17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sözde Demokrasi Cephesi Gazeteler Geldi mi? Kendimden söz etmek. Bıktınız değil mi? Ama siz de sık sık kendinizden söz etmez misiniz? Kimse bile yokken düşünerek. Ah o düşünme gücü. İnsanlığa bir yapışmış, bir türlü gitmez. Sen şöylesin, böylesin diye kışkırtır durur. Seni altından kalkamayacağın sorunlara götürür. Sanki onların sonuçlarını bilmiyormuşsun gibi. Oysa soru soran herkesin bir şey bildiğini sanmamalı. Bilse sormaz deyip geçmeli... Gazeteler geldi. Bin yıllık Cumhuriyet’i açtım. Kendi yazımı aradım, buldum. Biraz zor oldu. Kaçıncı sayfaya düşüş, neden, niçin. Öteki yazılar daha da mı önemli? Yazar kıskançlığı deyip geçin, yazın çıkmış ya, daha ne istersin? Zaman zaman keşke yazarlık nedir bilmeseydim, öğrenmeseydim, rahat rahat, umutsuzca yaşasaydım, derim. Sorunsuz insanlara imreniyorum. Tam ciddi şeyler konuşurken, birden işi futbola, sinemaya getirmeleri yok mu, insan bir anda içinde yaşadığı gizli şeyleri unutuyor. İçimizde sanki bir başkası var, ki o başkası da biziz. İkinci kişiliktir o. Ortaya çıkmanın zamanını bekler, sen farkında bile olmazsın. Her şey güzel, rahat, renkli derken birden koskoca bulutlar tepeden karanlığı indirir. O zaman kendinde yaşattığın şiire dön, varsa böyle bir şiir. Hangi şairler mi? Her şiir bir şairin yansıtılmasıdır dizelerde. Sendekini bil de çıkar ortalığa. Gazeteler geldi. Havadisler, yaşa Oktu Bey... Çocukluğumdaki gazete satıcısının dostça seslenişi. Oktu Bey derdi. Öğleleri Fatih durağında beklerdi. Ne bekliyorsa. Sordum bir gün, “Böyle neyi, kimi bekliyorsun?” Sustu, sustu, şöyle bir baktı. Sen beni tanımıyorsun, ben de kimi beklediğimi bilmiyorum. Bir şairdi o, şairler her şeydir. Yaşamında bir şairin yoksa, boşuna yaşıyorsun demektir. Birçok şairin varsa yandın, hangi yoldan gideceğini şaşırırsın. Doğru yolu bulamazsın. Makine olmasa yazarlık kalır mı? Elle yazabilmek senin işin değil. O karalamalardan bir şey çıkmaz. Olsa olsa kendi içindeki karmaşadır o duygular. Gazeteler geldi mi? Bir ses geldi. Yeni ne var? Hep bildiklerin, dün de önceki günde okudukların, yarınlarda da okuyacakların. Kısacası boşuna okuma, boşuna yazma. Balyoz Davasının Düşündürdükleri 2 Şu anda demokratlık zırhına bürünen ve bunu yaparken hukuku hiçe saymayı kendisine hak olarak gören bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kendilerine şu tarih tanımını hatırlatmak istiyorum: “Tarih, yaşadığı çağı mutlak, aktüel değerleri değişmez ve her değişimi ilerleme sananlara kendisini sıklıkla hatırlatır.” Tarih zulüm ile abat olunamayacağını sizlere de gösterecektir. Ya yarın ya yarından sonra. Ama mutlaka. B Ahmet YAVUZ / Emekli Tümgeneral u köşede, 8 Ekim’de, Balyoz tertibinin arka planını; ülkemizin siyasi olarak yeniden yapılandırılmasındaki işlevini ve gerçekleri halka açıklama cesaretini gösteremeyen TSK’ye eleştirilerimi dile getirmiştim. Bu yazıda, süreç içerisinde rol oynayan sözde demokrasi cephesine temas edeceğim. Sözde demokrasi cephesi bu olayı şöyle gördü: Askeri vesayet kaldırılmalıdır! Bunun için yapılan her şey mubahtır! Ama yapılacak kıyım ve temizlik yargı eliyle yapılmalıydı. Alper Görmüş’ün “Bir toplantıda askeri vesayetle hesaplaşmanın yegâne yolunun başarısız kalmış bir darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunun tartışılmış olduğunu” yazması buna işaret eden önemli bir gösterge. ÖYM’ler zaten bu amaçla kurulmuştu. Ancak bütün bunlar yetmezdi; suçlanmak istenenler aleyhine suç üretilmeliydi! Bu maksatla bir sahte suç ve delil üretim merkezi kuruldu. İşe koyuldular. Ama halkın rızasının elde edilmesi gerekiyordu. Onun için de daha önce kontrol altına alınan organlar vardı: “Medya.” Psikolojik harekât başladı, halen de devam ediyor. İşe ilk girişen Taraf oldu. Güya camilerimizi bombalayacak ve kendi uçağımızı düşürecektik! Yandaş medya her gün ürettiği yalanlar ve bilinçli saptırmalarla kin ve nefret saçtı! Destekçileri de fazlaydı. Örneğin; 13.02.2011’de Star gazetesinde Mehmet Altan: “Hayırlı cuma hayırlara vesile oldu: Askeri darbe davası olan Balyoz’da… mahkeme, aralarında eski kuvvet komutanlarının da bulunduğu 162 sanık için tutuklama emri verdi” diye yazdı. Üç gün sonra Nagehan Alçı, milyonların gözü önünde CNNTürk’te, tutuklanmamızı “demokrasinin zaferi” olarak takdim etti. Yargılamalar boyunca bu tavır devam etti. Ağızlarında demokrasiyi sakız ettiler. Neydi bu demokrasi? “İnsanların işlemedikleri suçlardan dolayı hapislere atılmasıydı” benim gördüğüm ve yaşadığım kadarıyla. Mart 2012’de sahtelikler tamamen ortaya döküldü. Zorlamayla delil diye isimlendirdikleri bütün suçlama belgelerinin sahteliği bilimsel olarak kanıtlandı. Ama yılmadılar. Psikolojik harekâta devam ettiler. Örneğin 13 Nisan 2012’de, CNNTürk’te Hüseyin Çelik’i dinleyince kendimi başka bir davadan yargılanıyor olarak addetmiştim. Kendisine göre Balyoz davasında bütün deliller imzalı imiş. Gerçeğin tam tersi. Balyoz davasında suça konu belgelerin içinde bir tane bile imzalı evrak yoktur; belge diye sunulanların tamamı dijital olup seminerdeki amacını aşan kimi konuşmalardan çarpıtılarak üretilmiştir. Tabii ben tarih derslerinden Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’i bildiğim için hiç şaşırmadım. Milli Eğitim Bakanlığı yapmış bir şahsiyetin kamuoyunu yanıltıcı beyanının talihsizliği bir yana; bu belgeleri(!) TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na teslim etmemesi de manidardır. Oysa biz bu komisyona iki defa müracaat ettikse de taleplerimiz “Konunun yargıya intikal etmiş olması” gerekçesiyle reddedildi. Sanki 12 Eylül ve 28 Şubat davaları yargıya intikal etmemişti! Çifte standartçılığın böylesi bu dönemin karakteristik özelliği olsa gerek. Sözde demokrasi cephesi içerisinde sıfır suça sıfır hukuk barındıran bir kararla şaha kalktı. 22 Eylül 2012’de Sabah’ın manşeti “Demokrasinin Zaferi” oldu. 24 Eylül’de Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi: “Balyoz’u demokrasinin tepesine indirmek isteyenlere inat, demokrasinin ‘Balyoz’u darbecilerin kafasına indi. 21 Eylül o açıdan tarihi bir dönüm noktası. 21 Eylül demokrasi bayramınız kutlu olsun” diyerek koroya katıldı. Sahte belgelerle insanları mahkum etmek hangi demokrasinin zaferi olabilirdi? Herhalde tarifini ileride Selvi’den öğreniriz. Doç. Adnan Küçük’ün 21 Ekim 2012 tarihli Yeni Şafak’ta yer alan yazısı da çok ilginç. Ancak yazıyı anlamak için biraz psikoloji bilmek gerekiyor. Yazar, kendisine duyulabilecek tepkileri azaltmak için başlangıçta masumiyet karinesine vurgu yapıyor. Ertuğrul Günay’ın kararı onaylamayan ifadesini eleştiriyor. Genel kanıyı “suçun oluştuğu” şeklinde yumuşak bir geçişle okuyucusuna aktarıyor. Yargıtay’daki kararın baskı altında verilmemesi istikametinde bir dilek ortaya koyuyor ve mesajını veriyor: Aman kararı onayın. Delillerden de emin, sanırsınız ki kendisi eliyle teslim etmiş. Ziya Gökalp’in Malta sürgünü esna Çifte standart sında ailesine yolladığı mektupların birinde şöyle bir ifade var : “…içerimden geçen ahları tutuyorum, Kerem gibi yanmayayım diye!” Sanki Silivri tutsaklarını anlatıyor. Aslında Malta sürgününe maruz kalanlarla Silivri tutsağı haline getirilenler arasında siyasilik ve tutsaklık boyutlarıyla mevcut olan benzerlik hukuki boyut için yok. Çünkü işgalci İngiltere’nin savcısı bile mevcut delillere dayalı olarak Malta sürgünlerine dava açamamıştı! Bizde ise hukuksuzluk hukuk halini almış durumda. Bugün insanlar sahte belgelerle yargılandığımızı öğrendiler. Buna rağmen iki arada bir derede kalanlar da var. 25 Eylül 2012’de Hürriyet’te İsmet Berkan “Hakikatle gerçek arasına sıkışmak” başlıklı bir yazı yazdı. Kendisine göre darbe arayışları “hakikati”; yargılama belgelerinin sahteliği ise “gerçeği” açıklıyordu. Bizler ya demokrasiyi seçecektik ya da hukukun üstünlüğünü. Şu ifade de kendisine ait: “Bu ülkede ‘hakikat’ daha 2002 yılının sonunda … 1 Ordu Karargâhı’nda darbe planlandığıdır.” Kendi “hakikat”ini açıklayan Berkan’a ileride gerçeği öğrenecek oğlu “Baba sen o esnada orada mıydın?” diye mutlaka soracaktır, cevabını şimdiden hazırlaması lazım. 26 Eylül 2012’de Ruşen Çakır’ın aynı mealdeki yazısının başlığı “Demokrasi mi istersiniz yoksa hukuk devleti mi?” idi. Sanki biri diğerinin zıttıydı ve biri olmadan diğeri yaşayabilirdi! Vicdanı elvermediği için olsa gerek, kutsal hedeflere ulaşılırken meşru yolların dışına çıkılmasını açıkça eleştiriyor. Hukuksuz demokrasi olmaz, demokrasisiz bir hukuk ise kendini geliştiremez. Dolayısıyla bizim tercihimiz iki çocuğumuzu da muhafaza edebilmek; hem demokrasimizi hem de hukukumuzu evrensel düzeye ulaştırabilmektir. Bizimki gibi kötü yönetilen ülkeler bu değerlere ulaşmak için bütün organlarıyla gayret göstereceğine birbirini yiyerek enerjisini içeride tüketiyor. Sonuç ortada! Başbakan, çalışma odasına ve makam aracına dinleme cihazı yerleştirenleri arıyor. Kendisine önerim, Silivri davaları için sahte belge üreten çeteyi bulması (ki bunu kolaylıkla yapabilir). Oradan böcekçilere rahatlıkla ulaşabilir. Çünkü bu böceklerin hepsi aynı familyadan. Şu anda demokratlık zırhına bürünen ve bunu yaparken hukuku hiçe saymayı kendisine hak olarak gören bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kendilerine şu tarih tanımını hatırlatmak istiyorum: “Tarih, yaşadığı çağı mutlak, aktüel değerleri değişmez ve her değişimi ilerleme sananlara kendisini sıklıkla hatırlatır.” Tarih zulüm ile abat olunamayacağını sizlere de gösterecektir. Ya yarın ya yarından sonra. Ama mutlaka. rışmalar düzenlemeleri ve ödüller dağıtmaları da bu alanda kaçınılmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Kimi bankaların, şirketlerin, ticari tekellerin reklam amacıyla düzenledikleri yarışmaların ödülleri, parasal açıdan ne kadar büyük olursa olsun; özü, maddi çerçevenin dışındaki anlamda odaklaşıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yarışması adıyla aralıksız olarak altmış yılı aşkın bir sürede düzenli olarak gerçekleştirildi, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkıları yaptı ve etkilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapılan ödüllendirmenin kapsamı 1990 yılından itibaren genişletildi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün baltalanmalara ve olumsuz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınla Patriotun Tetiği... Patladığına göre demek ki tetiği var... Bu bakımdan medyanın savunma muhabirleri “Patriotların tetiği kimde olacak” sorusuna yanıt aradılar... H İlk açıklamayı sözcü Hüseyin Çelik, tam çelik yaptı... “Patriotun tetiği bizde olacak” dedi... Büyük medya başlık atmıştı o gün: “Tetik bizde...” Askerde piyade tüfeğinden biliyor bizim arkadaşlar... “Gez, göz, arpacık...” Bir de tetik işte... H O gece televizyonda tartıştılar tetiği... Koca ağızlı kadın gazeteci söyledi: “Tabii ki tetik bizde olacaktı... Şimdi bu geliyor, orada konuşlanıyor... Sayın Başbakan’ın başarılı dış politikası doğrultusunda tetiğin başkasında olması mümkün değil... Niye öyle diyosun yani?..” Dişini yeni yaptırmış erkek uzman itiraz etti: “Tetiğin başkasında olması mümkün değil... Çünkü başarılı bir yönetimimiz olduğuna göre, şeyini tutuyorsak tetiğini de tutacağız...” (Reklamlar...) H Ben de düşünmüştüm o gün; Hüseyin Çelik tam çelik “Patriotun tetiği bizde olacak” dediğine göre, biraz olsun doğruluk payı vardır... Ama bu Batılılara hiç güvenilmez... İster misiniz bir tek tetiğini göndermiş olsunlar?.. H Ayrıca bu ülkede neyin tetiği sende?.. Yargının tetiği; cemaatte... Terörün tetiği; Abdullah Öcalan’da... Enerjinin tetiği; Rusya’da... Teknolojinin tetiği; Japonya’da... Ticaretin tetiği; AB’de... Finansın tetiği; Arap’ta... Uydunun tetiği; Çin’de... Dış politikanın tetiği; ABD’de... Şüpheleniyor insan haliyle; 300 personelle gelen Patriotların tetiğini, “Siz patlatın” diye bize mi verdiler?.. H Türkiye nihayet “Tetik bizde” kararını verdi ki... Milli Savunma Bakanı dün açıkladı: Bu zıkkımın tetiği yok... Hukuksuz demokrasi olmaz Yandaş medyanın yalanları Yunus Nadi Armağanı Yarışması, 1946’da kuruldu; hem geçmişe hem geleceğe dönük olan anlamı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi’ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir görev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet’in Ulusal Bağımsızlık Savaşımızla ve Türkiye Cumhuriyeti’yle zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihçesi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşlarını bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi’nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla bu yarışma düzenlendi. Yarışmanın ilk düzenlendiği yıllarda Türkiye’de sanat alanında hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi ve yalnız CHP’nin koyduğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bütün dünyada sanat, bilim ve edebiyat ödülleri ün yapmışlardı. İsveç’te Nobel, ABD’de Pulitzer, Sovyetler’de Lenin, Fransa’da Goncourt ödüllerinin sonuçları Türkiye’de de izleniyordu; ama ülkemiz bu alanda da geç kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncülüğü üstlendi, altmış altı yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı’yla sanat ve kültür yaşamımızda bir yarışma coşkusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye’de de yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyonundan söz açılabilir; eleştirel bir yaklaşımla sakıncaları gündeme getirilebilir, ama yine de kültür, 67. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2013 bilim ve sanat konularında yapılan yatırımların çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zamanla ödüller arasında ayrımlar ortaya çıkar; bir yarışma kurumsallaştıkça, amacı, nitelikleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlarına yönelik ya şıyor. Fikir ve sanat özgürlükleri Türkiye’de tam değil; siyasal iktidarın baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fikir, sanat, bilim, kültürde çabalar sürüyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette ‘aydınlanma’nın önüne hiçbir güç geçemez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu olduğunu kuruluşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabaları desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri’nin işlevi sürecek. 2013 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı’nda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlar Ana Dalı’nda karikatür, fotoğraf; Bilimsel Araştırma Ana Dalı’nda Sosyal Bilimler Araştırması olarak sürüyor. Adaylara başarılar diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Hikmet Altınkaynak, Metin Celâl, Cemil Kavukçu, Osman Şahin, Celâl Üster. da yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’ ile aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Egemen Berköz, Muzaffer İlhan Erdost, Doğan Hızlan, Sennur Sezer. Her türlü teknik serbesttir. Yarışmaya en fazla 5 karikatürle katılabilinir. Seçici Kurul: Behiç Ak, Ercan Akyol, Musa Kart, Kâmil Masaracı, Tonguç Yaşar. FOTOĞRAF Ödüle en çok 4 adet siyahbeyaz fotoğraf ile aday olunabilinir. Gönderilecek fotoğrafların en az 18x24 cm. boyutlarında ve daha önce başka yerde ödül almamış olması gerekmektedir. Seçici Kurul: Hikmet Çetinkaya, İsa Çelik, Ara Güler, Paul Mcmillen, İbrahim Yıldız. SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMASI Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bilimsel araştırmalarla yayıma hazırlanmış en az 25 sayfa olarak beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış bilimsel araştırmalar katılabilir. Adaylar yapıtlarını sekiz adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Erdal Atabek, Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Ahmet Mumcu. ROMAN Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Adnan Binyazar, Ahmet Cemal, Konur Ertop, Murat Gülsoy, Ülkü Tamer. riyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülleri Prof. Dr. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul, adresine iadeli taahhütlü olarak postayla ulaştırmaları ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir. Yayımlanmış yapıtların daha önce herhangi bir ödül almamış olması şartı geçerlidir. Zarfın ya da paketin üzerine hangi dal ile ilgili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılması zorunludur. Ödül dallarında konu sınırlaması yoktur. Yapıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden geçirilen yapıtlar, genel yayın ilkelerimiz doğrultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçları gazetemizin kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs 2013 Salı günü açıklanacaktır. HER DAL İÇİN GEÇERLİ GENEL KOŞULLAR Ödüller, her dalda amatör profesyonel herkese açıktır. (Cumhuriyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamazlar.) Adaylar gerçek ad ve adreslerini ve telefon numaralarını belirtmek zorundadırlar. Ancak adaylar ad ve adreslerinin saklı tutulmasını isteyebilirler. Ödül koşullarına uymayan yapıtları yarışma dışında tutmak zorundayız. Adayların yapıtlarıyla birlikte adlarını ve soyadlarını arkasına yazacakları iki fotoğrağlarını, açık adreslerinin de yer aldığı katılma belgesini ve yaşamöykülerini 20 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 17.00’ye kadar ‘CumhuKATILMA BELGESİ ADIM, SOYADIM: ..................... ADRESİM: .................................. ..................................................... TELEFONUM: ............................ KATILDIĞIM DAL: .................... ŞİİR Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasın KARİKATÜR Karikatürlerin boyutu 30X40 cm’yi geçmemelidir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear