14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET DİZİ SAYFA 13 Beyazıt, geçmişiyle ilginç bir alan Beyazıt Alanı, geçmişiyle, geçmişte geçirdiği değişikliklerle ilginç bir alandır. Çok önemli tanıklıkları vardır. Cumhuriyet döneminde ayrıca her şeyden önce üniversite ile özdeşleşmiştir. Roma çağında, Doğu Roma’nın (19.yy. tarihçilerinin Bizans dedikleri) ilk dönemlerinde bu bölgenin Ordu Caddesi bölümü gömütlüktür. Via Egnatia diye anılmaktadır. Roma İmparatoru Konstantin (324337) Cibali Yenikapı arasında yaptırdığı yeni surlarla kenti büyütmüştür. Kentin “ana caddesi” Mese’dir. Teodosyus (375395) burada anıtsal bir FORUM yaptırır. Taurum ya da Tauri Forumu... Alanın kuzeybatısında, Bozdoğan (Valens) kemeriyle suyu getirilen, bugün hiçbir izi bulunmayan anıtsal bir çeşme yaptırılır. Mese’nin doğrultusunda yaptırılan Zafer Kapısı’ndan başka Teodosyus’un sütun üzerindeki yontusu, saraylar, anıtlar eklenir bu foruma... İki yanı sütunlu, “revak”lı Mese ana doğrultudur. Bugünkü Ayasofya’dan başlar, Konstantin Forumu’nu (Çemberlitaş) geçer, Tauri Forumu’na ulaşır. Tauri boğa demektir. Foruma bu adın verilmesi iki türlü açıklanır. Kimilerine göre, burada bulunan boğa yontusundan ötürü bu ad verilmiştir. Kimilerine göre de burada boğa pazarı kurulduğundan... Alana girişi belirten Teodosyus Zafer Kapısı forumun batı bitimidir. Mese, forumu geçtikten sonra da sürer. Teodosyus Zafer Kapısı’nın kuzeyinde olduğu varsayılan, daha önce sözünü ettiğim gibi, sütunun üzerinde Teodosyus’un yontusu vardır. Bu sütunun kabartmalı taşları daha sonra Patrona Halil Hamamı’nın temel taşları olarak kullanılmıştır. Hamam kısa süre önce onarıldı biliyorsunuz. (Ne biçim onarımsa, kabartmalar boğazlarına dek toprağa gömüldüler. Kimilerin gövdeleri görülüyor.) Tauri Forumu’nun bir bölümü de ağaçlıktır. İstanbul’un alınışından sonra Fatih Sultan Mehmet’in 1454’te yapımını başlattığı “Eski Saray”, Tauri Forumu’nun bir bölümünü de içine alır. İkinci Beyazıt, 15011506 yıllarında, Fatih’ten sonra İstanbul’un ikinci büyük külliyesini yaptırır. Bu külliye o günkü İstanbul’un ortasındadır. Cami, medrese, imaret, İstanbul Barosu’ndaki basın toplantısında TBB Başkanı Coşar ve TBB Yönetim Kurulu ile İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve baronun yönetim kurulu hazır bulundu. BEYAZIT ALANI TBB Başkanı: Arkadaşlarımız suç işlemedi İstanbul Haber Servisi Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Vedat Ahsen Coşar, İstanbul Barosu’na karşı açılan davayı eleştirerek “Yargılama faaliyeti de dahil kamu işleri hakkında her türlü tartışma, sınırsız şekilde özgür, sağlıklı ve herkese açık olmalıdır. Bu nedenle yargıya yönelik eylem ve ifadeleri, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek ve suç saymamak gerekir” dedi. İstanbul Barosu’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Coşar, “Mahkeme kürsüsünün haysiyetini koruma adına zorla dayatılan suskunluk, yargıya olan düşmanlığı, kuşkuyu ve itaatsizliği besler” açıklamasını yaptı. İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin bitmediğini ifade eden Coşar, “Avukatlık Kanunu’nun 90/2. maddesi ‘haklarında avukatlığa engel bir suçtan dolayı son soruşturma açılmasına karar verilmesi durumunda yönetim kurulu üyeliği kendiliğinden sona erer’ hükmünü içermektedir. Buradaki ince nokta; son soruşturmaya konu olan suçun ‘avukatlığa engel bir suç olup olmadığı’ ve ‘son soruşturma açılmasına karar verilip verilmediği’ noktasıdır. Avukatlık Kanunu’nun 5/a maddesinde İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin işledikleri iddia edilen ve TCK’nin 277. maddesinde düzenlenen ‘adil yargılanmayı etkileme’ suçu yoktur. Arkadaşlarımız iki yıldan fazla mahkumiyet alırsa, görevleri sona erecektir. Arkadaşlarımızın eylemleri suç niteliğinde olmamakla birlikte beraat etme olasılıkları yüksektir. Biz de böyle olmasını diliyoruz” dedi. kervansaray, sübyan okulu, hamam, türbelerden oluşur... Bir başka açıdan bakıldığında, Mese’den külliyeye, Roma’dan Doğu Roma’ya (Bizans’a), Osmanlı’ya, Cumhuriyete dek korunmuş bir alandır. Bütün dönemlerde çok önemli etkinliklerin alanı olmuştur. Roma döneminin düzenli kurgusu, daha sonraki dönemlerde gittikçe değişmiştir. Fatih Sultan Mehmet, Taurum Forumu’nun kuzeyine, alanın bir bölümünü de içine alarak sarayını yaptırmaya başlar. Bugünkü İstanbul ÜniAlanla bütünleşen İstanbul Üniversitesi’nin kapısı. versitesi kapısının olduğu yere...) Ancak yapı tamamlanmadan düşüncesini Topkapı Sarayı yönünde değiştirir. Daha bitmeden “eski” adını alan saray, gözden düşmüş eski sultan eşleri için kullanılır. 1855’te İstanbul’da, şehremaneti (belediye) örgütü kurulur. Kentin göbeği olan Beyazıt Alanı’nda düzenleme çalışmaları başlar. 1866’da Seraskerlik Dairesi olarak kullanılan Eski Saray yapıları yıkılır yerine Harbiye Nezareti yapısı yapılır. Bu yapı daha sonra Darül Fünun’a, ondan sonra da 1933’te kurulan İstanbul Üniversitesi’ne verilir. 192324 yıllarında Ali Haydar Yuluğ’un belediye başkanlığı sırasında Asım Kömürcüoğlu’na (Pervitiç haritaları kitabında böyle yazıyor) yaptırılan tasarıma göre alanın ortasına eliptik bir havuz yapılır. Ben bu havuzu yaşadım. Sait Faik’in de “Havuz” adında bir öyküsü vardır. İçinde havuzun çevresinde dolanan tramvayın gıcırtısı duyulan... 194041 yıllarında caminin batısındaki eski yapılar yıkılır. 1961’de Piccinato ’dan, Högg’den, bir de Turgut Cansever’den tasarımlar istenir. T. Cansever’in tasarımı uygulamaya geçirilir. Cansever’in tasarımı pek çok karışmalar sonucu içinden çıkılmaz durumlara düşürülür. Bugün BeyazıtAksaray arası Ordu Caddesi adını alan Mese’nin 25 metreyi bulan bir bölümünün genişliği kimi yerlerde sonradan ya pılan yapılarla daralmıştır. Her gün Laleli’den okuluma (İstanbul Erkek Lisesi) gitmek için yürüdüğüm Ordu Caddesi’nin ortası yayalara ayrılmıştı. Bir sabah bu orta kaldırımın iki dizi ağaçlarını kesilmiş, yerde yatar gördüm. Gerçekten bir “şok”tu bu... Ne o, teneke kutular (otomobiller) için genişletilecekmiş yol. Hem de toplu taşınım aracı tramvay kaldırılarak... Gene bu nedenle Beyazıt Alanı önündeki (Marmara Denizi yönünde) 9.5 m’lik yolu genişletmek için, Fatih’in yaptırdığı Simkeşhane ile Hasan Paşa Hanı gibi çok önemli yapılar kesildi. Bu yapılara nasıl kıyılabildiği anlaşılır değildir. Böylece yol 30 m’ye çıkarıldı ama neye karşılık? Bu, geçmişe, ataya nasıl saygı; bu nasıl korumacılık? Beyazıt Alanı’nın orası burası da koparılmıştır bir bakıma... Hem de daha dün, 195657 yıllarında... Beyazıt Alanı, elbette yalnızca bir ulaşım düğüm noktası değildir. İstanbul alanları içinde belki de geçmiş açısından en anlamlısıdır. Üniversite yapılarıyla simgelenmiştir. Sahaflar, Kapalıçarşı buraya açılır. Teodosyus Kapısı ile İkinci Beyazıt Külliyesi’yle, kitaplıkla, öteki okul yapılarıyla tüm tarihimizi içerir. Küllük kahvesi, yanındaki aşevi ile birlikte bir dönemin sivil üniversitesi gibidir. Burada önemli “hoca”lar söyleşirler, tartışırlar, tavla oynarlardı... Biz gençlerin kulaklarımız uzar, bu söyleşilerden pay kapmaya çalışırdık. Kısacası Beyazıt Alanı, Batılı anlamda olmasa da bir Akdeniz alanıdır. İstanbul’da bugün de tam anlamıyla üniversite alanı yoktur. Buna en çok yakışan alan yakın geçmişte de bugün de Beyazıt Alanı’dır. Bir ara “Hürriyet Alanı” adıyla anılması boşuna değildir. 3 BİN 263 HAK İHLALİ Cezaevlerinde karanlık tablo MAHMUT ORAL İşin uzmanı olmayan ulaşımcılar EMİNÖNÜ SİRKECİ ALANLARI Eski yerinden sökülüp oraya buraya götürülmeye çalışılan Galata Köprüsü, doğrultusuyla, Eminönü limanının olduğu yeri, Yeni Cami’yi gösteriyordu. Onun yerine, otuz metre Haliç’e doğru kaydırılarak yapılan o ne idüği belirsiz, geçmişimizle alay eder gibi duran, sözüm ona çelik kemerleriyle yeni Galata Köprüsü’nü Eminönü Alanı ile birlikte bu işin uzmanı olmayan ulaşımcılar tasarlamış olmalı. Bir gün öğrencilerimi götürdüm oraya... Vapurdan inilen yerde buluştuk... Dedim ki onlara: “Herkes kendi başına alanın öteki yanına geçsin, orada Yeni Cami’nin basamaklarında buluşalım.” Ancak 1520 dakika sonra soluk soluğa buluşabildik. Münih’ten gelen profesörüm, “Burayı aşarken ölümkalım savaşı veriyorum” demişti. Öyle değil mi? Artık Eminönü Alanı’ndan söz edilebilir mi? Orada insanlar nerede? Ya yerin altında, birbirlerine çarpa çarpa yol almaya çalışıyorlar... Ya da deniz kıyısında vapura binmeye çabalıyorlar... Benzer sözleri Sirkeci Alanı için de söyleyebilirim. Bu iki alanın adlarındaki “alan” sözcüğü bile geçmişten kalan bir anıdır bana göre. Asya yakasında oturuyorsanız, Üsküdar bugün sizin için acı çekilen düğüm noktasıdır. Burası için de bir yarışma yapılmıştı. Bir yana atıldı tasarımlar... Birileri bir şeyler yapıyorlar şimdi orada... Neye benzeyecek bir bilen var mı? DİYARBAKIR İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki cezaevlerinde, 2012 yılı içinde yaşanan hak ihlallerini raporlaştırdı. Geçen yıl bölge cezaevlerinde toplam 3 bin 263 hak ihlalinin yaşandığı belirtilen raporda yer alan rakamlar şöyle: “Cezaevlerinde ölen ve yaralananlar: 26 ölü, 65 yaralı. Cezaevlerinde işkence: 186 vaka. İstem dışı sevk uygulamaları: 1303 kişi. Sağlık hakkı ihlali: 239 vaka. Aile görüşü engellenenler: 25 kişi. Tecrit ve izolasyon: 28 kişi. Haberleşme ve benzeri hakları engellenenler: 319 kişi. Cezaevlerindeki açlık grevleri sırasında yaşanan ihlaller: 15 vaka. Cezaevlerinde diğer ihlaller ve başvurular: 32 vaka.” Taksim alanı çağdaşlığın alanıdır Taksim’e gelince, işte üzerinde asıl durmamız gereken konu burasıdır... Tıpkı üçüncü köprü konusu gibi... Kim “karar” veriyor, bu denli önemli bir konuya? Son günlerde “moda” olan deyimle (aslında kimselerin ağzına yakışmayan) “ucube” bir yapıyı yeniden yapmak neyin nesi? Ne demek isteniyor? Orası bir “askeri darbe”den sonra dikilen “kasatura” anıtından kurtarılmıştı sözüm ona... Cumhuriyeti silmek mi amaç? Taksim gerçekten “Cumhuriyet”in alanıdır. Nazmi Ziya’nın yapıtında olduğu gibi, kadının eş haklarla alanlara çıkabildiği yerdir Taksim Alanı. Çağdaşlığın alanıdır. Taksim Alanı, emekçilerin şehitler verdiği alandır. Emekçilerin alanıdır. 1 Mayıs’larda yürünülen alandır. Kaç yıldır karanfiller bırakılan alandır. yumulabilir mi? Geçmiş, başa sarılabilir mi? Cumhuriyetin çocuklarının, emekçilerin, demokrasinin aydınlarının Taksim’e sahip çıkmalarında geç kalınmış değildir. İşte bu yazı dizisiyle bütün geçmişin tanıklığında sizlerle asıl paylaşmak istediğim bu: İstanbul, bütün çağların izlerini, bütün öteki kentlerimizden, giderek bütün Batı kentlerinden daha çok bugüne taşıyabilmiş kenttir. Üç imparatorluğa başkentlik yapmıştır. Yenikapı kazılarından sonra daha eskisinin olmadığı da ortaya çıktı. Başından bugüne, insanın “hak”larına kavuşması İstanbul’da izlenebilmektedir. Ama bugün İstanbul “alansız” bir kenttir. Bizim kuşağımız bu gelişme çizgisinin önünün kesilmesine göz yumamaz. SABRİ UZUN ‘ŞÜPHELİ’ SIFATIYLA İFADE VERDİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun, İstanbul’da yürütülen bir soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifade verdi. Dün Ankara Adliyesi’ne gelen Sabri Uzun talimat savcısı Mustafa Başer ile görüştü. Uzun’un İstanbul’da yürütülen bir soruşturma kapsamında talimat yoluyla ifadesinin alındığı öğrenildi. Uzun’un bu soruşturmada şüpheli olduğu ifade edildi. Savcılık kaynakları Uzun’un hangi soruşturma kapsamında ifade verdiğini ise ısrarlı sorulara karşın açıklamadı. EVREN VE ŞAHİNKAYA AYM’YE BAŞVURDU ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 12 Eylül davasının sanıkları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, adil yargılama haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Evren ve Şahinkaya, 12 Eylül davasında yaptıkları tüm savunmalarda kurucu iktidar olduklarını, yargılanamayacaklarını, bu nedenle iddianamenin yok hükmünde olduğunu söylemişlerdi. Mahkeme ise davanın yok hükmünde sayılmasına ilişkin talebi reddetmişti. Son olarak 17 Ocak’taki duruşmada da bu talebin reddedilmesi üzerine Evren ve Şahinkaya’nın, avukatları başvuruyu yaptı. ÜSKÜDAR ALANI DÜZELTME Dizinin dün yayımlanan bölümünde, İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi fotoğrafı teknik bir hata sonucu Bursa Süleymaniye Külliyesi olarak tanımlanmıştır. Düzeltir, özür dileriz. B İ T T İ Orada da Ordu Caddesi’nde yaptıkları gibi ağaçlara kıymaya çalışıyorlar. Kimselere de bir şeyler sormadılar; orayı kullananlara, halka, uzmanlara, hiç kimselere... Yirminci yüzyılın ilk yarısında, iki savaş arasında kimilerinin yaptığı gibi, kendi yorumlarını biricik sayanların, halkın, demokrasinin hiçe saymalarına göz
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear