kadına polis koruması verildi. En fazla korumaya alınan kadının yaşadığı kent 2 bin 315 kadın ile Adana oldu. Adana’yı, İzmir ve Kayseri izledi. Sadece birer kadının koruma isteği iller ise Rize, Niğde, Karabük, Erzincan, Düzce, Diyarbakır, Burdur, Bingöl, Bartın, Afyon ve Adıyaman oldu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear