29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 MART 2013 PAZAR 14 Bazı insanların dili öyle tatlıdır ki, bir başkası anlattığı zaman hiç ilginizi çekmeyen öyküleri onlar aktardığında, sözleri bitmesin istersiniz. Zaten de bitmez. Tatlı dilleri mıknatıs gibidir. Şaşırtıcı olaylar ya başlarına gelir, ya kulaklarına. Sevgili arkadaşım Ebru Köktürk Koralı da böyle biridir işte. Yaşadığı maceraları ya da başkasının maceralarını anlatırken, ağzına baktırır. Şimdi sizinle paylaşacağım öykü de onun arkadaşlarının arkadaşları tarafından yaşanmış. Aracılardan biri iyi masalcı, olay tamamen uyduruk da olabilir. Ama ne gam, biz Ebru’dan dinleyeli aylar oldu, hâlâ gülüyoruz... HHH Türkiye’den yola çıkan dört kişilik bir kanka heyeti, Amsterdam’da gönül eğliyormuş. Hollanda’nın başkentine gidilir de satışı serbest halüsinojen mantarın Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN tadına bakılmaz mı? Bizimkiler de aldıkları mantarları otele götürüp, kaynıyor, ortada yüzlerce cüce “bakalım ne olacak” merakıyla dolaşıyor! yemişler. HHH Dört kankadan biri, hemen çarpılıp Mantara çarpılmayan abiler kafayı bulmuş. Diğer üçü, hiçbir manzaraya çarpılıp; epeyce argotik şey hissetmemiş. “Bize bir şey “N’oluyoruz la...” nidaları arasında olmadı yav…” kırgınlığıyla, kenti şaşkınlık krizine girerken, durum gezmeye karar vermişler. “Trip”e anlaşılmış: Meğer Amsterdam’da giren arkadaşlarını “Sen dinlen” diye düzenlenen uluslararası cüceler otelde bırakıp, çıkmışlar. kongresi için, tüm dünyadan gelen Amsterdam’ı henüz arşınlamaya yüzlerce cüce o gece, o otelde koyulmuşlar ki, otelde kalan buluşuyormuş! arkadaşları telefonla arayıp, “Abiler, Sakinleşen kankalar, elbette ben fazlaca hayal görmeye başladım. kahkahalar arasında odaya Her yerde cüceler görüyorum. Bu çıktıklarında; kendilerini bekleyen mantar beni fena çarptı, otele dönün, ikinci sürprizi, kapının önünde ve iyi değilim…” demiş. Hollanda polisi kılığında bulmuşlar. Üç kafadar, dışarda beş on dakika Polisin açıklamasına göre, daha takılıp, arkadaş hatırına otele otelde kalan arkadaşları cüceleri dönmüşler, elbet. gördükçe hayal gördüğünü sanıp, Kapıdan girince bir de ne lobideki bir cüceyi kucakladığı gibi görsünler? Otelin lobisi cüce kaçırmış. Odaya çıkarmış, “Seni arkadaşlarıma göstericem” deyip zorla giysi dolabına tıkmış. Bir üyelerinin kaçırılmasına tanık olan öteki cücelerin ihbarı sonucu, Amsterdam polisi duruma el koymuş. Kaçırılan cüce bulunmuş, dolaptan kurtarılmış. Ama kaçıran çocuktan şikâyetçi olunca, otel odası da “cürüm mahalli” ilan edilip kapısına bir polis dikilmiş. HHH Ebru’nun arkadaşının arkadaşlarından aktardığı öykü burada bitiyor. Mantarla uçmayan üçlünün, mantarla uçan dördüncüyü karakoldan nasıl kurtardıklarını bilmiyoruz. Zaten ben de yaşanmış ya da uydurulmuş bu fıkrayı yazıya dökerken, kahkahayla mı yoksa tepkiyle mi karşılanacağını öngöremiyorum... Kör, sağır, topal, dilsiz gibi tanımlar tedavülden kaldırıldı ya... Belki cücelere cüce demek de uygunsuzdur, artık. Yarın biri çıkar, vay sen boy engellilere nasıl cüce dersin, diyebilir pekâlâ. Pamuk Prenses, hâlâ yedi cücesiyle mi anılıyor, yoksa boy engelli yedi kocasıyla mı, acaba? Düşüncenin yücelmediği yerde, sözün cücelmesi, olağandır. Hele etnik, sütnik ve bizatihi dandik gerekçelerle dövüşülüp, Sünni İslam şemsiyesi altında barışılan topraklarda, pot kırmamaya özen gerek. Dün Kürt yerine “karda kırt kırt eden Türk” denildiyse, yarın da Türk yerine “Kürt engelli” denilmeyeceği, ne malum? Cüce İnsanlık “Freud’un yanında elb et cüce sayılırım. Ama bir yüce nin omuzlarına tırmanan cü ce, ondan daha ilerisini gö rür!” VIKTOR FRANKL Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, ilginç bir diplomat. Geçen hafta Berlin’deki Türk Filmleri Festivali’ne katılan sinemacılara elçilik rezidansında bir davet verdi. Türkan Şoray, Osman Sınav’ın başı çektiği konukları; kır saçlarını omuzlarına kadar uzatmış, bir kulağı pırlanta küpeli, kravatsız, pembe gömlekli ve kırmızı çoraplı bir büyükelçi karşıladı. Saat 20’yi geçmesine karşın, kendilerine çayla birlikte havyarlı kanepeler (!) ikram edildi. İlginç Büyükelçi Karslıoğlu, bir ara, Almanların AKP hükümetine ırkçı demelerinden dert yandı, “Ama aldılar tabii cevabını” dedi. “Peki ne cevap verdiniz” diye soran konuklara, “Öyle herkese lolo yok!” dedi. Hüseyin Avni Karslıoğlu, Berlin Büyükelçisi olmadan önce Cumhurbaşkanı Özel Kalemi’ydi. Acaba kim kimin zevksizliğinden etkilendi? Diplomasideki cüceleşme, üsluba da böyle yansıyor, demek! Kafamın Basmadığı Şeyler Kafa basmamak, “bir kavramı ya da durumu anlamak için yeterli bilgiye ya da zekâya sahip olmama hali” olarak tanımlanıyor. İtiraf edeyim, benim şu anki kavrama halime tıpatıp uyan bir tanımlama. Gerçekten de kafam şu sıralar birtakım şeylere basmıyor. Başbakan bizi biraz rahat bıraksa belki birçoğumuz gibi benim de kavrama düzeyim eski haline dönecek, ama olmuyor. Neydi o iki gün önce söyledikleri? “Silahlarını mağaralara mı saklarlar, toprağa mı gömerler, orasını bilemem, ama ülkeyi silahsız terk etsinler!” Halen Türkiye topraklarında bulunan, sayıları 12002000 arasında tahmin edilen PKK savaşçılarından söz ediyor. Bu “savaşçılar” sözüme mutlaka takılanlar olur, bana neden “terörist” demediğim sorulur. Sorulmadan söyleyeyim: Sürecin adı “barış sürecidir”; barış ise ancak savaşan taraflar arasında olur, hiçbir devlet, teröristle barış yapmaz. Bu İspanya’da da, İrlanda’da da, Kolombiya’da da böyledir. HHH Zurnanın zırt dediği yer de tam burasıdır. PKK, kendi açısından haklı olarak ve uluslararası teamüllere uyarak “barış sürecini” TBMM kararıyla meşrulaştırmak, bu sürece yasal bir zemin oluşturmak istiyor. İnsani açıdan da haklıdır, çünkü militanlarının hayatları söz konusudur. Bu zemin oluşturulmadan silahlı ya da silahsız her “terör şüphelisi” güvenlik güçleri tarafından izlenmek, yakalanmak zorundadır. Terör şüphelisi bir kişi ya da grubun elini kolunu sallayarak bir yerden bir yere gitmesine göz yummak, güvenlik güçleri açısından “suçluya yardım ve yataklıktan” cezalandırılma nedenidir. İktidar dahil hiç kimse, hangi gerekçeyle olursa olsun, güvenlik güçlerinden suç işlemelerini isteyemez! PKK de BDP de bunu biliyor, bu nedenle hükümetten söz değil, devletten güvence istiyor. HHH Barış, beyaz bir sayfanın açılması, geçmişin küllenmeye bırakılması, kanayan yaraların kapanmasına yardımcı olacak bir ortamın hazırlanması demektir. Ben, bu ülkede akan kanın durmasını, coğrafyamızda barış rüzgârlarının esmesini, her etnik kökenden insanlarımızın kardeşlik duygularıyla huzur içinde, bir arada mutlu bir hayat sürmesini isteyenlerdenim. Bu benim özlemimdir. Bu özlemin gerçekleşmesine giden yol Türkiye’yi gerçek bir demokrasiye götürecek yasal kapıların açılmasından geçmektedir. Bu, bir genel af mı olur, gerekli anayasal değişiklikler mi, bilemiyorum. Tek bildiğim mutlaka bir şeyler yapılması, Türkiye’nin kaderinin Başbakan’ın ağzından çıkacak sözlerden kurtarılmasıdır. Ne yalan söyleyeyim, bundan ötesine kafam basmıyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr ‘Amcazade’nin Akıbeti “Biz bu işe prestij projesi (saygınlıkitibar) olarak bakıyoruz. İstanbul’a kültür ve sanat borcumu ödemek için önemli bir fırsat yakaladığımı düşünüyorum.” Sözler Ali Ağaoğlu’nun... Denizi kucaklayan genişbant pencereleriyle günümüz “modern mimari” örneklerini aratmayacak çağdaşlıkta Boğaziçi’ni bezeyen “Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı”nı 25 yıl “işletme” hakkını alan emlak kralımızın. Sözleri aktaran gayrimenkul uzmanı gazeteci Tebernüş Kireçci, 2007’de Vatan’daki haberine özetle şu bilgileri eklemişti: “Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın uzun yıllar “devlet”ten beklenen yalı, demek ki İstanbul’a yeniden kazandırılacaktı... Bakın Ağaoğlu neler söylüyordu: “Proje onayları ile birlikte inşaatı 3 yıl içinde yapabiliriz. 100 milyon TL bile harcayabiliriz; bütçenin ucu açık…” utik otel’in ekleri! ‘B Aradan 5 yıl geçti; binanın resmedildiği brandalarla sarmalanan yalıda ne olup bittiğini kimse göremiyor, yanındaki “tabela” ise bir tür Ağaoğlu “reklam panosu” gibi yeni sahibini tanıtıyor. Peki, bu “sahip” ne düşünüyor, yalıyı nasıl yaşatmayı planlıyor? 2 yıl önceki yanıtı şöyleydi: “Muhteşem bir restorasyonla (yenilemeyle) yalıyı butik otel olarak hizmete açacağız. Burası benim sosyal sorumluluk projem olacak.” 314 yılın tanığı... (Milliyet 4 Ağustos 2011) amcasının oğlu Amcazade Ne var ki yıllar yılları Hüseyin Paşa tarafından kovalıyor; bir adı da 1699’da Anadoluhisarı’nda “Köprülüler” olan yapılan yalı, 1877 Rus yalımızda ne bir yenileme Harbi’nden kaçanların çalışması var ne de inşaat yerleştirilmesinden hazırlığı. Duyumlarımıza sonra harabe hale geldi. göre “koruma (!) projesi” Pierre Loti 1910’larda Koruma Kurulu’na bile ‘Amcazade Yalısı’nı takılmış!.. kurtarın’ diyordu.” Çünkü yalının kıyı boyunca uzanan t. bahçesinde “ek” turistik Petersburg’dan eski tesisler tasarlanmış. Dünyanın ayakta Arkadan geçen sahil kalabilmiş en eski ahşap yolunun gerisindeki ağaçlık yapılarından; UNESCO’nun yamaçlarda ise “Boğaziçi Dünya Mirası listesindeki manzaralı satılık villalar” 1701’de kurulmuş St. yapılmak isteniyor! Petersburg kentinden Yani “sosyal sorumluluk” bile önce yapılan; projesi, “Boğaziçi Yasası’na mimarlık tarihimizin aykırı” yeni yapılaşmalarla gözdesi ünlü yalımızı yüksek “ranta dönük imar Ağaoğlu’nun sahiplendiğini talebi”ne dayanıyor! duyunca, itiraf edeyim Bu ek yapılaşmalar ki sevinmiştim. Çünkü adeta “tarihi kurtarmanın yok olmaktan kurtarmak, karşılığı”nda isteniyor; belli siyasi tarihimize de ki koruma kurulu da yasal tanıklık eden, hatta göreviyle “öngörünüm “Karlofça Antlaşması”nın peyzajı”nı korumaya imzalandığı mirasımızı çalışıyor... gelecek kuşaklara tanıtmak Bakalım Amcazade’nin demekti... “akıbet”i ne olacak? “Vârisler”in bahçede Gerçekten bahçeleriyle yaptıkları kaçak birlikte yaşatılacak mı; barakalarda Boğaziçi’nin yoksa bir talan projesinin keyfini sürmekle “bahanesi” mi yapılacak? yetindikleri kurtarılması İzliyoruz... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY S UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İzmir’deki 1 Küçük Men 2 deres ırmağının deltasın 3 da yer alan ve 4 birçok kuş tü 5 rünü barındı6 ran küçük bir göl. 2/ Alan 7 ya ilçesinin 8 tanınmış bir 9 plajı... Eskiden okullar1 2 3 4 5 6 7 8 9 da çocukları ça 1 K E L E B E K M lıştırmakla görev 2 E M A N E T P A li kimse. 3/ Kay 3 L A L T İ T A N nağı mitolojik dö 4 E N B A K A R A nemlere dayanan 5 B E T A E T A kirişli bir çalgı... K İ Arabistan kıyıla 6 E T İ K E T T A T B E N rında kullanılan 7 K P A R A K E T E bir tekne türü. 4/ 8 Azerbaycan’ın 9 M A N A İ N E K plaka imi... “Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç / İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni” (Yunus Emre). 5/ Muma batırılmış fitil... Siirt yöresine özgü, üzüm şırasının kaynatılmasıyla elde edilen bir tatlı. 6/ Küre Dağları Milli Parkı’nda mağaralarıyla ünlü bir kanyon... Uzaklık işareti. 7/ Yiyeceklere hoş koku vermek için kullanılan madde... Tahıl yığını. 8/ İyi huylu kimse... İslamlık öncesi Türk edebiyatında ağıta verilen ad. 9/ Silifke ilçesindeki Göksu ırmağının deltasında bir lagün. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Macar mutfağına özgü bir tür et yahnisi... Pokerde her oyuncu tarafından ortaya konan para. 2/ Vücuttaki AİDS virüsünü saptamakta kullanılan test... Cömert kimse. 3/ Hava basıncı birimi... Türk müziğinde bir makam. 4/ Hayat arkadaşı... Sığırın öd kesesinden çıkan ve sarılığı iyi ettiğine inanılan taş. 5/ Derviş selamı... Şarkı, türkü. 6/ Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu... Tavlada “üç” sayısı. 7/ Aralıksız yinelenen ve artık düşünmeksizin yapılan eylemlerin tümü... Çanakkale’nin bir ilçesi. 8/ Tunceli yöresine özgü bir tür hamur yemeği ... Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü. 9/ Yunan abecesinde bir harf... Kefal türünden bir balık.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear